Hrant Ahparig’e 12. yıl raporu

-
Aa
+
a
a
a

12 yıl önce aramızdan ayrılan gazeteci Hrant Dink'i, Agos gazetesinin genel yayın yönetmeni Yetvart Danzikyan'ın yazısıyla anıyoruz.

Fotoğraf: Agos

Ahparig,

Alışageldiğimiz üzere, sana bu yılın raporunu yazıyorum. Tam bir yıl önceki yazı Nasıl anlatayım sana ahparigbaşlığını taşıyordu ve şu cümlelerle başlıyordu:

“Senin iyi ahbap olacağını düşündüğüm Selahattin Demirtaş ve diğer HDP’li siyasetçiler hala hapiste. Demirtaş 14 ay sonra ilk kez hakim karşısına çıktı geçen hafta. Düşün. Bir tür siyasi rehinedirler. Tanıdığın, birlikte muhtemelen bir sürü hayal kurduğun Osman Kavala da hapiste. Olmadık suçlamalarla.”

Bu iki konuda da can sıkıcı gelişmeler oldu desem... Demirtaş ve birçok HDP’li hâlâ hapiste. Demirtaş için AİHM “tutukluluğu hukuk dışı, serbest bırakılmalı” kararı verdi ama Cumhurbaşkanı Erdoğan “Bizi bağlamaz, karşı hamlemizi yapar işi bitiririz” dedikten sonra yargı, Demirtaş ve Sırrı Süreyya Önder’in birlikte yargılandığı, istinafta bekleyen bir davayı jet hızıyla öne çekti ve ikisine de hüküm verdi. Böylece Sırrı Süreyya Önder için de hapis yolu göründü. Önder cezaevine teslim oldu. O da artık hapiste.

Kavala için de ne yazık ki benzer bir durum var. Tutukluluğunun üzerinden bir yılı aşkın süre geçti ama hâlâ hakkında bir iddianame bile yok. Olmadığı gibi, insan hakları savunucuları, sivil toplum çalışanları, Gezi eylemleri sırasında Kavala’yla “hiyerarşik ilişki içinde oldukları” gibi bir gerekçeyle, olmadık suçlamalarla başlatılan bir soruşturma kapsamında, yine bir şafak baskınıyla gözaltına alındı, çoğu serbest bırakıldı ama Yiğit Aksakoğlu tutuklandı. İktidarın bu meseleyi daha ne kadar uzatacağını, yargının bu torbaya kimleri dolduracağını bilemiyoruz.

‘Bu suça ortak olmayacağız’ bildirisini imzalayan Barış İçin Akademisyenler açısından da sıkıntılı bir yıl oldu. Peş peşe cezalar veriliyor. İnsan hakları mücadelesinden tanıdığın Prof. Dr. Gençay Gürsoy’a iki yıl üç ay hapis cezası verildi. Yine aynı mücadeleden tanıdığın Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’ya da iki yıl altı ay hapis cezası verildi. Her iki karar da istinafa girecek. Aynı dosyada sayılamayacak ölçüde hukuksuz kararlar veriliyor, barıştan başka bir şey istemeyen insanlara hapis cezaları reva görülüyor. Gazeteciler de bundan payını alıyor. Özgür Gündem’le dayanışmak için bir günlük yayın yönetmeni olanlardan Ayşe Düzkan ve Ragıp Duran için bir yıl altı ay hapis cezası verildi. Özgür Gündem çalışanları da bu cümleden benzer cezalar alıyorlar

Çoğunu tanıdığın sayısız akademisyen, gazeteci, sivil toplum çalışanı ne yazık ki artık yurtdışında yaşamak zorunda. Düpedüz sürgün hayatı yaşıyorlar, hayli zor koşullarda. Rejim bilhassa yon yıllarda sivil toplum çalışanları üzerindeki baskıları da yoğunlaştırarak bu alanı boğmak niyetinde. Ancak insan hakları savunucuları ve çalışanlar direniyorlar.

Kürt meselesinde de olumlu bir gelişmede bahsetmek çok zor. Öcalan geçen yıl da kimseyle görüştürülmedi, tepkiler ve açlık grevleri üzerine geçen hafta kardeşi Mehmet Öcalan bir görüşme yapabildi ve sağlığının iyi olduğunu duyurdu. Görüş kısıtlamasının kalkması için cezaevinde açlık grevine başlayan HDP Hakkâri milletvekili Leyla Güven’in durumu ise kritik safhaya geldi. Şu yazının yazıldığı an itibariyle açlık grevi 70. gününde. Güven’in sağlık durumu kötüye gidiyor artık, ancak ne yazık ki konu gündeme gelemiyor.

Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak davasında ise şöyle bir gelişme yaşandı: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, aralarında Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın da bulunduğu altı sanığa verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarının bozulmasını istedi. Bu nasıl bir gelişmeye yol açacak, henüz bilemiyoruz. Mehmet Altan artık tutuksuz yargılanıyor. Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak ise hâlâ hapiste.

Davaya gelecek olursak; bu yıl çok önemli bir gelişme olduğunu söyleyemem. Duruşmalar sürdü. MİT görevlileri başta olmak üzere süreçle ilgili olan birçok ismin yargılanmasına dair talepler hâlâ kabul görmedi. Birçok sanık ve tanık ifade verdi. Bir kısmı, zorlandıkları yerlerde “Hatırlamıyorum” dediler. 19 Ocak’tan sonra sorumluların ellerini rahatlatmak için yanlış ve yalan ifade verdiklerini gördük. Bazıları bunu kabul ettiler. En net tablo ise, bir kez daha, devletin polisiyle, jandarmasıyla, cinayetten bir yıl öncesinden itibaren olacakları bildiğinin ve bir şey yapmadığının ortaya çıkması oldu. Bu tablonun çok sayıda kişiyi utandırması ve sorumlu tutması gerekiyor ama öyle bir durum yok.

Senin gibi, bir başka güvercin olan Tahir Elçi öldürülmüştü, Diyarbakır’da, Suriçi’nde. Ne yazık ki o davada da hâlâ önemli bir gelişme yok. Elde bir zanlı bile yok.

Diyarbakır demişken. Surp Giragos Kilisesi ve çevresine giriş çıkış hâlâ yasak. Hançepek diye bir mahalle kalmadı, dümdüz edildi. Kilise’nin şu an ne halde olduğunu bilmiyoruz ama ziyarete kapalı olmasına rağmen epey tahrip edildi, içindeki bazı kıymetli objeler çalındı. Bunun nasıl olabildiğini açıklamıyor bile, yetkililer.

Velhasıl, hava yine ağır mı ağır. Biz yine yolundan gitmeye devam etmek için çabalıyoruz. Umudu kaybetmiyoruz.