Geçen Yılın Ardından: 2023 Ekim, Kasım, Aralık

-
Aa
+
a
a
a

Ekim

Ayın Sözü

"Ben bunu bugün yazarken, artık buradan canlı çıkacağımıza inanmıyorum."

Gazze'de yaşayan Filistinli gazeteci ve hikâye anlatıcısı Maram Humaid, kesintisiz İsrail bombardımanı altında gündelik hayatı anlatan günlüğündeki ilk yazısının ilk cümlesini böyle kuruyor. (Al Jazeera)

Dünya

- Azerbaycan tarafından işgal edilen Dağlık Karabağ’da 120 bin Ermeni nüfusun neredeyse tamamının katliam korkusuyla bölgeyi boşaltmasının hemen ardından Ermenistan, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Roma Statüsü'nü onayladı. Böylece Ermenistan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i, ziyaret etmesi halinde tutuklamak zorunda kalacağını da kabul etmiş oldu. Karar, Azerbaycan’ın saldırılarına örtülü destek veren Rusya’nın tepkisini çekti.

- Karabağ’dan sonra bir başka savaş da Filistin’de patlak verdi. 16 yıldır abluka altında olan ve 2,3 milyon nüfusuyla yeryüzünün en büyük açık hava hapishanesi denilen Gazze’deki hakim güç Hamas, Aksa Tufanı adını verdiği ani bir saldırıyla İsrail’e binlerce füze attı. Ardından da Gazze’yi çevreleyen güvenlik duvarlarını paramotorlarla yani motorlu paraşütlerle aştı ve bazı şehirlere girerek karakollara ve bir müzik festivaline saldırdı. Saldırının ardından 12 farklı Filistinli örgütten oluşan “Filistin Direniş Grupları Ortak Operasyon Odası” savaşa katıldıklarını söyledi. Sadece festival alanında 260 sivil öldürüldü. İsrail ordusu, 7 Ekim'den itibaren Gazze Şeridi'nden yaklaşık 1000’den fazla Filistinli silahlı militanın 80 ayrı noktadan İsrail içinde 20 yerleşim yeri ve 11 askeri karakola girdiğini açıkladı. Saldırılarda 450 kadarı asker ve polis, geri kalanı sivil olmak üzere, toplamda 1.200 civarında İsrailli öldürüldü. İsrail’de çalışan 50 kadar göçmen işçi de öldürülenler arasındaydı. Çoğu sivil 200’den fazla İsrailli de Gazze’ye rehin olarak kaçırıldı. İsrail de 1.400 kadar Hamas militanını öldürdüğünü açıkladı.

- İsrail Başbakanı Netanyahu’nun aşırı sağcı yönetimi eline geçen fırsatı vahşi hedefleri doğrultusunda zaman kaybetmeden kullanarak Gazze’ye çok büyük bir saldırı başlattı. Birleşmiş Milletler (BM), çatışmalar nedeniyle daha ilk günlerde Gazze'de 300 binden fazla kişinin yerinden edildiğini ve bu insanların çoğunun BM’ye ait 66 civarındaki okula sığındığını bildirdi .

- Aşırı sağcı hatta alenen terör destekçiliğinden hüküm giymiş olan İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, bakanlığının İsrail ve işgal altındaki Batı Şeria'daki "sivil güvenlik ekiplerini" silahlandırmak için 10,000 tüfek satın aldığını açıkladı. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant ise “İnsansı hayvanlarla savaşıyoruz ve ona göre hareket edeceğiz” deme cüreti gösterdi ve Rusya’nın Ukrayna’da yaptığına benzer şekilde Gazze’nin elektriği kesildi, gıda ve yakıt girişi engellendi, sivil altyapısı vuruldu. 24 saat içinde İsrail hava kuvvetleri 500’den fazla saldırı düzenlemişti.

- Hamas saldırısının ardından İsrail’in başlattığı Gazze bombardımanı yedinci günündeyken İsrail’de savaş kabinesi kuruldu. Aylardır süren yargı darbesi karşıtı hareketin en önemli destekçisi ve muhalefet lideri Benny Gantz'ın da katılımıyla kurulan savaş kabinesinde, Başbakan Netanyahu ve Filistinlilere “insansı hayvanlar” diyen Savunma Bakanı Yoav Gallant da yer alıyordu.

- Filistinlilere yönelik kolektif cezalandırma ve soykırım tartışmaları sürerken İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, “Sorumlu olan, orada yaşayan bütün bir ulustur. Sivillerin haberdar olmadığı, olaya dahil olmadığı söylemi doğru değil. Kesinlikle doğru değil. Ayaklanabilirlerdi. Bir darbeyle Gazze'yi ele geçiren o şeytani rejime karşı savaşabilirlerdi” dedi ve böyle diyerek tüm Filistinlileri bir tuttuğunu açıkça söyledi.

- İsrail, bir hafta süren saldırılarının ardından 24 saat içerisinde Gazze’nin kuzeyinin boşaltılması çağrısı yaptı. BM, bu kararın kabul edilemez olduğunu 24 saat içerisinde 1,1 milyon insanın Gazze’nin kuzeyinden güneyine geçmesi gerektiği anlamına geldiğini söyledi. Bu sırada İnsan Hakları İzleme Örgütü, İsrail'i Gazze ve Lübnan’daki askeri operasyonlarında beyaz fosforlu mühimmat kullanmakla suçladı.

- İsrail bir yandan Gazze’nin kuzeyinin tahliyesi çağrısı yaparken bir yandan da tahliye yollarından birini vurdu ve en az 200 sivili öldürdü. Dünyadan bunların soykırıma yol açacağına dair tepkiler yükselirken Dünya Sağlık Örgütü de İsrail'in Gazze'nin kuzeyindeki hastanelerin tahliyesine yönelik talimatlarının kabul edilemez olduğunu ilan etti. Ayrıca Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA), yaptığı açıklamada, Gazzeli 50 bin 500 hamile kadının sağlık hizmetine ulaşamadığını duyurdu.

- Yaşanan sivil katliamlara rağmen İsrail içinden de savaş politikalarına karşı bazı sesler yükseldi. İsrail Komünist Partisi ve Barış ve Eşitlik için Demokratik Cephe (Hadaş) ortak açıklama yaparak yaşananlardan Netanyahu’nun aşırı sağcı hükümetini ve 75 yıldır süren işgali sorumlu tuttu. 1982'de Lübnan Savaşı'nın patlak vermesiyle Lübnan'da hizmet etmeyi reddeden muharip gaziler tarafından kurulmuş bir organizasyon olan Yesh Gvul hareketi "Sadece işgalin sona ermesi, Filistin'in bağımsızlığı ve kalıcı bir siyasi anlaşma, barış ve güvenlik dolu bir geleceği garanti altına alacaktır” dedi. Yargı reformu adı verilen yargıyı erksizleştirme girişimine karşı protestoları sırasında yedek askerlik görevlerini yerine getirmeyeceklerini açıklayan “Sessizliği Bozmak” (Breaking The Silence) adlı platform ise İsrail’in 'çatışmayı yönetmek' stratejisinin çöktüğünü ve İsrail’in Yahudi üstünlükçü hükümetinin olayları bu noktaya getirdiğini belirtti. Ha’aretz gazetesi de yayınladığı editör yazısı ile sorumlu olarak Filistinlilerin var olma hakkını tanımayan Netanyahu hükümetini ilan etti. İsrailli insan hakları örgütü B'Tselem, Netanyahu hükümetinin “intikamcı bir suç eyleminde” bulunduğunu açıkladı. Ayrıca birçok ülkede onbinlerce kişi Filistin’le dayanışma gösterileri gerçekleştirdi.

- İsrail saldırılarının 11. gününde öldürülen Filistinlilerin sayısı 3 bini bulmuştu ki İsrail çok büyük bir katliam daha gerçekleştirdi. Gazze kentinde yer alan ve sadece yaralıların değil binlerce sivilin de bombardımandan korunmak için sığındığı El Ahli Arap Hastanesi’ni vurdu. Gazze’deki tek Hristiyan hastanesi olan El Ahli bombardımanında 471 hasta, sivil ve sağlık çalışanı hayatını kaybetti. Bu katliam İsrail’in Hamas’la değil topyekûn bütün Filistinlilerle savaştığı gerçeğini tartışmasız şekilde kanıtlamış oldu.

- Katliamın hemen ardından yüzlerce Filistinli Batı Şeria'nın Nablus, Tulkarem ve Cenin kentlerinde sokaklara dökülerek İsrail'in hastaneye düzenlediği hava saldırısını protesto etti. Göstericiler bu kez sadece İsrail’i değil Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas'ı da protesto etti ve Filistin yönetiminin polisiyle çatıştı. Ertesi gün de Batı Şeria’da ve Doğu Kudüs’te Filistinliler genel greve gitti. Bu sırada İsrail polisi de savaşı protesto eden İsraillilere sert davrandı. İsrail polis şefi Kobi Shabtai, ülkedeki savaş karşıtı protestocuları "otobüslere bindirip Gazze'ye göndermekle" tehdit etti.

- Savaş başladığından beri birçok protesto örgütleyen Amerikalı savaş karşıtı Yahudilerin örgütü Jewish Voice for Peace, hastane katliamı sonrasında binlerce kişinin katıldığı ve Filistinliler için Amerikalı Yahudilerin en büyük eylemi olduğu söylenen eylemde Kongre binasını işgal ederek “benim adıma savaşma”, “ateşkes hemen şimdi” sloganları[O8] attı. Ellerinde “hepimizin kanı aynı renk” pankartı taşıyan barış aktivistlerine ünlü yazar ve aktivist Naomi Klein da katıldı[O9] . Yahudi savaş karşıtları her hafta birçok eylem düzenlemeyi sürdürdü.

Tüm dünyada yüzbinler İsrail saldırılarına karşı sokaklara inerken iklim aktivisti Greta Thunberg de yaşananlara sessiz kalmadı. Greta, Filistin bayrağı ile yaptığı paylaşımda “soykırımın” durdurulması gerektiğini ve dünyanın acil ateşkes için İsrail’e baskı yapması gerektiğini yazmıştı. Ancak kendisi büyük saldırılara maruz kaldı, antisemit olmakla suçlandı. Greta ayrıca İsrail’in de hedefi oldu. İsrail ordusu sözcüsü Arye Sharuz Shalicar, POLITICO'ya verdiği demeçte, "Greta ile gelecekte herhangi bir şekilde özdeşleşen her kim olursa olsun, benim görüşüme göre terör destekçisidir" dedi. İsrail’in resmi hesabı “Hamas’ın roketlerde sürdürülebilir malzeme kullanmadığı” şeklinde saçma sapan bir mesaj paylaştı. Daha sonra da Eğitim Bakanlığı, eğitim müfredatında yer alan Greta ile ilgili tüm bölüm ve cümlelerin müfredattan silineceğini açıkladı.

- İnsani kriz sürerken İsrail Başbakanı Netanyahu ise konuşmasında üç bin yıllık Tevrat anlatısına başvurarak soykırımı meşrulaştırıcı ifadeler kullandı. Netanyahu “Amalek'in size ne yaptığını unutmamalısınız, diyor Kutsal Kitabımız” dedi. Tevrat’ta Yahudi halkına saldıran Amalekliler hakkında şöyle yazıyordu: “Şimdi gidin, Amalek'i vurun, sahip oldukları herşeyi yok edin, onları esirgemeyin; erkeği de kadını da, bebeği de süt emen çocuğu da, öküzü de koyunu da, deveyi de, eşeği de öldürün.”

- Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları Gözlemevi'nin Filistin ofisi direktörü Enes el-Cercevi, İsrail'in Gazze'ye yönelik aralıksız bombardımanı sonucu her gün 120 ve her 15 dakikada bir çocuğun hayatını kaybettiğini söyledi.

- Hamas saldırısının ardından başlayan savaş bölgesel bir askerî gerilime de neden oldu. İsrail defalarca Lübnan ve Suriye topraklarını vurdu. İran birçok kez İsrail’i vurmakla tehdit etti. ABD bölgeye iki uçak gemisi ve 2 bin asker gönderdi. Birleşik Krallık iki savaş gemisi gönderdi. Çin de bölgeye altı savaş gemisi gönderdi. İsrail’in Gazze saldırısının ardından ABD'nin Irak ve Suriye'deki askeri birliklerine Ekim ayı içinde 13 saldırı yapıldı.

- BM ise defalarca toplanıp hiçbir karar almayı başaramayarak bir kez daha çöktüğünü gösterdi. Rusya, ABD, Brezilya ve başka devletler tarafından verilen ateşkes ve insani yardım önerileri sürekli olarak bir büyük ülkenin diğerinin tasarısını veto etmesiyle sonuçlandı. Özellikle ABD ile Rusya birbirlerini sürekli veto ediyordu.

- BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in ise Hamas’ın durup dururken ortaya çıkmadığını belirterek Gazze’de yaşanan insani felakete dikkat çekmesi, İsrail’in sert tepkisine neden oldu. İsrail, Guterres’in derhal istifasını istedi, BM görevlilerine de vize vermeyeceğini açıkladı. Eski Başbakan Yair Lapid de basının objektif olmaması gerektiğini, iki tarafı da haber yapmaması gerektiğini, bunların hep Hamas’a hizmet edeceğini söyleyerek tarihe geçti.

- Savaş ve çatışma haberlerinin hiç eksik olmadığı Ekim ayında Pakistan, bu yılın başından bu yana ülkede 24 intihar saldırısı meydana geldiğini, bunun 14'ünün Afganistan vatandaşları tarafından gerçekleştirildiğini belirterek radikal bir karar açıkladı ve aralarında 1,73 milyon Afgan vatandaşının da bulunduğu tüm kayıt dışı göçmenlere ülkeyi bir ay içerisinde terk etmelerini emretti. Emre uymayanların ise sınırdışı edileceği açıklandı.

- Büyük sorunlarla boğuşmakta olan Afganistan’ı ise 6,3 büyüklüğünde yeni bir deprem vurdu. Çok sayıda köy yerle bir oldu ve iki binin üzerinde insan ve pek çok hayvan hayatını kaybetti. Afganistan’a Taliban yönetimi nedeniyle uluslararası insani yardım da ulaştırılamıyordu. Depremden bir hafta sonra bu kez de 6.5 büyüklüğünde bir deprem yaşandı. Ancak bu sefer fazla can kaybı yaşanmadı.

- Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), sorunlarla boğuşan Karayip ülkesi Haiti’de çeteler tarafından işlenen şiddetin engellenmesi ve uzun zamandır beklenen seçimlerin yapılabilmesi için ülkeye Kenya’nın liderliğinde askeri misyon gönderme kararı aldı. ABD tarafından hazırlanan karar tasarısına 13 ülke lehte oy verirken Rusya ve Çin çekimser kaldı. ABD’nin savaş karşıtı örgütleri ise karara tepki göstererek bunun yeni bir işgal gücü olduğunu belirttiler.

- Avustralya'da nüfusun yüzde üçünü oluşturan yerlilerin yani aborijinlerin haklarının anayasada tanınması üzerine yapılan anayasa referandumu Avustralya halkının yüzde 61’inin hayır oylarıyla reddedildi. Yani, Avustralya topraklarının onbinlerce yıldır sahipleri olan yerlilerin, 230 küsur yıldır onları o topraklardan uzaklaştıran ve onlara hükmeden beyazlarla aynı haklara sahip olamayacakları oylandı.

- İzlanda’da kadınlar 48 yıl sonra bir kez daha eşit işe eşit ücret ve cinsel şiddete karşı greve gitti. İlki 1975 yılında gerçekleşen grev kadınların yaşam koşullarında ciddi bir iyileşme sağlamıştı. İzlanda kadın-erkek eşitliğinde en iyi ülke olarak biliniyordu. Ancak kadın hareketi liderleri hala kadınların ortalama olarak erkeklerden yüzde 20 daha az ücret aldığını ve cinsel şiddetin de devam ettiğini söyleyerek “Siz buna eşitlik mi diyorsunuz?” sloganıyla tam gün greve gitti. İzlanda tarihinin en büyük kitle gösterisine dönen greve 100 bin kadın ve “nonbinary” birey katıldı. Başbakan Katrín Jakobsdóttir de gösterilere katılarak ülkenin 2030 yılına kadar tam bir cinsiyet eşitliğine ulaşmayı planladığını açıkladı.

Türkiye

- Türkiye’de Ekim ayının ilk günü Meclis’in açılış günüydü ancak açılışa saatler kala İçişleri Bakanlığı’na bir terör saldırısı gerçekleşti. Erken bir aşamada önlenen saldırıda iki polis yaralandı, iki saldırgan ise öldürüldü. Saldırıyı PKK’nın üstlenmesi üzerine TSK, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) sınırlarındaki Metina, Hakurk, Kandil ve Gara bölgelerine hava operasyonu düzenledi. Ancak, bu saldırılara Irak Cumhurbaşkanı'ndan kınama geldi. Irak yönetimi, Türkiye’yi Irak’ın egemenliğini ihlal etmekle suçladı. Türkiye daha sonra Suriye’nin kuzeyinde de YPG kontrolündeki bölgelere hava saldırıları gerçekleştirdi.

- 1 Ekim’de TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Ankara'da sona erecek olan ve bir ay süren Özgürlük Yürüyüşü’ne Hatay'dan başladı. Baş’ın, Gezi Davası’nda birkaç gün önce hüküm giyen TİP Hatay milletvekili Can Atalay için başladığı bu yürüyüş 28 Ekim’de Ankara’da sona erdi.

- 2006 yılında Ankara’da trans kadınlara saldıran çeteden dört kişinin yargılandığı ve 17 yıldır Yargıtay ve mahkemeler arasında mekik dokuyan Esat-Eryaman Davası'nda sonunda karar çıktı. Mahkeme dört sanık hakkında nitelikli yağma ve yağmaya teşebbüs suçlarından toplam 62 yıl hapis cezası verdi.

- Avrupa Konseyi’nin 2023 Vaclav Havel İnsan Hakları Ödülü Osman Kavala’ya verildi. Kavala’nın eşi Ayşe Buğra, törende Osman Kavala'nın Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’ne (AKPM) gönderdiği mektubu okudu. Kavala şöyle diyordu: “Havel'in 1980 yılında hapishaneden eşi Olga'ya yazdığı gibi, "En önemli şey umudunu kaybetmemektir. Bu, dünyanın dehşetine gözlerini kapatmak anlamına gelmez. Aslında, yalnızca inancını ve umudunu kaybetmemiş olanlar dünyanın dehşetini gerçek bir netlikle görebilirler". Václav Havel Ödülü bana ve eminim ki buradaki herkese bu önemli gerçeği hatırlatıyor.”

- Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) "Osman Kavala'nın derhal serbest bırakılması" kararını katılanların üçte iki çoğunluğuyla kabul etti. 62 üyenin oy kullandığı oturumda 44 üye karardan yana, 18 üye karara karşı oy kullandı. Karara göre, Türkiye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Osman Kavala'nın "tutukluluğu kaldırılarak derhal serbest bırakılması" kararını yerine getirmediği takdirde, 1 Ocak 2024 tarihinden itibaren yaptırımlarla karşı karşıya kalacağı açıklandı.

- Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi, gerçekleştirdiği olağan kongre ile adını Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) olarak değiştirdi. Kapatılması davası devam eden HDP, seçimlere Yeşil Sol Parti ile girmiş ve daha sonra da bu parti ile birleşmişti.

- Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ekim ayının son haftasında İsveç'in NATO'ya Katılım Protokolü'nü imzalayarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sundu.

- Merkez Bankası üst üste beşinci kez politika faizini artırarak 500 baz puanlık artışla, faizleri yüzde 30'dan yüzde 35'e çıkardı. Böylelikle seçim sonrası 5 ayda faiz 26,50 puan artırılmış oldu.

- 29 Ekim’de Cumhuriyet’in 100. Yıl kutlamaları gerçekleşti. Ancak Filistin’de yaşananları gerekçe gösteren hükümet coşkulu bir kutlama düzenlemedi. Yine de her ilde resmi geçit törenleri düzenlendi, cumhuriyet etkinlikleri ve mitingler düzenlendi. 100. yıl ülkede, 78 aydının Kürt sorununda barış deklarasyonu yayınladığı, Aydın’da bir öğrenci yurdunda asansör kazası sonucu ölen öğrenci arkadaşları için eylem yapan öğrencilerin gözaltına alındığı, İsrail’in Filistin’deki katliamlarını bahane eden bazı grupların Türkiyeli Yahudilere yönelik ırkçı açıklamalar yapıp sinagoglara yazılamalar yaptıkları ve hemen her gün yeni bir kadın cinayetinin yaşandığı koşullarda kutlanıyordu.

İklim ve Çevre

- Brezilya’nın Amazon ormanlarındaki en önemli nehir limanı olan Manaus’ta kuraklık nedeniyle su seviyesi 14 metre ile son 121 yılın en sığ seviyesine geriledi. Bölgede su sıcaklıklarının yüksekliği nedeniyle 100 kadar da nehir yunusu ölmüştü. Amazonların bazı bölgeleri 1980’den bu yana en kurak yaz mevsimini yaşıyordu. Bu kurak aylar boyunca Amazonas eyaletinde 2.770 orman yangını yaşandığı ve bu sayının bir rekor olduğu açıklandı.

- Ekim ayı ortasında Afrika ülkesi Malawi’de 43 derece sıcaklık ölçüldü. Bu ülke tarihinin bu mevsimdeki en yüksek sıcaklığı olarak kayıtlara geçti. Normal koşullarda sıcaklıkların 25 derece civarı olması gerekiyordu. Latin Amerika ve Avustralya’da da Ekim ayı yüksek sıcaklıklarla geçirildi. Bekleneceği üzere önceki ayların ardından Ekim ayı da gezegenin bugüne kadar ölçülen en sıcak Ekim ayı olarak kayıtlara geçti.

- Meksika'nın Acapulco kentini Otis Kasırgası vurdu. Saatte 265 kilometre hızla esen rüzgârlar ve şiddetli yağışlarla kıyıya vurarak, Meksika’nın kıyı şehirlerinden Acapulco’yu yerle bir etti ve en az 48 kişinin hayatına mal oldu. Yüzlerce bina hasar aldı, tekneler battı. Acapulco’nun su altyapısı çöktü ve yaklaşık yarım milyon ev elektriksiz kaldı. Otis Kasırgası’nın yoğunlaşma hızı daha önce hiç görülmemişti; 12 saat içinde sıradan bir tropik fırtınadan, en güçlü kategori olan ve dünya çapında her yıl yalnızca birkaç kez meydana gelebilen “Kategori 5” gücünde bir kasırgaya dönüştü. Sadece 12 saat içerisinde en yüksek kategoriye ulaşan kasırga için bilim insanları “ancak bin yılda bir görülebilecek bir olay” dediler ve iklim değişikliğinin iklimi artık tahmin edilemez bir noktaya götürmekte olduğunu belirttiler.

- İklim felaketinde gezegen kıyamet otoyolunda tüm hızıyla ilerlerken dünya sıvılaştırılmış gaz ihracatında birinci konumda olan ABD, 2023 yılının ilk ayında tüm yılların rekor satışını gerçekleştirdiğini duyurdu. Yaşam savunucuları, bu durumu “İklim Başkanı” olması beklenen Joe Biden’ın, iklim inkârcısı eski başkan Trump’tan dahi daha fazla fosil yakıt çıkarma izni vermiş olmasıyla açıkladılar ve Biden yönetimini protesto ettiler.

- Bilim insanları, Dünya'nın "canlılık belirtilerinin" insanlık tarihinin herhangi bir döneminde olduğundan daha kötü olduğu uyarısında bulundu. Gezegenin araştırılan 35 yaşamsal belirtisinden 20'sinin aşırı tehlikeli seviyeye ulaştığı açıklandı. Bu canlılık belirtileri arasında karbon emisyon miktarı, küresel sıcaklık, deniz seviyesi, insan ve diğer türlerin nüfusu gibi 35 madde bulunuyordu.

- İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg, Malmö’deki bir petrol terminalinde düzenlenen iklim protestosunda polise itaatsizlik ettiği için para cezasına çarptırıldı. İsveç’teki Malmö Bölge Mahkemesi’nde 4.500 kron (yaklaşık 400 €) ödemeye mahkûm edilen Greta, Temmuz ayında da benzer bir suç nedeniyle, aynı mahkeme tarafından 2.500 kronluk (216 €) bir para cezasına daha çarptırılmıştı. Greta Thunberg, aldığı para cezasının ardından, hemen sonraki gün yerli Sami’lerin de aralarında bulunduğu aktivistlerle birlikte bir protestoya katılmak üzere Norveç‘e geçti. 151 türbinden oluşan rüzgâr santralinin yerli Sami halkının yaşam tarzını tehlikeye attığını söyleyen aktivistlere katılarak Norveç hükümetini protesto etti ve gözaltına alındı.

- Greta, Norveç’teki eylemden birkaç gün sonra da İngiltere’ye geçti. Dünyanın önde gelen petrol şirketlerinin katıldığı yıllık “Enerji İstihbarat Forumu” ("Energy Intelligence Forum") toplantılarına karşı Londra'da düzenlenen protesto gösterisine katılan Greta bu kez de burada gözaltına alındı, fosil yakıt endüstrisinin iklim krizine etkilerini yıllarca reddederek dikkatleri dağıttığını söyledi. Eylemcilerin yolu kapatma ve toplantıya gelişleri engelleme çalışmalarına müdahale eden Londra Metropolitan Polisi, Greta’nın da aralarında bulunduğu altı kişiyi gözaltına aldı.

- İklim krizine karşı önlem almayan hükümetlere karşı mücadele eden bilim insanlarından oluşan Bilimciler İsyanı (Scientist Rebellion) üyeleri, iklim krizini körüklemedeki rolleri nedeniyle çok uluslu yatırım şirketi BlackRock‘a, otomobil üreticisi BMW‘ye ve Alman hükümetine karşı düzenlenen üç günlük eylemler sebebiyle hapis cezasına çarptırıldı. Münih Bölge Mahkemesi’ndeki hakim, İspanya, ABD ve İtalya‘da eşzamanlı eylemler yapan dört bilim insanını mülke zarar vermek ve mülklere izinsiz girmekten suçlu buldu. 105 gün hapis cezasına çarptırılan her bir aktivistin cezası 1.680 Euro tutarında para cezasına çevrildi. Cezayı ödemezlerse hapis yatacakları açıklandı.

- Guardian'ın araştırması, barışçıl bir şekilde mücadele eden aktivistleri sindirmeye yönelik taktiklerin bir parçası olarak protesto karşıtı yasalar çıkaran ülkelerin sayısının arttığını ortaya koydu. Kanada’dan ABD'ye, Guatemala’dan Şili'ye, Hindistan ve Tanzanya'dan İngiltere, Avrupa ve Avustralya'ya kadar hükümetlerin gezegeni korumaya çalışan aktivistlere karşı uyguladıkları yöntemlerde çarpıcı benzerlikler tespit etti. Yasal bağlamlar farklılık gösterse de, aktivistlere yönelik yıkıcılık, yasadışı örgütlenme, terörizm ve vergi kaçakçılığı gibi suçlamalar genellikle muğlak ve kanıtlanması zaman alan suçlamalar olurken, ABD ve İngiltere de dahil olmak üzere giderek artan sayıda ülke, görünüşte ulusal güvenliği ya da fosil yakıt boru hatları gibi sözde kritik altyapıyı korumayı amaçlayan tartışmalı protesto karşıtı yasalar çıkardı. Almanya, Fransa, İtalya, İsveç, Hollanda ve Birleşik Krallık'ta yetkililer iklim protestolarına kitlesel tutuklamalarla, acımasız yeni yasalar çıkararak, şiddet içermeyen protestolara ağır cezalar vererek ve aktivistleri hooligan, sabotajcı veya eko-terörist olarak etiketleyerek karşılık veriyordu.

Kasım

Ayın Sözü

"Yaralı çocukları taşıyanlar da çocuktu. Havayı dolduran gri toz içinde koşuşuyorlardı."

İsrail ordusunun bombaladığı Gazze'deki Cibaliye mülteci kampında bulunan Muhammed İbrahim, CNN'e verdiği röportajda yaşanan dehşeti bu sözlerle açıklıyor. (Independent Türkçe)

Dünya

- İsrail’in Gazze saldırısı 31 Ekim’den itibaren kara savaşı da dahil olmak üzere artan bir şiddetle devam etti. Ölü sayısı hızla artarken ve İsrail Gazze kentini tamamen kuşatma altına alarak büyük kara operasyonuna hazırlanırken 7 Ekim saldırısı sırasında İsrail’de çalışmakta olan 3.200 Gazze’liyi Refah kapısından Gazze’ye deport etti. Aynı gün "Kudüs ve Vaat Edilmiş Topraklar Bakanı" Amihai Eliyahu, Hamas'ı ortadan kaldırmak için Gazze Şeridi'ne "nükleer bomba atmanın bir seçenek” olduğunu söyledi.

- İsrail ordusu Gazze Şeridi’nin en büyük kenti olan Gazze kentini kuşattı ve Gazze Şeridi’ni güney ve kuzey olmak üzere ikiye böldüğünü duyurdu. Bu operasyon sırasında tankların içinde uluslararası basın mensupları da “iliştirilmiş gazeteciler” olarak Gazze’ye sokuldu. İki saat çekim yapmalarına izin verilen gazeteciler, verilen mühlet bittikten sonra geri çıkarıldılar.

- Yüzlerce yaralının yanı sıra 50 bin kişinin sığındığı, Gazze kentinde bulunan en büyük hastane olan el Şifa hastanesi çevresinde İsrail askerleri ile Hamas militanları arasında yoğun çatışmalar yaşandı. Bu sırada hastane hem ateş altında kaldı hem de yakıtı tükendi. Gazze Sağlık Bakanlığı, yoğun bakımdaki 39 bebeğin, oksijen makinelerinin çalışmaması nedeniyle öldüğünü duyurdu.

- Sadece El Şifa da değil, bir doktorun El Cezire'ye "hastanelere karşı savaş açıldığı gün" diye nitelediği günde, kuzey Gazze’de ve Gazze Şehri'ndeki diğer üç hastane de İsrail güçleri ve tankları tarafından kuşatıldı. Endonezya Hastanesinde de elektrik olmadığı bildirildi. BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA), Gazze'deki 36 hastaneden 20'sinin artık hizmet veremediğini açıkladı.

- Saldırı savaşı bütün hızıyla sürerken dünyanın dört bir yanında yüzbinlerin katıldığı Filistin’le dayanışma eylemleri de gerçekleşmeye devam etti. Washington DC’de ABD tarihinin en büyük Filistin’e destek mitingine 300 bin kadar Arap, Yahudi, siyah ve başka gruplardan barış aktivisti katıldı. Belçika ve ABD’de ise bazı limanlarda İsrail’e askeri malzeme taşıyan gemiler sendikalar tarafından boykot edildi ve gemilere yükleme yapılmadı. Londra’da ise 1 milyon kadar kişinin katıldığı dev bir Filistinle dayanışma gösterisi düzenlendi.

- Gazze ile dayanışma eylemleri sürerken Paris’te ve birçok şehirde onbinlerce kişi anti-semitizme karşı gösteriler düzenledi. 7 Ekim saldırılarından bu yana 1.250 antisemit olay gerçekleştiği duyurularak düzenlenen eylemlere siyasi partiler ve Fransa’nın eski başkanları François Hollande ve Nicolas Sarkozy katıldı. Fakat aynı zamanda gösteriye Marine Le Pen’in Ulusal Birlik Partisi de katıldı. Nazi kökleri olan partinin birinci hedefi Fransa’daki Müslümanlar olduğu için Filistinle dayanışma eylemlerine karşı çıkıyordu. Le Pen’in gösteriye katılmasını protesto edenler de oldu. Bir diğer aşırı sağcı, göçmen düşmanı başkan adayı Éric Zemmour da yürüyüşe katılanlar arasındaydı.

- Amsterdam’da düzenlenen ve 85 bin kişinin katıldığı İklim ve Adalet Yürüyüşü’nde konuşan Greta Thunberg “Uluslararası dayanışma olmadan iklim adaleti sağlanamaz. İşgal altındaki topraklarda iklim adaleti olamaz" dedi ve mikrofonunu Filistinli ve Afgan kadın aktivistlere uzattı. Bu sırada sahneye atlayan bir adam Greta’nın elinden mikrofonu zorla alarak buraya iklim için geldiğini, politika için gelmediğini söyledi. Genç aktivistler müdahale ederek mikrofonu geri aldı ve adamı sahneden uzaklaştırdı. Fakat Greta’nın konuşmasının ardından Almanya FFF, fikir ayrılıkları nedeniyle Fridays For Future hareketi ile ilişkilerini kestiğini açıkladı.

- Savaş sürerken ve Londra’da 1 milyon kadar kişi dev gösteride Filistin’le dayanışma göstermişken gösteriye izin verilmesini eleştiren Birleşik Krallık İç İşleri Bakanı Suella Braverman görevden alındı. Toplumsal muhalefet böylece Rishi Sunak yönetimine karşı ilk zaferini kazandı.

- Kasım ayı ortasında New York merkezli insan hakları kuruluşu Anayasal Haklar Merkezi (CCR), Gazze halkına yönelik soykırımı önleyemedikleri gerekçesiyle Biden ve yönetimine dava açtı. Anayasal Haklar Merkezi, çok sayıda Filistinli örgüt ve şahıs adına Kaliforniya'da federal mahkemeye sunduğu şikâyet dilekçesinde, İsrail'in “toplu öldürme”, sivil altyapıyı hedef alma ve Filistinlilerin zorla yerlerinden edilmesi gibi eylemlerinin soykırıma tekabül ettiğini belirtti. Dilekçede, Holokost'un ardından kabul edilen 1948 tarihli Soykırım Sözleşmesi'nin ABD'ye ve diğer ülkelere ölümleri engellemek için güçlerini ve nüfuzlarını kullanma yükümlülüğü getirdiği de hatırlatıldı.

- Aynı gün Avrupa ve Latin Amerika'daki yaklaşık 20 ülkeden 80 siyasi lider de Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Savcısı Karim Ahmad Khan'a mektup yazarak, "İsrail'in Gazze'deki soykırımının durdurulmasını ve Başbakan Binyamin Netanyahu ile hükümetindeki diğer sorumluların yargılanmasını" talep etti. Mektupta savaş suçu olarak hastanelerin vurulması ve fosfor gazı kullanılması gibi konular da yer alıyordu.

- 15 Kasım’da İsrail ordusu Gazze şehrindeki El Şifa Hastanesi’ne “Hamas operasyonu” başlattığını duyurdu. Günlerdir hastane çevresinde yoğun çatışmalar yaşanıyor ve yaklaşık 200 kişinin cenazesi dahi kaldırılıp defnedilemiyordu. Hamas’ın kontrolü altında olduğu ve altında tüneller bulunduğu iddia edilen El Şifa Hastanesi’ne gaz bombası atarak giren komandolar hastaneyi işgal ettikten sonra oda oda gezerek sağlık çalışanlarını ve hastaları sorguladı.

- El Şifa hastanesini ele geçiren İsrail ordusu bir türlü hastanenin Hamas’ın kumanda merkezi olduğuna ve altında tüneller olduğuna dair kanıt sunamadı. 10 kadar paslı kalaşnikof tüfek bulduğu son derece ciddiyetsiz videolar paylaşmakla yetindi. O kadar ki, BBC ve İsrail’in sağcı basını dahi İsrail ordusunun ikna edici kanıtlar sunamadığını söyledi. Ayrıca, hastanede erkeklerin çıplak şekilde şiddete uğradığı görüntüler paylaşıldı. Yoğun bakımdaki hastaların ise öldüğü duyuruldu.

- El Şifa Hastanesi’nde Hamas tüneli kanıtı arayan İsrail ordusu, hastane bahçesinde bulduğu bir tünel girişinin fotoğraflarını paylaştı. Bu paylaşımdan birkaç gün sonra CNN televizyonuna konuşan İsrail eski Başbakanı Ehud Barak, Hamas tüneli denilen sığınağın 40-50 yıl kadar önce Gazze’de İsrail askerleri varken İsrail tarafından yapıldığını açıkladı.

- Bu “hastane operasyonu” tamamlanır tamamlanmaz İsrail bu kez de Filistinlilerin zorla göç ettirildiği Güneydeki Han Yunus kentinde operasyon sinyali verdi. Daha önce 'Güvenli' olduğunu söylediği Han Yunus'ta saldırılara devam eden İsrail, ardından havadan el ilanı atarak Filistinlilerin 'batıya' gitmesini istedi. Bu sırada Gazze'de yaşlıların barınma ve bakımı için hizmet veren Vefa Hastanesi'ne yönelik bombardımanda hastane müdürü Mithat Muhaysin öldü, bazı doktor ve hastalar yaralandı. İsrail ardından da Gazze’nin kuzeyindeki son hastane olan Endonezya Hastanesi’ne saldırarak yeni ölümlere yol açtı ve hastaneyi de boşalttı.

- Katar’ın arabuluculuğuyla Hamas ve İsrail arasında dört günlük “insani ara” (yani iddiaya göre bir çeşit ateşkes) anlaşmasına varıldı. Anlaşmaya göre Hamas’ın 50 rehineyi serbest bırakmasına karşılık olarak İsrail de hapishanelerindeki 150 Filistinli kadın ve çocuğu serbest bırakacak ve Gazze’ye insani yardım girişine izin verecekti.

- Ateşkes yürürlüğe girdikten sonra rehineler serbest bırakılmaya başlandı. Ancak İsrail, Filistinlilerin eve dönen tutsakları kutlayarak sevinç gösterileri yapmasını yasakladı. Hatta ailelerin kutlama için tatlı dağıtması durumunda dahi 18 bin dolara kadar cezaya çarptırılabilecekleri konusunda onları uyardı. Buna rağmen Batı Şeria’da özgürlük kutlamaları gerçekleşti. İsrail güvenlik güçleri de gözyaşartıcı gazla, “ateşkes” sırasında Gazze’nin kuzeyindeki evlerine ulaşmak isteyenlere ise gerçek mermilerle müdahale etti.

- Gazze'de iki defa uzatılarak toplam yedi gün süren “insani ara” ya da ateşkes, İsrail tarafından sona erdirildi. Ateşkes süresince Hamas 80'i İsrailli, 30’u yabancı olmak üzere 110 rehineyi serbest bıraktı, İsrail de karşılığında çoğu çocuk ve kadın 240 Filistinli tutukluyu serbest bıraktı. Bu arada Gazze’ye ulaştırılan yardım miktarı ise son derece yetersiz kaldı. Ara’nın bittiğinin ilan edilmesinden 4 dakika sonra İsrail, kaldığı yerden katliama devam etti.

- Ukrayna’da devam etmekte olan diğer savaşta ise iki ülkenin de kış gelmeden yeni mevziler ele geçirme çabalarının pek fazla sonuç vermediği görüldü. Bu sırada Rusya, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin hakkında daha önce yakalama kararı çıkaran Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) hakimi Sergio Gerardo Ugalde Godinez hakkında yakalama kararı çıkardı.

- Kasım ayında savaşlardan arta kalan diğer haberlere bakıldığında da dünyanın hali pek iyi görünmüyordu. İspanya’da birkaç haftasonu boyunca birçok şehirde onbinlerce kişi sağcı Halk Partisi ve aşırı sağcı Vox Partisi öncülüğünde iktidardaki sol koalisyonun Katalan bağımsızlık referandumunu örgütleyen siyasiler için politik af çıkarma planına karşı sokaklara indi. Sağcıların attığı sloganlar arasında “terörizme af yok”, “hain Sanchez” gibi sloganlar vardı.

- Arjantin'de, ekonomik krize karşı radikal çözüm önerileri ve diktatörlük döneminin suçlarını yok sayması ile bilinen aşırı sağcıJavier Milei, başkanlık seçimlerinin ikinci turunda yüzde 56 oy oranı ile başkan seçildi. Kendisini bir 'anarko-kapitalist' olarak niteleyen Milei'ye ilk tebrik mesajları ABD’nin aşırı sağcı eski başkanı Donald Trump ile Brezilya’nın faşist eski başkanı Jair Bolsonaro’dan geldi.

- Bu seçimden hemen bir hafta sonra da Hollanda’daki genel seçimleri aşırı sağcı Geert Wilders'in Özgürlük Partisi kazandı. İşçi Partisi ve Yeşil Sol ittifak ikinci olurken hiçbir parti hükümeti kuracak orana ulaşamadı. Seçim kampanyasında göçmenleri hedef alan Wilders, seçimin ardından yaptığı konuşmada "Hollandalılar ülkelerini geri almayı, sığınmacı ve göçmen tsunamisinin azaltılmasını sağlayacağımızı umuyor" dedi. Kendisini ilk tebrik edenler ise Fransa’nın faşist Ulusal Birlik Partisi lideri Marine Le Pen ve Macaristan’ın aşırı sağcı başbakanı Victor Orban oldu.

Türkiye

- Kasım ayı Türkiye’de yeni hukuk ihlalleri ile başladı. T24 yazarı, kıdemli gazeteci Tolga Şardan, “MİT'in Cumhurbaşkanlığı'na sunduğu 'yargı raporu'nda neler var?” yazısı gerekçe gösterilerek tutuklandı. Şardan yazısında, MİT'in, yargıdaki çürüme ve para karşılığı dava takibi yaparak davaları sonuçlandıran grupların da yer aldığı bir rapor hazırlayarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'a sunduğunu dile getiriyordu. Şardan “Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma" suçlamasıyla tutuklandı ve bir hafta sonra tahliye edildi.

- Tolga Şardan’ın tutuklanması ile aynı gün HDP eski milletvekili Hüda Kaya da Kobanî soruşturması kapsamında tutuklandı. Tutuklamanın 1 Kasım Dünya Kobanî ile Dayanışma Günü’ne denk getirilmesi ayrıca tepki çekti.

- Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Türkiye hukuk ve siyasal tarihine geçecek bir ilke imza attı. Yargıtay, Anayasa Mahkemesi’nin tutuklu TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında verdiği ihlal kararının Anayasa’yı ihlal ettiğini ve yetkisini aştığını belirterek karara uyulmamasına hükmetti. Bununla da yetinmedi ve “hak ihlali” kararına imza atan üyeler hakkında suç duyurusunda bulundu. Yargıtay, AYM’yi yargısal aktivizm yapmakla ve de vesayet makamı gibi davranmakla itham etti. Yargıtay’ın açıklaması tepki çekerken Türkiye Barolar Birliği de bu sefer Yargıtay hakkında suç duyurusunda bulundu.

- Yargıtay’ın açtığı bu kriz hakkında tartışılmaya devam ediliyorken Türkiye büyük bir yargı kriziyle daha sarsıldı. Agos gazetesi genel yayın yönetmeni Hrant Dink’in katili Ogün Samast, tasarlayarak adam öldürmek” ve “ruhsatsız silah bulundurmak” suçlarından toplam 22 yıl 10 ay hapis cezasının infaz yasasına göre yatması gereken kısmını doldurarak tahliye edildi. Bu kararın alınmasına Ogün Samast’ın örgüt üyeliğinden hüküm giymemiş olması neden olmuştu.

- Zonguldak’ın Kırat Mahallesinde işletilen kaçak bir maden ocağında çalışan Afganistanlı mülteci işçi Vezir Mohammad Nourtani’nin yanmış cesedi ormanlık bir alana atılmış şekilde bulundu. Kapatılan madende yasadışı şekilde çalıştırılan Nourtani’nin madende çalışırken öldüğü ve olayın ortaya çıkmaması için maden sahibi tarafından ormanlık alana götürülüp üzerine benzin dökülerek yakıldığı ortaya çıktı. Olay üzerine basına yansıyan haberlerde Türkiye çapında birçok legal ve illegal maden ocağında yüzlerce ve hatta binlerce mülteci işçinin güvenliksiz koşullarda çalıştırıldığı haberleri yer aldı.

- Bu olaydan sadece birkaç gün sonra, İzmir’den Yunan Adalarına geçmeye çalışan Afgan, Suriyeli ve Filistinlilerden oluşan 11 kişilik mülteci teknesi battı. Aslında çok şiddetli bir yağış yaşanıyor olmasına rağmen insan kaçakçıları paralarını aldıkları mültecileri zorla o gece yola çıkarmıştı. Feribot seferleri dahi iptal edilmişken zorla yola çıkartılan tekne sonuçta battı ve 11 kişiden –biri iki aylık bir bebek olmak üzere– beş mülteci boğularak hayatını kaybetti.

- Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) politika faizini piyasa beklentilerini fazlasıyla aşan bir sürpriz yaparak 500 baz puan artırdı. Böylece faiz oranı yüzde 35’ten yüzde 40 seviyesine çıkarılmış oldu. Yeni yönetimin MB’nın başına geldiği Haziran ayından bu yana “faiz sebep/enflasyon sonuç” yaklaşımının tam aksi yönde bir uygulamaya geçilerek faizler yüzde 8,5’tan yüzde 40’a yükseltilmiş oldu.

- CHP'nin 38. Olağan Kurultayı'ndaki genel başkanlık seçiminde, değişim diyerek aday olan Özgür Özel, CHP’nin yeni genel başkanı oldu. Özel, seçildikten kısa bir süre sonra Kürt opera sanatçısı Pervin Chakar'ı sahnede izleyip kameralar önünde elini öptü. Bunun üzerine ırkçı çevrelerin hedefi oldu. Hemen ardından da CHP’den atılan cinsiyetçi ve göçmen düşmanı Bolu Belediye başkanı Tanju Özcan’ı partiye geri alarak kendisini “affettirdi” ve sola doğru bir değişim adına pek de ümitvar olmamak gerektiğini gösterdi.

- Türkiye Fatih Terim Fonu adında ilginç bir dolandırıcılık ya da “saadet zinciri” hikâyesine tanıklık etmeye başladı. Aralarında Arda Turan, Emre Belözoğlu, Fernando Muslera, Selçuk İnan, Semih Kaya gibi ünlü futbolcuların da olduğu çok sayıda kişi, ünlü antrenör Fatih Terim’in adını kullanarak yüksek faizle para aldığı ama geri ödemediği gerekçesiyle Denizbank Büyükdere Şubesi müdürü Seçil Erzan’dan şikâyetçi oldu. Ancak, iktidara yakın olan Fatih Terim’in ve Denizbank’ın iddianamede adlarının dahi geçmemesi şaşkınlık yarattı.

- Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi ve Başkanı Şebnem Korur Fincancı hakkında TTB’nin kuruluş amaçlarına aykırı faaliyette bulundukları gerekçesiyle açılan davada, mahkeme, Şebnem Korur Fincancı ile Merkez Konseyi üyelerinin görevden alınmasına karar verdi. Karar, demokratik kitle örgütleri tarafından tepkiyle karşılandı.

İklim ve Çevre

- Kasım ayının daha ilk günü global sıcak dalgası ile başladı. Çin, Kuzey ve Güney Kore ile Moğolistan o güne kadar ölçülen en yüksek Kasım ayı sıcaklıklarını kaydettiler. Kasım ortasında ise bu kez Latin Amerika, kuzey ve güney Afrika ile Ortadoğu’da sıcak dalgası yaşandı.

- Yine Kasım ayının ilk günlerinde Avrupa’yı da “siklon bombası” denilen ve aniden ortaya çıkarak hızlanan Ciarán fırtınası vurdu. Avrupa’nın kuzeyinden Britanya’dan başlayarak Almanya, Belçika, Hollanda, Fransa, İspanya ve İtalya’yı vuran fırtına, toplamda 16 kişinin hayatına mal oldu.

- Brezilya’da eşi benzeri görülmemiş sıcak hava dalgası nedeniyle 3 binden fazla kentte kırmızı alarm ilan edildi. Rio de Janeiro’da hissedilen sıcaklık 52,5C dereceye çıktı ve ülke genelinde 100 milyondan fazla insan, yani toplam nüfusun neredeyse yarısı aşırı sıcaklardan etkilendi.

- 17 Kasım günü ise gezegen tarihinin dönüm noktalarından birisi yaşandı. Dünyanın dört bir yanında yaşanan sıcak hava dalgalarının ardından Kopernik İklim Değişikliği Servisi, gezegenin 2 derecelik ısınma eşiğinin ilk kez aşıldığını açıkladı. 17 Kasım’da sanayi öncesi döneme kıyasla 2,06 derecelik artış ölçüldü.

- Etiyopya‘nın kuzeyinde yer alan Tigray ve Amhara bölgelerinde yıllardır süren kuraklık ve savaş nedeniyle uluslararası yardımların dondurulması sonucu 50’den fazla kişinin öldüğü açıklandı. Binlerce hayvan da yeterli gıdaya ulaşamadığı için can verdi.

- Bu alarm verici gelişmenin hemen ardından Birleşmiş Milletler Çevre Programı'nın (UNEP) "Emisyon Açığı 2023” raporunu yayımladı. Rapora göre, sera gazı emisyonları, 2022'de önceki yıla göre yüzde 1,2 artarak 57,4 gigaton karbondioksit eşdeğeri seviyeyle rekor kırdı. Bu durum, küresel sıcaklık artışını 1,5 dereceyle sınırlandırmak için emisyonların gereken şekilde azaltılmadığını ortaya koyuyordu. Rapora göre, bu yıl ekim ayının başına kadar, 86 günde sıcaklıklar sanayi öncesi seviyelerin 1,5 derece üzerine çıkmıştı. Eylül 2023 ise, küresel sıcaklık ortalamasının sanayi öncesi seviyenin 1,8 derece üzerine çıktığı en sıcak ay olmuştu.

- Küresel ısınmanın beklenenden hızlı gelişmekte olduğuna dair yeni bir bilimsel araştırma daha yayınlandı. 1988 yılında ABD Kongresi’nde küresel ısınmayı ilk kez anlatarak tarihe geçen iklim bilimci James Hansen ve arkadaşlarının yeni bir araştırması, gezegenin 1,5 derece sınırına 2020’li yıllar içinde yani sadece altı yıl içerisinde ulaşacağını ve 2050’de ortalama 2 derece ısınmış olacağını ortaya koydu.

- Savaşlarla fosil yakıt şirketleri arasındaki doğrudan ilişkiyi ortaya koyan, Global Witness kuruluşunun araştırması, Azerbaycan’ın 2020 yılında Karabağ’a saldırdığı günden bu yana BP tarafından Azerbaycan topraklarında çıkarılan fosil yakıtlardan Azerbaycan yönetiminin eline geçen paranın 35 milyar dolar, yani Azerbaycan’ın savunma bütçesinin tamamından dört kat daha fazla olduğunu gösterdi. Azerbaycan bu gelir sayesinde Karabağ’ı üç yıl önce işgal etmiş ve bu yıl da tekrar saldırarak Karabağ’ı Ermeni halkının tamamen boşaltmasına neden olmuştu.

- Su Kaynaklı Çatışmalar Kronolojisi (Water Conflict Chronology) kuruluşunun araştırmasına göre, 2022 yılında en az 228 “su kaynaklı çatışma” belgelendi. Bu, 2021'den bu yana %87'lik bir artış anlamına geliyordu. Bu olaylar arasında işgal altındaki Batı Şeria'da kuyuları sabote eden İsrailli yerleşimciler, İran'da güvenli içme suyu talep eden protestoculara yönelik devlet şiddeti, Sahra altı Afrika'da kıt kaynaklar için savaşan göçebe çobanlar ve çiftçiler ve Ukrayna'da barajları ve su arıtma tesislerini bombalayan Rusya gibi örnekler yer alıyordu.

- Hollanda'daki Leiden Üniversitesi'nden araştırmacılar, dünya çapında 52.4 milyon ton etin yani üretilen etin altıda birinin çöpe atıldığını hesapladı. Bu da her yıl 18 milyar tavuk, hindi, domuz, koyun, keçi ve ineğin boşuna öldürüldüğü anlamına geliyordu.

- İklim değişikliği konusunda "çok ağır" hareket eden ülkelerden biri sayılan Avustralya'da iklim eylemcileri, dünyanın en büyük kömür limanı olan Newcastle limanını iki günlüğüne işgal ederek kömür ticaretini sekteye uğrattı. Ülke tarihinin en büyük iklim eyleminde üç binden fazla eylemci kanolarla ve yüzerek limandaki gemi trafiğini iki günlüğüne durdurdu. Eylemi organize eden Rising Tide (Yükselen Gelgit) adlı oluşum, yarım milyon tondan fazla kömürün ülkeden çıkışını engellediklerini duyurdu. İklim değişikliği konusunda adım atılmamasını protesto etmek üzere bir araya gelen eylemcilerden 109'u gözaltına alındı.

- COP28 iklim zirvesine iki hafta kala yayınlanan yeni bir araştırma, COP28 Başkanı Sultan El Cebir’in başında bulunduğu, Birleşik Arap Emirlikleri’nin fosil yakıt şirketi Adnoc’un, dünyanın en büyük fosil yakıt genişleme projesini planladığını ortaya çıkardı.

- COP28 zirvesine bir hafta kala da Birleşmiş Milletler dünyanın şu anda 3 derece sıcaklık artışı yolunda ilerlediğini ve zirvede acilen 1,5 derece hedefine yönelik adımlar atılması gerektiğini açıkladı.

- Türkiye’de Kasım ayının sonlarına doğru birçok şehri etkileyen fırtına ve sellerde dokuz kişi hayatını kaybetti. Zonguldak’ta ise bir gemi battı. Gemide bulunan 12 kişilik mürettebattan sadece beşinin cesedine ulaşılabildi. Bir hafta sonra bir kez daha ülkeyi vuran fırtına kaynaklı sellerde ise bu sefer de iki kişi hayatını kaybetti. En ağır etkilenen şehirlerden biri olan İzmir’de denizin bir metreden fazla yükselmesi sonucu bini aşkın ev ve iş yerini su bastı. Rize'de fırtınanın oluşturduğu dev dalgalar nedeniyle tüm itirazlara rağmen milyonlarca dolar harcanarak yapılan Karadeniz Sahil Yolu Çayeli-Trabzon istikameti sular altında kaldı ve trafiğe kapatıldı.

Aralık

Dünya

- 7 Ekim Hamas saldırısının ardından Gazze’de İsrail tarafından öldürülen insanların sayısı 21 bini aştı. 8 binin üzerinde de kayıp olduğu hesaplandı ki bu kayıpların yıkılan binaların altında kalan insanlar olduğu tahmin ediliyordu. BM ise Gazze’de 1,87 milyon kişinin, yani nüfusun yüzde 85’inin yerinden olduğunu açıkladı. Bu oran Aralık sonuna doğru yüzde 100’e yaklaşacaktı. Gazze’de nüfusun tamamı zorunlu göçmen oluyordu yani!

- Gazze’de saldırı planları hazırlayan "Habsora" (The Gospel) isimli bir yapay zekâ sistemi olduğu ortaya çıktı. Askeri hedefler belirleyen ve her hedefe "öldürülme ihtimali olan sivillerin" sayısına göre bir skor veren yapay zekâ sistemi için "seri üretim yapan bir suikast fabrikası" benzetmesi yapıldı. Elde edilen bilgiye göre, bu yazılımı, İsrail ordusunun istihbarat direktörlüğü altında 2019 yılında kurulan gizli bir birim kullanıyordu.

- BM yetkilileri tarafından Gazze’de hijyen sorunları, ilaç yetersizliği ve kalabalık ortamlardan dolayı salgın hastalıkların başladığı açıklandı. İsrail ordusunda general olan ve Eski Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Giora Eiland bu haberler üzerine "Gazze'deki salgınlar İsrail için iyidir, güneydeki şiddetli salgınlar zaferi yaklaştıracak ve İsrail askerleri arasındaki ölümleri azaltacaktır" dedi. İsrailli gazeteci Gideon Levi ise “Bu bir Nazi fikridir, daha azı değildir… Bu sözcüğü pek kullanmam ama bu sefer, bu, bir generalin Nazi terimleriyle konuşmasıydı. Şaşırtıcı olan da buna neredeyse hiç tepki gelmemesi!” diyerek açıklamaya tepki gösterdi.

- Fridays for Future İsveç’ten Greta Thunberg’in de dahil olduğu dört iklim aktivisti Gazze’de yaşananları iklim adaleti açısından değerlendiren bir mektup yayınladılar. Mektupta iklim hareketinin politikleştiği ve kendi alanının dışına çıktığı eleştirilerine şu şekilde yanıt verdiler: “Birçoklarının iddia ettiğinin aksine, Fridays for Future 'radikalleşmedi' ya da 'politikleşmedi'. Biz her zaman politik olduk, çünkü biz her zaman bir adalet hareketi olduk… Sámi, Kürdistan, Ukrayna ve diğer pek çok yerdeki marjinalize edilen gruplarla ve onların emperyalizme ve baskıya karşı adalet mücadeleleriyle dayanışmak için grevler düzenlememizin nedeni de budur… Sessizlik suç ortaklığıdır. Gelişmekte olan bir soykırımda tarafsız olamazsınız.”

- İsrail’in sivillere yönelik soykırımcı saldırıları sürerken şoke edici bir haber daha geldi. Gazze’nin kuzeyinde süren saldırılarda İsrail ordusu, Hamas’tan bir şekilde kaçmayı başaran üç İsrailli rehineyi ellerinde beyaz bayrak olmasına rağmen öldürdü. Üstleri çıplak bir şekilde bir binadan çıkan rehinelere, beyaz bayrak taşımalarına ve hatta İbranice seslenmelerine rağmen ateş edilmişti. Bu olay İsraillin sivil veya Hamaslı rehinelere nasıl davrandığını da açıkça gözler önüne sermiş oldu.

- Olayın şoku sürerken Gazze’nin kuzeyinde yer alan Kutsal Aile Latin Kilisesi yerleşkesinde bir anne ile kızın İsrail ordusundan bir keskin nişancı tarafından öldürüldüğü açıklandı. Yerleşkede savaşın ilk gününden beri sığınan Hristiyanlar bulunuyordu. Bir gün önce de 54 engellinin bulunduğu aynı kilisenin jeneratörü tank ateşi ile vurulup kilise elektriksiz bırakılmıştı.

- Yine Gazze’nin kuzeyinde bulunan abluka altındaki Kemal Advan Hastanesi'nde İsrail askerlerinin 90 kişiyi alıkoyduğu duyuruldu. Hastanedeki çok sayıda kişinin de öldürüldüğü açıklandı. Ayrıca baskında avludaki çadır alanında bir grup insanın üzerinden buldozerle diri diri geçildiği gibi korkunç iddialar da basında yer aldı.

- İsrail’in işlediği korkunç suçlara her geçen gün bir yenisi daha ekleniyordu. Bu kez de Gazze şehrinde bir binayı kuşatan İsrail askerlerinin, yakaladıkları 11 erkeği ailelerinin önünde infaz ettiği bizzat Birleşmiş Milletler tarafından açıklandı. Aynı gün kuzeydeki Filistin Kızılay’ına ait bir acil servisin basılarak ambulansların ateşe verildiği ve tüm sağlık çalışanlarının alıkonulduğu açıklandı. Ve yine aynı gün Hamas, elindeki üç İsrailli rehinenin daha İsrail askerleri tarafından öldürüldüğünü açıkladı.

- Gazze savaşında öldürülen gazeteciler için kurulan Press for Palestine platformu, Filistin’de öldürülen gazetecilerle ilgili şu çarpıcı karşılaştırmayı yaptı: “6 yıl süren İkinci Dünya Savaşı'nda 6 yıl içinde 69 gazeteci öldürüldü. 20 yıl süren Vietnam Savaşı'nda 63 gazeteci öldürüldü. 3 yıl süren Kore Savaşı'nda 17 gazeteci hayatını kaybetti. Gazze savaşında ise iki ay içerisinde 97 gazeteci öldürüldü." Bu sayı, açıklamadan birkaç gün sonra 103’e ulaşarak yeni bir dünya rekoru daha kıracaktı.

- Aralık ayının son günlerinde Gazze’de İsrail saldırılarında öldürülen insan sayısı 21 bini aşmıştı. Öldürülen gazeteci sayısı 103 ve BM çalışanı sayısı da 136’ydı. BM yetkilileri bunun kurumun tarihinde "hiç görülmemiş" bir şey olduğunu açıkladı. Gazze'deki Hristiyan topluluğunun da yüzde 3'ü savaşta öldürüldü. Bir başrahip, Gazze’de Hıristiyan cemaatin tamamen ortadan kalkacağı yolunda dünyayı uyardı. Gazze’deki 36 adet hastaneden sadece 9’unun hala çalışabilir durumda olduğu söylenirken 11 üniversite ve 200 kadar okul da saldırılarda yıkılmıştı.

- Gazze’de öldürülenlerden 13 kadar yazar ve şairden birisi de 'Sayılardan ibaret değiliz' projesinin kurucusu olan akademisyen, yazar ve şair Rıfat Alareer’di. Sayılardan ibaret değiliz projesi çok sayıda Filistinli’nin Gazze’de savaş boyunca yaşadıklarını anlattığı bir platformdu. İngiliz dili ve edebiyatı profesörü olan Alareer, evinin bombalanması sonucu ailesi ile birlikte öldürülmüştü. Ondan geriye öldürülmeden sadece birkaç gün önce yazdığı bir şiir kaldı:

Eğer Ölmeliysem ben

Sen yaşamalısın benim hikâyemi anlatmak için

Eşyamı satıp savıp

Bir parça kumaş satın almak için

Biraz da ip

(beyaz olsun, uzun da bir kuyruğu)

Ki Gazze’de bir yerlerde bir çocuk

Cennetin gözünün içine dalıp gitmiş,

Babasını beklerken –

Hani kimseye, kendi tenine ve bedenine bile

Elveda bile demeden gitmiş babasını beklerken –

Uçurtmayı görüversin birden o çocuk

Yukarılarda bir yerde

Benim uçurtmamı, hani o senin yaptığın

İşte onu

Ve bir an için sansın ki bir melek var orda

Sevgiyi yeryüzüne geri getiren

Eğer ölmeliysem ben

Bırak umut getirsin bu ölüm

Bırak bir mesel olsun

- Venezuela dünyanın en tuhaf referandumlarından birini gerçekleştirdi. Halk arasındaki popülerliği iyice azalan devlet başkanı Nicolas Maduro, komşu ülke Guyana’nın toprağı olan ve zengin fosil yakıt rezervlerine de sahip olan Esequibo'da, Venezuela’ya bağlı bir eyalet kurulmasını öngören bir referandum gerçekleştirdi. Yani Guyana’ya ait bölgede nasıl bir yönetim istendiği Venezuela halkına soruldu! Seçmenin yüzde 10’unun oy kullandığı ve Orwellyen bir şekilde “Dayanışma Referandumu” adı verilen referandumda yüzde 96 "evet" oyu verildi. Böylece Venezuelalılar, bölgenin Venezuela tarafından işgalini, pardon, Venezuela’nın Esequibo ile “dayanışmasını” istemiş ve oylamış oldu.

- Fox News’un sağcı sunucusu Sean Hannity'ye röportaj veren Donald Trump, tam da kendisinden bekleneceği gibi deli manyak açıklamalarda bulundu. Beyaz Ev’e dönmesi halinde gücünü kötüye kullanacağı ihtimalini reddetti. Ama kendisine karşı siyasi amaçlı olduğunu iddia ettiği kovuşturmalar nedeniyle intikam alma sözü de verdi. Trump sunucunun 'Diktatör olmayacaksınız, değil mi?' sorusuna “Hayır, hayır, hayır, ilk gün hariç. Sınırı kapatıyoruz ve sondaj yapıyoruz, sondaj yapıyoruz, sondaj yapıyoruz. Ondan sonra diktatör değilim” dedi. Trump, böylece başkanlığının ilk gününde başkanlık yetkilerini kullanarak Meksika ile olan güney sınırını kapatacağını ve petrol ve gaz gibi fosil yakıtların sondajını genişleteceğini, dünyanın sonunu getirmekte kararlı olduğunu açıkça dünyaya ilan etti.

- Cumhurbaşkanı Erdoğan, altı yıl aradan sonra günübirlik ziyaret kapsamında gittiği Yunanistan'da Türkiye-Yunanistan arasında iyi komşuluk ilişkileri konulu Atina Bildirgesi'ni imzaladı. Böylece, iki ülke arasında bir yumuşama dönemine girilmiş oldu. Yunanistan, Türk vatandaşlarına Doğu Ege'deki 10 adaya kapıda yedi günlük vize alma imkânı tanıyacağını da açıkladı.

- Aynı gün başka iki “düşman” ülke arasında da tarihi bir anlaşmaya varıldığı açıklandı. Azerbaycan ile Ermenistan arasında nihai bir barış anlaşmasına yönelik önemli bir eşik aşıldı. Öncelikle esir askerlerin takası konusunda anlaşıldığı duyuruldu. Sonra da Ermenistan COP29 zirvesi adaylığından Azerbaycan lehine çekildiğini açıkladı.

- Fransa'da Macron hükümetinin göçü kontrol altında tutmaya yönelik göçmen yasası önerisi, "Çok ayrımcı" diyen sol partiler ile "Yeterince sert değil" diyen sağ partilerin ortak oyu ile reddedildi. Ancak bunun üzerine ertesi hafta Macron hükümeti çok daha sert bir göçmen yasa tasarısı hazırladı. Bu yeni yasa tasarısı bu sefer faşist parti Ulusal Birlik’in desteği ile parlamentodan geçti ve parti lideri Marine Le Pen yasayı “ideolojik bir zafer” olarak tanımladı. Macron’un partisi ise aşırı sağa verilen bu taviz nedeniyle bölündü. Kendi partilerinin önerisine 20 vekil karşı oy verirken, 17 vekil de oturuma katılmadı. Sağlık Bakanı ise yasanın geçmesi üzerine istifa etti.

- Arjantin’in yeni aşırı sağcı başkanı Javier Milei ise seçimlerin ardından sonunda başkanlık koltuğuna oturdu ve daha ilk gününde Gazze işgali hakkında İsrail'i "cennet güçlerinin desteklediğini" söyledi. Ayrıca ekonomik sorunların had safhada olduğu ülkede “şok tedavisi” adı altında radikal bir kemer sıkma programı da ilan ederek emekçilere ve yoksullara savaş açtı.

- Milei göreve başladıktan birkaç gün sonra da toplumsal muhalefete karşı bir demir yumruk uygulaması ilan etti. Bu güvenlik uygulamasına göre işçi, öğrenci ve toplumsal hareket eylemlerine karşı ülkenin dört büyük ordu ve polis birimi ortak müdahale edecekti. Ancak bu açıklamanın ardından beklenen oldu ve Milei döneminin ilk büyük protesto eylemi yaşandı. Başkent Buenos Aires'te, işsizleri temsil eden grupların başını çektiği binlerce kişi, yoksullara daha fazla devlet yardımı çağrısı ile sokağa döküldü.

- Şili'de, diktatör Pinochet döneminden kalma neoliberal anayasanın değiştirilmesi için yapılan ikinci referandumdan da yüzde 55,75 ile 'hayır' oyu çıktı. Solcu Devlet Başkanı Gabriel Boric’in ilk girişimi sağın yalanlar da içeren kampanyası ile başarısızlığa uğramıştı. Bu ikinci referandumda sunulan anayasa ise muhafazakârların çoğunlukta olduğu bir kurucu meclis tarafından hazırlanmıştı. Yeni anayasa en az Pinochet anayasası kadar neoliberaldi ve hatta kürtaj yasağı gibi daha geri uygulamaları da içeriyordu. Bu ikinci anayasa tasarısı da reddedilince Boric, artık üçüncü bir deneme yapılmayacağını duyurdu, Pinochet anayasası yerinde durmaya devam ediyordu.

Türkiye

- 2017'de Diyarbakır'daki Newroz kutlamalarında polis tarafından vurularak öldürülen Kemal Kurkut'un vurulduğu anın fotoğrafını çeken gazeteci Abdurrahman Gök, 225 gün süren tutukluluğunun ardından tahliye edildi.

- MKE Ankaragücü Kulübü Başkanı Faruk Koca, 1-1 berabere kaldıkları Çaykur Rizespor maçının ardından hakem Halil Umut Meler'e yumrukla saldırdı, aldığı darbeyle yere düşen Meler, Koca’nın yanındaki bazı kişilerce de yerde tekmelendi. Faruk Koca verdiği ifadede şu absürt sözleri söyledi: “Hakemin verdiği yanlış kararlar ve tahrik edici davranışlarından dolayı bu olay gelişmiştir. Benim amacım hakeme sözlü tepki gösterip yüzüne tükürmekti. Bu esnada hakemin yüzüne bir tokat attım.”

- Faruk Koca, Ankaragücü kulüp başkanlığından istifa etmek zorunda kaldı. Üyesi olduğu AKP’den de ihraç edildi. Türkiye Futbol Federasyonu, ligleri bir hafta tatil ettiğini açıkladı. Adı, banka dolandırıcılığı olayına da mağdur olarak karışan, MKE Ankaragücü Teknik Direktörü Emre Belözoğlu ise “sadece çok üzgünüm” demekle yetindi.

- Bu olaydan bir hafta kadar sonra sahalarda yine şiddet vardı. Önceki aylarda Amedspor oyuncularına karşı ırkçı sloganlar atan ve şiddet uygulayan Bursaspor taraftarı ve oyuncuları bu sefer de Diyarbekirspor oyuncularına aynı şeyi yaptı. Bursa’da oynan maçta, Diyarbekirspor'un, attığı ikinci gol sonrası saha karıştı. Bursasporlu oyuncular ve sahaya giren bazı kişiler golden sonra Diyarbekirli futbolculara saldırdı. Maçın ardından soyunma odaları koridorunun girişinde toplu olarak bekleyen Bursasporlu futbolcular ve kulüp personeli Diyarbekirli futbolculara tekme ve yumruklarla bir kez daha saldırdı. 5 Bursasporlu futbolcu kırmızı kart gördü ve maç 2-0 Diyarbekirspor üstünlüğü ile sonuçlandı.

- DİSK ve KESK'in, 2014 ve 2015'te 1 Mayıs'ın Taksim Meydanı'nda kutlanmasının engellenmesine ve polis şiddetine ilişkin başvurusunu görüşen Anayasa Mahkemesi, yasağın hak ihlali olduğuna karar verdi. Böylece bir umut, önümüzdeki 1 Mayıs’ta Taksim meydanı işçilere açılabilecekti.

- Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, yılın son faiz artırımını yaparak politika faizi oranını yüzde 42,50'ye çıkardı. Böylece Mayıs ayındaki seçimler öncesi yüzde 8,50 olan faiz oranı tam 5 kat artırılmış oldu.

İklim ve Çevre

- 30 Kasım’da BM İklim Zirvesi COP28 başlarken BM'ye bağlı Dünya Meteoroloji Örgütü, 2023'ün 1,4 derece ısınmayla tarihin en sıcak yılı olarak kayıtlara geçeceğini duyurdu ve de öyle oldu. BM Genel Sekreteri Guterres, rekor sıcaklık bulgularının "dünya liderlerinin tüylerini diken diken etmesi gerektiğini" söyledi.

-COP28 zirvesinin ilk gününde gelişmekte olan ülkelere yardım amaçlı kayıp ve hasar fonu oluşturulması kararı alındı. Fakat gönülsüz bir şekilde bu fonun oluşturulmasına destek veren ABD, fona sadece 17 milyon dolar gibi gerçekten gülünç bir rakam bağışlayacağını açıklayarak aslında fonun akıbetini de belli etmiş oldu. Toplamda zengin ülkeler 700 milyon dolar civarında bir taahhütte bulundu. Bu miktar, gelişmekte olan ülkelerin her yıl küresel ısınma nedeniyle karşı karşıya kaldığı kayıpların %0,2'sine dahi denk gelmiyordu. Türkiye ise fona destek sunmadığı gibi fondan para alması gerektiğini söyleyerek utançtan yüzümüzü kızarttı. Küresel İklim Krizi, “Küresel İklim Traji-Komedisi” olarak sürüp gidiyordu.

- Zirvede ayrıca Küresel Karbonsuzlaşmayı Hızlandırma Girişimi adında büyük bir mutabakat paketi açıklandı. 2030 yılına kadar “Küresel yenilenebilir enerji kapasitesini 3 katına, enerji verimliliğini 2 katına çıkarmayı" hedefleyen bu karara imza atmayan ülkeler arasında Türkiye de bulunuyordu.

- Bu gelişmelere Tarım ve Sağlık alanlarındaki deklarasyonlar da eklendi. Bu zayıf ama olumlu gelişmelerin hemen ardından ise 22 ülke net sıfır hedefine ulaşmak için 2050 yılına kadar nükleer enerjinin üç katına çıkarılması çağrısında bulundu. Üstelik nükleerin bilimsel gerçeklere dayanan bir ihtiyaç olduğunu belirterek bu çağrıyı yaptılar. İklim hareketi elbette bu durumdan hiç memnun olmadı.

- Artık COP zirvelerinde alışık olduğumuz üzere yine fosil lobicileri zirvenin en kalabalık grubunu oluşturmuştu. 70 binden fazla temsilcinin yer aldığı zirvede, “Büyük Kirleticileri Kovalım” (Kick Big Polluters Out (KBPO) koalisyonuna göre, en az 2.456 fosil yakıt lobicisine giriş izni verilmişti. Önceki yıl 636 fosil yakıt lobicisinin COP zirvesine rekor bir katılım gösterdikleri söylenmişti. COP28 önceki yılın rekorunu dört kat artırarak kırılan yeni rekoru ilan etmiş oldu.

- Daha da kötüsü, Corporate Accountability kuruluşunun araştırması, iklim değişikliğini inkâr eden geçmişe sahip 160’tan fazla temsilcinin, COP28‘e katılıp toplantılara girdiklerini ortaya çıkardı.

- COP28 zirvesinde, bir sonraki zirvenin ev sahibi de açıklandı. Yine bir diktatörlük, yine bir fosil yakıt devleti evsahipliğine seçildi: Azerbaycan. Üstelik tam da Karabağ’da Ermeni halkının tamamının bölgeyi terk etmesine neden olan bir etnik temizlik yürütmesinden birkaç ay sonra. İlginç bir şekilde, Doğu Avrupa ülkelerinin ortaklığında yapılması planlanan COP29’a Rusya veto koyuyordu. Diğer aday ülkeler ise Ermenistan ve Azerbaycan’dı ve ikisi de birbirini veto ediyordu. Son anda Ermenistan ve Azerbaycan arasında varılan geniş çaplı barış anlaşmasının bir sonucu olarak Ermenistan adaylıktan çekildi ve Azerbaycan’a iyi niyet göstergesi olarak destek verdi ve böylece COP29’un ev sahibi kesinleşebildi.

- COP zirvesinin en önemli ânı final metniydi çünkü ilk kez bir zirve metninde fosil yakıtlardan çıkış kavramının geçmesi gerektiği konusunda hem çok sayıda devletin hem de iklim gruplarının yoğun baskısı vardı. Ancak karşı tarafta da başını Suudi Arabistan ve OPEC ülkelerinin çektiği bir direniş hattı vardı. Üstelik Türkiye de bu direniş hattının yanında yer alıyordu. Sonuçta bir kez daha fosilciler kazandı! Metin üzerinde fosil yakıtlardan çıkış kelimesini değiştirmek için İngilizcenin sınırlarını zorlayan birkaç gün geçirildi ve sonunda devletler şu cümlede ortaklaştı: “Enerji sistemlerinde fosil yakıtlardan adil, düzenli ve hakkaniyetli bir şekilde uzaklaşılması”. İlk kez fosil yakıtlar kavramı bir COP zirvesinde resmî belgeye böylece girmiş oldu ama aynı zamanda fosil yakıt çıkarılmasına ve kullanılmasına dair somut bir sınırlama getirilememiş de oldu.

- Nihai metinde nükleer gibi tehlikeli ve karbon yakalama yöntemleri gibi kanıtlanmamış teknolojilere destek cümleleri de yer aldı. “Geçiş yakıtları” adı altında sıvılaştırılmış gazın destekleneceği de.

- Türkiye, zirvede devletlerin bir araya gelerek ilan ettikleri 10 deklarasyondan sadece üçüne imzacı oldu: İklim ve Sağlık Deklarasyonu, Sürdürülebilir Tarım Deklarasyonu ve Yüksek Hedefli Çok Düzeyli Ortaklıklar Koalisyonu. Türkiye delegasyonu içerisinde çevre yıkımına sebep olan şirket temsilcileri ve fosil yakıt endüstrisi temsilcileri de yer aldı. Türkiye ayrıca fosil yakıtlardan çıkışa karşı çıktığı gibi gelişmekte olan ülkeler için kurulan kayıp ve hasar fonundan da yararlanması gerektiğini söyledi.

- Zirvenin çıktılarını değerlendiren 350.org ve Third Act (Üçüncü Perde) kuruluşlarının kurucularından yazar ve aktivist Bill McKibben, zirvenin kararları için “anlamsız” dedi ama iklim aktivizmi için potansiyel anlamı olduğunu da ekledi. Özellikle fosil yakıtlardan uzaklaşılması kelimelerinin hareket için bir araç olarak kullanılabileceğini yazdı.

- Guardian çevre muhabiri Jonathan Watts, zirveyi değerlendirdiği yazısında kazananları şu şekilde sıraladı; fosil yakıt endüstrisi, ABD ve Çin, COP28 Başkanı Sultan El Cebir ve de şirket lobileri. Watts’a göre kaybedenler ise şunlardı; iklim, küçük ada ülkeleri, iklim adaleti, gelecek jenerasyonlar, tüm diğer türler ve de bilim insanları.

- Greta Thunberg de yaptığı yorumda COP28 zirvesini “COP artık bir halkla ilişkiler (PR) gösterisine dönüşmüş durumda. Bir başka ihanet ve arkadan bıçaklama vakası” diye yorumladı.

- Climate Action Tracker raporu, Dünyanın en zengin 20 ülkesinin oluşturduğu G20 ülkelerinin hiçbirinin küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlı tutma hedeflerine uygun politikalar izlemediğini açıkladı. Türkiye, raporda, yedi ülke ile birlikte “kritik derecede yetersiz” olarak değerlendirilmiş ve Meksika ile birlikte 4C ısınmaya neden olacak politikalar izleyen en kötü kategorideki ülke olmayı başarmıştı.

- Amazon yağmur ormanlarının 2023 yılında kayıtlara geçen en şiddetli kuraklığı yaşadığı, bizzat Amazon yerlilerinin reisleri tarafından dünyaya açıklandı. El Niño hava olayı etkisiyle Ekim'de başlaması gereken yağmur mevsimi Aralık ortasında bile başlamamıştı.

- Karşılıklı Bağımlılık Girişimi (Cross Dependency Initiative) raporu, dünya genelinde 16.245 hastanenin yani her 12 hastaneden birinin iklim değişimi kaynaklı aşırı hava olayları nedeniyle bu yüzyıl içerisinde kısmen veya tamamen kullanılamaz hale gelme riski taşıdığını açıkladı. Bu riskli hastanelerin yüzde 71’i düşük ve orta gelirli ülkelerde yer alıyordu.

- Reuters'ın araştırmasına göre Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sebebiyle ambargo politikaları devam ederken, Türkiye ve Türk şirketleri indirimli Rus petrolü ve rafine ürün ithalatını artırmıştı. Bu sayede Türkiye’nin 2023 enerji faturalarında yaklaşık 2 milyar dolar tasarruf ettiği açıklandı.

- Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi’nden Prof. Dr. Lokman Hakan Tecer, son 50 yılda Marmara Denizi ortalama sıcaklığının 1970 yılından itibaren 2,5 santigrat derece artarak 17,8 dereceye yükseldiğini açıkladı. Üstelik bu sıcaklıklar sadece Marmara Denizi'nde artmakla kalmamış Karadeniz'de 0,9 derece, Ege Denizi’nde 1,4 derece ve Akdeniz’de de 1,2 derece artmıştı.

- Danıştay, iklim aktivisti üç genç, Ela Naz Birdal, Seren Anaçoğlu ve Atlas Sarrafoğlu tarafından Mayıs ayında açılan Türkiye‘nin ilk iklim davasını, incelemeden, davanın tarafları olan Cumhurbaşkanlığı ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na dava dilekçesini tebliğ etmeden ve başvurucuların yanıtlarını dahi almadan reddetti. Danıştay, “Uyuşmazlıkta konu edilen Ulusal Katkı Beyanı’nın, tek başına iç hukukta etki eden bir yanının olmadığı” gerekçesiyle ret kararı verdiğini duyurdu. Danıştay, yılın hukuk kararını vermişti.