COP28 Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi için Dubai’de bulunan Oil Change International'ın Bölgesel Program Direktörü Mahir Ilgaz ile COP zirvesini değerlendiriyoruz.
Özdeş Özbay: Mahir Ilgaz bizimle. Kendisi, COP28 Birleşmiş Milletler (BM) İklim Zirvesi için Dubai'ye gitmişti ve bildiğim kadarıyla döndü. Oil Change International Bölgesel Program Direktörü Mahir ılgaz, bizimle. Merhaba Mahir.
Mahir Ilgaz: Merhaba Özdeş merhaba herkes.
Ö.Ö.: Hoş geldin. Döndün sanıyorum değil mi?
M.I.: Evet, dün itibariyle döndüm.
Ö.Ö.: Evet, hoş geldin. Keşke çok iyi haberlerle gelmiş olabilseydin. Ama neler? COP28 zirvesinde bulunduğun sırada şu ana kadar olumlu ve olumsuz diyebileceğimiz ne gibi gelişmeler oldu, özetle verebilir misin bize?
M.I.: Genel bir çerçeve çizmeye çalışayım. Şimdi, özellikle şunu vurgulamak gerekiyor; üç yıl öncesinde hayal edemeyeceğimiz bir yerdeyiz. İlginç bir şekilde iklim değişikliğinin birinci sebebi olan fosil yakıtlar, bugüne kadar Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi taraflar konferanslarında dile getirilmiyordu. Sanki bir konuşma yasağı varmış gibi fosil yakıtlardan kimse bahsetmiyordu ve üç yıl öncesine kadar bu böyleydi. Ama son yıllarda özellikle sivil toplumun yoğun baskısı, bilim dünyasının yoğun baskısı sayesinde bu değişmeye başladı ve bu yıl daha zirve açılmadan fosil yakıtlar odaktaydı, zirve açıldığı günden itibaren de fosil yakıtlar odaktaydı. Fosil yakıtların kademeli olarak azaltılması ve kaldırılması sözcükleri taslak metinlere girdi. Bunu bir gelişme olarak ortaya koymak zorundayız. İşin olumlu noktası bu.
Olumsuz noktası ise, hala BM’nin kendi raporlarına göre 3 derece ısınmaya doğru gidiyoruz. 3 derece ısınma dünya için tahayyül edilemez bir değişiklik demek, büyük felaketlerin olması demek. Bu, şu demek değil tabii ki; 3 dereceye gidiyoruz doğru ama hadi bırakalım her şeyi ve işimize bakalım demek değil. Sivil toplumun yoğun çabası var, ciddi bir baskısı var. Henüz ortada kaybedilmiş bir şey yok ve ikinci haftaya girerken - dün de zaten COP’ta tatil günüydü - bugün itibariyle görüşmeler tekrar başladı.
İkinci haftaya girerken sivil toplum, daha önce benim görmediğim derecede bir işbirliği ve koordinasyon içinde hareket ediyor. Perde arkasında ülkelerle ikili görüşmeler için kullanılacak politika pozisyonları hazırlanıyor ve bunlar yayılıyor. Herkes kendi ülke delegasyonunun peşinden koşuyor, onlarla ikili görüşmeler yapmaya çalışıyor ve çok ciddi bir ikna çabası yürüyor. Bunun da aslında sonuçlarını görüyoruz. Şöyle görüyoruz; daha ilk günden, daha önce yine çok da mümkün olmayan bir şekilde kayıp zarar fonunun operasyonel hale getirilmesi üzerine bir anlaşmaya varıldı. Tabii ki kayıp zarar fonunun içi şu anda doldurulabilmiş değil. 700 milyon dolar gibi bir para var orada ve devede kulak bile kalmıyor. .
Ö.Ö.: Bir hesaba göre %0,2.
M.I.: Aynen öyle. Bir hesaba göre öyle, belki daha az, belki üç kuruş daha fazla diyebiliriz. Ama en azından operasyonel hale getirilmiş bir fon var. Aynı şekilde belli bir tarihe kadar fosil yakıtların kaldırılması veya kademeli olarak azaltılması yönündeki çaba da çok ciddi bir işbirliğiyle devam ediyor. İkinci haftaya başlarken daha önce görmediğim şekilde sivil toplumda acayip bir enerji var. Bu tabi önümüzde ciddi engeller olduğunu da değiştirmiyor.
Ö.Ö.: Sanırım dün Yeşil Gazete’de yayınlanmıştı. Seninle bir röportaj yapmış Aposto’dan İdil Ertürk ve diyorsun ki, ‘Müthiş bir savunma hattı var önümüzde, özellikle içeriden ve Suudi Arabistan ile diğer büyük petrol üreticilerinden. Kesinlikle fosil yakıtların kademeli olarak kaldırılması veya azaltılması konusunda anlaşmaya gidilmesi konusuna karşı tavır aldıklarını görüyoruz.” Böyle bir direniş hattı da var yani.
M.I.: Ve şu da var; Suudi Arabistan ve diğer büyük fosil yakıt üreticileri daha önceki taraflar konferanslarında tabii ki yine fosil yakıtların kaldırılmasına karşı tavır alıyorlardı ama bu kadar açık tavırlarını ortaya koymak zorunda kalmıyorlardı. Bunu da aslında olumlu taraftan, bardağın dolu tarafından yorumlayacak olursak, bu kadar net bir şekilde bu pozisyonları ortaya koymak zorunda kalmaları ciddi baskı altında olduklarını gösterir. Şu da var tabii, ilginç bir detay olarak belki ortaya koymak gerekir; bunların arasında, savunma hattına çekilen ülkeler arasında kendisi fosil yakıt üreticisi olmayan bir ülke de var. O ülke de Türkiye.
Ö.Ö.: Öyle mi?
M.I.: Evet, maalesef öyle bir durum söz konusu. Yani Türkiye fosil yakıt üyesi değil, fosil yakıtlardan bir an önce çıkmasının son derece büyük avantaj sağlayacağı bir ülke aslında çünkü senin de bildiğin gibi,
büyük ölçüde enerjisi dışa bağımlı bir ülke ve enerji açığını ithalatla kapamaya çalışan bir ülke. O dönüşümün en fazla yarayacağı ülkelerden biriyken, burada yer alması hayret verici, onu da söylemek gerekiyor.
Ö.Ö.: Aslında bir yandan sürpriz de diyemeyiz herhalde çünkü benim takip edebildiğim kadarıyla bir dizi deklarasyon yayınlandı ve bunlarda da hiç Türkiye yok. Mesela hatırladığım kadarıyla, ‘sürdürülebilir tarım dayanıklı gıda sistemleri ve iklim eylemi’ne ilişkin bir deklarasyon yayınlandı. Yani deklarasyonlar tabi bağlayıcı değiller ama olsun, gene de bir irade beyanı. Burada Türkiye yer almadı. Yine üçüncü veya dördüncü gündü yanlış hatırlamıyorsam, ‘iklim ve sağlık’ deklarasyonu yayınlandı ve Türkiye bunda da yer almadı. Dolayısıyla böyle ilginç bir durum var.
M.I.: Evet, ‘yenilebilir enerjinin üç katına çıkartılması’na ilişkin çok önemli yine bir deklarasyon var. Bu gerçekten yapılabilir ise dünyanın iklim değişikliği konusunda seyrini değiştirebilecek bir dekorasyon. Orada da yer almadı Türkiye. Ben anlayamıyorum açıkçası yani bu konuda belki benim bilmediğim, perde arkasında başka hesaplar olabilir. Hiçbir fikrim yok ama rasyonel bir çerçeveden anlaşılması mümkün olmayan bir pozisyon diye düşünüyorum.
Ö.Ö.: Cumhurbaşkanı Erdoğan, rasyonel bir şekilde anlatmıştı. Bilmiyorum, Erdoğan’ın konuşmasında sen oradaydın herhalde.
M.I.: Dinledim,evet. Ama şimdi orada zikredilen rakamlara vs. bakıldığı zaman bunlar nasıl, ne kadar doğrulanabiliyor, kim izliyor, kim değerlendiriyor? Onu da çok iyi bilemiyorum açıkçası. Dediğim gibi, herhalde bizim bilmediğimiz bir şeyler var, böyle değerlendirmek lazım. Çünkü anlaşılması başka türlü mümkün değil.
Ö.Ö.: Bir de önemli bir tartışma var ve sen dün röportajında da bahsetmişsin; nükleer enerji meselesi. İklim değişimiyle mücadele için nükleer enerji üretimin üç kat artırılmasından söz ediliyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsun?
M.I.: Açıkçası bunu beyhude bir çaba olarak değerlendiriyorum. Yani nükleer enerjinin kendine özel risklerini – güvenlik, sağlık vs. – bir kenara bırakalım, maliyet açısından bile baksak, sadece o çerçeveden bile değerlendirsek ben çok mümkün görmüyorum bunu, bunu söylemem gerekir.
Ö.Ö.: Fransa galiba bu konuda çok bastırıyor.
M.I.: Fansa bastırıyor çünkü Fransa, zaten hali hazırda çok büyük bir nükleer üreticisi ve aynı zamanda da nükleer teknolojiyi de satmaya çalışan bir ülke. Bu normal, bastırabilir. Ama o dekorasyonu ben açıkçası çok gerçekleştirebilir olarak görmüyorum, öyle değerlendiriyorum.
Ö.Ö.: Peki, tam da bu zirve devam ederken COP28’e katılmak için değil ama yine de Birleşik Arap Emirlikleri'ne Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin gitti. Bunu nasıl değerlendiriyorsun, takip edebildin mi?
Ben takip edemedim, bilmiyorum, senin vaktin oldu mu?
M.I.: Açıkçası ben de çok takip edemedim ama bunun Ortadoğu'daki durumla ilgili bir ziyaret olduğu söyleniyor. Ama COP28 devam ederken bunun gerçekleşiyor olması da çok ilginç yani COP28’i görmezden gelip, doğrudan başka konular ilgili konuşmak üzere gitmek çok ilginç. Ama Rusya'nın pozisyonu da Suudi Arabistan ve diğer fosil yakıt üreticisi ülkelerle aynı çizgide. Dolayısıyla bu çerçeveden bakıldığında, COP28’i çok odağa koymamaları da çok şaşırılacak bir durum değil. Zaten Rusya, enerji dönüşümü önündeki en büyük engellerden bir tanesi dünyada.
Ö.Ö.: BAE’nin bir fosil yakıt üreticisi, fosil yakıt devleti olmuş olması zaten çokça eleştirilmişti.
M.I.: O konuda da bir haberim olacak size; COP29’un nerede olacağını biliyorsunuz ve bu konuda da ortada çok fazla tevatür dönüyor. Tam olarak bilemiyoruz çünkü bu görüşmeler biraz sivil topluma kapalı ve perde arkasında gerçekleştirilen görüşmeler. Biz içeriden sızan bilgilerle hareket ediyoruz. Zirvenin ilk günlerinde Rusya'nın zirvenin Doğu Avrupa'da yapılmasına karşı olduğu ama Berlin için bir tavize gidebileceği söylendi.
Ö.Ö.: Yani aslında Doğu Avrupa'daki bir kaç ülkede ortaklaşa yapılması en kuvvetli ihtimal gibi duruyordu. Sonra senin bahsettiğin gibi, herhalde Rusya’nın itirazı sebebiyle Berlin ağırlığı artmıştı. Şimdi başka bir aday daha öne çıkıyormuş.
M.I.: Hatta Türkiye'nin ismi de zikredildi, onu da söyleyeyim.
Ö.Ö.: O COP30 diyor galiba?
M.I.: Yok, hayır. COP29 için zikredildi içeride yani çok düşük bir ihtimal tabi bu ama hem Avrupa Birliği’nin hem de Rusya'nın üstünde anlaşabileceği bir aday olarak dile getiriliyor deniliyordu. Şimdi son iki gündür duyduğumuza göre de Azerbaycan öne çıkmış durumda. O da şundan; Azerbaycan ve Ermenistan,her ikisi de aday oluyordu ama her ikisi de birbirini veto ediyordu. Duyduğumuza göre, dünden önceki gün itibariyle Ermenistan vetosunu geri çekmiş. Tabii bu iki ülke arasındaki devam eden daha geniş barış görüşmeleriyle mi ilgili yoksa Rusya'nın baskısıyla alınan bir karar mı? Onu bilemiyorum ama şimdi öyle bir ihtimal de var. Bu da heyecanla takip edilen bir şey çünkü COP’un hem üç defa üst üste, sivil toplumun baskılandığı bir ortamda gerçekleştirilmesi ihtimali var hem de iki defa ciddi fosil yakıt üreticisi ülkede gerçekleştirilmesi ihtimali var.
Şimdi burada şöyle bir şey söylemek lazım; Taraflar Konferansı’nın büyük bir petrol üreticisi olan BAE’de gerçekleştirilmesi ilginç olmasına rağmen medyaya açık yorumlarında COP Başkanı Sultan Al Jaber, fosil yakıtların kademeli olarak azaltılması veya kaldırılmasına karşıt görüş çok fazla bildirmemişti. Bu bakımdan önemli. Şimdi Azerbaycan'da olursa böyle olacak mı? Onu göreceğiz ama ben çok sanmıyorum.
Ö.Ö.: Gerçi önceki konuşmalarında bir skandal olarak ortaya çıktı.
M.I.: Evet, 21 Kasım'da yaptığı bir görüşmede, ‘Arkasında bilim yok’ gibi şeyler demişti ama o konuşmayı sonuna kadar izlerseniz, sonunda biraz daha muğlak ifadeler kullanıyor. Yani en azından bir Suudi Arabistan veya Rusya sertliğinde çıkışlar yapmıyor. Bunları tabi uluslararası diplomasi içinde alınan stratejik pozisyonlar olarak değerlendirebiliriz ama Azerbaycan'da olan bir Taraflar Konferansı’nda en azından sivil topluma ülkelerle ikili görüşmeler gibi bir alanın bırakılacağını ben çok sanmıyorum. O yüzden son derece olumsuz bir gelişme olur.
Ö.Ö.: Peki, çok teşekkürler Mahir katıldığın için. Herhalde ileri günlerde de COP zirvesi sonrasında bir değerlendirme için tekrar buluşma fırsatımız olur.
M.I.: Ben teşekkür ederim. Olursa görüşmek üzere diyeyim. Herkese iyi haftalar, iyi yayınlar.
Ö.Ö.: Çok teşekkürler, görüşürüz.