Açık Gazete: 22 Mayıs 2018

Açık Gazete
-
Aa
+
a
a
a

“Kıyametin Çetelesi”ne 5 Yeni Çentik Daha (Dünden Devam)

21 Mayıs 2018 Vakayiname’sinde, kıyamete doğru gidişata dair son günlerde gözümüze çarpan 5 önemli bilimsel uyarıya –sondan eskiye, tarih sırasıyla yer vermiştik. (bkz: Açık Gazete: 21 Mayıs 2018).

Bugün de “çetele”mize yeni “çentik”ler atmaya devam edelim.

1) Dünyanın en prestijli bilimsel dergilerinden biri olan Proceedings of the National Academy of Sciences’da (PNAS) 21 Mayıs 2018 tarihinde yayımlanan çığır açıcı bir araştırmaya göre (http://www.pnas.org/content/early/2018/05/15/1711842115) insanlar, biyokütle olarak yeryüzünün sanılandan çok daha küçük bir kısmını oluşturmasına rağmen, canlıların kitleler halinde yok olmasına (“kitle katliamına”) sebep oluyor.

7,6 milyar insan, yeryüzünde yaşayan bütün canlıların yüzde 0,01'ini (yani onbinde 1’ini) oluşturmasına rağmen, ortaya çıktığı ilk günden beri insanlık, gezegendeki yaban hayvanlarının yüzde 83'ünün, tüm bitkilerinse yarısının yok olmasına yol açarak bir çeşit “kâinat rekoru” kırmış olabilir!

Yaban hayatını böyle muazzam bir yok oluşa sürükleyen insan, aynı zamanda dünyayı besi hayvanlarıyla tıka basa doldurmuş durumda: Memelilerin yüzde 60'ı, çoğu büyükbaş hayvan ve domuz olmak üzere çiftlik hayvanı.

Bazı bilim insanlarının yeryüzünün içinde bulunduğu çağı Anthropocene yani İnsan Çağı olarak adlandırdığını biliyoruz ve yapılan bu son araştırmada da insanın devasa “el ve ayak izlerini” her yerde bulmak mümkün.

Araştırmanın başında bulunan, İsrail'deki Weizmann Bilim Enstitüsü'nden Prof. Ron Milo, böylece, insanların gezegendeki etkisinin asıl olarak yediklerimizle kendini gösterdiğini vurguluyor. (Ama nedense, vejetaryen bile ol[a]madığını da ekliyor.)

(https://www.theguardian.com/environment/2018/may/21/human-race-just-001-of-all-life-but-has-destroyed-over-80-of-wild-mammals-study;https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-44209051)

2)  Yine çok itibarlı bilimsel dergilerden PLOS ONE’da 16 Mayıs 2018’de yayımlanan (http://journals.plos.org/plosone/article?id=10.1371/journal.pone.0196127#sec008) yeni bir araştırma ise Küresel Isınma yüzünden hızla ısınan dünya denizlerinde yüzlerce balık türünün hayatlarını koruyabilmek için yüzerek daha serin veya derin bölgelere kaçıştığını ortaya koyuyor. Rutgers Üniversitesi’ne mensup araştırmacı akademisyenlerden ve araştırmayı kaleme alanlardan Malin Pinsky, “balıkçı topuluklarımızın altından halının yavaşça çekilmesi gibi” diyor. Ve ekliyor: “Hazırlıklı olmaz, tedbir almaya başlamazsak, gelecekte balıkçı toplulukları için daha fazla çatışma ve zorluk yaratacak bir durum bu....Hiçbir şey olmuyormuş gibi davranmaya devam etmek, pek işimize yaramayacak.” (https://insideclimatenews.org/news/16052018/fish-species-climate-change-migration-pacific-northwest-alaska-atlantic-gulf-maine-cod-pollock)  

3) İtalya’nın Ramazzini Enstütüsü mensubu araştırmacıları, ABD ve Avrupa’dan meslekdaşları ile işbirliği yaparak yeni bir pilot araştırmaya imza atmaktalar. Environmental Health adlı saygın hekimlik dergisinde Mayıs ayı içinde tamamı yayımlanacak olan araştırma dünya sağlık çevrelerinde ciddi tehlike çanlarının çalmasına yol açmış.

Dünyada en yaygın kullanılan otkıran (weedkiller) kimyasal ilacının aktif maddesi glyphosate’ın temelini oluşturduğu bu ilacın (ki kimya devi Monsanto şirketinin Roundup marka otkıranın da esas olarak bu maddeden), ABD’nin başlıca çevre koruma ve denetim kuruluşu EPA’nın “sağlıklı” saydığı dozların çok altında kalan dozlarda bile insanlarda cinsel gelişme, genlerin zehirlenmesi, barsak mikrobiyomlarının değişim geçirmesi gibi büyük sağlık sorunlarına yol açtığı açıklanıyor. Araştırmacılardan Daniele Mandrioli mikrobiyom bozunmasının obezite, diyabet ve bağışıklık sorunlarına yol açtığını, “bunlar hiç olmamalıydı” diye belirtirken, Amerikalı araştırmacı Philip J. Landrigan da ciddi bir uyarıda bulunuyor: “Gezegen çapında glyphosate bazlı otkıranların ne kadar yaygın olduğu gözönüne alınacak olursa”, bunun yaratacağı uzun vadeli kanser riskinin “muazzam sayıda insanı etkilemesi pekala mümkün” diyor.

(https://www.commondreams.org/news/2018/05/16/new-study-raises-alarm-about-exposure-glyphosate-pesticides-levels-epa-claims-are;https://www.theguardian.com/environment/2018/may/16/glyphosate-shown-to-disrupt-microbiome-at-safe-levels-study-claims)

4) EPA’den ve EPA’in sağlıklı gördüğü sınırlardan bahsederken, bu çevre kuruluşunun karşı karşıya olduğu yepyeni bir dev skandalden bahsetmek yerinde olur. Politico adlı internet dergisinin ortaya çıkardığı bir özel habere göre, ABD Federal kuruluşlarının yaptırdığı bir araştırmada ABD’nin başlıca su kaynaklarının Teflon ve yangın söndürücü köpüklerinin yapımında kullanılan zehirli kimyasallarla bulaşık olduğu ortaya çıkmış Ancak, EPA (Çevre Koruma Kurulu) ve ATSDR (Toksik Maddeler ve Hastalık Kayıtları Kurulu) bu araştırmayı Amerikan halkından ve hatta tüm dünya halklarından gizlemektelermiş!

PFOA ve PFOS gibi kısaltmalarla anılan, doğada bulunmayan, insan yapımı, sentetik kimyasallar artık ABD’de neredeyse tüm halkın, hatta yalnız ABD’de değil, tüm dünyada yaban hayatına ve yaşayan tüm varlıkların kanına sirayet etmiş durumda. Bu zehirli maddeleri üreten kimya devi Dupont’a karşı sulardan zehirlenen 70 bin mağdurun haklarını savunan ve tazminat elde eden avukat ve aktivist Rob Billott, 3 bin zehirli kimyasalın yer aldığı bu maddeler ailesi ile en sık temasta bulunmak durumunda olan itfaiyeciler ve sıhhiyeciler başta olmak üzere, tüm insanlığı ilgilendiren büyük bir sağlık krizinin eşiğinde olduğumuzu önemle vurguluyor:

“Burada ABD çapında, hatta global çapta bir kamu sağlığı tehdidi ile karşı karşıyayız.[...] Küresel çapta bir kamu sağlığı kâbusu ile başetmek durumundayız. En kesin ve tam sağlık bilgilerine mümkün olan en kısa sürede ulaşmamız canalıcı önem taşıyor.”

(https://www.democracynow.org/2018/5/18/trumps_epa_doesnt_want_you_to;  https://theintercept.com/2018/05/18/the-epas-leadership-summit-on-pfoa-pollution-will-exclude-victims-and-community-groups/)

5) TMMOB Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İstanbul Şubesi “Kanal İstanbul ve Yenişehir Rezerv Alanları Teknik İnceleme Raporu”nu 17 Mayıs 2018 tarihinde yayınladı.

Raporda  AKP iktidarı tarafından “çılgın proje” olarak adlandırılan ve 2011 yılından bugüne dek gündemi meşgul eden Kanal İstanbul’un söz edildiği gibi “çılgın” değil, geri dönüşü olmayan bir “yıkım” projesi olduğunu vurgulayan raporda, “Küçükçekmece Lagün Havzası’nın binlerce yıldır sahip olduğu kimliğinin tamamen değiştirildiği”,  “orman ve meraların yok edileceği”, böylelikle bölgede “kuraklığın da giderek artacağı”, “gelecek yıllarda tüm canlılar için susuz yılların ve sağlıksız su kullanımının yaşanacağı”, “heyelan riskinin artacağı”, “bölgede yaşayan uygarlıkların izinin, kentin kültürel hafızasının yok olacağı” kaydediliyor.

Toplamda kentin su ihtiyacının yaklaşık %29’luk kısmını karşılayan su kaynaklarından Sazlıdere’nin, bu proje ile tamamen ortadan kalkmakta olduğu ve sonuç olarak projenin “Trakya yarımadası ve Marmara Denizi’ni de içine alacak geri dönüştürülemeyecek ekolojik yıkıma neden olacağı” belirtiliyor.

Raporun “final” bölümünde ise şöyle deniyor:
“Kanal İstanbul, 3. Havalimanı ve kentsel dönüşüm projeleri ile benzeri yaşamı katledecek mega projelerin ivedilikle durdurulması, iptal edilmesi, bu projelerin tehdidi altında olan Küçükçekmece Lagün Havzası’nın ekolojik yapısının, biyoçeşitliliğin, yaşam belleğinin korunması, yaşamın sürmesi için zorunluluktur.”

(http://www.cmo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=98091&tipi=17&sube=2https://www.birgun.net/haber-detay/kanal-istanbul-projesi-nin-teknik-inceleme-raporu-kuraklik-artacak-sagliksiz-su-kullanimi-yayginlasacak-216371.html)

Dünkü Vakayinamede sorulan soruyu –hafifçe değiştirerek– tekrarlayalım o zaman: Doğaya ve onun bağrındaki tüm canlılara karşı girişilmiş bu küresel komplonun ardında hangi şeytanî güç (veya güçler) var?

Dünkü dileğimizi de tekrarlayalıp bitirelim: Hayırlısı olsun inşallah.

Vakanüvis ÖM