İnsanlığın Araba Sevdası bir Kara Sevda mı yoksa?
Bundan tam 125 yıl önce bugün, 20 Eylül 1893’te Charles Duryea adlı bir Amerikalı adamla kardeşi, benzinle giden ilk Amerikan otomobilinin yolda sürüş denemesini yaptılar. Bu deneme ile birlikte, daha önceki uzun yüzyıllar boyunca insanların usul usul ve son derece yavaş biçimde değiştirdiği dünyada doğanın birdenbire akıl almaz bir hızla değiştirildiğine tanık olmaya başlayacaktık.
Öyle ki, 1900’lerin başlarında dünyada sadece birkaç adet otomobil varken, yüz yıl içinde, 2000 yılına gelindiğinde, 500 milyondan fazla araba yollara çıkmış olacaktı.
(Douglas J Lisle, Alan Goldhamer, The Pleasure Trap, HLP, 2003, s.129)
Dahası da var: Yeni binyıl başında yarım milyar olan otomobil sayısı, sadece 15 yıl içinde (2014 yılında) yaklaşık 890 milyona varacaktı. Dahanın da dahası, iki Amerikalı araştırmacının hesaplarına göre, 2020’ye kadar, yani sadece 2 yıl içinde, dünyada motorlu araçların sayısı 2 milyarı bulacak, bunların da en az yarısını otomobiller oluşturacak. Müjdeler olsun: İki yıla kalmadan yollar, otoparklar, evlerimizin ve işyerlerimizin önleri en az 1 milyar arabayla dolup taşacak! (https://en.wikipedia.org/wiki/Motor_vehicle)
İnsanın bilgi, zekâ, kavrayış ve muhakeme gücünü kullanarak yeri, göğü, suları değiştirebilme kapasitesinin müthiş bir örneği ile karşı karşıya olduğumuz apaçık. Örnek çarpıcı ama hayranlık verici mi, orası biraz tartışmalı. Otomobil başta olmak üzere yarattığımız üstün medeniyet araçlarıyla dünya “kaynak”ları üzerinde yapay bir hakimiyet kurup yeryüzünün ekolojisini altüst ederek, havayı-suyu-toprağı kimyasallarla zehirleyerek kendi bireysel kaderimizi de temelden etkilemiş olmuyor muyuz acaba? Bu, üzerinde durmaya değer bir soru doğrusu. (Lisle & Goldhamer, ibid)
Guardian gazetesinin tecrübeli çevre editörlerinden John Vidal, kirlenme konusuna eğilen yeni yazısında, son zamanlarda peşpeye çıkan dehşetengiz araştırmaları bir bir sayıyor:
1) Britanya’da yüzbinlerce genç insanın dizel yakan araçlardan dolayı ağır kirlenme seviyelerine ve büyük tehlikeye maruz kaldığı;
2) Zehirli havanın hamile kadınların ciğerlerinden geçerek onların plasentalarına yerleştiği, doğmamış çocukları tehlikeye attığı;
3) Hava kirlenmesinin özellikle çocuklarda ve gençlerde zekâ seviyesini “muazzam ölçüde” gerilettiği ve bir yıla varan eğitim kaybına yol açtığı;
4) Avrupa’daki en büyük çevre tehlikesini hava kirlenmesinin meydana getirdiği ve bunun kıta çapında yılda 400 bin erken ölüme sebep olduğu;
5) hava kirlenmesinin insanlarda demans (bunama) riskini çok artıran bir faktör olduğunu gösteren belirtilerin ortaya çıktığı...
Bütün bunlar yeni bilimsel araştırmalarda net şekilde ortaya çıkıyor.
(Bkz.:https://www.theguardian.com/commentisfree/2018/sep/19/cut-air-pollution-car-action;https://www.theguardian.com/environment/2018/sep/18/school-run-air-pollution-children-black-carbon?CMP=share_btn_tw;https://www.theguardian.com/environment/2018/sep/16/air-pollution-particles-found-in-mothers-placentas;
https://www.theguardian.com/environment/2018/aug/27/air-pollution-causes-huge-reduction-in-intelligence-study-reveals;https://www.theguardian.com/environment/2018/sep/18/air-pollution-causes-jump-in-dementia-risk-study-suggests)
Önümüzdeki hafta sonu (22 Eylül Cumartesi) Dünya Arabasızlık Günü etkinlikleri dünyanın dört bir tarafında yapılacak. (https://www.awarenessdays.com/awareness-days-calendar/world-car-free-day-2018/)
Bu araştırmalar, bu hamarat faaliyetlerle birlikte ele alındığında insanın aklına çetin bir soru da düşmüyor değil.
Soru şu: 4-5, haydi bilemediniz sekiz -10 araçtan ibaret bir motorlu araç “filo”sunu yüz yıldan biraz fazla bir zaman dilimi içinde toplam 2 milyarlık bir canavar olarak içimize salan insanlık, yeryüzünde 3,5 milyar yıldır devam ettiğini bildiğimiz hayatı büyük ölçüde sona erdirebilecek intiharla-katliam bileşiği bir deney gerçekleştirmiş olmuyor mu? Ayrıca, bu Frankenstein’vari deneyi sürdürmekte neden bu kadar ısrarcı oluyor acaba?
Yoksa “Araba Sevdası” mümkünü yok iflah olmaz bir “Kara Sevda” mı, ey okur?
Ne dersin?
Vakanüvis ÖM