Yıldönümlerinde Sonu Gelmeyen 2 Korkunç Savaş. Bölüm 1: Suriye
3 gün arayla 2 uğursuz savaşın yıldönümleri arka arkaya: 15 Mart 2011 tarihinde küçük bir Suriye kasabasında, Deraa’da başlatılan gösterilerden kısa süre sonra ülkeye hızla yayılan korkunç iç savaş, bölgede pek çok ulusal ve uluslararası aktörü de içine alarak olanca vahşet ve dehşeti ile sürüp gidiyor. Bu karmaşık olguyu BBC Türkçe şöyle istatistiklerle özetliyor:
“Tam 7 yıl önce Beşar Esad yönetimine karşı barışçıl gösterilerle başlayan isyan, tüm bir ülkede yıkıma yol açan, yüz binlerce kişinin öldüğü, milyonlarca kişinin evlerinden olduğu topyekûn bir iç savaşa dönüştü. Muhaliflere yakın Britanya merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, Mart 2018 itibarıyla 106 bini sivil 353 bin 900 kişinin ölümünü belgelemiş, ama bu sayıya kaybolan ve öldüğü sanılan 56 bin 900 kişi dahil değil. Ayrıca,
kuruluş 100 bin kişinin ölümünün belgelenmediğini tahmin ediyor.”
Yani, 411 bin ölü, kayıp ve “öldüğü varsayılan kişi” var. Ayrıca, yeni bir vahşet kategorisi olarak 100 bin civarında “ölümü belgelenememiş insan” olduğu hesaplanıyor.
Bu sayılara şunları da eklemeliyiz: Savaş, yüzbinlerce sivilin ölümüne yol açmasının yanı sıra, 1,5 milyon kişiyi kalıcı engellerle yaşamaya mahkûm etmiş. Bunlara uzuvlarını kaybeden 86 bin kişi de dahil.
Yüzyılın en büyük sorunlarından biri olarak nitelendirilen göç meselesine gelince: En az 6,1 milyon Suriyeli’nin ülke içinde evlerinden olduğu, 5,6 milyon kişinin de ülke dışına kaçtığı hesaplanmakta. Savaşın başlangıcında 22 milyon civarında olan nüfusu ile kıyaslandığında, şu anda Suriye ahalisinin yarısından fazlasının (% 53) yerinden yurdundan edilmiş olduğu kolaylıkla söylenebilir.
Yeryüzünün hâlâ içinde barınılan en eski yerleşim merkezlerinden 5 bin yıl geriye giden Halep gibi kentlerin eski bölgelerinin yerle yeksan olmasının yanı sıra, UNESCO’nun koruma alanı ilan etmiş olduğu binbir kültür ve dinin mirası olan kadim kaleler, eski kent merkezleri, kiliseler, camiler, türbeler, kütüphaneler, Palmira gibi örenler de tamiri imkânsız tahribata uğramış durumdalar. (Bkz.: http://www.tuicakademi.org/suriyede-yok-olan-dunya-mirasi/)
Peki, “kimler savaştı ve savaşıyor, kimler kaybediyor, kimler kazanıyor gibi zorlu sorulara gelince bu soruların cevabı hayli zorlu ve karmaşık olduğu âşikâr: BBC’ye göre “artık mesele, Beşşar Esad rejimi yanlıları ve karşıtları arasındaki savaşın çok ötesinde: “Her biri kendi gündemlerine sahip olan çok sayıda örgüt ve ülke durumu çok daha karmaşıklaştırıyor ve savaşın uzamasına neden oluyor. Suriye'deki dini gruplar arasındaki nefreti körüklemek, Sünni çoğunluğu, Esad'ın da mensubu olduğu Alevi toplumuna karşı savaştırmakla suçlanıyorlar.
Bu bölünmeler, tarafların katliamlar yapmasına, toplumları yıkıma uğratmasına ve barış umutlarının azalmasına neden oldu... Bu ortam IŞİD ve El Kaide gibi örgütlerin güçlenmesine neden oldu. Kendi kendilerini yönetmek isteyen, ancak hükümet güçleriyle savaşmayan Suriyeli Kürtler de savaşa yeni bir boyut ekledi.” (BBC Türkçe, agy)
Savaşın taraflarını şöyle üstünkörü sayarak bu kanlı bilançoyu şimdilik bitirelim:
“Hükümetin başlıca destekçileri Rusya ve İran. ABD, Türkiye ve Suudi Arabistan ise muhaliflere destek veriyor.
“Savaştan önce de Suriye'de askeri üsleri bulunan Rusya 2015'te rejime destek olmak için hava saldırıları başlattı ve bu saldırılar savaşın gidişatının Esad lehine değişmesinde büyük rol oynadı.Rus ordusu sadece "teröristleri" hedef aldığını söylerken, aktivistler sık sık ana akım isyancıların ve sivillerin de öldürüldüğünü savunuyor.
“İran'ın Esad rejimine destek olmak için yüzlerce asker gönderdiğine ve milyarlarca dolar harcadığına inanılıyor. Çoğu Lübnan Hizbullahı'na üye, aynı zamanda Irak, Afganistan ve Yemen'de gelen binlerce Şii milis İran tarafından silahlandırıldı, eğitildi ve masrafları karşılandı.
“ABD, İngiltere, Fransa ve diğer Batılı ülkeler "ılımlı" diye kabul ettikleri muhaliflere değişen derecelerde destek oldular. Önderlik etikleri küresel bir koalisyon Suriye'de 2014'ten bu yana IŞİD militanlarına hava saldırıları düzenledi ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) adlı Kürt ve Arap milis ittifakının cihatçıların elinden toprak kazanmasına yardımcı oldu.
“Türkiye uzun süredir muhalif Özgür Suriye Ordusu'na (ÖSO) destek veriyor. TSK Afrin'de, Kürt Demokratik Birlik Partisi'nin (PYD) askeri kanadı olan Halk Savunma Birlikleri'ne (YPG) yönelik Zeytin Dalı Harekatı'nı ÖSO ile birlikte yürütüyor.
“Suudi Arabistan İran'ın nüfuzunu azaltmak isteyen ülke, isyancı gruplara silah ve para yardımı yaptı.
“İsrail ise, Hizbullah'a giden İran silahlarından o kadar kaygılı ki, buna engel olmak için Suriye'de hava saldırıları düzenledi.” (BBC, agy)
Rusya’nın en az 200 yeni silahı deneme fırsatı bulduğunu iftiharla dünyaya açıkladığı Suriye ölüm laboratuarına Çin’in de yeni silahlarıyla müdahil olmasının beklendiği, medyada ayrıca özenle işlenen konulardan biriydi.
***
Suriye savaşı 15 Mart’ta 8.yılına kan ve ateş içinde girdi. Hafif silahlar, ağır silahlar, topçu ateşleri, roketler, kimyasal silahlar, pazar yerleri, hastaneler, revirler vuruldu, bombalandı, kaçamayan ya da kaçmayan doktorlar, hastabakıcılar, hemşireler ve sağlık personeli öldürüldü, sakat bırakıldı. Ateşkes anlaşmaları yapıldı ve bozuldu, hiçbir karar uygulanamadı. Temptations grubunun ünlü şarkısının nakaratındaki gibi:
“... Ve bando vargücüyle çalmaya devam etti.”
Irak savaşı 19 Mart’ta 15. yılını doldurup, 16. yılına kan ve ateş içinde giriyor. İstilanın korkunç bilançosunu da o gün, yıldönümünde vermeye çalışalım – tabii, aynı bando mızıka eşliğinde.
Vakanüvis ÖM