Gazeteci ve belgeselci Murat Utku’dan İskenderun’daki gözlemlerini dinledik. Utku ayrıca İskenderun’da kurulan kriz merkezi, sahra hastanesi ve depremin ardından ortaya çıkacak krizlerle ilgili güncel paylaşımlarda bulundu.
(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hali değildir.)
İlksen Mavituna: Geçen hafta başından bu yana deprem bölgesinden meslektaşlarımızla yayınımızı sürdürüyoruz. Bu akşam gazeteci ve belgeselci Murat Utku’ya bağlandık. Adana İskenderun çevresindeki son durumu alacağız. Murat, hoş geldin yayına. Genel bir afet bölgesine ilişkin Tabipler Odası'nın sağlık risklerine değindiği açıklamasını hatırlatalım. Buna geçen hafta boyunca devam eden İskenderun yangınını da eklemek isterim. Bu manzara içerisinde senin gözlemlerin neler oldu? Enkaz kaldırma çalışmalarını, yıkılan binalara ilişkin son sayıları da aslında Belediye Başkanı’ndan duyma imkânını bulduk. Genel bir manzarayı ve şu an maalesef kapımızda olan riskleri değerlendirmeni isteyeceğim.
Murat Utku: Öncelikle dün İskenderun'daydık ve İskenderun'daki durumun son derece kötü olduğunu söylemek gerekir. Özellikle belli bölgelerinde, merkez ve merkezin hemen çevresindeki mahallelerde ciddi bir yıkım olduğu gözleniyor. Binalar kâh yan yatmış kâh bir şekilde katlar birbirinin üzerine çökerek depremden etkilenmiş ve çok sayıda insan bu yıkıntıların altında hayatını kaybetmiş. Biz dün oradayken hâlâ enkazların altında kalan insanları kurtarma çabası devam ediyordu. Bu konuyla ilgili olarak gerçekten gönüllüler, gönüllülerin yanı sıra elbette dünyanın çeşitli yerlerinden gelen kurtarma ekipleri o enkazların altından çıkarılabilecek her bir canlı insan için çok ciddi çaba sarf ediyor. İskenderun'da AFAD bir kriz merkezi oluşturmuş vaziyette. İskenderun Teknik Üniversitesi’nin bulunduğu alanda rektörlük binasının içerisinde oluşturulmuş, kampüsün çeşitli bölgeleri bu iş için kullanılıyor. Burada ekiplerin de merkezleri var. Haber aldıkça buradan yola çıkarak devam ediyorlar. İskenderunlular da buraya geliyorlar ve dağıtılan yardımlara ulaşmaya gayret ediyorlar. Yetkililer ziyaret ediyor zaman zaman. Bu kriz merkezinde, dün Belediye Başkanı’yla görüşme şansımız oldu. Elinden gelen her şeyi yapmaya çalıştığına dair bilgi aktardı. Ancak ne kadar kifayet etti bu, ne kadar gerçekten İskenderunluların işine yaradı? Bu ciddi bir soru işareti. Neden diyeceksiniz? Çünkü gerçekten kaotik bir ortam oluşmuş vaziyette. Bu kaotik ortamın içerisinden çıkabilmek hem yerel yetkililer için çok zor hem de buradaki kurtarma işini yürütmeye gayret eden ve bunun koordinasyonunu sağlamaya çalışan AFAD için zor.
Oluşturulan merkezin etrafında depremden etkilenmiş İskenderunlular gördük. Onlar gelip oradan çeşitli malzemeleri almaya çalışıyorlar. Bu zorlu günlerde ve zorlu iklim şartlarında, kış mevsiminde üstlerine başlarına bir şeyler almaya çalışıyorlar. Aynı şekilde sıcak yemeğe ulaşmaya çalışıyorlar. Etrafında kurulan çadır kentler var. Bu çadır kentlerde de bir biçimde hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Çünkü evlerini terk ettiler. Evlerinden uzaklaştılar depremin olduğu ilk andan itibaren. Şunu söylemek istiyorum, hem İskenderun için hem Adana için söyleyebilirim bunu, hasar alan binalar zaten boşaltıldı ve insanlar tahliye edildi. Bu binaların dışına çıkarıldı. Az hasarlılar, orta ve ağır hasarlılar da tamamen boşaltılmış vaziyette. Bu çok anlaşılabilir bir şey. İnsanlar evlerine girmeye korkuyorlar. Yani dışarıdan baktığımızda en azından hiç hasar almamış gibi görünen binalarda bile insanların oturmadığını, artık evlerine dönmek istemediklerini görmek mümkün. Dediğim gibi hiç hasarlı olmayan binalarda da var. Bu hiç hasar almamış görünen binaların bir kısmında gerçekten bir iki ışık yanıyor sadece ya da hiç yanmıyor. Dolayısıyla insanlar iki şeye dikkat ediyor: O evlere girmemek ve mümkünse eğer şehir dışına çıkmak. İmkanı olanların, şehir dışına çıkabilecek durumda olanların, otomobilleri olanların ya da herhangi bir taşıt bulup İskenderun'dan çıkmak isteyenlerin karşılaştıkları sorunlardan bir tanesi Anadolu'nun çeşitli diğer kent yollarında ve Ankara'yı İstanbul'a bağlayan yollarda ciddi bir trafik oluşması. Hatırlayacaksınız ilk günlerde. Bu trafik ters yöneydi. Yani Hatay'a girişlerde problem oluyordu. Fakat bugünlerde artık ters yöne bir trafik başladı. İnsanlar oradan çıkıp bir şekilde kendilerini Adana ve diğer büyük şehirlere atabilmek için yolları dökülmüş vaziyetteler. Bu da gerçekten sorun yaratıyor.
Aslında biz de şu anda yoldayız. Adana'dan tekrar yola çıktık ve İskenderun'a doğru, daha doğrusu Hatay'a doğru ilerliyoruz ve yolda çok ciddi bir trafik olduğunu gördük. Bu trafiği oluşturan faktörlerin başında da tabii ki oradan çıkmak ihtiyacı hisseden insanların otomobilleriyle yollara dökülmesi, bir yandan artık işlerini bitiren yardım ekiplerinin oradan çıkması ve yardım götüren tırların, kamyonların yine aksi yönde hareket ediyor olması geliyor. İskenderun'dan ya da Hatay'dan gelirken Adana girişinde ciddi bir trafik göreceklerini söyleyebiliriz.
İ.M.: Bugün Deutsche Welle aracılığıyla bir video haberin yayınlandı. Sahra hastanesi görme imkânı bulmuştuk. Oradaki durumu anlatmanı rica edeceğiz. Şu anda tamamen operasyonel vaziyette bir hastane. Ne tür bir kapasiteyle tasarlanmış ve tabii ki nasıl bir mesleki örgütlenme sonucu bu gelişmiş?
Psikiyatrlar dahil 85 kadroyla hizmet
M.U.: Bu hastane bugün itibarıyla açıldı. Bu hastanenin bir sahra hastanesi olduğunu hatırlatalım. Yirmi yatak kapasitesi var ve bunun dışında günde iki yüz kişiyi ayakta tedavi edebilecek, poliklinik hizmeti verebilecek durumda. Neler var? Jinekoloji, radyoloji, küçük bir ameliyathane… Elbette psikososyal destek sağlayacak sağlık çalışanları da orada. Psikiyatrlar, psikologlar, ameliyat yapacak cerrahlar, cerrahların işlerine yardımcı olacak ameliyat hemşireleri geldi. Şu anda çalışmaya başladılar. Bu faaliyet İspanya Hükümeti'nin de desteğiyle devam eden bir faaliyet. Dün de İspanya'nın Ankara Büyükelçisi hastane kurulurken oraya geldi ve orada denetlemelerde bulundu. 85 kişilik sağlık çalışanı kadrosuyla burada hizmet verecek. Gerçekten önemli bir ihtiyacı, en azından bulunduğu bölge açısından, karşılamayı umduklarını söylediler bize. Dolayısıyla psikososyal destek çok önemli. Onu tekrar vurgulamak istiyorum. Bu psikososyal desteği verecek psikiyatrlar da orada şu anda kendilerine başvuracak insanları bekliyor. Sağlıkla ilgili olan sıkıntıların giderilmesi açısından o kadar büyük bir ihtiyaç ki, bir devlet hastanesinin tek bloğunun da çöktüğünü göz önüne alırsak İskenderun'dan sağlık hizmeti almak isteyenlere böyle bir imkân sunuluyor attık.
İ.M.: Arama-kurtarma döneminden yavaş yavaş rehabilitasyon dönemine doğru ilerlediğimiz aşikâr. Zaten bu rehabilitasyon döneminin ne şekilde ilerlediğini, nasıl geliştiğini biz de izlemeye başlıyoruz bugün itibarıyla. İskenderun bir yandan da limandaki yangınla çok sık anıldı ve şimdi bu yangının ve bir yandan da enkazdan çıkan asbest başta olmak üzere tehlikeli maddelerin insan sağlığına tehlikesi de işaret edilmiş vaziyette. Bu geçiş döneminde acaba idari olarak bu konuya ilişkin nasıl tedbirler alınıyor? Ya da halk sağlığı düzeyinde insanların bu konuya ilişkin bakışlarını değiştirecek çalışmaların emaresi görülüyor mu?
M.U.: Doğrudan bir çalışma yok. Yaşananların, deprem sonrasında ortaya çıkan türlü olumsuzlukların etkisini görüyoruz. Yangınla ortaya çıkan dumanın havaya karışması, kentin havasını kirletmesi çok uzun sürdü. Aynı etki asbestli binalar nedeniyle ortaya çıkıyor ve şimdilik bunların doğrudan konuşulduğunu söylemek, mesele henüz bu boyutuyla tartışılmıyor. Sanıyorum zaman içerisinde bu gerçekten en önemli konulardan biri olarak gündeme gelecektir. Deprem çok büyük ziyan verdi, çok can aldı. Çok insanın yaralanmasına neden oldu. Ve bütün bu süreç şu anda daha çok depremden doğrudan etkilenenlerle alakalı olarak ilerliyor. İlerleyen süreçte yetkililer de bu konularda açıklama yapacaklardır. Biz de o zaman elbette bilgilendirmeye devam edeceğiz.