Alper Tolga Akkuş, Altın Koza Festivali Koordinatörü İsmail Timuçin ile Altın Koza'yı, Türkiye'deki sinema sektörünü ve festivalin ilerideki hedefleri hakkında konuştu.
95.0 Açık Radyo’da Açık Dergi programı devam ediyor. Yarın vizyona girecek filmleri Melis Behlil'den duyduktan sonra şimdi Adana'ya uzanıyoruz. 30. Altın Koza Film Festivali'ne başladı malumunuz. Etkinliği Açık Radyo adına takip eden isimlerden birisi Sakat Muhabbet programından Alper Tolga Akkuş, İsmail Timuçin'le bir araya geldi bizler için. Altın Koza Film Festivali koordinatörü sıfatıyla İsmail Bey'in sevgili Alper'e verdiği mülakatı Altın Koza Film Festivali devam ederken, festivale nice 30 yıllar demek için yayına hazırladık. Şimdi sizleri bu söyleşiyle baş başa bırakıyoruz.
Alper Tolga Akkuş: Merhaba. Açık Dergi'de bu hafta özel bir konuğumuz var. Altın Koza, 30. yaşında bu sene. Ben de Sakat Muhabbet programını yapan kişi Alper Tolga Akkuş olarak bu hafta Altın Koza'dayım ve konuğumuz da İsmail Timuçin Bey. Kendisi Altın Koza A.Ş.'nin Yönetim Kurulu Başkan Vekili sağolsun kabul etti bizi. Ben ayrıca çok mutluyum, Adana Ceyhan Anavarzalı biri olarak burada bulunuyorum ve İsmail Bey'i konuk ediyorum. İsmail Bey çok sağolun kabul ettiğiniz için bizi. Bu slogan çok hoşuma gitti; ‘Cumhuriyet’in 100, Altın Koza’nın 30. yılı’. Oradan başlayalım mı anlatmaya?
İsmail Timuçin: Çok teşekkür ederim, ben de Alper Bey. Şirketin dışında aynı zamanda ben Altın Koza Film Festivali'nin Genel Koordinatörüyüm. Evet, bu yıl 30. yılımız ve yine her yıl Altın Koza'da olduğu gibi Ulusal Uzun Metraj, Ulusal Belgesel Film, Uluslararası Kısa Film, Ulusal Öğrenci Filmleri ve Adana Kısa Film olmak üzere toplam beş kategoride yarışmamız var. Tabii Altın Koza’nın 30. yıla gelmesi Türk sineması adına, dünya sineması adına ve Adana adına çok önemli, çok değerli, çok anlamlı bir durum. Umarım, bundan sonra da hiçbir şekilde Türkiye'de ne olursa olsun bu tür etkinlikler, festivaller, özellikle film festivalleri devam etsin. Film festivallerini eğlence olarak algılamak doğru değil. Bir şehrin, bir ülkenin gelişimi için, kent kültürü için, ülke için ve zaten sinema için çok önemli ve umarım kesintiye uğramaz. Biz de 30. yılı gerçekleştirmenin gururunu yaşıyoruz.
Bu yıl, ulusalda ve diğer dallarda yarışmalarımız, prömiyerlerimiz, Türkiye prömiyerleri var. Gerçekten çok heyecanlıyız. Bize bu yıl yarışma için 45’e yakın film başvurdu. 11 filmimiz yarışacak. Ulusalda 59 belgesel film başvurdu. Bunlardan sekizi yarışacak. Diğer ulusal, kısa ve diğer kısalarda ciddi anlamda katılım var. Dünya seçkisini değerli danışmanlarımız Alin Taşçıyan, Esin Küçüktepepınar ve diğer arkadaşlarımızla beraber hazırladık. Çok muhteşem bir seçki hazırladılar dünya sinemasından. Yani dolu dolu bir festival yaşayacağız. Sonuç olarak gösterimlerimiz ve yarışan filmlerimiz dışında belgeselde, ulusalda, dünyada ve kısa filmlerde özel gösterimlerimiz de var.
A.T.A.: Festivalin kitapçığını bugün aldım ve içine baktım. Aslında Adana içinde, şehir içinde sunulan gösterimler var, ilçelerde gösterimler var. İsterseniz bunlardan da bahsedelim.
İ.T.: Evet, biz Altın Koza olarak sinemayı sadece festivalin sıkıştığı o bir hafta içinde değil, çok günler öncesinden hazırlıyoruz. Yıllardır öyle zaten. Ama bu yıl daha da çok yoğunlaştırdık. Adana ilçelerinde, Adana merkezinde, birçok bölgede yazlık sinema nostaljisi, AVM'yi herhangi bir nedenle gelemeyen, koşullara uygun olmayan sinemaseverlerin, sanatseverlerin mahallelerine, semtlerine yazık sinema kuruyoruz.
A.T.A.: 60’lu yıllardaki açık hava sinemasının nostaljisi gibi yani.
İ.T.: Tabii, o dönemler çok kıymetliydi. Çünkü o dönemlerde insanların sinema dışında birlikte bir sanatsal eseri izleyecekleri bir alan yoktu, televizyon bile yoktu. Benim de çocukluğum o dönemlerde geçti. Biz de 23 Nisan haftasında açılırdı yazlık sinemalar. Hatta bazıları 23 Nisan’da üç gün açılır, ücretsiz oynatırlardı filmleri. Tabii o yazlık sinemalar Türkiye'de, Adana için de çok kıymetli bir şey. Biz reklam spotlarımızda da kullanıyoruz, Adana gerçekten bir sinema kenti. 1902’li yıllarda bir beyefendinin mahallelerde sinema makinesiyle film oynattığı bir şehir Adana. Adana’da sinema 1902’de başlıyor. Her evin bir televizyonu olduğu gibi, her mahallenin de bir yazlık sineması olurdu. İnsanların topluca akşam gidip buluştuğu, sohbet ettiği, gençlerin buluştuğu, sohbet ettiği, filmler, izlediği bir yerdi. Ben de o kuşaktan geliyorum. O nedenle çok mutluyum.
A.T.A.: Hatta açık arabalarıyla sinema gösterileri vardı. Bir daha o dönemlere döner miyiz?
İ.T.: Adana, yazlık sinemaların dışında hep şöyle anlatılır klasik olarak Türk sinemasında. Yapımcılar bir film yaptıklarında önce şöyle derlermiş, ‘Adana'ya gönderin! Eğer Adana'da bu film tutarsa Türkiye'de de iş yapar.’ Hemen şu ileride İnönü Caddesi’nin orada bir sokak var. Ben 70’li yıllarda şehir merkezinde bir ofiste çalışıyordum. Birçok aktörü, birçok yapımcıyı, sinemacıyı o sokakta görüyordum. Yani filmcilerin sokağı vardı. Ata Yılmaz, İrfan Atasoy gibi isimlerin şirketleri vardı. Bir sokak olduğu gibi yapım şirketlerine aitti. Bilal İnci, Yılmaz Güney, Ayhan Işık ve birçok oyuncuyu o sokakta, filmcilerin bulunduğu o sokakta görmüştüm.
A.T.A.: Toplu para gönderilirmiş Yeşilçam’a bu filmi oynatın, şu oynasın diye. 60’lı yıllarda öyle bir şey vardı galiba.
İ.T.: Tabii, şimdi Büyükşehir Belediye Başkanımız Zeydan Karalar da bir törende söyledi. Burada da tekrarlamakta yarar var çünkü hakkını teslim etmek lazım. 1969’da yılında bir edebiyat öğretmeni, Ziya Darendeli diye bir edebiyat öğretmeni sinema kültürünün tarihsel sürecine bağlı olarak ‘Bu kentin bir festivali olmalı’ diyor. Adana'da o dönemlerde çok büyük bir fabrika sahibi olan Sapmaz ailesine gidiyor ve bu fikrini açıklıyor. Sapmaz ailesinin kızı öncülük yapıyor ve ondan sonra iş büyüyor artık. Sizin de söylediğiniz gibi belediye, sinema kulüpleri, İstanbul'dan sinema sektörü festivali destekliyor ve Yılmaz Güney'in öncülüğünün de çok büyük katkısı var. 1969’da ilk Altın Koza'yı yapıyorlar ama maalesef 1973’e kadar geliyor. 1973’te siyasi, ekonomik, sosyal nedenlerle bir kesintiye uğruyor. Keşke kesintiye uğramasaydı. Bugün 30 değil belki 60.’sını yapacaktık. Bu da bizim festivalde olgunlaşmamızı, büyümemizi ve sinemaya olan hizmetimizi daha da arttıracaktı, sürdürülebilir bir festival olarak etkisi de daha fazla olacaktı. Belki de bu kent ve Türk sineması başka bir boyutta olabilirdi. Kesintiye uğramasaydı keşke diyelim ama artık olan olmuş ve umarım bundan sonra bir daha olmaz.
A.T.A.: “Kuru Otlar Üstüne” burada ilk kez gösteriliyor, bu da önemli bir şey.
İ.T.: Alper Bey, festivali kurgularken insan öyle davranıyor. Yani bir festival yaparken en ince ayrıntılarıyla bu festivali nasıl başarılı, daha etkili yapabiliriz diye aylarca kafa yoruyoruz. Normal film gösterimlerinin dışında, oturumları, bu tür hamleleri, Nuri Bilge Ceylan'ın Türkiye prömiyeri gibi bu yıl yaptığımız
100. yıl, 30. yıl nedeniyle Türkan Şoray ve Kadir İnanır'a ‘Sinemanın Yüzü’ ödüllerini takdim etmek de böyle. Belki de bu, bundan sonra bizim özel bir sunumumuz olacak. Yani ikili olarak anılan sanatçı arkadaşlarımıza bundan sonra belki böyle bir ödül takdim edeceğiz. Dolayısıyla biz gösterimlerin dışında bu tür hamleleri de gerçekleştirmeye çalışıyoruz.
Film gösterimlerinin dışında bu tür etkinliklerle de festivali daha da güçlendirmek, daha da zenginleştirmek çabasındayız. Bu nedenle biz ayrıca şunu da çok önemsiyoruz. Sonuçta festivaller, yapımcılar tarafından alaylı bir ekip tarafından yapılıyor. Çünkü bunun okulu yok. Türkiye'de festival nasıl yapılır diye bir lisans eğitimi yok. Şimdi çok güzel bir şey başlattık biz birkaç yıldır. Zaten 1992’de de Türkiye'de Öğrenci Filmleri Yarışması’nı ilk başlatan festivallerden biriyiz. Ayrıca işin akademik toplantılarını, akademik çalışmalarını da çok önemsiyoruz. Hatta üç yıldır Mersin Üniversitesi, Çukurova Üniversitesi ve Anadolu Üniversitesi'nin ortaklaşa yürüttüğü, bizim de partneri olduğumuz Türkiye'deki festivallerin işleyişiyle ilgili bir çalıştay gerçekleştiriliyor.
A.T.A.: Hatta şu an bugün de oluyor.
İ.T.: Evet, sabah vardı. Ben de açılış konuşmasını yapmıştım orada. Geçen yıl da Altın Koza adına işleyişle ilgili konuşmacıydım. Sabahki konuşmamda da söylemiştim, bu şuna benziyor. Alaylı bir yapıyla yani usta çırak ilişkisiyle bunu öğrenmiş bir ekibi, akademik yapıyı buluşturuyoruz. Bu, bence Türkiye'deki festivallere çok önemli bir yol açacaktır. Çünkü buna da ihtiyaç var.
Örneğin, biz bu yıl şöyle bir şey yaşadık. Sektörün büyümesi lazım. Ulaşım, konaklama ve diğer konularda çok tecrübeli bir kadro bulamıyorsunuz. Sabah konuşmada da söyledim. Türkiye'de şu an festival direktörü dediğiniz zaman birçok insan söylenebilir fakat festival direktörünü gerçekten böyle tam anlamlı yapacak insan sayısı beşi geçmez. Hülya Uçansu, İstanbul Kültür Sanat ve İstanbul Film Festivali'ni ilk başlatanlardan birisi. Onat Kutlar da bildiğiniz gibi. Sonuç olarak bu yapının mutlaka akademik bir şeyle buluşması lazım. Ben ona inanan insanlardanım.
Benim mesleğim tiyatro. Sinemaya Altın Koza kurulduktan sonra, 1992’de dahil oldum. Zaten bu şirket de 1992’de kurulmuştu. Hem bir oyuncu olmam, hem bir sanat adamı olmam nedeniyle Altın Koza içinde bulunmak, orada çalışmak, orada emek vermek benim için de bir onur haline dönüştü. Daha doğrusu seyirciye ve sinemaya layık olmaya, bu alanı beynimiz, kapasitemiz, bilgimiz, birikimimiz yettiğince büyütmeye, geliştirmeye çalışıyoruz.
A.T.A.: Bildiğiniz gibi Açık Radyo programcılarından Cüneyt Cebenoyan, dört sene önce vefat etti. Cüneyt Bey'in Erguvaniİstimbot programı kitaplaştırıldı, yayınlandı.
İ.T.: Cüneyt Bey, çok kıymetli bir yazar, bir sinema insanı. Duruşuyla bizim de çok değer verdiğimiz birisi. Hatta yeni çıkan kitabı için burada, fuayede de bir stand açacağız.
A.T.A.: Bundan sonrası için Altın Koza’nın hedefleri var mı?
İ.T.: Tabii, Altın Koza’yı sürekli bir tık daha yükseltmek, büyütmek için çabamız olacak. Dediğim gibi az önce, örneğin bu yıl Cumhuriyet’in 100. yılı olması nedeniyle oradan hareket ederek dedik ki, ‘Cumhuriyet’in 100. yılı ama dünden bugüne sinemanın geldiği noktayı da bir konuşalım’. Bugün, bununla ilgili saat 17:30’da bir oturumumuz var. Orada Anadolu Üniversitesi'nden Aysun Hoca moderatörlük yapacak ve Halil Ergün, Biket İlhan, Şerif Gören, Engin Ayça ve Reis Çelik ile Cumhuriyet'in 100. yılında sinemamızı konuşacağız. Ben çok güzel, çok etkili, çok anlamlı ve çok faydalı bir oturum olacağını düşünüyorum. Diğer programda da görüldüğü gibi hakikaten sektörle ilgili kurguculardan, görüntü yönetmenlerinden de gördüğünüz gibi çok önemli oturumlarımız, akademik çalışmalar, çalıştaylar var.
Asıl önemli olan, 20 üniversiteden öğrenci arkadaşımızı festivale misafir ediyoruz. Tüm festivali, bütün etkinlikleri takip ediyorlar. Bence bu, dalga dalga yayılıp Türkiye'de festival yapıcılarla, festivallerle üniversitelerin sinema bölümlerinin bir diyalog halinde festivalleri geliştirecek ve bunun da bizim festivalleri daha başarılı, daha doğru yapmamızı sağlayacak, ayrıca sinemayı da geliştirecek.
A.T.A.: Sinemaya gittim, çocuklar çıkıyor sinemadan. Her yaştan, üç beş yaş, bu da çok güzel. Sinema sevgisine başlatmak için okullar geliyor galiba, öyle anladım.
İ.T.: Tabii çocuk filmlerimiz vardı. Toplu taşıma araçlarımızla çocuklarımızı sinemaya götürüyoruz. Güzel bir seyirci kitlemiz var ama festival yapılan hemen hemen bütün şehirler de böyle. Mesela Antalya da öyle. Antalya'da oturmuş, çok güzel bir seyirci potansiyeli var. Orada da açılışta, kapanışta ve diğer salonlarda görüyorum. Bu çok özel ve güzel bir şey. Yani yaptığınız iş iyi olursa ile ilgili. Bazen bize de oluyor. Yarış gibi algılayan, yorumlayan arkadaşlara ben şiddetle karşı çıkarım. Türkiye'de yapılan bütün festivaller, Malatya'da yapılan, Diyarbakır'da yapılan, Ayvalık'ta yapılan, Kars'ta yapılan, Ankara’da Gezici olan, unuttuklarım mutlaka olacaktır ama çok güzel bir şey var. Birçok ilde yapılmaya çalışılıyor. Dolayısıyla bunu bizlerin çok iyi değerlendirmesi lazım. Yani festival yapan insanların, festivalin içinde bulunan insanların dayanışma içinde, gereksiz bir rekabete, başka şeylere, başka düşüncelere girmeden birbirimize destek olmalıyız. Ben öyle davranıyorum. Antalya’yı, Malatya’yı, Ankara’yı yapan arkadaşlarımla sürekli temas halindeyiz, birbirimize fikirlerimizi söylüyoruz. Personel konusunda, çalışacak arkadaşlar konusunda temas halindeyiz. Örneğin ulaşım konaklamada bir ekiple çalışıyorduk ve daha önceki yıllarda çok tecrübeli bir ekipti. Bir film çektiler ve bize başvurdular. Etik olmaz diye biz de onlar da kabul etmedik. Şimdi başka bir grupla çalışıyoruz. Bu arkadaşlar da mesela Malatya Film Festivali'nde biraz çalışmışlar ve çalışarak daha da iyileşecekler, daha ustalaşacaklar. Dolayısıyla festival hangi bölgede yapılıyorsa yapılsın, doğru ve güzel yapılması bizim sinemamızın dünya sinemasındaki yerini arttıracaktır. O anlamda dayanışmayı, fikir alışverişini ve birbirimize desteği esirgememek lazım. Yaptıkça biz büyürüz.
A.T.A.: Çok sağolun. Altın Koza Film Festivali koordinatörü İsmail Timuçin koordinatörü bizimleydi.
İ.T.: Ben de size çok teşekkür ederim. Mersin'den buraya gelmenizden dolayı vallahi çok etkilendim. Değerli dinleyicilerimize, sizin değerli dinleyicilerinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Yakın olanları, sesimizi duyanları Altın Koza'nın coşkusunu yaşamaya davet ediyorum.