Ufuk Turu'nda Ahmet İnsel, Sırbıstan'da üç aydır devam eden öğrenci hareketini ve bunun Karadağ'a yansımasını, Hırvatistan'daki tüketici grevini, Bulgaristan'da kurulan yeni hükümeti ve ABD'de harcamaları durdurulan USAID'yi konuşuyor.
Ömer Madra: Günaydın Ahmet, merhabalar!
Ahmet İnsel: Günaydın!
Özdeş Özbay: Günaydın!
A.İ.: Günaydın ikinize de.
Ö.M.: Çok karmaşık bir ufuk gezisi oluyor her zaman ama öncelikle Sırbistan’daki ayaklanma ile başlayalım istersen?
A.İ.: Sırbistan’da öğrencilerin başını çektiği üç aydır devam eden ve giderek genişleyen büyük bir gösteri, halk kesiminden de farklı meslekteki kişilerin çeşitli biçimlerde katıldıkları bir protesto hareketi var. Tam bundan üç ay önce Novi Sad Garı’nın çatısı çökmüştü ve çökme nedeniyle 15 kişi vefat etmişti. Bu çatının çökmesiyle ilgili tepki, tam da garın bundan birkaç ay önce yenilenmiş, yeniden restore edilmiş olmasına rağmen çökmüş olmasıydı. Bu vesileyle öğrenciler bu garın inşaatında kimlerin görev aldığını, hangi şirketlere bu işin verildiğini ve bunun arkasında yatan yolsuzluk dosyalarının ortaya çıkartılmasını istediler. Hükümet bunu pek kaale almadı ilk başta ama öğrenciler ısrarla bu Novi Sad Garı’nın restorasyonu yolsuzluğunu Sırbistan’daki rejimin yolsuzluklar bütününü, yolsuzluklar ilişkisinin bir simgesi haline getirdiler, böyle algıladılar. Bu, 15 kişinin de ölmesiyle tabii daha da vahimleşmiş bir simge. Düzenli olarak gösterilere başlamışlardı ve son Ocak ayında bu gösteriler daha da artarak büyüyünce hükümet, Ocak ayının son haftasında bir konuşma yaptı, öğrencilerin taleplerinin bir kısmınının yerine getirileceğini, hükümetin önemli bir bölümünü değiştirileceğini belirtti. Hemen arkasından da Başbakan ile Novi Sad Belediye Başkanı istifa ettiler. Ancak bunlar öğrenci hareket açısından yeterli değil; sonuçta ‘Ali gitti, Veli geldi’, aynı şey devam edecek diyerek yönetimle ilgili olan memnuniyetsizliklerini, bu yolsuzlukların bir sistem haline gelmiş olmasını dile getirdiler. Bu arada çeşitli öğrencilerin yaptığı gösterilerde, Başkan Aleksandar Vučić yanlısı milliyetçi bazı Sırplar, arabayla göstericilerin arasına daldı, yaralananlar ve ölenler oldu. Diğer taraftan da polis bazı göstericiler tutuklandı. Tabii bunlar da öğrencilerin daha fazla harekete geçmesine, Sırbistan’ın hemen hemen bütün üniversitelerinde hareketlenmelere yol açtı.
Geçtiğimiz Cumartesi günü Belgrad’dan Novi Sad’a iki gün boyunca çok büyük bir yürüyüş oldu. Öğrenciler, 24 saat boyunca Novi Sad kentinin dört köprüsünü işgal ettiler - aslında 28 saat işgal edilmiş, o geri kalan üç saat de işgal sonrası temizlik için ayrılmış. Belgrad’dan öğrencilerin iki gün boyunca Novi Sad’a yürüyerek gelmeleri sırasında geçtikleri köylerden halkın çok büyük bir desteği olduğunu gazeteciler, gözlemciler söylüyorlar. Yiyecek verenler, alkışlayanlar, slogan atanlar, yürüyüşe katılanlar olmuş. Öğrenciler, milliyetçi olmayan, namussuzluğun ve şiddetin olmadığı bir toplum talebini dile getiriyorlar. Hedeflerinin başkan Aleksandar Vučić değil, sistemin bütünü olduğunu ve bunun değişmesi gerektiğini dile getiriyorlar. Aleksandar Vučić, daha yeni başbakanı atamadı. Bilmiyorum, nasıl bir şey gelişecek önümüzdeki günlerde ama bu Cumartesi-Pazar günkü yürüyüşün, bu büyük yürüyüşün sonuçları büyük ihtimalle olacak.
Köylüler de öğrencilerle bir işbirliği içindeler ve yürüyüş sırasında köylüler traktörlerini öğrencilerin yürüyüşünde saldırılardan korumak için çevrelemişler. Diğer taraftan bu hafta başından itibaren avukatlar da bir ay boyunca greve gideceklerini ilan ettiler. Aynı zamanda kültür çalışanları da dün Kültür Bakanlığı’nı işgal edip kültür harcamalarının ve eğitim harcamalarının bütçede düşük kalmasını veya azalmasını protesto ettiler. Yarın da Belgrad’da kamu taşımacılığı çalışanları bir yürüyüş gerçekleştirecekler.Sendikanın verdiği bilgiye göre bu, bir grev aynı zamanda, yürüyüş yapıp bu sefer kendi çalışma koşullarının ağırlığını ve gelirlerinin, ücretlerinin azlığını dile getirecekler. Dolayısıyla ciddi bir toplumsal muhalefetin tetiklenmesi vakası haline dönüşmüş durumda Novi Sad Garı’nın çatısının çökmesi. Cumartesi günü Madonna’nın yolladığı bir mesaj öğrenciler arasında çok büyük sevinç yaratmış. Instagram mesajında Madonna şöyle diyor, ‘Medyanın size söylemediği bir şey var; o da 1968’den beri gerçekleşmiş en büyük öğrenci hareketlerinden biri şimdi Sırbistan’da yaşanıyor.” Öğrencilerin diğer sanatçılardan da ciddi destek aldığını söyleyebiliriz.
Ö.M.:Şarkıcı Madonna değil mi?
A.İ.: Evet. Niçin özellikle Madonna Sırbistan’daki hareketle ilgilendiği konusuna doğrusu bakamadım, vaktim olmadı, ona da bakmak lazım belki.
Ö.M.: Sırbistan’da bu oldukça beklenmedik bir gelişme değil mi?
A.İ.: Evet, bu giderek büyüyor. Biliyorsunuz, bundan bir ay önce Kamu Yatırımları Bakanı istifa etmişti ama bu yeterli olmadı. Beş-altı gün önce de başbakan istifa etti, ardından da Novi Sad Belediye Başkanı istifa etti. Başbakan Aleksandar Vučić’in adamı partisinin başındaydı. Dolayısıyla bu istifalar da yeterli değil. Gazetecilerin öğrencilerle yaptıkları görüşmelerden edindiğim izlenim, sadece Vučić’i doğrudan hedef alan bir hareket olmaktan ziyade bu Sırbistan’daki yolsuzluk rejiminin, şiddet kullanımının – unutmayalım, Sırbistan’da dünyanın en fazla kişi başına silah bulunan üçüncü ülkesi – tepkisi. Biraz sonra Karadağ’a da geleceğim. Dolayısıyla Sırbistan’daki bu hareket iktidarla ilgili bir ‘yeter artık’ hareketi. Tabii burada öğrencilerin früstrasyonunda iktisadi nedenler olduğu kadar siyasi nedenler de ön plana çıkıyor. Rusya yanlısı olmak ile Avrupa Birliği’ne yaklaşmak arasında çok büyük bir gerilim yaşıyor Sırbistan, iki eğilim birbiriyle çatışma halinde. Bütün bunların ifade edildiği bir memnuniyetsizlik hali var. Dediğim gibi, üç talep var; milliyetçilik karşıtı - çok açık biçimde dile getirilen bir karşıtlık milliyetçilik, yolsuzluk ve namussuzluk karşıtı - cezasızlık yani yapılan suçların cezasız kalmasına karşı da çok ciddi bir tepki var ve şiddet karşıtı - şiddetin olmadığı veya mümkün olduğu kadar şiddetin azalması.Bu, bir siyasi hareketin yönlendirdiği bir hareket değil, biraz da Bangladeş’deki gelişmelere benziyor dikkat edersen.
Ö.M.: Evet.
A.İ.: Orada da öğrenci hareketi de iktidardaki başbakanın en sonunda ülkeden kaçmasına yol açmıştı. Sırbistan’daki hareketin küçük bir kopyası da hafta sonu Karadağ’da yaşandı. Şunu da belirteyim, Sırbistan’ın bütün kentlerinde gösteriler oldu ve simgesel biçimde köprüler daha çok işgal ediliyor. Novi Sad’ın çeşitli yönlerden girişindeki dört köprüyü işgal ettiler, Belgrad’da bir köprü işgal edildi, başka yerlerde de aynı şekilde. Yani Sırbistan’ın birçok büyük küçük yerleşim yerinde köylülerin de katılımıyla, ailelerin öğrencilere yardım ettiği ama sadece öğrencilerle kalmayan dediğim gibi özellikle çalışanların dahil olduğu büyük, çok büyük bir protesto hareketi.
Hafta sonunda Sırbistan’ın komşusu Karadağ’da öğrenciler başkent Podgorica’daki bir köprüyü işgal ettiler benzer bir şekilde ve onlar da 1 Ocak tarihinde Cetinje’deki bir kahvede ortaya çıkan kavga sonucu ölen 13 kişinin öldüğü katliamın ardından güvenlikten sorumlu bakanların yani başbakanın ve içişleri bakanının istifa etmesini talep ediyorlar. Karadağ’da 2024 yılında kişisel silahlanma nedeniyle oluşan çatışmalarda ölenlerin sayısı bayağı yüksek. Öğrenciler, bu sorunla baş edilmez ise, bu sorunla mücadele edilmez ise bir sivil itaatsizlik hareketi başlatacaklarını söylüyorlar. Karadağ, Sırbistan ile aynı sırada yer alıyor yani dünyada kişi başına en fazla silah bulunan ülkeler sıralamasında Sırbistan ve Karadağ başa başlar,üçüncü sıradalar. Peki, birinci sırada kim var?
Ö.M.: Türkiye?
A.İ.:Hayır, ABD. İkinci sırada da Yemen var.
Ö.M.: Türkiye’de de oldukça yüksek olduğuna dair bazı haberler vardı.
A.İ.: Türkiye’de de yüksek. 2018’de yapılmış küçük silahlara karşı bir toplumsal hareket girişimi vardı, hatırlarsınız. Bu küçük silahların sınırlanmasıyla ilgili bir değerlendirme yapılmış ve sıralamada ABD birinci, Yemen ikinci ve Karadağ ile Sırbistan daüçüncü sırada olduğu söylenmişti. Yani Balkanlarda ciddi gelişmeler var, Karadağ’daki bu gelişmeyi de izlemek lazım. Ama Sırbistan’daki hakikaten çok büyük bir toplumsal hareket. Madonna’nın söylediği çok yanlış değil, çünkü üç aydan beri devam eden bir hareketten bahsediyoruz. Yani öyle bir-iki günlük saman alevi gibi yanıp sönen protesto hareketi değil bu. İktidarın da biraz eli kolu bağlı, çaresiz durumda gözüküyor.
Hırvatistan’da da 31 Ocak’ta ikinci defa - 24 Ocak’ta birincisi yapılmıştı - tüketiciler grevi yapıldı yani kişiler, insanlar o gün hiçbir şey satın almadılar.
Ö.M.: Evet, ‘hiçbir şey satın almama günü’. Çok ilginç.
A.İ.:Evet, ilginç. Enflasyona karşı özellikle büyük dağıtım şirketlerine, büyük süper marketlerin bu konuda fiyatları çok arttırdıklarına dair bir kanaatten hareket ederek oluşan bir hareket bu. Bunun da benzer şekilde Slovenya’ya, Bosna’ya yayılması söz konusu olduğu söyleniyor oradaki gözlemcilere göre.
Ö.Ö.: Enflasyona karşı mı demiştiniz bunu?
A.İ.: Evet, enflasyona karşı.
Ö.Ö.:Orada enflasyon yüzde kaç?
A.İ.: %10-12 civarında. Ama bazı mallarda çok yüksek.
Ö.Ö.: Türkiye ve İstanbul ile kıyaslayacaktım, o yüzden sordum.
A.İ.: Türkiye’nin resmi enflasyon oranı bile orada geçerli değil ama Hırvatistan’da şöyle bir sorun var; 2023’te euroya geçildi biliyorsunuz ve euroya geçildiğinden beri bazı mallarda özellikle et gibi bazı temel gıda mallarında çok yüksek fiyat artışı var. Bir şekilde bazı malların euro fiyatları birdenbire İtalya’daki fiyatlarla eşitlenmiş kur bazında. Bu, bir yılda %120’likbir artış anlamına geliyor. Diğer taraftan Hırvatistan’daki asgari ücret, İtalya’nın yarısından daha az. Dolayısıyla aradaki fark da ciddi tepki topluyor. Bunu bir memnuniyetsizlik işareti olarak dikkate almak lazım. Şunu belirteyim, Hırvatistan’da hükümet - başbakan galiba - bu satın alma grevini destekledi, anlayışla karşıladı ama bir yandan da ‘Niçin enflasyon bu kadar yüksek çıkıyor anlamıyoruz?’ dedi. Yani fiyatlar demedi de ‘Bu malların fiyatları niçin bu kadar yüksek çıkıyor? Biz de bilmiyoruz’ ifadesini kullandı.
Ö.Ö.: Dış mihraklara seslendi!
A.İ.: Evet ama o zaman niçin başbakan? Onu da bilmiyoruz.
Ö.M.: Çok ilginç, günün sorusu olabilir bu.
A.İ.: Evet. Diğer taraftan Bulgaristan’da nihayet hükümet bundan iki hafta önce, 16 Ocak’ta - bu konuyu atlamıştık Balkanlar turu yaptığımız için o vesile ile hatırlatalım - nihayet güvenoyu aldı. 2020’den beri ilk kez bir hükümet güvenoyu aldı Bulgaristan’da. Biliyorsunuz, Ekim 2024’te yeniden seçimler yapılmıştı. Son üç yıldaki kaçınca seçim bu?
Ö.M.:Yedi mi?
A.İ.:Yedinci seçim. Tam üç yılda yedinci seçimde nihayet geleceği olmayan, uzun vadede birlikte kalmalarının pek mümkün olmadığı bir ittifak kuruldu. Bulgaristan’ın kalkınması için yurttaşlar hareketinden Rosen Zhelyazkov başbakan oldu. Boyko Borissov’un başbakanlığını ise diğer partiler, ittifaka dahil olmak isteyen partiler reddettiler. Dolayısıyla daha ılımlı, üzerinde az ihtilaf olan bir kişi başbakan oldu Boyko Borissov’un partisinden. Diğer taraftan Bokyo Borissov’un can düşmanı, eski komünist partisinin yeni versiyonu olan Bulgaristan Sosyalist Partisi ittifaka dört bakanlık ile dahil oldu. Slavi Trifonov’un kurduğu popülist bir hareket olan böyle halk var hareketi de ikişer bakanlık aldılar yani toplamdadört bakanlık. Bir de Müslüman, Türk ve Pomakların desteklediği Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin bir kısmı, Ahmet Doğan’ın başını çektiği bir bölüm de dışarıdan destek vereceğini belirtti. Biliyorsunuz, Hak ve Özgürlükler Hareketi ikiye bölünmüş durumda, iki ayrı partiye ayrılmış durumda. Büyük basın oligarkı Delyan Peevski, başına geçmişti Halk ve Özgürlükler Hareketi’nin ve Ahmet Doğan buradan ayrıldı. Delyan Peevski de başka bir parti kurdu. Şu anda Türk-Müslüman Pomak azınlığı temsil eden iki parti var Bulgaristan’da. Ahmet Doğan’ın başını çektiği hareket, dışarıdan destekleyerek 125 evet oyu almasını sağladı bu dörtlü ittifaka ve 240 milletvekillik meclise. Yani dört farkla nihayet Bulgaristan’da bir hükümet kuruldu ama birbiriyle can düşman olan hareketlerin yan yana gelmesinden uzun vadeli, hatta orta vadeli bir sonuç almak pek mümkün değil gibi gözüküyor. Bulgaristan’da belki birkaç ay içinde eğer hükümet kurulmasaydı, Nisan ayında yeniden seçime gidilecekti. Dolayısıyla Nisan ayında seçime gidilmeyecek ama 2025’in sonunu çıkartır mı bu hükümet, onu bilemiyorum.Bu konuda bahisler açılmış durumda.
Son olarak şununla bitireyim; ABD’de iki harcama hariç USAID’in bütün harcamaları durduruldu. Biri, İsrail’e yapılan silah desteği harcaması diğeri de...
Ö.Ö.: Mısır.
A.İ.: Evet, Mısır. İsrail ve Mısır’a silah desteği dışında bütün harcamalar durduruldu USAID’in. Bu Çarşamba’dan itibaren de binlerce çalışanına ücretli izin verildi ve büyük ihtimalle de bir kısmı işten çıkartılacak. Bunun çok ciddi sonuçları var tabii. Bir dizi yerde USAID desteğini alan kurumlar birdenbire programlarını durdurmak zorunda kaldı. Dünyada 65 milyar dolar civarında yıllık harcaması olan bir programdan bahsediyoruz burada. Böyle bir kararın yasallığı konusunda bir tartışma başladı ABD’de yani başkan bundan yıllar önce Kongre’de oylanan ve bir kanunla kurulan bir teşkilatı bu şekilde lağvedebilir mi? Elon Musk, ‘Biz bunu lağvedeceğiz’ deyip kestirip attı.
Ö.M.: Evet, buna ben de ufak ilavede bulunayım izninle; Democracy Now!’da da çok ayrıntılı olarak el alınmıştı bu konu ve bugün de yayınladık biz. USAID eski çalışanı Jeremy Konyndyk - şimdi Refugees International diye bir kuruluşun başında - ile etraflı bir mülakat yapıyorlar ve kendisi diyor ki, “Bir şeyi anlamak çok önemli; USAID’in her Allah'ın günü birçok hayatı kurtarmakta en önemli kuruluşlardan biri olduğunu unutmamak lazım.” Yani bunun dünya için bir felaket olduğunu, pek çok insanın ölümüne yol açacak bir durum olduğunu da önemle vurguluyor, altını çiziyor.
A.İ.: Fakat ilginç olan bir şey var; Donald Trump ve Elon Musk, bu USAID’i likide etme kararını aldıklarında USAID’e yönelttikleri eleştiriler ile bizim gençliğimizde USAID’e yönelttiğimiz eleştiriler birbirine çok benziyordu. USAID’in CIA’nın alt ajanı olduğunu ve komplolar finanse ettiğini falan söylemeye başladılar, bu ilginç aynı zamanda değil mi?
Ö.M.: Evet, bunu ‘radikal solcu Marksistlerin yılan yuvası’ diye de niteledi zaten Musk.
A.İ.: Evet.
Ö.M.: “Amerika’dan nefret eden Marksist solcuların yuvasıydı, hepsini temizleyeceğiz,” dedi.
Ö.Ö.: CIA mi Marksistlerin yuvasıymış?
Ö.M.: USAID.
A.İ.: Artık biliyorsunuz, kimin neyin yuvası olduğunu sadece Elon Musk biliyor.
Ö.M.: Ama işte böyle açıklamalar var, çok tuhaf.
A.İ.: Bir taraftan “CIA’nın alt kuruluşu olarak çeşitli yerlerde darbeler düzenlemiş, komplolar yapmıştı” da diyor Musk kibunların bir kısmı da yanlış değil tabii.
Ö.M.: Evet.
A.İ.: USAID görünümünün altında elbette bazı yerlerde ciddi biçimde CIA’in faaliyetlerinin olduğunu biliyoruz ama bütün dünyada, Türkiye’de de Kızılay aynı şekilde.
Ö.M.: Kızılhaç da öyle.
A.İ.: Kızılhaç da öyle. Bütün bu yardım kuruluşlarının içinde gizli servisin insanları yerleşmiş durumdadır.
Ö.M.: Peki, çok teşekkür ederiz.
A.İ.: İyi günler.
Ö.Ö.: Görüşmek üzere.