Hüsnükabul Kayıt Arşivi
Podcast kanalları ve üyeliği hakkında daha detaylı bilgi almak için tıklayın.
Vijay Prashad geçtiğimiz hafta Communist Party USA Eastern Washington'de, Donald Trump ve Zelensky görüşmeler ardında şöyle dedi, “Trump'ın Zelenskyy'ye davranış biçimi sizi şoke etti ancak bu bizim için yeni bir davranış değil; bu sadece sizin için yeni çünkü bir Avrupalıya bu şekilde davranıldığını görünce şok oldunuz. Afrikalılara, Asyalılara ve Latin Amerikalılara rutin olarak bu şekilde davranılıyor. Ancak - tevazularından dolayı - şikayet etmezler.”
Bugünkü yayınımızda bu şikâyetsizlik konusuna odaklanmaya çalışıyoruz. Biliyorsunuz, Sudan konusunda dünyanın derin bir sessizliğe büründüğüne tanık oluyoruz. Bugün gözlerimiz Sudan'da da olacak ama önce Vijay'in söylediklerine ve bu 'şikayetsizliğin, hoşnutsuzluğun ve memnuniyetsizliğin' dünyada olup bitenlerle nasıl örtüştüğüne bakalım.
Dünyanın bazı bölgeleri, özellikle de 'Küresel Güney', ayrıcalıklara o kadar odaklanmış durumda ki sesleri neredeyse hiç duyulmayan yerlerden hiç bahsedilmiyor. Vijay Prashad da Trump ve Zelensky konuşması hakkında bu ‘barış çağrısı’ için söylediği gibi, “Trump 'ters kissinger' yapıyor, Çin'i izole ediyor ve Rusya ile ilişki kuruyor. Bu, savaş karşıtı bir strateji değil; bu, bir hiper-emperyalizm - aynı demokratların yaptığı gibi. Obama'dan Biden'a kadar hepsi aynıydı. Trump akıllıca bir şey yapıyor; o sadece Rusya'nın Ukrayna'dan istediğini vermek istiyor. Homofobik, trans karşıtı, göçmen karşıtı, iklim karşıtı, her türlü insan hakları karşıtı. Rus Elitlerinin dostu olmak için düğmelere basıyor.”
Merkez siyasetin dost olmak için bir araya geldiklerinde, bu dünyayı garip bir şekilde değiştiriyor. Bu dostluk, güçlünün yanında olmanın bir tür tezahürü - aşırı sağın enternasyonalizmi - ama bu sefer merkez kaymalarının bir tür bir aradılığı, güvenin olmadığı garip bir denge... Bu bana hala çok garip geliyor.
- Sudan'da yerinden edilmiş insanlar aktif çatışmaların yaşandığı bölgelerde “rehin tutuluyor”. Clementine Nkwera-Salami, BM Sudan İnsan Hakları Koordinatörü
- Avusturya’da uzun süren görüşmelerin ardından üç partili koalisyon hükümeti kuruldu ve hükümet programında iltica yasalarının sertleştirilmesi öngörüldü.
- Almanya’da göçmen kökenli milletvekillerinin oranı değişmedi. Almanya’da geçen Pazar günü düzenlenen genel seçimlerin ardından oluşan yeni Federal Meclis’teki göçmen kökenli milletvekillerinin temsiliyet oranı yine düşük kaldı.

Küresel Güney'in Sessizliği, Trump’ın Stratejisi ve Sudan’daki İnsan Hakları Krizi
Göç Araştırmaları Vakfı bünyesindeki Türk Diasporası Araştırmaları Merkezi (TÜDAM) Araştırmacısı Haydar Haluk Ceylan tarafından hazırlanan 'Popülizm Aşırı Sağ: AfD’nin (Almanya için alternatif parti) Göçmen Karşıtı Stratejileri ve Söylemleri' başlıklı analiz yayımlandı. Bu analizde, 23 Şubat 2025 tarihinde gerçekleşecek olan Almanya Federal Meclis seçimleri öncesinde Almanya’da aşırı sağın yükselen aktörlerinden Almanya için Alternatif (AfD) partisinin göçmen karşıtı politikaları ve söylemleri detaylı bir şekilde incelenmektedir.
Almanya'da son seçimlerde parti liderleri göçe karşı birleşti. Sahra Wagenknecht (Sahra Wagenknecht Birliği) Alman sol partisi de buna dahil. Bu aslında bizim sık sık konuştuğumuz, yeni bir siyasetin göstergesi. Bu yeni siyaset biçimi açıklamak kolay değil. Örneğin Sahra şöyle bir yarın hedefliyor; “Daha cömert emekli maaşları ve asgari ücretin artırılmasından iklim koruma önlemlerinin kısıtlanması ve iltica düzenlemelerinin sertleştirilmesine kadar her konuda kampanya yürüten bu parti, hem sol hem de sağ politikaları bir araya getirerek siyasi manzaradaki bir boşluğu dolduruyor olarak tanımlanıyor.”
Bu cömertlik, 'iklim' koruma önlemlerini kısıtlayarak ve 'iltica' düzenlemeleri sıkılaştırarak boşluğu doldurmayı amaçlıyor - ekonomik boşluğu doldurmayı amaçlıyor.
Tarık Ali'nin You Can’t Please All (Herkesi Memnun Edemezsiniz) adlı otobiyografik kitabında söylediklerini burada tekrarlamak istiyorum.
Şu anda tanık olduğumuz bu 'berbat zamanlar' daha önce hiç yaşanmamıştır. Tarih artık tekrar etmiyor.
“Avrupa’nın siyasi partilerde bu tür kaymalar, bariz kaymalar, yer değiştirmeler apaçık bir ikiyüzlülüktür. Avrupa genelinde bu apaçık ikiyüzlülük artık çok yaygın. Artık 'hem merkez sol, hem de merkez sağ tamamen ikiyüzlü bir şekilde aşırı sağ ile yan yana duruyor.'
Tarık Ali, aşırı sağ ve aşırı sol hakkında çok fazla endişelenmek yerine, aşırı merkeze daha fazla odaklanmamız gerektiğini söylüyor: Bu uyarı Avrupa'da demokrasinin gerilemesi ve Alman hegemonyası hakkında işaret ediyor.
Wagenknecht'in görüşleri, sol eğilimli ekonomi, göçmen karşıtı söylem ve ABD'ye şüphe ve Rusya'ya süregelen desteğe dayalı bir dış politikanın eklektik bir karışımıydı. Yıllarca eski Doğu Alman Komünist Partisi'nden doğan Die Linke'nin (Sol) yüzü olan Wagenknecht, geleneksel siyasetle ilgili hayal kırıklığını sık sık dile getirmiştir.
Die Linke, hatırlayacağınız üzere, Almanya'da yaşayan Yahudileri korumaktan bahsederken, Yahudilerden daha fazla ayrımcılığa ve saldırıya uğrayan Müslümanları antisemitizmi arttırmakla uyarıyordu. Ancak Sahr Wagenknecht için durum artık böyle değil. Cömert bir ekonomi için farklı bir çizgi izliyor. AFD'ninkinden farklı olmayan bir çizgi...
Bunu nasıl açıklayabiliriz? Bence bunu bir mesele haline getirmeliyiz? Bu ikiyüzlülüğün, bu siyasi eylemin arkasındaki nedenler veya kaygılar nelerdir?

Almanya AfD ve Yeni Siyasi Kaymalar: “Demokrasinin alacakaranlığına tanık oluyoruz”
Kongo’nun doğusunda artan şiddet olayları, özellikle kadınlar için korkunç sonuçlar doğuruyor. Yüzlerce kadın, hapishanelerde tecavüze uğradıktan sonra diri diri yakıldı. Bu duruma karşı çıkan yerel inanç liderleri, barış için bir halk hareketi başlattı ve uluslararası destek talep etti. Avaaz gibi kuruluşlar, bu çağrıya destek olmak için insanların imza atmasını ve Goma’daki yerel liderlerin barış taleplerini kilit ülkelere iletmesini istiyor.
Hindistan’da ise ABD’den sınır dışı edilen Hintlilere yönelik kötü muamele büyük tepki topladı. Çoğunluğu Sihlerden oluşan 116 kişi, Amritsar’a inerken kelepçeli ve prangalıydı. Hindistan’da özellikle çiftçiler, 2020’de Narendra Modi hükümetinin neoliberal politikalarına karşı büyük protestolar düzenlemişti. Göçmenler, ABD’ye ulaşmak için büyük bedeller ödediklerini ve insanlık dışı koşullara maruz kaldıklarını anlattı. Buna rağmen, ABD ve Hindistan liderleri arasındaki görüşmelerde bu meseleler gündeme gelmedi.
Öte yandan, Almanya düzensiz göç ile mücadele kapsamında sınır kontrollerini altı ay daha uzatma kararı aldı. Başbakan Olaf Scholz, bu uygulama sayesinde yasa dışı geçişlerin azaldığını ve insan kaçakçılarının yakalandığını belirtti. Avrupa genelinde de düzensiz göçmen sayısında düşüş yaşandığı görülüyor. Özellikle Batı Afrika ve Doğu Akdeniz rotalarından gelenlerin sayısında belirgin bir azalma kaydedildi. AB yetkilileri, göç politikalarındaki sıkı önlemlerin bu düşüşte etkili olduğunu vurguluyor.

Küresel Neoliberal Krizler: Kongo, Hindistan ve Almanya'da savaş, göç ve ticaret
İsrail'in son haftalarda 35 bin Filistinliyi yerinden eden askeri saldırılarını yoğunlaştırdığı işgal altındaki Batı Şeria üzerine konuşuyoruz. Cumartesi günü İsrail askerleri, Nur Shams mülteci kampına baskın düzenleyerek, biri sekiz aylık hamile iki kadını öldürdü, kocasını da ağır yaraladı. Filistinli sağlık yetkilileri, kadının fetüsünü kurtarma çabalarının kısmen İsrail ordusunun çiftin hastaneye sevk edilmesini engellemesi nedeniyle başarısız olduğunu söyledi. Bu gelişme, Başkan Trump'ın ABD'nin Gazze'ye 'sahip olması' ve orada yaşayan Filistinlileri zorla yerlerinden etmesi yönündeki önerisini iki katına çıkardığı bir döneme denk geldi.
Yayınımızda 'tehcir' konusunu yeniden ele alıyoruz ve yerleşik medyada kullanılan 'resettlment', 'remove' ve hatta 'leave' gibi yaygın terimlere odaklanıyoruz. Ayrıca iki yayın önce değinemediğimiz Cenin kampındaki durumu da yeniden ele alıyoruz.
Bu konuları konuşabilmek için Filistin doğumlu BDS aktivisti Yousef Hussam konuğumuz oluyor.

Batı Şeria'da İsrail'in Artan Saldırıları ve Filistinli Mültecilerin Durumu
Pakistan, Afgan mültecilerin İslamabad ve Rawalpindi'den taşınmasını ve ülkelerine geri gönderilmesini planlıyor.
Donald Trump, Filistin yanlısı protestocuların öğrenci vizelerini ve vatandaş olmayanların oturma izinlerini iptal edecek ve onları sınır dışı etmeyi hedefliyor. Trump, aynı zamanda Pentagon'a Guantánamo'da 30 bin göçmen için toplu bir gözaltı kampı hazırlamasını söylüyor. İtalya, göçmenleri Arnavutluk’a yerleştirme girişimlerinde hukuki engellerle karşılaşarak başarısız olurken, Türkiye’de Zonguldak’ta bir maden kazasında ölen Afgan mülteci Vezir Mohammad Nourtani’nin davasında insan hakları ihlalleri ve adalet talepleri gündeme geldi. Bu gelişmeler, göçmen ve mülteci politikalarının küresel ölçekte insani, hukuki ve siyasi gerilimlere yol açtığını gösteriyor.

Pakistan, İtalya ve ABD: İnsani, Hukuki ve Siyasi Gerilimler
Edward Saidin 1979 tarihli Filistin Sorunu (The Question of Palestine) adlı kitabında 'yabancıyı tanımak' (recognizing the stranger) konusunda zihnimizi meydan okuyacak derece birşey söyler. Yabancıyı tanımak, elbette birbirimizle hem konuşmak, hem de dinlemekle başlar. Ancak Said, bu konuşma ve dinlemenin bir anlatıyı -yaşanmış veya yaşamakta olan bir olay (kulaklarımıza sadece "haz!" verecek bir olay- aktarmakla sınırlı olmadığını, bu anlatının gerçek ve hak temelli olduğunu söylüyor. İşte bu yüzden, Said, bu gerçeği anlatma mücadelesi birbirimizin gözlerinin içine bakmaktır. Ta ki o gözler gerçeği inkâr etmemesine kadar bakmaktır...
Şu anda Filistin'de Gazze şeridine yürüyen Filistinli kitleyi görüyoruz. Bunun bir eve dönüş olduğunu söyleniyor. Dediğim gibi, yaşananların sadece 'basit' bir anlatı olmadığını görmek ve fark etmek ne anlama geliyor? Mesele, 'yas' bu anlatının neresinde? Bu yas, bu acıyı ve kaybı yaşayan insanlar için - eve dönen insan kitleleri için - nerede duruyor? Yarın Filistin'deki geri dönüş göçünü, özgürleşmelerinin ardından Filistin'deki rehinelerin durumunu hatta ateşkesin devam ettiği Cenin Mülteci Kampı'nı ve Lübnan'ı konuşuyoruz.
Türkiye'de yaşayan Filistinli, Filistin diyasporası çalışmalarında yer alan ve uluslararası BDS hareketini destekleyen bir aktivist olan Yousef Hussam bize eşlik ediyor. Hussam'ın hassasiyetlerini kulak veriyoruz.

Filistin'in Yas, Hakikat ve Eve Dönüş Mücadelesi
Bugün ben aslında adalet ile ilgili düşünüyorum, bir çoğumuzun hesap verebilirlik ihtiyacı altında sahip olduğu cezasızlık hakkında düşünüyorum. Bu, elbette adaletin temel bir ayağıdır. Bu süreç boyunca etrafımda protestolar gördüm ve gördüğüm bu son protestoların farklı bir havası vardı, bunlar farklıydı; bu protestolarda adalet talep ediyorlardı, bir hesap verebilirlik talep ediyorlardı. Bunu daha önce hiç görmemiştim. Ayrıca yüz binlerce insan ateşkes diyordu ve gerçekten adalet ihtiyacına odaklanıyordu.
Yakın zamanda Al Jazeera'da Fatima Bhutto'nun (Reframe) bir programını izledim ve orada bir tanıklık dinledim; bu tanıklıklar çocuklar hakkındaydı. Bu röportajda farklı olan şey, hedef alınan çocukların çoğunun 5 ya da 15 yaşında olmasıydı. Bu çocuklar başlarının arkasından ve sırtlarından hedef alınarak vuruldular İsrailli dronelar tarafından ve bu dronelar insanlar tarafından kontrol ediliyordu ve görebiliyorlardı. Onlar çocuktu ama onları öldürüyorlardı. Bunlar tanıklıklar, kim olduğumuz önemli değil, bu nasıl bir soğukkanlılıktır? Bu adaletin devreye girdiği bir şey. Bu çocuklar adına adalet ve hesap verebilirlik talep etmeye devam etmeliyiz.
Tarihin doğru bir yerde durmak ne kadar bizi yalnız bıraksa da sorumluluğumuz ve insanlıktan tek umudumuz o yönde...
Filistin doğumlu Naim Alloum ve Suriye doğumlu Ahmad Kanju'yu konuk alıyoruz.

Adalet, Hesap Verebilirlik ve Ateşkesin Gölgesinde İnsanlık
Forensic Architecture, Meriç Nehri boyunca uzanan 'geri itme' vakalarına ilişkin daha geniş kapsamlı bir projenin raporunu yayınladı. 7 Ocak'ta ECHR ( European Court of Human Rights) Ayşe Erdoğan, Kamil Yildirim ve Talip Niksar davasına ilişkin kararını yayınlayarak, Yunan makamlarının göçmenlere yönelik sistematik 'geri itme' uygulamasını resmen tanıyan ilk AB mahkemesi oldu. Ayşe, 2019 yılında Meriç Nehri sınırından Yunanistan'a geçti ancak gözaltına alındı ve Türkiye'ye 'geri itildi'. Olayı araştırdı ve temsilcileri tarafından davet edildi, GCRefugees, mahkemeye sunulmak üzere bir rapor hazırlamıştı. Bu ECHR kararı, Ayşe'nin Yunanistan tarafından sistematik bir geri itme uygulaması olarak tanımladığı bir şekilde gözaltına alındığını ve sınır dışı edildiğini kabul etmektedir. Raporumuza atıfta bulunarak şöyle diyor, 'Ayrıntılı bir zaman-mekan analizi temelinde [...] başvuranın anlattıklarının doğruluğunu tespit etmek mümkündür'. HUDOC - European Court of Human Rights . 7 Ocak'ta, hapse atılmasından beş yıl sonra, Ayşe adaletin yerini bulduğunu gördü.
Bu davanın en yakın takipçisi olan ve Forensic Architecture tarafından yürütülen çalışmada yer alan bağımsız gazeteci Zübeyir Koçulu, Londra'dan bizi katılıyor ve kendisiyle bu davada Yunanistan'dan gelen yaygın ve bilinen 'geri itilme' hakkında konuşuyoruz. Hatırlarsanız, bu apaçık meseleyle ilgili Dead Calm adlı bir BBC belgeseli de yayımlandı. Frontext (Avrupa Kıyı ve Sınır Ajansı), bu suçun nasıl bir parçası olduğunu ve birçok sığınmacıyı Akdeniz'in ortasında nasıl bıraktığını gösteriyor.

Meriç Nehri'ndeki Geri İtmeler: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Tarihi Kararı ve Forensic Architecture'ın Araştırması
Yeni yılın ikinci haftasındayız ve bugün ilk yayınımız, iyi seneler diliyorum. Bu sabah bu yayına Filistinli şair Rashid Hussain'i ve onun 'ضد' (Karşıyım) şiirini anarak başlamak istiyorum. Şiiri önce Arapça, sonra da Türkçe olarak okuyacağım. Bize eşlik edecek bir konuğumuz da var: Suriye doğumlu Ahmad Kanjo. Ahmad, 10'lar Medya için çalışıyor. Kendisiyle geçen hafta bir basın toplantısında tanıştık ve bana yakın zamanda Suriye'yi ziyaret ettiğini söyledi. Türkiye'de 2024 yılı sona ererken geri gönderme merkezinde sayısız sığınmacının devam eden mağduriyetinden bahsetti. Kendisiyle Suriye'de tanık olduğu durumu ve Geri Gönderme Merkezleri'ndeki bitmek bilmeyen durumları konuşuyoruz. Ayrıca Sudan'daki 'insani kriz'e de göz atıyoruz.

Karşıyız!
Unutmamamız gereken bir meseleyi tekrarlamak istiyorum; Suriye'deki gelişmeler üst siyasette ne kadar belirsiz ve görünmez olsa da daha önce sık sık konuştuğumuz gibi üzerimizde önemli bir sorumluluk var: Tanıklık etmek, özellikle de en sıradan, gündelik yaşadığımız duygulara tanıklık etmek.
Neredeyse her gün bedenimizde hissettiğimiz duygular var. Bunları doğru ifade etmeye çalışmak bizim sorumluluğumuzdur ve bu hiç kolay değil. Programımızda 'empati' üzerine konuşmaya devam ederken, Türkiye'de yaşamaya devam etmek isteyen herkes, Suriyeli ya da başka bir milletten, Türkiye'de yaşamaya devam etmelidir. Bunu anlamak bu kadar zor olmamalı - ancak bu hissedilmiyor. Özellikle üst siyasetteki görünmeyen dil bunu görmek bile istemiyor. Eski programcımız Taha Elgazi de bu konuları konuşmak üzere bize eşlik ederken, aynı şekilde Ouaees de bizimle birlikte olacak.

Empati ve Tanıklık: Sorumluluğumuzun farkında mıyız?