Hüsnükabul Kayıt Arşivi
Podcast kanalları ve üyeliği hakkında daha detaylı bilgi almak için tıklayın.
Geçtiğimiz Aralık ayına kadar Columbia Üniversitesi'nde yüksek lisans öğrencisi olan Mahmoud Khalil, 8 Mart'ta tutuklanan ilk kişiydi. Kendisi, yeşil kartı olan - şimdi iptal edilmiş - ABD'de yasal olarak daimi ikamet eden bir kişiydi. Eşi Dr. Noor Abdalla ise ilk çocuklarını doğurmak üzere olan bir ABD vatandaşı. Sekiz aylık hamile olan kadın, kocasının tutuklanmasını avukatıyla telefonda konuşurken filme almış. Mahmoud'u plakasız bir arabaya sürüklerken tutuklayan sivil polislerin kimliklerini öğrenmeye çalıştı.
Mahmoud Khalil'in tutuklanmasının ardından Donald Trump, sosyal medya üzerinden “Bu, gelecek birçok tutuklamanın ilki olacak” tehdidinde bulundu. Dışişleri Bakanı Marco Rubio ise 27 Mart'ta basına yaptığı açıklamada en az 300 öğrenci vizesinin iptal edildiğini söyledi.
Bu yayında, şu ana kadar tutuklanan öğrencilerin isimlerinin Apaçık Radyo'da kaydedilmesi esastır. Dolaysıyla zaman kaybetmeden, bu öğrencilerin kamusal alanlarda tarihin ve zamanın doğru tarafında durdukları için sınır dışı edilen veya hapsedilen öğrencilerin isimlerini seslendirmek istiyorum.

"İsimlerini Söyle": ABD'de Filistin İçin Mücadele Eden ve Tutuklanan Öğrenciler
Bugün sizlere Pakistan’ın Lahor şehrinden bağlanıyorum. Neredeyse 10 sene sonra buraya geri geldim, tuhaf bir his. Annemin yaşlandığını görüyorum, göz altı kırışıklıklarını gördüm, saçları da beyazladı.
Geçtiğimiz hafta 19 Mart'ta, Louisiana'da göçmenlik ajanları tarafından tutulan Columbia mezunu ve yeşil kart sahibi Mahmood Khalil bir mektup ele aldı, haberiniz vardır. Bu mektubu arkadaşlarına ve ailesine yazdı; “Ben ABD'de Filistinli bir siyasi mahkumum. Aktivizmim nedeniyle hedef alınıyorum”. İlk satırlar böyle başlıyor ve, “Benim adım Mahmoud Khalil ve ben siyasi bir mahkumum. Size Louisiana'daki bir gözaltı tesisinden yazıyorum. Burada soğuk sabahlara uyanıyor ve uzun günler boyunca yasaların korumasından mahrum bırakılan pek çok insana karşı yapılan sessiz adaletsizliklere tanıklık ediyorum…” diye devam ediyor.
Bana kalırsa bu mektubu herkes okumalı. Bizim de zamanımız kalırsa, bu mektubu kapsamlı olarak daha sonra ele alacağız. Ancak öncesinde, geçtiğimiz hafta Türkiye'de bütün bu direnişler, özellikle öğrencilerin direnişleri olup biterken bir kayıt gerçekleştirdim. ABD'de, Harvard Üniversitesi'nde okuyan bir öğrenci olan Lassana Donzoyla ile bir kayıt gerçekleşitirdim. Lassana, Liberya doğumlu. Harvard'da sosyoloji alanında yüksek lisans yapıyor. ABD'de Filistin yanlısı eylemlere katılan öğrencilerin tutuklanması ve sınır dışı edilmesi devam ediyor. Yaklaşık 60 üniversite baskı altında. Üniversitelerdeki öğretim üyeleri de baskı altında. Örneğin, Georgetownlı akademisyen, asıl Hindistanlı, Badar Khan Suri, maskeli ajanların başkentte kendisini kaçırmasının ardından göçmenlik hapishanesinde tutuklu. Badar Khan Suri, Trump yönetimi tarafından hedef alınan Filistin yanlısı pek çok akademisyenden sadece biri. Suri, Georgetown Üniversitesi'nde profesör ve Orta Doğu ve Güney Asya'da din ve barış süreçleri üzerine doktora sonrası araştırmacı. Geçtiğimiz Pazartesi akşamı Suri, ailesiyle birlikte katıldığı bir Ramazan iftarının ardından Rosslyn, Virginia'daki evlerine dönerken İç Güvenlik Bakanlığı'na bağlı maskeli federal ajanlar tarafından pusuya düşürüldü. Suri, herhangi bir suçla itham edilmeden ya da suçlanmadan gözaltına alındı. Kendisine federal hükümetin vizesini iptal ettiği söylendi. Sonraki 72 saat içinde de Suri, birden fazla göçmen gözaltı merkezine nakledildi ve şu anda Louisiana'daki bir göçmenlik ve gümrük muhafaza tesisinde, Filistin kökenli bir ABD vatandaşı olan eşinden ve üç çocuğundan ayrı olarak tutuklu bulunuyor. Georgetown Üniversitesi'nde Orta Doğu ve İslami siyaset profesörü olan Nader Hashemi, sınır dışı edilmekle karşı karşıya olan Columbia Üniversitesi mezunu Mahmoud Khalil'in aksine Suri'nin 'siyasi bir aktivist olmadığını' söylüyor, “O sadece öğretimine ve araştırmasına odaklanan çok ciddi genç bir akademisyendi.” Filistin Yanlısı Cornell öğrencisi Momodou Taal'a ICE (ABD Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza) tarafından teslim olması emredildi ve olası sınır dışı edilme tehlikesiyle karşı karşıya.
Trump yönetimi, üniversite kampüslerinde ifade özgürlüğünü hedef alan çabalarını artırdı ve Cornell Üniversitesi'nde Filistin yanlısı protestolara katılan bir doktora öğrencisi şimdi kendisini bir kez daha sınır dışı edilmek üzere hedef alınmış olarak buldu. Momodou Taal, Cornell Üniversitesi Africana Çalışmaları Bölümü'nde doktora öğrencisi ve Birleşik Krallık ile Gambiya çifte vatandaşı. Geçen yıl Cornell'in İsrail'den elini çekmesini talep eden bir gösteriye katıldığı için iki kez uzaklaştırma cezası alan Taal, büyük protestolar sonucu Cornell'e yeniden kaydolmasına izin vermesi ve böylece vizesini uzatması için baskı yapana kadar sınır dışı edilmekle karşı karşıya kaldı.

Akademisyenler ve Öğrenciler Üzerindeki Baskılar: ABD’de Filistin Yanlısı Aktivizme Karşı Sert Önlemler
Benim her zaman radyo şenliklerinde aklıma gelen bir şahsiyet oluyor; Almanya'nın Berlin şehrinde doğmuş, babası Emil Benjamin ve annesi Pauline Benjamin olan Walter Benedix Schönflies Benjamin yani bildiğimiz Walter Benjamin.
Walter Benjamin, Tarih Kavramı Üzerine Tezler'i 1942 yılında yayınlanmış. Ahmet Cemal tarafından 1969 yılında çevrilmiş bir çalışmadan bir alıntıyla başlamak istiyorum; “Her şimdiki zaman kendisiyle eşzamanlı olan imgeler tarafından belirlenir, her ‘şimdiki an’ tikel tanınabilirliğin şimdisidir” (Benjamin, W. 1969 [1942]: 50-51).
Walter Benjamin bir sürgündü. 1933-45 yılları arasında Nazi dönemine ve Holokost'a tanıklık etti. 1940 yılında Almanya'dan kaçtı ve Portbou, İspanya ve Fransa sınırında trajik ve çaresizce intihar etti.
Yukarıda okuduğum alıntıda Walter Benjamin, ‘şimdiki zamanın tanınabilirliği’ üzerinde ısrar ediyor. Şimdi ve burada olanın tanınabilirliği konusunda ısrar ediyor, şimdiki zamanın tanınabilir olması mümkün mü diye soruyor.
Bence bu yaşadığımız şimdiki zamanda, tanık olduğumuz 'bütün' felaketlerin tanınmasının bir sorumluluk olarak omuzlarımızda durduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla bunu görmezden gelemeyiz ve gerçekliğini de inkâr edemeyiz.
Şöyle söyleyeyim: Apaçık Radyo tam olarak, bu şimdiki zamana meydan okuyor ve eş zamanlı dünyada olup bitenlere tanıklık ediyor - bu hiç kolay değil.
Burası sadece bir öykü ya da hikâye anlatımı yeri değil; burası sadece bir bilgi aktarımı yeri de değil; burada meselenin boyutunu, derinliğini, karmaşıklığını tam anlamıyla aktarma yeridir. Bu tam anlamıyla aktarma yeri kolektik bir çabayla gerçekleşiyor yani burada anlatılan ya da seslendiren şeyler, hikayeler, bu hikâyenin gerçekliğini inkâr etmemesi için çaba sarf ediyor.
Ya da en azından birbirimizi kolumuzdan tutup - bak, aklını başına topla, dünyanın halini unutma- diyoruz ve yaşadığımız bu hayat yani bu hayatı yaşarken, günlerimizi geçirirken, konuştuğumuz şeylerin hassasiyetlerini ve duyarlılıklarını taşıyoruz. Dolayısıyla ona göre yaşıyoruz, buna göre yemek yiyoruz, ona göre uyuyoruz, buna göre konuşuyoruz ve nihayet buna göre harekete geliyoruz.
Bu yüzden her seferinde kendimize bir çeki düzen veriyoruz. Tam da birbirimizin kollarından tutup - bak, kendine gel, dünyanın halini unutma - diyerek, hatırlatarak, birbirimizi sarsarak, bu şimdinin tanınabilirliği üzerinde durmaya çalışıyoruz.
Apaçık Radyo da tam olarak Walter Benjamín'in ifade ettiği şimdinin tanınabilirliğine meydan okuyor.

Şimdinin tanınabilirliğine meydan okumak
Donald Trump'ın Columbia Üniversitesi'nde okuyan Filistin kökenli bir Cezayir vatandaşı Mahmoud Khalil'i Filistin'e özgürlük eylemleri yüzünden 'terörist' ilan etti. Sınır dışı etmesi için de süreci başlatmış. Bu sınır dışı edilme olayını konuştuktan sonra esas Suriye'de yaşanan trajik olayları ele alıyoruz.
Ouaees ile konuşuyordum, kendisi Şam'da, bana telefonda pek çok şey anlattı. Zaman zaman görmediğimiz şeyler, özellikle de yerleşik medyada bir tür tekrara dönüştü. Bu tekrarın yaptığı tek bir şey var; söylenenlere inanıyoruz. Ouaees, Suriye'deyken muhalifti ve mücadelesi için savaştı. 2012 yılında Türkiye'ye göç etti. Lenin ve Marx'ı yakından okuyan; bugün telefon esnasında Kur'an'dan Mâide Sûresi'nden bir ayet aktardı: 'Mâide Sûresi (5) 8. Ayet: Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan ve adâletle şâhitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz öfke, sakın sizi adâletsiz davranmaya sevketmesin! Adâletli olun; takvâya en uygunu, en yakışanı budur.'
Geçen hafta Alevilere yönelik katliamla ilgili olarak Ouaees, bu Kur'an ayetlerini okuyor ama aynı zamanda bu meselenin boyutlarından ve işin içinde nasıl politik ekonomik çıkarlar olduğundan da bahsediyor.

Trump'ın Filistinli Öğrenciyi "Terörist" İlanı ve Suriye'deki Trajediler
Vijay Prashad geçtiğimiz hafta Communist Party USA Eastern Washington'de, Donald Trump ve Zelensky görüşmeler ardında şöyle dedi, “Trump'ın Zelenskyy'ye davranış biçimi sizi şoke etti ancak bu bizim için yeni bir davranış değil; bu sadece sizin için yeni çünkü bir Avrupalıya bu şekilde davranıldığını görünce şok oldunuz. Afrikalılara, Asyalılara ve Latin Amerikalılara rutin olarak bu şekilde davranılıyor. Ancak - tevazularından dolayı - şikayet etmezler.”
Bugünkü yayınımızda bu şikâyetsizlik konusuna odaklanmaya çalışıyoruz. Biliyorsunuz, Sudan konusunda dünyanın derin bir sessizliğe büründüğüne tanık oluyoruz. Bugün gözlerimiz Sudan'da da olacak ama önce Vijay'in söylediklerine ve bu 'şikayetsizliğin, hoşnutsuzluğun ve memnuniyetsizliğin' dünyada olup bitenlerle nasıl örtüştüğüne bakalım.
Dünyanın bazı bölgeleri, özellikle de 'Küresel Güney', ayrıcalıklara o kadar odaklanmış durumda ki sesleri neredeyse hiç duyulmayan yerlerden hiç bahsedilmiyor. Vijay Prashad da Trump ve Zelensky konuşması hakkında bu ‘barış çağrısı’ için söylediği gibi, “Trump 'ters kissinger' yapıyor, Çin'i izole ediyor ve Rusya ile ilişki kuruyor. Bu, savaş karşıtı bir strateji değil; bu, bir hiper-emperyalizm - aynı demokratların yaptığı gibi. Obama'dan Biden'a kadar hepsi aynıydı. Trump akıllıca bir şey yapıyor; o sadece Rusya'nın Ukrayna'dan istediğini vermek istiyor. Homofobik, trans karşıtı, göçmen karşıtı, iklim karşıtı, her türlü insan hakları karşıtı. Rus Elitlerinin dostu olmak için düğmelere basıyor.”
Merkez siyasetin dost olmak için bir araya geldiklerinde, bu dünyayı garip bir şekilde değiştiriyor. Bu dostluk, güçlünün yanında olmanın bir tür tezahürü - aşırı sağın enternasyonalizmi - ama bu sefer merkez kaymalarının bir tür bir aradılığı, güvenin olmadığı garip bir denge... Bu bana hala çok garip geliyor.
- Sudan'da yerinden edilmiş insanlar aktif çatışmaların yaşandığı bölgelerde “rehin tutuluyor”. Clementine Nkwera-Salami, BM Sudan İnsan Hakları Koordinatörü
- Avusturya’da uzun süren görüşmelerin ardından üç partili koalisyon hükümeti kuruldu ve hükümet programında iltica yasalarının sertleştirilmesi öngörüldü.
- Almanya’da göçmen kökenli milletvekillerinin oranı değişmedi. Almanya’da geçen Pazar günü düzenlenen genel seçimlerin ardından oluşan yeni Federal Meclis’teki göçmen kökenli milletvekillerinin temsiliyet oranı yine düşük kaldı.

Küresel Güney'in Sessizliği, Trump’ın Stratejisi ve Sudan’daki İnsan Hakları Krizi
Göç Araştırmaları Vakfı bünyesindeki Türk Diasporası Araştırmaları Merkezi (TÜDAM) Araştırmacısı Haydar Haluk Ceylan tarafından hazırlanan 'Popülizm Aşırı Sağ: AfD’nin (Almanya için alternatif parti) Göçmen Karşıtı Stratejileri ve Söylemleri' başlıklı analiz yayımlandı. Bu analizde, 23 Şubat 2025 tarihinde gerçekleşecek olan Almanya Federal Meclis seçimleri öncesinde Almanya’da aşırı sağın yükselen aktörlerinden Almanya için Alternatif (AfD) partisinin göçmen karşıtı politikaları ve söylemleri detaylı bir şekilde incelenmektedir.
Almanya'da son seçimlerde parti liderleri göçe karşı birleşti. Sahra Wagenknecht (Sahra Wagenknecht Birliği) Alman sol partisi de buna dahil. Bu aslında bizim sık sık konuştuğumuz, yeni bir siyasetin göstergesi. Bu yeni siyaset biçimi açıklamak kolay değil. Örneğin Sahra şöyle bir yarın hedefliyor; “Daha cömert emekli maaşları ve asgari ücretin artırılmasından iklim koruma önlemlerinin kısıtlanması ve iltica düzenlemelerinin sertleştirilmesine kadar her konuda kampanya yürüten bu parti, hem sol hem de sağ politikaları bir araya getirerek siyasi manzaradaki bir boşluğu dolduruyor olarak tanımlanıyor.”
Bu cömertlik, 'iklim' koruma önlemlerini kısıtlayarak ve 'iltica' düzenlemeleri sıkılaştırarak boşluğu doldurmayı amaçlıyor - ekonomik boşluğu doldurmayı amaçlıyor.
Tarık Ali'nin You Can’t Please All (Herkesi Memnun Edemezsiniz) adlı otobiyografik kitabında söylediklerini burada tekrarlamak istiyorum.
Şu anda tanık olduğumuz bu 'berbat zamanlar' daha önce hiç yaşanmamıştır. Tarih artık tekrar etmiyor.
“Avrupa’nın siyasi partilerde bu tür kaymalar, bariz kaymalar, yer değiştirmeler apaçık bir ikiyüzlülüktür. Avrupa genelinde bu apaçık ikiyüzlülük artık çok yaygın. Artık 'hem merkez sol, hem de merkez sağ tamamen ikiyüzlü bir şekilde aşırı sağ ile yan yana duruyor.'
Tarık Ali, aşırı sağ ve aşırı sol hakkında çok fazla endişelenmek yerine, aşırı merkeze daha fazla odaklanmamız gerektiğini söylüyor: Bu uyarı Avrupa'da demokrasinin gerilemesi ve Alman hegemonyası hakkında işaret ediyor.
Wagenknecht'in görüşleri, sol eğilimli ekonomi, göçmen karşıtı söylem ve ABD'ye şüphe ve Rusya'ya süregelen desteğe dayalı bir dış politikanın eklektik bir karışımıydı. Yıllarca eski Doğu Alman Komünist Partisi'nden doğan Die Linke'nin (Sol) yüzü olan Wagenknecht, geleneksel siyasetle ilgili hayal kırıklığını sık sık dile getirmiştir.
Die Linke, hatırlayacağınız üzere, Almanya'da yaşayan Yahudileri korumaktan bahsederken, Yahudilerden daha fazla ayrımcılığa ve saldırıya uğrayan Müslümanları antisemitizmi arttırmakla uyarıyordu. Ancak Sahr Wagenknecht için durum artık böyle değil. Cömert bir ekonomi için farklı bir çizgi izliyor. AFD'ninkinden farklı olmayan bir çizgi...
Bunu nasıl açıklayabiliriz? Bence bunu bir mesele haline getirmeliyiz? Bu ikiyüzlülüğün, bu siyasi eylemin arkasındaki nedenler veya kaygılar nelerdir?

Almanya AfD ve Yeni Siyasi Kaymalar: “Demokrasinin alacakaranlığına tanık oluyoruz”
Kongo’nun doğusunda artan şiddet olayları, özellikle kadınlar için korkunç sonuçlar doğuruyor. Yüzlerce kadın, hapishanelerde tecavüze uğradıktan sonra diri diri yakıldı. Bu duruma karşı çıkan yerel inanç liderleri, barış için bir halk hareketi başlattı ve uluslararası destek talep etti. Avaaz gibi kuruluşlar, bu çağrıya destek olmak için insanların imza atmasını ve Goma’daki yerel liderlerin barış taleplerini kilit ülkelere iletmesini istiyor.
Hindistan’da ise ABD’den sınır dışı edilen Hintlilere yönelik kötü muamele büyük tepki topladı. Çoğunluğu Sihlerden oluşan 116 kişi, Amritsar’a inerken kelepçeli ve prangalıydı. Hindistan’da özellikle çiftçiler, 2020’de Narendra Modi hükümetinin neoliberal politikalarına karşı büyük protestolar düzenlemişti. Göçmenler, ABD’ye ulaşmak için büyük bedeller ödediklerini ve insanlık dışı koşullara maruz kaldıklarını anlattı. Buna rağmen, ABD ve Hindistan liderleri arasındaki görüşmelerde bu meseleler gündeme gelmedi.
Öte yandan, Almanya düzensiz göç ile mücadele kapsamında sınır kontrollerini altı ay daha uzatma kararı aldı. Başbakan Olaf Scholz, bu uygulama sayesinde yasa dışı geçişlerin azaldığını ve insan kaçakçılarının yakalandığını belirtti. Avrupa genelinde de düzensiz göçmen sayısında düşüş yaşandığı görülüyor. Özellikle Batı Afrika ve Doğu Akdeniz rotalarından gelenlerin sayısında belirgin bir azalma kaydedildi. AB yetkilileri, göç politikalarındaki sıkı önlemlerin bu düşüşte etkili olduğunu vurguluyor.

Küresel Neoliberal Krizler: Kongo, Hindistan ve Almanya'da savaş, göç ve ticaret
İsrail'in son haftalarda 35 bin Filistinliyi yerinden eden askeri saldırılarını yoğunlaştırdığı işgal altındaki Batı Şeria üzerine konuşuyoruz. Cumartesi günü İsrail askerleri, Nur Shams mülteci kampına baskın düzenleyerek, biri sekiz aylık hamile iki kadını öldürdü, kocasını da ağır yaraladı. Filistinli sağlık yetkilileri, kadının fetüsünü kurtarma çabalarının kısmen İsrail ordusunun çiftin hastaneye sevk edilmesini engellemesi nedeniyle başarısız olduğunu söyledi. Bu gelişme, Başkan Trump'ın ABD'nin Gazze'ye 'sahip olması' ve orada yaşayan Filistinlileri zorla yerlerinden etmesi yönündeki önerisini iki katına çıkardığı bir döneme denk geldi.
Yayınımızda 'tehcir' konusunu yeniden ele alıyoruz ve yerleşik medyada kullanılan 'resettlment', 'remove' ve hatta 'leave' gibi yaygın terimlere odaklanıyoruz. Ayrıca iki yayın önce değinemediğimiz Cenin kampındaki durumu da yeniden ele alıyoruz.
Bu konuları konuşabilmek için Filistin doğumlu BDS aktivisti Yousef Hussam konuğumuz oluyor.

Batı Şeria'da İsrail'in Artan Saldırıları ve Filistinli Mültecilerin Durumu
Pakistan, Afgan mültecilerin İslamabad ve Rawalpindi'den taşınmasını ve ülkelerine geri gönderilmesini planlıyor.
Donald Trump, Filistin yanlısı protestocuların öğrenci vizelerini ve vatandaş olmayanların oturma izinlerini iptal edecek ve onları sınır dışı etmeyi hedefliyor. Trump, aynı zamanda Pentagon'a Guantánamo'da 30 bin göçmen için toplu bir gözaltı kampı hazırlamasını söylüyor. İtalya, göçmenleri Arnavutluk’a yerleştirme girişimlerinde hukuki engellerle karşılaşarak başarısız olurken, Türkiye’de Zonguldak’ta bir maden kazasında ölen Afgan mülteci Vezir Mohammad Nourtani’nin davasında insan hakları ihlalleri ve adalet talepleri gündeme geldi. Bu gelişmeler, göçmen ve mülteci politikalarının küresel ölçekte insani, hukuki ve siyasi gerilimlere yol açtığını gösteriyor.

Pakistan, İtalya ve ABD: İnsani, Hukuki ve Siyasi Gerilimler
Edward Saidin 1979 tarihli Filistin Sorunu (The Question of Palestine) adlı kitabında 'yabancıyı tanımak' (recognizing the stranger) konusunda zihnimizi meydan okuyacak derece birşey söyler. Yabancıyı tanımak, elbette birbirimizle hem konuşmak, hem de dinlemekle başlar. Ancak Said, bu konuşma ve dinlemenin bir anlatıyı -yaşanmış veya yaşamakta olan bir olay (kulaklarımıza sadece "haz!" verecek bir olay- aktarmakla sınırlı olmadığını, bu anlatının gerçek ve hak temelli olduğunu söylüyor. İşte bu yüzden, Said, bu gerçeği anlatma mücadelesi birbirimizin gözlerinin içine bakmaktır. Ta ki o gözler gerçeği inkâr etmemesine kadar bakmaktır...
Şu anda Filistin'de Gazze şeridine yürüyen Filistinli kitleyi görüyoruz. Bunun bir eve dönüş olduğunu söyleniyor. Dediğim gibi, yaşananların sadece 'basit' bir anlatı olmadığını görmek ve fark etmek ne anlama geliyor? Mesele, 'yas' bu anlatının neresinde? Bu yas, bu acıyı ve kaybı yaşayan insanlar için - eve dönen insan kitleleri için - nerede duruyor? Yarın Filistin'deki geri dönüş göçünü, özgürleşmelerinin ardından Filistin'deki rehinelerin durumunu hatta ateşkesin devam ettiği Cenin Mülteci Kampı'nı ve Lübnan'ı konuşuyoruz.
Türkiye'de yaşayan Filistinli, Filistin diyasporası çalışmalarında yer alan ve uluslararası BDS hareketini destekleyen bir aktivist olan Yousef Hussam bize eşlik ediyor. Hussam'ın hassasiyetlerini kulak veriyoruz.

Filistin'in Yas, Hakikat ve Eve Dönüş Mücadelesi