Evcilleştirmek ve Evcilleşmek: Bir Antroposen Hikâyesi

-
Aa
+
a
a
a

Antroposen Sohbetler'de Utku Perktaş, Antroposenin ince ve kalın katmanları, evcilleştirmenin tarihi ve bu tarihi anlatırken insana yakın iki türden, köpek ve atın evcilleştirme hikâyeleri üzerine konuşuyor.

""
Evcilleştirmek ve Evcilleşmek: Bir Antroposen Hikâyesi
 

Evcilleştirmek ve Evcilleşmek: Bir Antroposen Hikâyesi

podcast servisi: iTunes / RSS

Satırbaşları

  • İnsanlık tarihinin en dönüştürücü süreçlerinden biri olan evcilleştirme, yaklaşık 33.000 yıl önce köpeklerle başladı.
     
  • İnsan doğayı evcilleştirirken aslında kendini de evcilleştirmiş, özgürlüğünü ve çeşitliliğini kaybederek kendi inşa ettiği toplumsal ve ekolojik kafese hapsolmuştur.
     
  • Köpeklerin evcilleştirilmesi, başlangıçta insan ve doğa arasında simbiyotik bir ilişkiyi simgelerken, günümüzde insanın doğa üzerindeki kontrolü, standardizasyonu ve ekolojik tahribatı ile özdeşleşen bir gösterge haline gelmiştir.
     
  • Modern köpek ırkları arasındaki genetik farklılaşma, istatistiksel olarak yaklaşık 0.28 seviyesindedir ki bu görece yüksek bir değer olarak kabul edilir; bu da insanların köpekleri yalnızca evcilleştirmekle kalmayıp, aynı zamanda onlar arasında derin genetik bariyerler de inşa ettiğini ortaya koyar.
     
  • "Uygarlık" anlatılarını sorgulamak ve doğa ile kültür arasındaki karşılıklı dönüşümü anlamak, sürdürülebilir bir gelecek inşası için elzemdir.

Antroposen, insanın gezegen üzerindeki etkisinin jeolojik ölçekte iz bırakmaya başladığı dönemdir. Bu dönemi hazırlayan en önemli kırılmalardan biri, insan eliyle gerçekleştirilen evcilleştirme süreçleridir. Evcilleştirme denince akla yalnızca tarım devrimiyle başlayan toplu yaşam türleri değil, aynı zamanda yerleşik hayattan çok önce, insanla simbiyotik ilişkiler kurmuş türler gelir. Bunların başında da köpekler yer alır.

Evcilleştirmenin Başlangıcı ve Genetik İzler

İnsanlık tarihinin en dönüştürücü süreçlerinden biri olan evcilleştirme, yaklaşık 33 bin yıl önce köpeklerle başladı. Güneydoğu Asya'da başlayan bu süreçte, insanlar ve köpekler arasında karşılıklı bir adaptasyon gelişti. Wang ve arkadaşlarının 2016’da gerçekleştirdiği kapsamlı genom analizleri, 58 kurt ve 85 köpek genomunu karşılaştırarak, Çin’in güneyindeki köpek popülasyonlarının hem genetik çeşitlilik açısından en zengin, hem de kurtlara en yakın gruplar olduğunu ortaya koymuştur. Bu, evcilleştirmenin burada başladığına dair önemli bir kanıttır.

Benzer şekilde, atların evcilleştirilmesi de M.Ö. 4000 civarında Avrasya bozkırlarında başlamış, DOM2 adlı soyun yayılmasıyla modern atların genetik temeli oluşmuştur. Her iki türde de evcilleştirme, insanın doğayı dönüştürme kapasitesinin erken örneklerini temsil eder.

Tarım Toplumlarına Geçiş ve Devletin Doğuşu

James C. Scott'ın Tahıla Karşı eserinde vurguladığı gibi, insanlığın yerleşik hayata ve tarıma geçişi basit bir ‘ilerleme’ öyküsü değildir. Mezopotamya'da ilk devletlerin ortaya çıkışı M.Ö. 3100 yani bitkilerin evcilleştirilmesinden 4 bin yıl sonraya denk gelir. Scott'a göre, devletlerin temel işlevi vergi toplamak ve insan emeğini kontrol etmekti. Tahıllar (buğday, arpa, pirinç) bu süreçte kritik rol oynadı çünkü depolanabilir, ölçülebilir ve vergilendirilebilir olmaları devletlerin tahakkümünü kolaylaştırdı. Buna karşılık, kök bitkiler veya yumrular bu denetime elverişli değildi.

James C. Scott’ın Tahıla Karşı kitabında vurguladığı gibi, evcilleştirme süreci yalnızca insanların bitki ve hayvanları kontrol altına alması anlamına gelmez; bu süreçte insanlar da kendi yaşam biçimlerini kökten değiştirerek adeta kendilerini de evcilleştirmiştir. Tarıma ve yerleşik hayata geçiş, insanları sabit bir noktaya bağlamış, hareket özgürlüğünü sınırlamış ve onları sürekli üretim, bakım ve angarya emeğine mahkûm etmiştir. Devletlerin ortaya çıkışıyla birlikte insanlar, tahıl yetiştiren, vergi veren ve askerlik yapan birer ‘üretim aracı’ haline gelirken, bedensel ve toplumsal sağlıkları da yeni hastalıklar, yetersiz beslenme ve sosyal baskılar nedeniyle olumsuz etkilenmiştir. Scott’a göre, insan doğayı evcilleştirirken aslında kendini de evcilleştirmiş, özgürlüğünü ve çeşitliliğini kaybederek kendi inşa ettiği toplumsal ve ekolojik kafese hapsolmuştur.

Antroposen'in İnce ve Kalın Katmanları

İnce Antroposen, ateşin kontrolü yaklaşık 400 bin yıl önce ve erken evcilleştirme faaliyetleriyle başlar. İnsan nüfusunun düşük olmasına rağmen, ormanların yakılması ve türlerin seçilimiyle ekosistemde kalıcı değişimler tetiklendi.

Kalın Antroposen ise Sanayi Devrimi ve fosil yakıt kullanımının hız kazandığı dönemi kapsar. Bu evrede doğa üzerindeki insan kontrolü derinleşmiş, geri döndürülemez ekolojik değişimler ortaya çıkmıştır. Modern at yetiştirme pratiklerinde gözlemlenen genetik çeşitlilik kaybı, bu dönemin çarpıcı bir örneğidir. 20. yüzyılda uygulanan kapalı yetiştirme yöntemleri, atlardaki tarihsel genetik çeşitliliğin yaklaşık %50’sini ortadan kaldırmıştır. FST analizleri, geçmiş popülasyonlar arasında belirgin farklılaşmalar olduğunu, ancak modern atların büyük ölçüde genetik homojenliğe ulaştığını göstermektedir.

Benzer bir süreç köpekler için de geçerlidir. Evcilleştirmenin başlangıcında köpekler, av verimliliğini artırarak insanların ekosistemi dönüştürme kabiliyetine katkı sağladı. Bu durum, ormanların açılması, otlakların genişlemesi gibi çevresel etkilerle sonuçlandı. Güneydoğu Asya’dan yayılan köpek popülasyonlarında genetik çeşitlilik yüksekti ancak son iki yüzyılda, kapalı yetiştirme uygulamaları köpeklerin genetik çeşitliliğini önemli ölçüde azalttı. Belirli fiziksel ve davranışsal özelliklerin aşırı vurgulanması, insanın doğa üzerindeki denetimini pekiştirdi. Endüstriyel mama üretimi, köpek beslenmesini küresel tarım sistemine bağımlı hale getirdi. Bu, tarım arazilerinin genişlemesine ve karbon ayak izinin büyümesine katkı sağladı.

Kentleşme ile birlikte köpeklerin yoğunlaştığı alanlarda zoonotik hastalıkların - örneğin kuduz ve parvovirüs - yayılımı hız kazandı. Ayrıca bir köpek ömrü boyunca binlerce litre idrar ve tonlarca dışkı üreterek su kaynaklarında nitrojen birikimi ve çevre kirliliği gibi sonuçlar doğurdu.

Göçebelik-Devlet Çatışması ve Epidemiyolojik Sonuçlar

Yerleşik tarım toplumları, avcı-toplayıcı ve göçebe gruplar için çekici değildi. Göçebeler, yerleşik hayatı hastalık ve baskı ile özdeşleştirdi. İnsan, hayvan ve bitki yoğunluğunun artması, yeni hastalıkların - kızamık, difteri gibi - ortaya çıkmasına yol açtı. Devletler, bu salgınlar ve toprakların tuzlanması gibi ekolojik krizlerle sık sık çöktü.

Genetik Miras ve Koruma Çağrısı

Evcilleştirme süreci yalnızca insanlar üzerinde değil, bitkiler ve hayvanlar üzerinde de derin etkiler bırakmıştır. Tahıllar morfolojik olarak değişirken, köpekler insan sosyal davranışlarına adapte olmuştur ancak modern dönemde kapalı yetiştirme pratikleri, köpeklerde ve atlarda genetik yük artışına neden olmuştur. Modern köpek ırkları arasındaki genetik farklılaşma, istatistiksel olarak ölçüldüğünde yaklaşık 0.28 seviyesindedir; bu oran, insan toplulukları arasındaki genetik farklılaşmanın neredeyse iki katıdır. Bu da gösteriyor ki insanlar, köpekleri sadece evcilleştirmemiş, aynı zamanda derin genetik bariyerler de inşa etmiştir.

Benzer biçimde, Przewalski atları ile tarihî evcil atlar arasında gözlenen genetik farklılık (~0.13), bu türün bağımsız bir evrimsel soy olarak korunması gerektiğine işaret eder. Bu türlerin korunmasında, genetik farklılaşma düzeylerini gösteren analiz sonuçları büyük önem taşımaktadır.

Sonuç

Evcilleştirme, tarım toplumlarının yükselişi ve devletlerin ortaya çıkışı, insanlık tarihinin birbiriyle iç içe geçmiş dinamikleridir. Bu süreçler, yalnızca geçmişi değil, iklim krizi ve biyoçeşitlilik kaybı gibi güncel sorunları da şekillendiriyor. Scott'ın da altını çizdiği gibi, ‘uygarlık’ anlatılarını sorgulamak ve doğa ile kültür arasındaki karşılıklı dönüşümü anlamak, sürdürülebilir bir gelecek inşası için elzemdir.


Kaynaklar

Orlando, L. (2019). Ancient genomes reveal unexpected horse domestication and management dynamics. BioEssays, 42(1), e1900164.