Depreme dayanıklı ve sürdürülebilir bir öneri: Kerpiç

-
Aa
+
a
a
a

Dünyayı Kurtaran Tasarım'da Özlem Yalım, 1978'den bu yana kerpiç malzemesi ve yapı teknolojileri adına çalışan Prof. Dr. Bilge Işık ile 1995'te İTÜ kampüsünde örnek olarak yapılan 'TÜBİTAK 622' isimli yapının 1999 depremini hasar almadan atlatmış olmasının 30. yılı onuruna gerçekleştirilen konferans üzerinden malzemeyi, yapı tekniklerini, depreme dayanıklı ve sürdürülebilir bir öneri olarak kerpici konuşuyor.

""
Depreme dayanıklı ve sürdürülebilir bir öneri olarak kerpiç
 

Depreme dayanıklı ve sürdürülebilir bir öneri olarak kerpiç

podcast servisi: iTunes / RSS

Özlem Yalım: Sevgili dinleyiciler, hepinize merhaba. Programıma 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız vesilesiyle bir dilekle başlamak istiyorum; Türkiye'de ve dünyada barışın sağlandığı, özellikle çocukların, gençlerin özgürlük, adalet ve güvenlik kaygısı taşımadıkları aydınlık bir gelecek diliyorum. Bu akşamüstü Dünyayı Kurtaran Tasarım programında Prof. Dr. Bilge Işık hocamızla birlikteyiz ve konumuz ‘kerpiç’ olacak. Hoşgeldiniz hocam.

Bilge Işık: Hoşbulduk. Çok güzel bir müzik var; “Çok olun çocuklar, çok olun!” Madem 23 Nisan, onunla başlayalım. Hem çocuklar çok olsun, hem de bizim başlattığımız teknoloji çok olsun.

Ö.Y.: Harika bir dilek. Hocam, sizin kerpiç malzemesi ve üretim teknikleriyle kader birliği yapan bir geçmişiniz var. Öncelikle dinleyicilerimize biraz kendinizden bahseder misiniz?

B.I.: Ben 1970 senesinde Mimar Sinan, eski adıyla Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezunum. İlk önce gerçek sektörde, sanayi hayatında çalıştım; Taksim'deki Sheraton Oteli'nde şantiye yönetimi yaptım. Ondan sonra gerçek dünyayı tanıdım. ‘Akademik olayım’ dedim ve İTÜ’de akademik hayata başladım. Doktoramı yürütürken Almanya'da ders almaya gittiğimde, doktoram betonarme prefabrikasyondu. Almanya'ya gittiğimde bir de baktım ki insanlar gerçek olarak toprak yapı, kerpiç yapı kullanıyor. Doktoramı betonarme olarak bitirdim ve ondan sonra kerpiç yapıya başladım.

Ö.Y.: Sonra da Türkiye'ye döndünüz sanıyorum.

B.I.: Tabii, ders almak için gitmiştim ama uzun sürmedi. Hep Türkiye'deydim yani bir dönemlik ders alıp Türkiye’ye geri döndüm.

Ö.Y.: Sonra güzel olarak gördüklerinizi Türkiye'de uygulamaya başlıyorsunuz ve ta bugünlere kadar gelip Kerpiç Network isimli de bir platformun kurucuları arasında yer alıyorsunuz. Bunu yaygınlaştırmaya ömrünüzü adıyorsunuz gibi bir portre var benim önümde. Kerpiç Network’ten bahsedebiliriz; neler yaptınız bütün bu süreç boyunca?

B.I.:Kerpic.org kuruluşu benim araştırmaları başlattığımdan ve çevre oluşturduktan bayağı sonra kuruldu. Ben 40 seneden fazladır kerpiç ile çalışıyorum. Kerpiç ile çalışmamın ana sebebi, toprak yapının içerisinde sağlıklı yaşamak ve bunu öğrencilerimle de paylaşıyorum.

Almanya’da II. Dünya Savaşı'ndan sonra çok evsiz kaldığında beton teknolojisi hızlanmaya başlıyor. Prefabrike duvarlar fabrikada üretilip birbirlerine monte edilerek binalar elde ediliyor, fakat içinde yaşamak mümkün değil yani beton duvarı 10 santim taşıyıcılığı yeterli yaptığınızda, birbirine bağladığınızda içerideki iklim yaşamaya uygun değil. Bununla beraber merkezi kazan dairesi ısıtma sistemi, radyatör sistemi, yapının dış duvarı dışından ve içinden ısı izolasyonları sistemleri kurulmaya başlanıyor. Ben, doktora dersim için gittiğim Almanya'da toprak yapıların zaten kendi başına iç iklimi sağladığını gördüm ve dediğim gibi, tezi betonarme/prefabrikasyon üzerine teslim ettikten sonra hayatımı kerpiç yapıların çağdaşlaşması üzerine adadım.

Ö.Y.: Şimdi siz bana bunu söyleyince şunu düşündüm; tam bir yapı endüstrileşmesi aslında değil mi? Endüstri Devrimi, savaştan sonra zaten ürün tarafında da çok artıyor, mimarlık ve yapı teknolojilerini etkileyen bir boyuta geliyor. Dinleyicilerimize galiba biraz kerpiçten bahsetmemiz gerekiyor. Kerpiç tam olarak nedir? Çünkü herkes bilmeyebilir.

B.I.: Kerpicin bir geleneksel kısmı var, onu anlatacağım. Fakat kendim betonarme prefabrikasyon üzerine doktora yaptığım için kerpiç üretimini artık endüstriyel üretim ile çok hızlı, içinde yaşanır binalara dönüştürme tekniklerini geliştirmeye çalıştım.

Ö.Y.: Nedir kerpiç, nasıl yapıyoruz?

B.I.: Kerpici kısacık bir özetleyelim; toprak, saman, su bir havuz içerisinde bekletilir ve karıştırmak için ayakla karıştırılır - çizmelerle veya yalın ayakla. Sebebi ise kürekle karıştırılırsa yapışır küreğe yani toprak ıslandığı zaman içindeki kil oranına göre yapışma özelliği var. Sonuç olarak, birinci hamle toprak, saman, su en az bir hafta havuzda bekletilir. Ondan sonra şekil verilmek üzere ki sonra şekil verilince serilecek, kurusun diye. Demek oluyor ki kırsal insanın tarla, harman yeri kenarında blokları ürettikten sonra harman yeri büyüklüğünde bir yerde o blokları yere seriyorlar ve güneş yönü daha çabuk kuruduğu için yattığı toprağın üzerine göre muhakkak ters yüz edilmesi gerekiyor. Demek ki bir şekil verilme işçiliği var, bir harman yerine serme işçiliği var, ters yüz etme işçiliği var. Üretilen blokları harman yerine sığdığı kadarıyla stokluyorsunuz. Diyelim ki harman yerine 2 bin blok sığdı ama size 6 bin lazım; üç defa tekrarlıyorsunuz ki binanıza gerekli olan bloklar üretilsin. Kısacık tekrarlayalım; havuzda bekletilerek saman özsuyu harca karışacak, ondan sonra şekil verilecek, şekil verildikten sonra harman yerine serilecek, kuruyacak ve inşaat yerine gidecek. Bütün bunlar yaklaşık üç ay falan sürmekte.

Ö.Y.: Şimdi daha iyi anladım zaten neden sizin çağdaşlaştırmak ve endüstriyelleştirmek için bunca yıl çalıştığınızı. Peki kerpiç nasıl çağdaşlaşabiliyor?

B.I.: Ben İTÜ’ye akademik olarak girdiğim zaman, üniversitenin malzeme hocası Ruhi Kafescioğlu kendi çocukluğunda kırsalı gördüğünden toprağa alçı kireç karıştırıldığını görüp akademik olarak onun bilimsel yönünü oranlamaya çalışıyor. Ben o reçeteyi aldıktan sonra bina yapılmasında makinelerin kullanılması, deprem güvenliğinin sağlanması alanlarında yapı hocası olarak bunları günümüze getirmiş oldum.

Ö.Y.: Burada, tam bu noktada şundan bahsedebiliriz; kerpiç yapıların sürdürülebilir yapı teknolojilerinde, depreme dayanıklılıkta çok büyük rolü var. Kerpiç yapı depreme dayanıklı bir yapı olmayı nasıl sağlıyor ?

B.I.: ‘Araştırma alanımız kerpiçtir’ dendiğinde bütün insanların paniği nasıl depremde güvenli olacak şeklinde oluyor. Depremde güvenli olmayı ilk önce İTÜ İnşaat Laboratuvarı'nda 15'e 15'lik bloklarda, sonra da 60 santimlik 60'a 60 duvar parçası yapıp onun üzerinde test ettik. Deneyler ile elde edilen bilgiler sonucunda, TÜBİTAK Projesi ‘Kerpiç yapıyla, malzemeyle inşaat’ olarak ortaya çıktı. Projeyi 1995 senesinde bitirdim, teslim ettim. Ardından 1999 depremini gördük ve sonuç olarak sadece laboratuvar, sadece kağıt üstündeki bilgiler değil; bulmuş olduğumuz teknolojinin gerçek depremde hiç etkisi olmadığını yaşamış olduk.

Ö.Y.: Böylece deneyimlendi.

B.I.: Evet, deneyimlendik. O zaman kısaca size depremde güvenli olmayı bir özetleyeyim.

Ö.Y.: Olur tabii. Zaten tam da bu araya gireceğim. Geçen hafta çok keyifli bir konferans düzenlendi; ben, kendim de oradaydım ve bilgilerimi bu konuda hem arttırdım, hem de paylaşılan projeleri de dinledikçe çok heyecanlandım açık konuşmak gerekirse. Hem TÜBİTAK 622 Kerpiç pilot binasının 30.yılı onuruna verilen konferanstan da bahsedelim, hem de sizin anlatacağınız örnekleri dinlemeye devam edelim.

B.I.: Peki, şimdi laboratuvarda bulmuş olduğumuz deney şu; bir defa inşaat hızlı olması için blok yapmak yerine toprağa alçı ve kireç karışımı ile elde edilen harç elde ediyor ve bunu betonda kullanılan kalıbın içerisine döküyoruz. Dökme en çok 15'er santim, 12'şer santim gibi oluyor çünkü tokmaklayacağız. Bunu öğrencilerimle konuştuğum zaman hemen örnek veriyorum; kara yolları yapımında ilk başlangıç stabilize denilen - tane boyutları birbirinin boşluğunu dolduran dengeli bir toprak türü - yol için döküldüğünde arkadan darbeli silindir geçer ve bütün boşlukları sıkıştırır, kapatır. Sonra bir daha kamyonla toprak dökülür, bir daha sıkıştırılır. Bu tekniği biz, kalıp içine döktüğümüz toprağa sıkıştırmada yapıyoruz yani tokmaklayarak sıkıştırıp aynı kara yolları gibi bütün yükü eşit üstlenmesini sağlıyoruz. Düşünün; hareket var, ivme var, her şey var. Binanın duvarı dediğim kendi yükünü taşıyor, yol dediğinin üstünden ne türlü kamyon geçerse geçsin, hareket halindeki araçları taşıyor. Sonuç olarak kalıbın içerisine biz de toprağı koyup tokmaklayaraktan son derece taşıyıcı güvenilir bloklar elde ederek bu binayı ortaya çıkarttık.

Ö.Y.: Hep söylerler, ‘Temeli sağlam olmayan hiçbir yapı ayakta durmaz.’ Demek kerpiç duvarlarının da altında böyle bir teknik var?

B.I.: Evet, şimdi bizim de duvarlarımız sağlam. Şunu da söyleyeyim istiyorsanız; duvarın yapımı sırasında aşağıdan yukarıya kalıbı doldururken belirli aralıklarla, diyelim ki 50 santimde bir, 2,5 metre ise bir odanın döşeme yüksekliği, aralığı 50-100-150-200-250, dört defa aralıklarla duvarı 50 santim bitirdikten sonra bir sonraki dolguyu başlamadan önce arada bir kaydırma düzlemi yapıyorsunuz. Bu yöntemi laboratuvardaki deneylerde bulduktan sonra bina üzerinde uyguladık. Zaten bütün tarihi binalar, tarihte inşa edilmiş yığma binalar bizim bu laboratuvarda gözlemlediğimiz teknikle inşa edilmiş yani duvarı inşa ederken ister cami olsun, ister katedral olsun, ne olursa olsun taş ve arada tuğla biçiminde tekrarlı. Kullandıkları malzemelerin mukavemetleri değişik - eşit mukavemet değil. Dolayısıyla eğer ki eşit mukavemetli duvar depremle karşılaşıyor ise binanın kendi ağırlığının yataya dönüşmesi belirli oranda gerçekleşebiliyor. Yatay kuvvet duvarı, sırf eşit mukametli olduğu için köşeden itibaren yukarıdan aşağı doğru çatlatıyor ve yukarıdan aşağı doğru çatlak binanın yıkılmasına sebep oluyor. Halbuki taş tuğla tekrarı depremde oluşan yatay kuvveti düşük mukavemetli yerlerde söndürmüş oluyor – aynı arabanın fren yapması gibi.

Ö.Y.: Doğru.

B.I.: Dolayısıyla yükselmiş olmasına rağmen hiçbir artış olmuyor. Bina yüksek de olsa kuvvet artmıyor, yükselmiyor, sönmüş oluyor.

Ö.Y.: Hocam, sizi dinledikçe tabii insan düşünmeden edemiyor. Türkiye çok acı bir deprem yaşadı ve deprem bölgesinde de şu anda bildiğimiz çadırlar hala çok fazla var ama bir yandan da betonarme konutlar hızlıca üretiliyor. Kerpiç yapı teknolojisi ile deprem bölgesi için ne yapılabilirdi, biraz bundan bahseder misiniz?

B.I.: 30 seneyi kutlayan bir toplantıydı Ayazağa’daki. Hem laboratuvar deneyleri, hem de gerçek bina üzerinde öğrendik ki yatay esneklik deprem riskini yok ediyor ve bunu tarihi binalarda da görüyoruz ki taş-tuğla biçiminde inşa edilmişler. O zaman diyoruz ki deprem bölgelerinde, bir kentsel yapı ihtiyacı var, bir de kırsal yapı ihtiyacı var. Kentsel yapı ihtiyacı, 200 bin civarında, kırsal yapı ihtiyacı ise 375 bin civarında. Zaten deprem bölgesinde kasabalar ve şehirler dediğimizde 11 bölge var. 11 bölgede yuvarlak hesapla 75 bin kırsal konut ihtiyacı var ise biz bu kırsal konutları bizim malzeme ve teknolojimizle üç ay yani yaklaşık 100 gün içerisinde bitirebiliriz. Böylece herkes çadırda oturacağına, konteynerda oturacağına gerçek evinde yaşayabilir.

Ö.Y.: Aslında geleneksel yöntemin ne kadar süre aldığından ve zahmetli olduğundan bahsediyoruz.

B.I.: ...ve onu geliştirdik.

Ö.Y.: Onu geliştirdiniz, çok hızlı bir hale getirdiniz. İnşaat teknolojisi gelişti ve diyorsunuz ki bu hızlı teknoloji ile biz aslında 100 günde 7 bin 500 kadar konutu kırsalda 11 bölgede üretebilir haldeyiz.

B.I.: Tamamı 73 bin.

Ö.Y.: Tamamı da 73 bin olacak 11 bölgede üretildiğinde ve son derecede önemli bir şey söylüyorsunuz çünkü yıllar geçtiği halde insanlar hala son derece sağlıksız konteynırlarda ve hatta çadırlarda yaşarken, biz aslında kendi geleneğimizden gelen bu teknolojiyle çok hızlı bir biçimde, sadece ekipleri kurarak bu yöntemle bunu üretebilirdik.

B.I.: İnşallah duyuracağız.

Ö.Y.: Evet duyurmak için zaten hem bu konferans yapılıyor, hem de siz pek çok yerde bulunuyorsunuz. En güzeli de kerpic.org’ta bütün bu bilgilerin açık olması ve çalışmak isteyen herkese de açık. Ne yapabilir insanlar ilgi duyduklarında? Kerpic.org nasıl bir hizmet veriyor ya da ne tür bir paylaşım yapıyor? Konferanslar var bildiğim kadarıyla.

B.I.: Evet, konferanslar var. Biz soru soranlara bilgi de veriyoruz. Bir defa internet sayfamız var; kerpic.org. Site içerisinde inşaatını yapmış olduğumuz binaların görselleri, nitelikleri, sonra yayınların içinden alınacak bilgiler, reçetemizin inşaata hazırlanma şekli hepsi orada gözüküyor. İlk önce onlardan bir haberdar olmak, biraz ders çalışmak lazım ve mesela o ders çalışmış olanlar Gaziantep'te belediyenin desteğiyle bir yerleşme yapıyorlar. Ben dün yani bir gün evvel oradaydım. Toprak cinslerine göre reçetemizin hazırlanması konusunu inşaatı yürütecek ekiple beraber çalıştık, karar verdik ve şimdi inşaat başlayacak.

Ö.Y.: Hocam inanılmazdı zaten. Konferansta çok kapsamlı paylaşımlar yapıldı. Van'daki muhtarlık binasından söz edildi; yine mimar dostlarımız Hasan Çalışlar'ın bir keçi evi projesini dinledik; Aydan Volkan'ın Göbeklitepe'de yaptığı projeyi dinledik; Yılmaz Erdoğan'ın platosunu dinledik. Meraklıların gerçekten bu internet sitesine girerek ve konferansın notlarına bakarak incelemesi iyi olur.

B.I.: Hatay tarafında 100. Yıl Köyü var.

Ö.Y.: Yine Kütahya'dan, Bilecik'ten, Samsun'dan, Mimarlar Odaları’ndan hep bu konularda ilgi gördük. O yüzden ben çok umutlandım, bize ait bir şey. Fakat size kapatırken şunu sormak istiyorum; son konuşmacı mimar Nevzat Sayın idi ve o kendi üslubunca şundan yakındı, “Ne akademide, ne de mimarlarda gerekli ilgi pek gösterilmiyor,” dedi. 70’li yıllarda kendisinin Anadolu'dan çektiği fotoğraflar eşliğinde aslında özümüzde var olan bu tekniği bizlere sundu.

B.I.: Mimarlık zaten kültürün temsilcisidir ve ona sahip çıkmak gerekiyor.

Ö.Y.: Ne düşünüyorsunuz, dünyadan farkımız ne? Biz hangi noktadayız ve geleceğe nasıl taşırız? Son sorum da bu olsun o zaman.

B.I.: Dünyadan çok büyük farkımız var yani şartlar öyle el verdi ki biz çoğunluk olarak deprem ülkesiyiz. Deneyler sonucu elde ettiğimiz yığma yapının deprem güvenliği bilgisi artık gerçek depremde de test edildi ve bu yatay esneklik dünyanın hiçbir köşesinde yok. Şimdi İTÜ ile bu yolda yürüyoruz. Kerpiç yapının deprem bölgelerinde kullanılır ve güvenli olması için yatay esnek yapmanın teknolojisini dünyaya, Türkiye duyurmalı diyoruz.

Ö.Y.: Sizin bu konuda çalışmalarınız var. Fas'ta bir konferans düzenleneceğini biliyorum – sanırım 25 – 27 Eylül tarihinde.

B.I.: Ben aynı zamanda UNESCO'nun Kerpiç Yapılar Bilim Kurulu'ndayım, International Scientific Commission of Urban Architectural Heritage üyesiyim. Dolayısıyla dünyada bu komisyona üye olanlar artık bizim bilgimizi takip ediyorlar ve Fas Konferansı oradan doğdu. Biliyorsunuz, Fas da deprem geçirdi. Bizim varlığımızı davet ederek, karşılıklı bir öğrenme süreci yaşanacak; hem konferans yürüyecek, hem atölye çalışması yapılacak, hem de yöresel bölgeler gezilecek ve bir sonraki mimarinin stratejisi, teknolojisi adımları atılmış olacak.

Ö.Y.: Hocam, vermiş olduğunuz bilgiler için çok teşekkür ediyorum. Biraz toparlamak istiyorum ve bu arada sizin de son olarak eklemek isteyeceğiniz bir şey varsa onu da konuşalım; bugün Prof. Dr. Bilge Işık ile kerpiç yapı teknolojilerini ve bu malzemenin çağdaş mimarlık için nasıl geliştirildiği üzerine konuştuk. Bu çok önemli bir malzeme çünkü ısı yalıtımı, depreme dayanıklılık, sağlıklı yaşam dediğimiz zaman aslında kerpiç yapılar bunların tümünü sağlıyor. Geçmişte uygulanan geleneksel yöntemler çok zahmetli, çok uzun olabilirken, hocamın da önderliğinde olduğu, içinde bulunduğu çalışmalarla birlikte bunlar endüstrileşmiş ve yapım makinelerinin de yardımıyla daha kolay yapılabilir hale gelmiş ve bu anlamda bir hız da var. Bu hızı yaygınlaştırmak, çağdaş mimarlıkta bu malzemenin ve tekniğin daha çok kullanılmasını sağlamak üzere bir hareket yürütüyor Kerpiç Network. Dinleyenler, merak edenler buradan da buna ulaşabilirler. Sizin eklemek isteyeceğiniz bir şey var mı, ne yapalım biz?

B.I.: Özetleyelim; bir defa durabilite yani zamana dayanıklılığı çözdük, deprem güvenliğini çözdük, bütün inşaat makinelerini ve kalıpları kullanarak yapılabilir hale geldik. Sonuç olarak bir tokmaklama tekniği var ki tek ekip günde 7 m³ yapıyor ama püskürtme makinesi de var - betonu püskürteni toprakla kullanıyoruz. Püskürtme makinesi bir saatte 7 m³ yapabiliyor, 70 m³ duvarı olan bir bina bir günde bitiyor yani bunu anlayabilmek lazım. Demek ki bir tokmaklama tekniği var, bir püskürtme tekniği var. Bir de yine beton teknolojisinde kullanılan, şehirlerimizin içinde yaya yollarının parke taşını üreten tesiste de toprak bloklar üretiyoruz. Dolayısıyla üç sistem var; tokmaklama, parke taşı ve püskürtme tekniği. Bunların hepsini kullanarak inşaatları çok hızlı yapabiliyoruz. Diyelim ki tatil siteleri yaptık, yurt dışından gelecekler ve sağlıklı bir hafta, 10 gün yaşayıp evlerine geri dönecekler. Toprak içinde yaşamak önemli. Şunu da son cümle olarak vurguluyorum; insanın bir fizik kısmı var, bir de biyolojik elektrik kısmı var. Toprak yapının içinde uyuduğunuz zaman biyolojik elektriğiniz son derecede sağlıklı duruma geliyor, ozaman tercih edeceksiniz.

Ö.Y.: Hocam inanılmazdı, çok teşekkür ediyorum, çok keyifli bir yayın oldu. Sevgili dinleyiciler, umarım siz de Bilge Işık hocamın anlattıklarından keyif almışsınızdır. Bu haftalık yayınıma burada son veriyorum. 15 gün sonra Dünyayı Kurtaran Tasarım'da görüşmek üzere sevgilerimle.