Dijital teknoloji ve sanatı bir araya getirerek 'deneysel sanat' akımına öncülük eden Teoman Madra, 93 yaşında aramızdan ayrıldı. Kendisini 1998-2000 yılları arası yayınlanan Önce İletişim Vardı programımızdan bir bölümle, Alaeddin Asna ile gerçekleştirdiği söyleşiyle anıyoruz.
Alaeddin ASNA: Fotoğraf dünyamızın önemli isimlerinden bir tanesi Teoman Madra. Bugünlerde senin yapmakta olduğun bilgisayar ağırlıklı fotoğraf çalışmasıyla ilgili sorular soracağım ama önce Türk fotoğrafçılığı konusunda bana kısaca bilgi verir misin? Nasıl gidiyoruz, nereden başladı, bütün tarihi anlat demiyorum, ama son günlerde bizim fotoğrafçılığımız ne durumdadır, senin fotoğrafa yaklaşımın nasıl başladı, nasıl gitti?
Teoman MADRA: Ben 1960 yılında soyut fotoğrafla ve ışık oyunları yaparak, bu işe bulaşmış oldum. Bu arada tabii insan oynayınca teknolojiyi de öğreniyor. Sonradan da figüratif ve her türlü fotoğraf çekmekte giderek aletlerim de oldu ve en sonunda 1990 yılında da profesyonel oldum.
A.A: Sen o zaman objektifle oynamaya başladın, o da bir teknolojik oyundur. Şimdi bilgisayarla oynuyorsun ve ikisini birleştiriyorsun.
T.M: Daha doğrusu fotoğrafçılığın devamı gibi olması gereken bir şey olarak düşünüyorum. Dijital fotoğraf makinaları var ve internette eğer bunları kullanacaksanız, gerek web sayfalarında, gerek başka animasyonlarda bu makinalar son derece profesyonel olabiliyor ve son yeni teknoloji olduğu için ayar kabiliyetleri de son derece tatmin edici.
A.A: Sen fotoğrafın bizim bildiğimiz klasik dallarıyla hiç uğraştın mı? Yani haber fotoğrafçılığı veya sanat fotoğrafçılığı gibi?
T.M: Sanat yapıtları fotoğrafçılığı, Berlin’in bütün sergilerinin fotoğraflarını ben çektim.
A.A: Obje çekiyordun resim veya heykel gibi mi?
T.M: Heykel, mekan çekiyordum. Sonra mimari fotoğrafçılıkta hala fotoğraflarım çıkıyor dergilerde. Mimari röportaj, binaların çağdaş mimarisi ile daha çok ilgileniyordum.
A.A: Bir de Beral Madra’nın sanat galerisi etkinlikleri konusundaki fotoğrafları çekiyordun, sen de orada sergi açtın değil mi?
T.M: Sergilere katıldım kendi sergimi açtım.
A.A: Onlar nasıl yapmışlardı?
T.M: Mesela Bilsak’ta bir etkinlik yaptık. Atölye çalışmaları türünden. İki genç kız üç gün dans ettiler, Aydın Teker'in koreografisi ile. Aydın Teker’in ilk yaptığı çalışmalardan bir tanesi idi. Ve burada serbest olarak bütün fotoğrafçılar çağrıldı ve sergiler yapıldı. Serbest olarak müzik dinlenirken serbest fotoğraf çekimi yapılmıştı. Bundan sonra bunları biz 1985 İstanbul Bienali kapsamında sergiledik. Galerinin Vali Konağı’ndaki ilk bölümünde. Sonradan devamlı olarak sergilerim oldu, kişisel sergilerim de oldu, karma sergilere de katıldım. Daha sonra da gösterileri yapıyordum. Mesela “Türk Fotoğrafçılığının Tarihi” diye bir kitap var. Orada ilk yapılan dia gösterisini ben yapmıştım. Fotoğrafçılığın 25 yılı adlı kitap. O zaman dia gösterilerini müzik eşliğinde şov gibi yapıyordum, müzikleri de modern müzik ve cazdan seçiyordum. Bantlarımı şimdi tekrar ele geçirdim. Kendi stüdyomda hepsi birer gösteri bandı olan ton bantlardı. Çok geniş bir spektrumu kaplayan müziklerdi. Ben bütün çalışmalarımı müzikle eşleştim. Gerek yaparken gerekse gösteriler sırasında.
A.A: O zaman daha bir canlı bakıyorsun değil mi baktığın objeye, müziği de yanında gördüğün zaman.
T.M: Dans ederken, çekerken değil. El feneri ile dans ederek yapmış olduğum ilk fotoğraflarda.
A.A: Orada bir grafik hareket var.
T.M: Bir grafik hareket var ve ondan sonra baktım ki bir sürü önemli ressamlara benziyor. Onun üzerine bunu incelemeye çalıştım ve çağdaş sanatla ilgimi 66’dan bu yana kurdum.
A.A: Önemli ressamlara benziyor deyince.
T.M: Harton, Kandinsky gibi ressamların resimlerini yapay olarak aynı ortama yönlendiğim için benziyor.
A.A: Kandinsky dediğimiz zaman gözümüzün önüne gelen Kandinsky’nin kendi fırçayla kalemle yaptığı şeyler ama…
T.M: Onun teorisini de ben sonradan öğrendim müziğe çok önem veriyordu.
A.A: O zaman bilgisayarla fotoğraftan resme geçmek...
T.M: Şimdi bütün elimdeki fotoğrafların bilgisayarda yeniden düzeltilmesi, kötüye gitme ihtimali de çok var ama iyiye doğru gitme ihtimali de var. Çok güzel basılabiliyor. Siyah beyaz fotoğraf baskısında sanatçılar kendileri meşgul olurlardı, sonradan dışarıda basılıyor fotoğraflar. Şimdi tekrar kontrolünüze geçmiş olacak eğer kendiniz basarsanız.
A.A: Dijitale geçme kararını ne zaman aldın?
T.M: Dijital sadece bugünkü aletlerden bir tanesi. Yani geçmek diye bir şey yok.
A.A: Ama neden diğer fotoğrafçılar geçmiyor da sen geçiyorsun. Demek ki böyle bir şey düşündün, bir şey teşvik etti seni.
T.M: 6-9 orta formatta yine çekiyorum. Mimari fotoğraflar çekiyorum. Onun detaylarını bilgisayarda internette herhangi bir olay haline getirmek, "scan" ederek vs.
A.A: Böylece daha çok yere ulaştırmış oluyorsun değil mi?
T.M: Muhakkak; dijital kamerayla, ayrıca internette teknoloji ile oynama meselesi. Benim yaptığım zaman, konuyla birlikte, benim yapış tarzımda, çünkü tesadüfen bulunmuş bir olay bu el fenerini açıp objektif karşısında oynamak. Bunu kimse yapmadı hâlâ da yapmıyor, yani demek ki sonuçta hep kendi doğal dengesi içinde çıkıyor.
A.A: En eskiden de siyah beyaz döneminde, hatırlarsın "agrandissement" üzerinde oynardı fotoğrafçılar. Yani karta basarken filmi o filmin üzerine lambaları açarlardı, zincirler koyarlardı üstüne çizgiler çizerlerdi vs. Demek ki fotoğrafçı karşısında gördüğü objeyi objektifle olduğu gibi yansıtmakla yetinmiyor. Onun içine kendisinden de bir şeyler katmak istiyor, hareket katmak istiyor.
T.M: Sanatçının ruhu varsa... Yoksa gazetecilikte işe yarayabilir fotoğrafçılık.
A.A: Haber fotoğrafçısı olarak.
T.M: Yani bir aletin duyarlılıkla ve yaratıcılıkla kullanılması lazım. Ben ışık oyunları yaptığım için kendim keşfediyordum. Sonra baktım - bütün kitaplarda ne kullanıyorlarsa ne tavsiye ediyorlarsa - o sentaksını hazırladığım zaman baktım ki, bütün bildiklerimi onlar da biliyorlar. Şimdi aynı şekilde internette hazır nesneler üzerinden Macintosh’un üzerinden çalışabiliyorsunuz. Yaratıcılık yapmak çok mümkün. Yaratıcılık yaptığınız zaman, hata yaptığınız zaman daha iyi öğreniyorsunuz. Yani hata yapmak benim için ışık tutmak oluyordu olaylara çünkü hata yaptığınız zaman bambaşka hoş şeyler çıkıyor ortaya.
A.A: Hata ile çok iyi sonuçlar alabilirsin değil mi?
T.M: Aşağı yukarı amaç o olmasa da hata yaparak nasıl olsa ne yapacağını biliyorsun. Fotoğraf ilk aygıtlardan bir tanesi. Teknoloji ve sanat dediğin zaman ben fotoğrafı öyle görüyordum. Ve artık bu iş gereksinim haline gelmeye başladı internetteki bilgisayar aletleriyle oynarken ve bunda sanatçıların kesin bir korkusu var. Ben ressamım, hazır nesneyle gelen şeylerle uğraşmam diyor mesela ünlü bir sanatçı. Halbuki sanatçılara ihtiyaç var. "İleri teknolojik aletler ancak sanatçılara teslim edilmeli," der McLuhan.
A.A: McLuhan deyince yavaş yavaş işin iletişim boyutu içinde de olaya bakmaya başlıyoruz. Bu günlerde çok duyduğumuz Net Art’tan bize biraz bahsedebilir misin?
T.M: Her nedense internet deyince Net Art deyince herkesin kendi kendine bir soru sorması söz konusu oluyor. Net Art konusunda herkes internetteki web sitelerinde bunu soruyor. Buralardan her türlü yarışmalarla ilgili, söyleşilerle ilgili bilgi alabiliyorsunuz. Net Art iletişim programını yaparken bunu duyuruyorduk. Ben de tünelde yeni açacağım atölyemin “multimedia communication center” gibi bir faaliyeti olmasını eskiden beri düşündüğüm için şimdi işleme başlıyorum. Niçin multimedia? Multimedia çok ortamlı demek, interdisipliner anlamında. Halbuki şu anda multimedia lafı maalesef bir "hardware", yani donanım ismi gibi geliyor. Ben gösterilerime 30 sene önce de multimedia diyordum.
A.A: Sen atölyene bir de NMK ("new media kitchen" [yeni medya mutfağı]) dedin...
T.M: New Media Kitchen'ı aletlerle ilgili sanatsal istikamette bir yer gibi düşünüyorum. Türkçesini "NMK Atölye" diye düşündüm.
A.A: Orada yeni bir şeyler pişireceksin.
T.M: Sanatçıları davet ederek, ürktükleri bilgisayar dünyasına sokmaya çalışacağım. Tünel civarında ressamları özellikle kullanmak istiyorum. Çünkü onların yaratıcılığına inandığım için ve kendim yapıyorum tek başıma ama çok kişiyle beraber çalıştığım zaman daha hoş olacak.
A.A:NMK oradan geliyor o zaman yani atölyede bir şeyler üretilecek.
T.M: Atölye çalışmaları mesela bir uzman bir konuda gelecek diğerleriyle birlikte - eskiden Bilsak’ta olduğu gibi - dans fotoğrafçılığı da olabilir...
A.A: New York’taki "media kitchen" ile ilgisi nedir?
T.M: New York’ta bilgisayardan önce "video art" diye bir şey çıktı. Tabii herkes kendine göre yapıyordu. Ama aygıtlarla ve teknolojiyle çalışan insanların, aynı zamanda çağdaş sanatın bütün gelişmelerini tanımaları lazım. Ben bunun altını çiziyorum. E-mail iletişimi ile çağdaş sanata ait bilgileri göndereceğim. Kültür merkezlerine, şahıslara. İlgileniyorlarsa devam edilecek.
A.A: Biraz da tecimsel boyutunu ele alalım. Yani paraya döndürelim işi. Nasıl ticari hale gelecek? Benim gördüğüm kadarıyla senin çalışman reklamcılık dünyasında çok önemli bir madde olarak kullanılabilir. Sen de böyle mi düşünüyorsun? İnsanlar nasıl yararlanacak bundan para mı verecekler?
T.M: Daha iyi web sayfası yaparsan, daha yaratıcı bir sayfa yaparsan, bunun yaratıcılık bakımından daha fonksiyonel ve işlevsel olması demektir. Ama işin bu geçiş döneminde sponsorlara da ihtiyacım olduğunu düşündüm.
A.A: İnsanlar yardımcı olabilmek ve senin ürünlerini almak için buraları kullanabilirler.
T.M: Ben şimdi bunun kendi çapımda tanıtımını yapmak için gönderiyorum, "bakar mısın lütfen benim sayfama Leonardo", diye.
T.M: Dergisi 25 seneden beri çıkan sanat ve teknoloji konusunu işleyen bir yayın. O bana sordu bu sadece sanal, virtual bir kafe mi yoksa bir fiziki kafe var mı dedi. Benim de zaten New Media Kitchen’ı, stüdyomu fiziki geliştirmeye de niyetim var. İnşallah öyle de olacak.
A.A: Peki orada senin yayınladığın şeylerden, az önce elinde bir print out görmüştüm, bir fotoğraf kağıdına çekilmiş. Senin New Media Kitchen’da çıkan yayınlardan bizim download etmemiz kabil değil mi?
T.M: Tabii hem yazıları download edebiliyorsunuz, hem de ortada yedi tane animasyon var. Bunlar basit animasyonlar ve eğer 20 tane fotoğraf varsa elinizde bunu göndermeniz zor oluyor internette. Ya web sayfanıza koyacaksınız yahut da öyle göndereceksiniz. Ama gif animasyonda gayet küçülmüş ve kısaltılmış halde olduğu için hem diaları gönderebiliyorsunuz hem de karşı taraf da istifade edebiliyor. Üstelik satın alabiliyorsunuz da.
A.A: Peki dışarıdan girebiliyor musun? New Media Kitchen’a girip de soru sormak ve seninle chat yapmak imkânı var mı?
T.M: O olmadığı gibi şu anda bir müzik aşamasına da gelmedi. Ben çağdaş müzik de eklemek istiyorum fakat interaktif ilişki nasıl olacak? Çıkan yazıda ana iskeletini kurmak üzere bazı önemli yazılar, postmodernizm hakkında 25 sayfalık bir yazı var mesela...
A.A: C Teori'den de yazı var galiba.
T.M: C Teori'den de makaleler var.
A.A: C Teori'yi biraz anlatır mısın?
T.M: "Critical Theory", Amerika Birleşik Devletleri’nde yayınlanan bir dergi - hangi üniversitede olduğunu bilmiyorum ama - günümüzdeki makaleleri bunlar faal bir şekilde yayınlıyorlar. Bunun gibi rhizome.org diye bir şey var, onların da haftalık sanatla ilgili bilgiler veren 10 sayfalık bir yazıları var.
A.A: Dinleyicilerimize adres vermek için söylüyorum. Rhizome.org’dan girip görebilirler değil mi? Nasıl yazıyoruz?
T.M: Fransızca kökçük demek. www.Rhizome.org. Ben NMK'da bir bölümünde bu şekilde canlı, önemli olan şeylerin bir listesini sürekli yeniliyorum.
A.A: New Media Kitchen’ın da adresini verir misin?
T.M: www.newmediakitchen.com. Yeni medyanın piştiği yahut da yapıldığı konuları işleyen yer anlamında.
A.A: Mesela yeni sayısında "the Photography in The Cyberspace" diye bir yazı görüyorum.
T.M: Net Art’ın ne olduğunu herkes soruyor zaten dünyadaki merkezlere gittiğimiz zaman. Ben de bu konuyu 16 tane başlık konusu haline getirmek üzere yazdım ve bu konuda herhangi bir öneri ve düşünce geliştirmek isteyen olursa onları da yayınlayacağız. İnteraktif ve online olarak.
A.A: Burada “The Art in The Net” diye, “Net Art With Photography” diye, “The Net Realism With Photographical Subjectivity” diye makaleler var. Bunların hepsi var mı şu anda?
T.M: Mesela "Cyberspace With Net Estetics". Bunlar hakkında bilgiler geldikçe okunabilecek. Şimdi internette en önemli şey hypertext dedikleri, nereye gideceği önceden belirlenmiş - noktaya tıkladığınız zaman, anlamadığınız bir nokta için yeni bilgilere gitme imkanı var. Mesela başka bir dergiden de alıntı yaptığım zaman kaynağını da verdiğim zaman bir sakınca olmuyor.
A.A: Bu sayıda gene mesela Modrian’ın sanatından bahseden bir yazı var.
T.M: Bir yazı gördüm, 1956 tarihli Quadrum diye bir dergide. Mondrian’ı değerlendirmiş. Orada demiş ki, Modrian ne yaparsa o odaya veya o mekâna müthiş bir rahatlık sağlar, onu çözümlemek üzere ben de cyberspace olarak okuyuculara sizlerin de katkılarıyla bunu yayınlarsam bugüne faydası olacak gelişmeler sağlanabilir diye bir ilişki kurdum.
A.A: Az önce verdiğimiz adresten, yani New Media Kitchen.com’dan girip okuyabilecek kişi.
T.M: Onların nereye basarsa oradan gidebileceğini tahmin ediyorum. Fakat bunun yeterli olmayacağını düşündüğüm için, nerede ne var diye bir bölüm yaptım. Yeni duyurularımı bu bölümde yapıyorum. O bölümün içine girdiğiniz zaman ana sayfa içinde ikinci anasayfa olmuş oldu. En alttaki bölüme tıkladığınız zaman, nerede ne olduğunu açıklayan bir ikinci sayfa çıkıyor. Orada da aynı konular var, orada da tıklama imkanınız var. Yani kolaylık içinde ve kabuğu çabuk açılan bir site. Hypertext uygulamalarını da en kısa zamanda açacağım.
A.A: Peki ilginç bir şey söyledin. Daha müzik koymadım, ses de koyacağım dedin. Ses koyduğun zaman orada sen bir çeşit radyo yayını da yapabilirsin, belki beni de transfer edersin.
T.M: Nasıl gelişeceğini bilmiyorum ama bu mümkün. Birdenbire böyle bir şeye başladıktan sonra işi abartmak istemiyorum.
A.A: Orada müzik de çalınabildiğine göre, oraya söz kaseti de koyabilirsin.
T.M: Onun nasıl gelişeceğini uygulamada görmek lazım.
A.A: Sen mesela fotoğraf koyarken senin sergilerinde de multimedia var.
T.M: Fotoğraf baskısı için bilgisayar programlarından çok yararlanılıyordu. Fakat şimdi internette hazırlanan bilgisayar programları gelişmekte ve bunların da baskılara müthiş katkıları olduğunu sevinerek görüyorum.
A.A: Peki o zaman fotoğrafı gördüğün zaman, fotoğrafı download etmek istediğin zaman edebiliyorsun, müziği de bir taraftan dinliyorsun. Şimdilik müziği download edemiyoruz.
T.M: O da download edilebiliyor. Fotoğrafı istenmezse download edilemeyecek şekilde de yerleştirebiliyoruz.
A.A: O zaman sen fotoğraf hakkında bir açıklama yapıyorsan, download ettiğin zaman o bilgileri de alabiliyorsun demektir.
T.M: Fotoğrafın katkılarla yapılmış olmasında fayda var tabii ki. “Super Communication Highway” diyorlar, yani “süper iletişim otobanı”.
Teoman Madra kimdir?
1931 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Teoman Madra, dijital teknolojiyi sanatında kullanan ilk Türk sanatçılardan biri olarak Türkiye’nin çağdaş sanat tarihine adını yazdırdı. Madra, video ve multimedya temelli eserlerinin yanı sıra ses yerleştirmeleri ve yeni teknolojilerle oluşturduğu görsel enstalasyonlarla da tanındı.
Yıllar içinde multimedya performanslara yönelen Teoman Madra, ilk dijital çalışmalarını Amiga bilgisayarında yaptı. 1998 sonrasında ise PC tabanlı video işlerine ağırlık veren Madra, ayrıca soyut fotoğraf alanında da üretim gerçekleştirdi, çığır açan çalışmalara imza attı.
Caz doğaçlamaları ve çağdaş müzik, Teoman Madra’nın bireysel eserlerinde ve sahne performanslarında önemli bir rol oynadı. Madra, sanatında her dönem sınırları sorgulayan ve yeni estetik olanaklar arayan bir yaklaşım benimsedi.
Açık Radyo'da 1996'da Stüdyo Minus programını da hazırlayan Teoman Madra, programında modern ve postmodern atonal müzik örneklere yer vermişti.
Teoman Madra’nın cenazesi, 25 Nisan Cuma günü Ayvalık Saatli Camii’nde kılınacak ikindi namazının ardından kaldırılacak.