"Nüfus artışı %26,8; cezaevindeki insan sayısı %570 arttı"

Nereye Doğru
-
Aa
+
a
a
a

Nereye Doğru’da Cengiz Aktar, ikinci yılı dolan Sudan İç Savaşı'na, İsrail'in Gazze'yi tamamen boşaltma çabaları devam ederken, Fransa'nın Filistin'i tanıyabileceklerini duyurmasına, Suriye Güçleri ile Şam Güçleri'nin uyumlu çalışmalarıyla Suriye'deki gelişmelere ve son olarak cezaevlerindeki yoğunluğa dikkat çekiyor.

""
Nereye Doğru: 16 Nisan 2025
 

Nereye Doğru: 16 Nisan 2025

podcast servisi: iTunes / RSS

Nereye Doğru’ya geçtiğimiz Salı günü Sudan iç savaşının ikinci yıl dönümü olduğunu söyleyerek başlayan Cengiz Aktar, “Bu münasebetle Londra'da Avrupa Birliği, Fransa, Almanya ve Birleşik Krallık bir konferans yaparak toplanma kararı aldılar. Herhalde Birleşmiş Milletler de katılacaktır. Zaten ilginç olan şu: Eskiden bu tip toplantıları sadece Birleşmiş Milletler yapardı, şimdi ise artık münferit ülkeler inisiyatif alıyor ve bu tip toplantıları gerçekleştiriyor. Bu da tesadüf değil, bunun da bir anlamı var. En az Ukrayna kadar korkunç şeyler oluyor Sudan'da. Gazze'deki soykırıma kimse yaklaşamaz ama Sudan'daki mesele 15 Nisan 2023'de başlamış olsa da aslında çok daha eskiye dayanıyor. 1990'larda Darfur'da korkunç şeyler oldu. Sudanlı siyahilerle Araplar birbirlerine girdiler. Bunun iklim değişikliğiyle birebir alakası var çünkü o verimli topraklarda tarım mı yapılacak, hayvan mı otlatılacak kavgasıydı bu ama ondan sonra çığırından çıktı. Sonra kısa bir dönem bir ateşkes oldu - artık yorgunluktan mı nedir, insanlar birbirlerini öldürmemeye başladılar. Sonra 15 Nisan 2023'de iç savaş tekrar başladı. Burada iki güç var; bir tanesi Darfur'da katliam yapan Cancavid'lerden Muhammed Hamdan Dagalo'nun liderliğini yaptığı Hızlı Destek Güçleri tabir edilen Rapid Support Forces (RSF), bir diğeri de başında Ordu Komutanı Orgeneral Abdülfettah el-Burhan'ın olduğu Sudan Silahlı Kuvvetleri (SSK). Her iki taraf da -Gazze ve Batı Şeria'da İsrail ordusunun yaptığı kadar olmasa da insanlık suçu denebilecek korkunç şeyler yaptılar ama en kötüsü de bu savaşın dünyaya hiç yansımaması, bu konuda hiç haber yok," diye belirttiğinde Ömer Madra da, "Hayır, araştırmak zorunda kalıyoruz. İki gün önce, Pazar günü, The Guardian gazetesinde Sudan'da El Faşir'de iki yüzden fazla sivilin katledildiği, korkunç bir olay olduğu yazılmıştı. İki sene boyunca 13 milyon kişinin öldüğü de söyleniyor. Uluslararası Kurtarma Komitesi, şimdiye kadar kayıtlara geçmiş en büyük insani kriz diye nitelendirilmiş," eklemesini yaptı. Aktar, "Bir de muazzam bir açlık ve kıtlık var. Birbiriyle savaşan bu iki hasım güç, birbirleriyle çok eşit güçlere de sahip. Bu Pazartesi, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, bu savaşın sürüyor olmasının arkasında Sudan üzerinde hiçbir ticari ambargo olmamasının yattığını ve başta altın ihracatı olmak üzere yaptıkları ihracatlarla bu katliamları sürdürdüklerini söyledi. Zaten Hızlı Destek Güçleri’ni açık açık Birleşik Arap Emirlikleri destekliyor. Petrol ihracatı, akasya ağacından yapılan Arap zamkı, büyük baş hayvan, susam ihracatı yapılıyor ama altın ihracat geliri geçen sene bir buçuk milyardı ve bu, Sudan için büyük bir para kaynağı. Bu sayede de savaş, -güle oynaya- bir şekilde devam ediyor. Bakalım, Salı günü Londra toplantısından ne çıkacak? Burada amaç, o katliamları engellemek ama nasıl engelleyecekler, o da belli değil," dediğinde Madra, "The Guardian gazetesinde Protection Approaches adlı kuruluşun direktörlerinden Kate Ferguson, 'Hızlı destek güçleri, tarihte ilk defa Zemzem, Abu Şuk ve El Faşer'e aynı anda hem havadan bombardıman, hem de karadan taarruzla vuruyor. Bu çok ciddi anlamda şiddette yükseliş anlamına geliyor. Kuzey Darfur bölgesinde derhal diplomatik bir çözüm getirilmesi gerekir," diyor. Öyle bir şey görüyor musun?” sorusunu sordu. “Nerede o günler? İlginç olan, Birleşmiş Milletler girişimiyle yapılan bir toplantı da değil. Zaten Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden artık doğru dürüst bir karar çıkmıyor. 1945 sonrası kurulan sistem iflas etmiş durumda. Bir de Sudan'dan ayrılarak kurulan bir ülke olan Güney Sudan var. Orada da kıyamet kopuyor, orada da iç savaş var. Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ne sınır olan başkenti Cuba olan bir ülke Güney Sudan. 40 sene önce gitmiştim, güzel yerlerdir ama orada da iç savaş var çünkü orada da altın var,” diye cevaplayan Aktar, Gazze gündemine geçti.

"Gazze'de ilginç bir şey oldu. Geçtiğimiz Pazar günü, 18 Mart'ta ateşkesin İsrail tarafından bozulduğundan bu yana ilk defa Gazze semalarında İsrail savaş uçağı uçmadı. Oraları bilenler, ‘Artık vuracak yer kalmadı’ diyorlar. Ellerinde o kadar çok silah ve mühimmat var ki yıktıkları binaları bir daha vuruyorlar. Savaşın başından itibaren ABD'den İsrail'e, 19 milyar dolarlık silah ihracatı ya da hibesi yapılmış durumda," diye belirten Cengiz Aktar'a, Ömer Madra, "13 Nisan tarihli haberlerde hem Artı Gerçek hem Common Dreamsde, İsrail ordusunun Gazze'de Al Ahli Arab, Baptist hastanesine yaptığı hava saldırısını korkunç bir suç olarak nitelemişler. Dünya Sağlık Örgütü sorumlusu, 'Tam bir şok halindeyiz, böylesini görmedik. İsrail tam olarak fonksiyonlarını sürdüren kuzeydeki son hastaneyi de mahvetti’ diyor," eklemesini yaptı. "Geçtiğimiz Pazar, Hristiyan dünyasının çok önemli bir yortusuydu ama hiç ellerinden geleni ardına koymadılar. Kudüs'te Hristiyanları dua etmekten alıkoydular. Aynı gün Rusya da Ukrayna'da dua eden Ukraynalı sivilleri vurdu," haberini aktaran Aktar’a Madra, "Gazze'yle ilgili olarak 11 Nisan tarihli CommonDreams'de bir haber çıkmıştı. Son haftalarda yapılan düzinelerce bombardımanda sadece kadınların ve çocukların öldürüldüğü söyleniyor," eklemesini yaptı. "İsrail'in politikası çok açık. İsrail'de 'Çocuklar müstakbel teröristlerdir’ diye kabul ediliyor ve buna herkes razı. Toplumun %70-80’i aynı şekilde düşünüyor," hatırlatmasını yapan Aktar, tekrar Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin bildirisiyle ilgili konuşmasına şöyle devam etti, “Hatırlarsınız, 31 Ocak'ta Lahey grubu diye Bolivya, Kolombiya, Küba, Honduras, Malezya, Namibya, Senegal ve başı çeken Güney Afrika'yı kapsayan bir ülkeler grubu ortaya çıktı. İlk defa böyle bir şey oluyor ve amaçları İsrail'in uluslararası hukuk ihlalleri konusunda hesap verebilirliğini sağlamaktı. Birleşmiş Milletler özel raportörü Francesca Albenese ve dünyanın farklı yerlerinde insan hakları ihlallerine nezaret eden diğer uzmanların, Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne onların kararlarını uygulatmak ve dolayısıyla burada bu gönüllü gruba katılacak devletlerin sayısını arttırmak gerektiğine dair bir çağrıları var - bunu da bir kenara not edelim. İlk defa Lahey grubu gibi bir şey oluyor, herhalde arkası da gelir. Bu çerçevede bir bilgi paylaşmak gerekiyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Mısır'a gitti. Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah El Sisi'nin organize ettiği birtakım hastaneleri ziyaret etti ve tabii orada Gazzelileri de gördü. Bu durum herhalde planlanmış ve ondan sonra Mısır'dan ayrılırken Suudi Arabistan'la birlikte yani iki ülkenin başkanlığında Haziran ayında Paris'te bir Filistin devletini tanıma toplantısı yapılması kararı alındı. Ben adını öyle koyuyorum. Tabii resmi adı bu olmayabilir ama amaçlanan bu. Böyle bir toplantı yapılacak. Geç olsun güç olmasın derler, bunun gibi bir şey." Madra da Chris Hedges'in 12 Nisan'da kendi sitesinde yazdığı "İsrail, Gazze'yi tamamen boşaltmak üzere ve Mısır'la pazarlık halinde. Filistinlileri Kuzey Sina gibi çöllere yerleştirmeye çalışıyorlar. Binlerce yıldır burada yaşayan insanları bütünüyle boşaltmak istiyorlar. İsrail, Philadelphia Koridoru (Selahaddin Ekseni) dedikleri Gazze ile Mısır arasındaki yeri, demilitarize yapmaya çalıştıklarını söylüyor," sözlerini ekledi. “2 milyondan fazla insanı nasıl sürecekler? Hakikaten çok merak ediyorum. Neyse İsrail'i düşünmeyelim, onların yeterince yapay zekası var zaten. Bakalım, bu Haziran toplantısından ne çıkacak? 193 ülkenin 147'si Filistin devletini tanıdı. Tanımayanların neredeyse hepsi Batılı tabir edilen ülkeler. Birkaç tane İrlanda, İspanya, Slovenya, Belçika gibi istisna var ama Fransa ayarında bir ülkenin tanıması önemli tabii. Bakalım, onların tanıması sonucu ne olacak?" diyen Aktar, programında Suriye gündemine geçti.

"Suriye'de bir dolu şey oluyor. Kuzeyde Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ve Suriye Milli Ordusu'nun kanatları altındaki eski ordu bir şekilde lav ediliyor. Bunların çoğu, Suriyeli Kürtlerin yaşadıkları bölgeler. Afrin, Serekaniye, Resulayn, Menbiç ve şimdi Tişrin Barajı artık bombalanmıyor. Suriye Demokratik güçleriyle, Şam güçleri birlikte bir anlaşma uyarınca, ABD ve Fransa'nın da askeri desteğiyle oraları tamamen Şam'ın ve Kamışlı'nın kontrolü altına alıyorlar. Bu çok önemli bir gelişme. Bunun Türkiye'deki Abdullah Öcalan çağrısıyla bir alakası yok. Bunu öyle söyleyenler var ama burada bambaşka bir dinamik var. 2017, 2018 ve 2019'da yerlerinden olan Suriyeliler - hepsi Kürt değil - evlerine geri dönüyorlar. Bu da önemli bir gelişme," diyen Cengiz Aktar'a Ömer Madra, "10 Mart'ta Suriye Demokratik Güçleri komutanlığıyla Şam iktidarı temsilcileri arasında 8 maddelik bir anlaşma imzalanmıştı. Haseke'de ikinci toplantı yapıldı, yeni bir görüşme gerçekleşti ve Reuters'in haberine göre, Kürtlerin Suriye'de federasyon talep edeceği söyleniyor," eklemesini yaptı. “O daha çok uzun zaman alır. Onun için anayasa gerekiyor ama şu sırada üzerinde anlaşabilecekleri konularda çalışıyorlar ki bu çok akıllıca bir şey,” diyen Aktar, son olarak Türkiye haberleriyle programına devam etti.

"Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü'nün yayınladığı hapishane verileri açıklandı ki bunu birkaç hafta önce işlemiştik. ‘Türkiye, dünyada ilk ona girerek 400 bin tutukluya yaklaşıyor’ demiştim. Şu anda ise yaklaştı ve geçti. Türkiye'de 403 bin 60 tutuklu var. Çok uzun tutukluluk süreleri var. 263 kapalı hapishane, 98 açık hapishane, 4 çocuk hapishanesi, 13 kadın kapalı, 8 kadın açık hapishanesi, 9 çocuk ve gençlik kapalı hapishanesi olmak üzere toplamda 395 hapishane var Türkiye'de. 400 bin mahpus var ve 395 hapishanenin kapasitesi 300 bin," diye belirttiğinde Ömer Madra, "T24'te gazeteci Barış Pehlivan'ın 7 Nisan'da, '103 bin insana yatak yok' diye bir açıklaması vardı," eklemesini yaptı. “Bu konuda iki kaynak var; bir tanesi, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü ve bir de Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) olarak çok hayırlı işler yapan bir dernek var. Onu da takip etmek lazım. CİSST'nin resmi rakamlara dayanarak verdikleri çok çarpıcı bazı rakamlar var: Hapishanelerde 173'ü kız çocuğu olmak üzere 12-18 yaş arası 4 bin çocuk var. 17 bin 800 kadın mahpusun yanında annesiyle kalan 0-6 yaş grubu çocuk sayısı da 759,” diye belirten Aktar’a Madra da, "Bir ayda cezaevine giren mahpus sayısı da 10 bin 604 olarak bildirilmiş. Bir ayda 10 binden fazla 11 bine yakın insan hapse girmiş. 103 bin insana da yatak ya da ranza olmadığı belirtiliyor. İnsanların yerde, koridorda, mutfakta, memur odasında, betonun üzerinde yattıkları gibi çok ürkütücü tablolar çizilmiş durumda. Gazeteci Barış Pehlivan yazısında geçmişle de bir kıyaslama yapmış. AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılında toplam tutuklu ve hükümlü sayısı 60 bine yakınmış, 59 bin 429 ama o zaman Türkiye'nin nüfusu da 67 milyonmuş. İkisi birden karşılaştırıldığında, nüfus da arttı diyenler, olabilir ama nüfus artışı %26,8; cezaevindeki insan sayısı %570. Bu bir artış, bir dünya rekoru da olabilir. 12 Eylül'de bile - en yoğun işkencelerin cezaevlerine atılıp, tutuklamaların olduğu zaman bile - 79 bin tutuklu varmış,” ilavesini yaparak birlikte bu haftalık programı tamamladılar.