Sakat Muhabbet'te Alper Tolga Akkuş, Mersin Mezitli'de Gülbahar Özmen Aktif Yaş Alma Evi'nden Ayşegül Şimşek, Şenay Topal, Necla Bal ve Hatice Başkonuş ile bir araya gelerek üyesi oldukları derneğin faaliyetlerini, Alzheimer hastalığına karşı yapılması gerekenleri konuşuyor.
Alper Tolga Akkuş: Merhaba, Apaçık Radyo'ya, Sakat Muhabbet'e; sağlamcı zihniyetin kör topal muhalifine hoş geldiniz. Ben Alper Tolga Akkuş. Bugün 9 Nisan 2025 Çarşamba. Bu hafta Sakat Muhabbet'in 82. bölümü ve ilk defa bu kadar kalabalık bir konuk grubum var. Üç hafta önce şenlik vardı ve ben iki hafta önce tek başıma bir bölüm yapmıştım. Geçen hafta da eski bir bölüm yayınlamıştık ama arayı kapatacağım inşallah bu hafta.

Şu anda dört tane çok zarif, çok güzel konuklarım var. Ben Mersin Mezitli'de Gülbahar Özmen Aktif Yaş Alma Evi'nde bulunuyorum. Burası, Türkiye Alzheimer Derneği Mersin Şubesi'nin bir yapısı diyeyim. Önce konuklarımı tanıtayım, dört konuğum var, isimlerini hemen söyleyeyim ve sonra da sözleri onlara vereceğim zaten. Konuklarım önce Ayşegül Şimşek- şu anda benim bu dört güzel hanımla buluşmamı sağlayan kişi kendisi - Şenay Topal, Necla Bal ve Hatice Başkonuş. Kendileriyle Alzheimer'ı konuşacağız ama tabi ben nasıl tanıdım buradaki arkadaşlarımı, buradaki insanları, onu anlatayım.
Gülbahar Özmen Aktif Yaş Alma Evi’nde çok güzel sosyal faaliyetler yapılıyor. Ben de burada Mersin'de birkaç haftadır, hatta bir ay oldu sanıyorum, üç tane maça gittim. Mersin'in kadın basket takımı, ÇBK, Çukurova Mersin takımını destekliyorlar ve biz her maç öncesi buraya gelip, tabii kulübün ve belediyelerin de desteğiyle servisler gelip bizi alıyor. Her yaştan insan ile maça gidiyoruz, geliyoruz. Ben de orada gider gelirken Ayşegül Hanım'a dedim ki, ‘benim böyle bir programım var, sizi konuk alayım, sizinle konuşalım’. O da ‘hay hay’ dedi, yönetime sordu ve bugün şu anda karşınızdayız. Önce kısaca tanıyalım konuklarımızı, önce Ayşegül Şimşek.
Ayşegül Şimşek: Ben Ayşegül Şimşek. Mersin Alzheimer Derneği üyesiyim ve aynı zamanda Gülbahar Özmen Aktif Yaş Alma Evi’nin de sorumlusuyum.
A.T.A.: Sizi tanıyalım Şenay Hanım.
Şenay Topal: Merhaba, ben de dernek üyesiyim. Epey oldu dernek üyeliğim başlayalı. Annemin hastalığı nedeniyle dernekle ilk bir iletişimim olmuştu yıllar önce, annem Alzheimer hastasıydı. O zaman başlayan birlikteliğimiz bugüne kadar süre geldi.
A.T.A: Sizi tanıyalım Necla Hanım.
Necla Bal: Merhabalar. Ben de Alzheimer Derneği'nin üyesiyim. 2006 yılında Alzheimer Derneği'nin kuruluşundan bugünlere kadar önce hasta yakını, sonra gönüllüsü, sonra da daimi üyesi oldum. Bu derneğin çalışmalarını çok yakından izliyorum, görüyorum. Topluma mutlaka kazandırdığı, kazandıracağı çok şeyler olduğuna inanıyorum. Bu ailenin içerisinde olmaktan da çok büyük bir huzur ve mutluluk duyuyorum.
A.T.A.: Çok sağ olun. Son konuğumuz Hatice Hanım. Sizi de tanıyalım isterseniz.
Hatice Başkonuş: Merhabalar, ben Hatice Başkonuş. 2017 yılında emekli olduktan sonra böyle bir derneğin olduğunu öğrendim. Çalışma hayatımızda maalesef bu tip derneklerden uzak olduğumuzdan, iş ortamının çok yoğun olmasından dolayı farkında değildik. 2019 yılında Alzheimer Derneği'yle tanıştım. Benim kayınvalidem yakın zamanda Alzheimer oldu ve bu dernekle tanıştıktan sonra biz Alzheimer hastalığıyla tanıştık. Bu tanışma evreleri tabii ki birçok konuda çok faydalı oldu. Benim için çok faydalı oldu yani kayınvalideme davranışlarımızda, etrafımızdaki bilmeyen kişilerle ona yapmış olduğumuz etkinliklerde çok faydasını gördüm. Dediğim gibi, ben emekli olduktan sonra tanıştım dernekle ve o zamandan beri bu derneğin içerisindeyim. Çok mutluyuz burada.
A.T.A.: Ben sizinle başında konuştum biraz ne konuşacağız diye yani Alzheimer nedir, nasıl bir hastalıktır sorularını cevaplayacağız. Ben hatta Demans ile Alzheimer'ı aynı zannediyorum ama muhtemelen yanlıştır. Aynı olsa ismi aynı olmazdı zaten. Bu konulara gireceğiz ama önce Gülbahar Özmen Akif Yaş Alma Evi’ni konuşalım.
Burası yoğun bir yer benim anladığım kadarıyla, sürekli etkinlikler oluyor. Bir konserden bahsettiniz, ona çalışıyordunuz. Onun sonrasında ben geldim buraya, maçlara gittiğimizi de anlattım. Önce Gülbahar Özmen Aktif Yaş Alma Evi'ni bir anlatalım. Burada ne oluyor, Gülbahar Özmen kimdir? Bu soruların cevaplarını bir alalım mı isterseniz Ayşegül Hanım.
Mersin Mezitli Gülbahar Özmen Aktif Yaş Alma Evi
A.Ş.: Evet, Gülbahar Özmen Aktif Yaş Alma Evi aslında Türkiye Alzheimer Derneği Mersin Şubesi'nin aktif yaş alma evleri projelerinden sadece biri. Aynı zamanda Tarsus'ta da Ülker Aydın Aktif Yaş Alma Evimiz de var ve daha önce Yenişehir'de de vardı ama maalesef pandemi nedeniyle orası aktivitelerine Mezitli'deki Gülbahar Özmen Aktif Yaş Alma Evi’ne taşıdı. Burada aktif yaş almak isteyen bireylere çeşitli etkinlikler düzenliyoruz; koro çalışmaları, Türk sanat müziği, Türk halk müziği, bağlama kursu, el sanatları kursu, yoga seanslarımız, nefes meditasyonu ve oryantal zumba gibi çok farklı ritim çalışmalarımız da var ama en önemlisi imece mutfak. Hanımlar buraya geliyorlar, mantı ve içli köfte yapıyorlar ve bunları da dernek yararına satışa sunuyorlar.
A.T.A.: Gülbahar Özmen kimdir? O da bir Alzheimer hastası mıydı?
A.Ş.: Hayır, bu binanın yeri Mezitli Belediyesi'nin ve belediye bize burayı tahsis etti fakat tadilat gerektiriyordu. Şeref Özmen buranın tadilatını üstlendi ve annesinin adı verildi buraya. Gülbahar Hanım, Alzheimer hastası değil, aslında çok genç, çok hoş bir bayan.
N.B.: Çok da sağlıklı bir insan.
A.T.A.: Buradan da selam gönderelim kendisine, güzel oldu. Ben de Sakat Muhabbet de hep diyorum - kendi annem ile anneanneme ithaf ettim, en başından beri bunu hep söylüyorum.
Peki aktif yaş almak ne demek? Bunu bilmeyenler olabilir dinleyenler arasında, onu da sizden alalım isterseniz Necla Hanım.
Aktif Yaş Almak nedir?
N.B.: Aktif Yaş Alma, Dünya Sağlık Teşkilatı'nın da kabul ettiği bir ilkeden yola çıkılarak ilk defa da Mersin'de Yönetim Kulu Başkanımız Aynur Özge'nin çabalarıyla ortaya atılmış ve Aktif Yaşam evlerinin açılmasına neden olmuştur. Aktif Yaş Alma, sağlıklı bireylerin Alzheimer'ı en az 10 yıl ötelemek amacıyla kurulmuş yerler, merkezler ve çalışmalar olarak adlandırılabilir. Yaşlı bireylerin iyi vakit geçirmesi, zamanlarını iyi kullanmaları, Alzheimer hastalıkları ve birçok hastalığı da zaten öteliyor ve bu nedenle açıldı bu aktif yaş alma faaliyetleri.
Ş.T.: Çok çeşitli, herkesin ilgi duyabileceği sosyal ve fiziksel farklılıklara katılmaları...
A.T.A.: Yani hayatın içinde olduğu sürece Alzheimer da öteleniyor, doğru mu anlıyorum?
N.B.: Düşünün; yetişkin insanlar emekliye ayrıldıktan sonra bizim toplumumuzda bir kenara çekilirler, televizyon izlerler veya komşularıyla iletişim kurarlar, günlere giderler. Ama aslında o yetişkin insanların hem topluma verebilecekleri, hem de kendileri için toplumdan alabilecekleri birçok şey var. Bu aktif yaş alma çalışmaları işte bunu sağlıyor insanlara.
A.T.A.: Şu 20 tane aktiviteyi saydınız ya folklor gibi, maçlara gitmek gibi yani hayatın içinde olduğu sürece bu öteleniyor. Alzheimer aslında hayata kapanınca belki de olan, gelişen de bir şey yani yle anlıyorum ben.
A.Ş.: Hayat ile bağınız koptuğu anda Alzheimer başlıyor. Yaşam kalitelerini artırmak için yaptığımız aktiviteler aslında aktif yaş alma faaliyetleri.
A.T.A.: Ben de Gazete Oksijen’i takip ediyorum ilk kurulduğu zamandan beri ve Osman Müftüoğlu’nu biliyorsunuzdur, o da orada bir yazı dizisine başladı, iki hafta oldu başladı. ‘İkinci 50’ diyor ve bundan bahsediyor. Tüm dünyada 50 yaşından sonraki insanların yaşam kalitesi düştükçe, ülkeye ekonomik ve manen yük çok artıyormuş. Alzheimer'dan bağımsız söylüyorum bunu yani Alzheimer olsun olmasın ki ben de 52 yaşında olacağım birkaç ay sonra ve benim için de geçerli, herkes için geçerli bu. Aktif yaş, aslında gençler için de geçerli bir şey çünkü o yaştan belki de başlayan şeylerdir bunlar.
Ş.T.: Çok önemli, gençlikten başlamasında yarar var.
Aktif Yaş Alma Evi’ni ilk kez ziyaret eden bir katılımcının sözleri: "Buraya taş gibi geldim, kuş gibi gidiyorum"
A.T.A.: Ne gibi iyi yararları var Şenay Hanım?
Ş.T.: Biz de her şeye çoğunlukla geç başlıyoruz. Örneğin ben kendime diyorum; Yoga'ya başlayacağım diyorum hep, 70 yaşına geliyorum ve Yoga'ya bırada başlıyorum. Bu müthiş bir şey. Az önce Necla öğretmenin söylediğine ek yaparak isterseniz devam edeyim. Yaşlılar, toplumsal hayata katılıyorlar bu faaliyetlerle ama bu faaliyetleri yapabilmeleri için toplumun da onlara en azından mekan sunmaları gerek, fırsat sunmaları gerek. Alzheimer Derneği'nin önemi bu nedenle çok fazla çünkü onlar Mezitli Belediyesi ile birlikte şu gördüğünüz çok güzel mekanı açtılar ve çok büyük çaba gösteriyorlar, çok emek veriyorlar buraya gelen insanlar toplumsal hayata katılsınlar, sosyalleşsinler, sağlıklı yaşlansınlar diye. Az önce dediğim gibi, 70 yaşında başlayacağıma keşke ben 30 yaşında başlasaydım, değil mi? Daha sağlıklı olurdu. Bizde maalesef bu anlayış yeni yeni yerleşiyor ve bunda dediğim gibi, derneğimizin çok katkısı var. Yeni yeni belediyeler gönüllü evleri açıyorlar, onların da etkisi var ama bu tür yerlerin çoğalması ve insanlarda aktif yaş alma anlayışının yerleştirilmesi gerekiyor.
A.T.A.: Yani böyle bir yer olmasa, ihtiyar bir insan çıkıp parka gidip oturacak, boş boş bir şey yapmayacak ama diğer yandan burada arkadaşları var, ’bugün benim ritim atölyem var’ demek başka bir şey. Gidip oturup bir şey yapmadan kendini yük olarak görerek yaşamak var yani ikisi arasındaki fark belki de bu.
N.B.: Kendisi burada bir şey yapmadan bile sosyalleşerek kendisi gibi olan kişilerle sohbet ederek zaman geçirebilir ve değerli kılabilir geçirdiği zamanı. Bir hastamız vardı, Şenay Hanım, daha doğrusu yaş almış birisiydi. Onun bir sözü vardı; “Buraya taş gibi geldim, kuş gibi gidiyorum.”
A.T.A.: Çok çok güzelmiş.
Ş.T.: Evet.
N.B.: Gerçekten dışarıdan bakan veya işiten insan ki siz de mesela bu arkadaşlarımla maçta tanışmasaydınız böyle bir yere ilgi duymayacaktınız. Gelenler, dışarıdan tanımayanlar böyle ‘ben ne yapabilirim orada, nasıl karşılanırım’ gibi şeylerle tereddütlerle karşılaşıyorlar. Geldikleri zaman da buradan gitmek istemiyorlar ve her türlü etkinliğimize katılıyorlar. Burada çok değerli zaman geçiriyorlar. Hem kendileri için, hem de yaptıkları çeşitli el işleriyle de derneğimize katkıda bulunuyorlar. Onun huzurunu da, onun keyfini de yaşıyorlar.
A.T.A.: Çok güzel. Ortalara bir yere geldik diye düşünüyorum. Biz bir müzik parçası çalıyoruz ki sizinle de paylaştım zaten bu yaptığımız şeyi. Konuklara soruyorum ben ne çalalım bu hafta diye ve Ayşegül Hanım'ın bir isteği vardı. Ayşegül Hanım, siz anons eder misiniz hangi parçayı dinleyeceğimizi?
A.Ş.: İsteyeceğimiz şarkı; sözleriyle 24 saatini hastasına veren, hiç sosyal yaşantısı kalmayan, Alzheimer hasta yakınlarının ruh halini yansıtan, yakın zamanda kaybettiğimiz değerli sanatçımız Volkan Konak’ın da anısına, ”Göklerde Kartal Gibiyim”.
A.T.A.: Volkan Konak’ın ruhuna gitsin o zaman bu şarkı. Sakat Muhabbet devam ediyor ve şu anda dört tane çok aktif yaş aldığını gözlemlediğim konuğum var; Ayşegül Şimşek, Şenay Topal, Necla Bal ve Hatice Başkonuş. İlk bölümde biraz Gülbahar Özmen'i konuştuk, aktif yaşam merkezini konuştuk, çalışmaları konuştuk ve aktif yaş almak ne demek onu konuştuk. Şimdi biraz Alzheimer'a geçelim.
Ben Alzheimer'ı Demans ile hep karıştırırım ve hatta ben ikisini de aynı zannediyordum. Demans ne, Alzheimer ne? Hatice Hanım, ilk bölümde siz çok söz almamıştınız, size sorayım.
H.B.: Öğretmenlerin bu konuda benden çok...
Alzheimer ve demans
A.T. A.: Tamam, siz gönlünüzce söz hakkını veriyorsanız tamam.
Ş.T.: Bunu herkes karıştırıyor gerçekten. Birçok hasta yakını geliyor, diyor ki ‘benim hastam Alzheimer, Demans değil’ ya da tam tersi, ‘benim hastam Demans, Alzheimer değil’. Biz hemen orada devreye giriyoruz, bilgilendiriyoruz. Biz de doktorlarımızdan, bize bu eğitimi verenlerden öğrendik. Demans, beyin hasarlarının yol açtığı belirtilerin tamamı.
A.T.A.: Demans daha büyük bir çerçeve; Alzheimer da içindeki bir şubesi gibi mi?
Ş.T.: Aynen öyle. Demans, eşittir bunama ve beyin hasarlarının bıraktığı belirtilerin tamamı oluyor. Bunun %70'ini Alzheimer oluşturuyor. Dolayısıyla Alzheimer bir demans çeşidi. %30'unda ise yanlış hatırlamıyorsam sayısız, yüzlerce çeşit hastalık var.
A.T.A.: Onların hepsinin kendi başına başka isimleri var zaten ve öyle olunca da Alzheimer başka, demans başka gibi algılanıyor. Peki, Türkiye'de sayı biliniyor mu, bu konuda bir şey var mı? Kaç tane Alzheimer hastası var, kabaca da olsa bilginiz var mı o konuda?
Ş.T.: Yanılmıyorsam, 1 milyon civarında Türkiye'de kayıtlı hasta var; dünyada da en son hatırladığım rakam 20 milyon civarındaydı.
A.T.A.: Erken teşhis çok önemli diye tahmin ediyorum. Mesela bunu dinleyen, şüphelenen birisi var ise kendi yakınıyla ilgili ne gibi belirtiler var? Alzheimer olan bir kişide çok belirgin, spesifik bir şeyler var mıdır? Alzheimer mı acaba diye şüphelensin ve gitsin bir sağlık kurumuna kişi.
N.B.: Alzheimer, unutkanlıkla başlayan bir hastalık ama zaman içinde sadece unutkanlık değil, huy değişiklikleri meydana gelebiliyor. Aslında Alzheimer'ın zorluğu şöyle; önceleri o yaşlınıza, sevdiğiniz, anneniz, babanız, eşiniz, her kim ise onun unutkanlığını falan hoş görüyorsunuz, çok yoruldu, hayat yoruyordu falan diyorsunuz ve genellikle Alzheimer'ın o ilk evreleri kaçırılıyor. O unutkanlıklar ile ne zaman ki huy değişiklikleri başlıyor - yaptığı işlerde, farklılıklarda, mesela çok zevk aldığı bir şeyden hiç keyif almıyor, çok sakin bir insan çok hırçın olabiliyor, huy değişiklikleri oluyor – işte o zaman aslında en baştan itibaren tedbir alınıp bir nöroloğa götürülmesi gerekiyor.
A.T.A.: ‘İhtiyarlayınca huyu değişti’ derler ama o belki de o Alzheimer olduğu için aslında.
N.B.: İlk evreleri genellikle kaçırılıyor Alzheimer hastalarının. Hep konduramadığınız için yani yaşlılıktandır, çok yordu kendisini, şöyle bir üzüntü geçirdi diye o bölüm devamlı kaçırılıyor. Ondan sonra tabii ki hareketlerinde yavaşlamalar, insanlardan kaçmalar. toplumdan uzaklaşmalar, çok çeşitli arazlar ortaya çıkıyor.
A.T.A.: Peki, erken teşhisin önemi nedir? Erken olunca, olmayınca ne fark oluyor bu hastalığın gidişatında?
N.B.: Eğer erken olur ise onun iyi hallerini uzatabiliyorsunuz tedaviyle. İyi olduğu zamanlar uzayabiliyor ama kaçırırsanız ilk evresini ki bu evrelerin bazısı Alzheimer dendiği halde ‘yok benim annem babam Alzheimer olmaz’ deniyor.
A.T.A.: Üzerine kondurmama var bizim ülkemizde.
Alzheimer'ın evreleri
N.B.: Ama o evreler kaçırılıyor.
A.Ş.: Sosyal yaşam ile hastalığın yaşam kalitesini arttırabiliyorsunuz.
N.B.: Tıpta yedi evre olarak düşünülüyor ama pratikte üç evre oluyor Alzheimer hastalarında; başlangıç dönemi, orta evre ve ileri evre. Bir de zaten Alzheimer hastaları belli bir dönemden sonra zaten birçok şeyi unutuyorlar, ne olduğunu. pek ayırdında da olmuyorlar. İleri evresinde ise tamamen yatağa bağımlı hale geliyorlar ama asıl burada yükü çeken Alzheimer'a bakım veren insanlar, yakınları. Onlara da, hasta yakınlarına da aktif yaş alma evlerinin çok büyük faydası var. Ben de bir hasta yakını olarak diyebilirim ki - 20 yıla yakın bir süre hastamla birlikte yaşadım - gerçekten çok zor evreler.
A.T.A.: Aslında iki kişinin hayatı bloke oluyor, bir kişinin değil.
N.B.: Hem yakını, hem ailesinin diğer fertleri. Çocuğu var ise çocuğu, kardeşleri var ise birçok kişinin hayatının akışı değişiyor.
Gene Hackman örneği
A.T.A.: Bir yere gitseniz de acaba bir şey oldu mu, acaba bir şey geldi mi gibi hep soru işaretleriyle yaşıyorsunuz yani o anı yaşayamıyorsunuz belki de.
N.B.: Yalnız bırakamıyorsunuz.
A.T.A.: Osman Müftüoğlu diye anlattım. Kendisinin geçen haftaki yazısında Gene Hackman – duymuşsundur, ünlü bir oyuncu - vefat etti biliyorsunuz ve beş-altı gün sonra evinde bulundu. Detayını Osman Bey'den öğrendim ben de. O da bir Demans ve Alzheimer'mış, eşi ölüyor ve Hackman da hasta olduğu için eşinin öldüğünü bir hafta sonra fark ediyor. Yani çok ağır bir şekilde vefat etmişler. Hem köpekleri, hem kendi, hem de eşi ölü bulunmuştu evlerinde. Bu da aslında o hastalığın bir boyutu. Bu da çok yeni yaşadığımız bir olay.
N.B.: Mesela yazı-kışı ayıramıyor yani çok akla hayale gelmeyecek zorlukları var Alzheimer hastalarının.
A.T.A.: Mesela ben bir şey unutuyorum, bir isim unutuyorum, ‘Allah’ diyorum, ‘...ben de mi olacağım?’ Herkes de oluyordur ama böyle bir şey mi oluyor?
N.B.: Aynur Hocam, bizim başkanımız, yönetim kurulu başkanımız, profesör ve gerçekten dünya çapında çok değerli bir nörolog kendisi. Biz kendisinin çok çeşitli eğitimlerine katıldık ve her zaman söylediği ve verdiği bir örnek var, der ki; bir kek yaptınız, fırına koydunuz, başka işlere daldınız ve unuttunuz. Yandı kek. Eğer siz, ‘Ayy ben kek yapmıştım, yanmış’ derseniz tehlike yok ama tamamen unuttuysanız tehlike çanları çalıyordur.
A.T.A.: Peki, ailede benim bildiğim kimsede yok ama öyle genle ilgili bir şey mi, böyle bir şey var mı? Yani ‘rahatım kimse de yok bende de olmaz’ denemiyor galiba.
N.B.: 65 yaş üstü hastalık diye tanımlanır Alzheimer hastalığı ama eğer genç, 40'lı yaşlarda falan olunuyorsa o zaman ailede acaba genetik olarak var mı sorusu sorulabilir.
A.T.A.: Bakılması gerekiyor, çok çok sağolun. Dört konuğum olduğu için dört konuğa da eşit söz veremedim, dinleyenler de kusuruma bakmasın ama Necla Hanım çok güzel, detaylı olarak anlattı konuları. Şimdi Şenay Topal, Necla Bal, Hatice Başkonuş ve Ayşegül Şimşek, sırasıyla son sözlerinizi alalım ve son verelim programa isterseniz.
Alzheimer hastalarına kim yardım ediyor?
Ş.T.: Ben hemen Necla öğretmenimin söyledikleriyle bağlantılı devam edeyim; bu kadar zor durumda olan Alzheimer hastalarına kim yardım ediyor? İlk kurum Alzheimer Dernekleri. Peki, hasta yakınları nasıl destekleniyor? O konuya bağlamak istiyorum; bunun iki yönü var. Birincisi toplumsal farkındalık yaratıyor dernek ve toplumsal farkındalık yaratılınca toplum o Alzheimer hastalarına, hasta yakınlarına yardım ediyor, empati duyuyor. Bunun bir bacağı da hasta yakınının bilinçlenmesi. Dernek onları bilinçlendirmek için de çok çeşitli çalışmalar yapıyor, eğitimler veriyor. Onlara bu çatıyı temin ederek bu çatı altında Alzheimer hasta yakınları bir arada oluyorlar, birbirlerinin derslerini dinliyorlar, paylaşıyorlar. Bu yalnız benim başıma gelmemiş, binlerce kişinin başındaymış diyerek hastalığı kabulleniyorlar. Kabullenme aşaması çok önemli. Niye? Yani bende de oldu. Annemde olduğunda, ‘Annem niye böyle yapıyor? Yaşlanınca huyu değişti’ diyorum. Alzheimer’ı bilmiyordum, o zaman dernek yoktu. Anneme kızıyordum, ‘Anne az önce sordun, on defa soruyorsun aynı soruyu’ diyordum ama ne zaman dernekten eğitim almaya başladık, öğrendik ki Alzheimer hastalığı fiziksel bir hastalık, dedik ki annemizin, babamızın, büyüğümüzün elinde değil bu hastalık, onun beyni hasta. Derneğin bu yararı oluyor. Hasta yakını bunları öğrenince, eğitim alınca kabulleniyor, hastasına daha hoşgörüyle bakıyor, ona daha iyi bakıyor ve ona iyi bakınca kendi yaşamına da kalite geliyor. Dolayısıyla az önceki o tabloda Alzheimer derneklerinin müthiş bir katkısı var.
A.T.A.: Necla Hanım, sizin son sözleriniz var mı?
N.B.: ‘Aktif yaşa, Alzheimer olma’ diyorum.
A.T.A.: Çok sağ olun. Ya siz Hatice Hanım?
H.B.: Ben biraz aktif yaş alma konusunda burada yaptığımız ürünlerden ve satış sayfamızdan bahsetmek istiyorum. Bir sayfamız var ve bu sayfadan bize destek olabilirlerse biz çok çok mutlu oluruz, destek olursanız memnun oluruz.
A.T.A.: Türkiye’de birçok kişi bu hastalığı çekiyordur muhtemelen. Siz de bir milyon kişi dediniz, bu da şehirlerde ve tanı alan kişiler. Köylerde, kasabalarda yani dernek olmayan yerlerde ne yapıyor insanlar, bunu bilmiyoruz.
N.B.: Söyledik ama 2015'in kayıtlarının araştırmalarına göre, Mersin'de yalnız 15 bin kayıtlı hasta var ve Alzheimer hastası ile en az iki kişinin ilgilenmesi lazım evde.
A.T.A.: Ayşegül Hanım, çok sağolun bu imkanı tanıdığınız için. Sizin son sözleriniz?
A.Ş.: Biz teşekkür ederiz ve aktif yaş alma çalışmalarını Alzheimer farkındalığını arttırmak için yapıyoruz aslında. Ben de son sözlerimde, ‘Aktif yaşa, Alzheimer olma' diyorum Necla öğretmenimin dediği gibi. ‘Aktif yaşa, Alzheimer olma ve Alzheimer'ı ötele’. Aktif yaş alma evlerimize gelsinler, faaliyetlerimize katılsınlar, etkinliklerimize katılsınlar, kendileri için bir şeyler yapsınlar ve Alzheimer'ı ötelesinler.
A.T.A.: Ben ne diyeyim, belli bir yaşta düşünmesin. Gençler de gelsin. Ben mesela isimleri de anayım; Mustafa ve Zümrüt Akınbay çifti sayesinde buraya geldim. Mustafa Abi ve Zümrüt Abla demeseydi, ben görseydim sizi yoldan, ‘burası bu yaş içindir’ der ve gelmezdim muhtemelen. Yani gençler gelebilir, bunu da söyleyelim burada. Bilsinler, herkes gelebilir.
N.B.: Bir adım daha atmanızı bekliyoruz. Gelin, üye olun ve çevrenizi de üye edin derneğimize.
A.T.A.: Ben de şunu diyeyim; bir kere konuk oldunuz ve bitti değil; her zaman konuk alırız sizleri. Apaçık Radyo buna açıktır her zaman. Bir de son sloganı var programın; Marx'ın, ‘Dünyanın Tüm İşçileri Birleşin’ lafını ben değiştirdim ve ‘Dünyanın tüm sakatları eğleşin’ diyorum programın sonunda. Bu da aslında aktif yaş almaya değen de bir şey oldu çünkü burada da eğleşiyorlar aslında aktif yaş alan bütün insanlar. Haftaya görüşmek üzere, hoşça kalın diyorum.