Nereye Doğru’da Cengiz Aktar’ın gündeminde, ABD’de yeni kurulan Kamu Verimliliği Bakanlığı (DOGE), Lübnan’dan bombardımanlardan kaçarak ülkelerine dönen Suriyeliler, Sudan’da devam eden iç savaş ve açlık tehlikesi, Avrupa’da gündemde olan NATO kaosu, Almanya’nın erken seçim kararı ve ABD yeni Dışişleri Bakanı Marco Rubio yer alıyor.
Nereye Doğru’ya ABD’da yeni kurulan Kamu Verimliliği Bakanlığı (DOGE-Department of Government Efficiency) haberiyle başlayan Cengiz Aktar, “DOGE, Elon Musk ve Cumhuriyetçi Parti Başkan Adayı olan Vivek Ramaswamy’in Bakanlığı. ABD Başkanı Donald Trump, ‘Bu Bakanlık, bu iki harika Amerikalı ile birlikte, yönetimimin hükümet bürokrasisini ortadan kaldırmasının, düzenlemeleri azaltmasının, savurgan harcamaları kesmesinin ve federal kurumları yeniden yapılandırmasının yolunu açacaktır.’ diyor. Bence Kamu Verimliliği Bakanlığı tam bir çılgınlık. Bütün hükümet sistemini yerle bir ediyor. Değil azaltma, yerle bir etmek üzere kurulmuş bir bakanlık. Elon Musk'ın ve Ramaswamy’in daha önce bunun hakkında söyledikleriyle ilgili dünya kadar haber var. Bu konu daha çok konuşulur. Geçici bir bakanlık olarak kurulan bu bakanlığın, ABD’nin 250. yıl dönümüne denk gelen 4 Temmuz 2026'da bu görevini bitireceği de belirtiliyor,” dedikten sonra Ömer Madra, “Çok sembolik, biz de biraz önce konuşurken ZETEO internet haber mecrasında, Jacob Silverman'ın ‘Yeni Gölge Cumhurbaşkanımızla Tanışın!’ dediği bir yazısına değindik,” eklemesini yaptı. Aktar, “Bakanlığın adı zaten Musk’ın kripto parasının adı ‘Doge-dogecoin’ ile aynı. Önümüzdeki günlerde, haftalarda ve aylarda daha çok şaşıracağız, öyle gözüküyor,” yorumundan sonra, “Dünyanın haline bakmaya devam edelim,” diyerek yeni gündemine geçti.
“Lübnan ve Suriye'den başlayalım. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne göre, Suriye'deki iç savaştan dolayı Lübnan'a kaçan 1,5 milyon Suriyelinin %70'i memleketlerine dönmüş - hem de yürüyerek dönmüşler çünkü bombardımanlardan kaçıyorlar. 550 bin kişi deniyor, bunların çoğu da kadın ve çocuk tabii - bunu bir kenara not edelim. İlginç bir şekilde, ağırlıklı olarak hükümet kontrolündeki bölgelere gitmişler. 10 bin kadar bir grup da Kürtlerin kontrolündeki Rojava'ya gitmiş,” diye belirten Cengiz Aktar, Sudan konusuyla Nereye Doğru’ya devam etti.
“Sudan'dan hiç bahsedilmiyor, hatırlatmakta fayda var. Biz de bir aydır program yapmıyoruz. Orada iç savaş patlayalı 19 ay oldu. 13 milyondan fazla insan yerinden olmuş ve bunların 3 milyonu komşu ülkelere kaçmak zorunda kalmış. Ağırlıklı olarak Mısır, Çat, Güney Sudan, Libya ve Orta Afrika Cumhuriyeti, Sudanlı mültecileri ağırlıyor. Darfur’da açlık tehlikesi 800 bin. Açlık tehlikesi derken muhtemelen orada açlıktan ölüyor şu sırada insanlar. Artık tehlike değil, bu bir gerçek. Bu iç savaşta en az ölü sayısı 62 bin kişi deniyor ama çok daha fazla. Silahlı Çatışmalar Konum ve Olay Verileri - ACLED (The Armed Conflict Location & Event Data Project) adlı bir sivil toplum kuruluşu var. ACLED, artık çok başvurulan bir kaynak oldu, devamlı güncelleniyor. Bir de meşhur Forensic Architecture- Suç Soruşturan Mimarlık ekibi var. Bu sayılar - tabii en az olarak - onların verileri. Aynı şey Gazze için de geçerli,” diyen Cengiz Aktar’a Ömer Madra, “Sudan'daki bu çatışmaların yine hiç üzerinde durulmayan önemli boyutlarından biri de görülmemiş boyutta cinsel suçlar işleniyor olması. Kadınlara yönelik de korkunç bir durum var,” eklemesini yaptı. Aktar, “Aynı şey Gazze soykırımı için de geçerli. Artık Gazze dememek lazım, Filistin demek lazım. Batı Şeria ve bütün işgal altındaki topraklar - Kudüs dahil olmak üzere - orada da korkunç şeyler oluyor. Hatta hapishanelerdeki erkek tutuklulara yapılan cinsel saldırılar açıkça gösterilmesine rağmen, Batı basını hiçbir şekilde bahsetmemişti,” dediğinde ise Madra, “Hatta köpeklerin de kullanıldığı cinsel saldırılar var,” diye ekleme yaptı. Aktar, “Çığırından çıkmış bir İsrail halkından bahsediyoruz. Tamamen bambaşka bir evrende yaşıyorlar - biraz ABD gibi herhalde,” diyerek Avrupa gündemine geçti.
“Avrupa, ABD'deki başkan değişikliği sonrasında şokta aslında. Bir önceki dönem Trump, NATO konusunda Avrupalılara, ‘Hadi bakalım! Artık siz kendi savunmanızı kendiniz yapın’ diye çıkışıyordu yani orada bu konuda artık bıçak kemiğe dayandı, hatta deldi geçti bile. Bu konu, geçen sene Macron'un canlandırdığı Avrupa Siyasi Topluluğu denilen bir yapı etrafında uzun uzun konuşuldu. Ama nasıl olacak, ne şekilde olacak? Başlangıçta sözünü ettiğimiz Kamu Verimliliği Bakanlığı’ndan Elon Musk bunlara da el atacak herhalde. Avrupa'nın savunmasını da, lüzumsuz bir harcama, bir israf olarak görecek muhtemelen. Amerikan ordusunun Avrupa'da hala 100 bin askeri var ki bütün mühimmatı, uçakları, füzeleri saymıyoruz. Herhalde onlar da 4 Temmuz 2026'ya kadar çekilecektir. Burada bir aciliyet var, bu bütün Avrupa'yı silkelemiş vaziyette. Ne yapacaklar, nasıl bunun altından kalkacaklar? Hiçbir şey yok ortada. Komisyon yeni üyelerini atamakla uğraşıyor şu sırada. Yalnız Almanya önemli bir karar aldı; Ocak ayından itibaren Almanya'da zorunlu askerlik tekrar geri geliyor- önemli bu tabii. 1945 sonrası ilk defa böyle bir şey oldu. Almanya'nın sorunları daha yeni başlıyor aslında. Bir hükümet değişikliği oldu biliyorsunuz: Almanya Başbakanı Olaf Scholz, hür demokratların lideri, Maliye Bakanı Lindner’i görevden aldı ve küçük de olsa bir hükümet krizi başladı. Gensoru yapılacak derken, erken seçim kararı alındı. 23 Şubat'ta erken seçim olacak, birkaç ay öne aldılar. AfD yükselişte ama benim tahminim o ki AfD daha ‘mainstream’ dedikleri, herkesin kolaylıkla kabullenebileceği bir hükümet partisi konumunda değil. Bir takım landerlerde özellikle doğuda hükümette ama ulusal seviyede, daha zor görünüyor. AfD'ye oy vermek istemeyen seçmen de gidip tabii Hristiyan Demokratlara verecek muhtemelen. Çok güçlü Hristiyan Demokrat bir hükümet geliyor. Herhalde Yeşiller perperişan olacak, öyle gözüküyor maalesef. Büyük hatalar yapıldı ve tabii İsrail'de, Filistin'de süregelen soykırım, orada da, her yerde olduğu gibi seçmeni küstürmüş olabilir. Onun da sonuçlarını birkaç ay sonra 23 Şubat'ta göreceğiz çünkü Almanya'da, aynı şekilde Fransa'da, hükümetin ve resmi ağızların soykırıma yaklaşımıyla, halkın yaklaşımı arasında uçurumlar var. Kimse orada olup bitene, ‘Tamam canım, işte İsrail haklı’ demiyor. Ama resmi Almanya ve resmi Fransa, İsrail'e destek konusunda başından beri aynı çizgide devam ediyor. Almanya'da bir yasa, Fransa'da da bir yasa tasarısı var. İsrail'i kınamak eşittir Yahudi düşmanlığı, antisemitizm. Dolayısıyla Almanya'da ‘yasaktır’ diye bir talimat geldi ve Fransa'da da aynı yasa tasarısı var. Her partiden aşağı yukarı 97 vekil bu yasa tasarısını imzaladı. Herhalde geçecektir, öyle gözüküyor ve aynı şekilde İsrail'i kınamak eşittir Yahudi düşmanlığı. Dolayısıyla İsrail kınanamaz, ne yaparsa yapsın İsrail konusunda konuşulamaz. Bu artık sansürü falan aşmış bir akıl tutulması. Bu başka bir şey. Bu bir suç ortaklığı. 19. ve 20. yüzyılda özellikle Yahudilerle ilgili zaten korkunç şeyler yaşandı. Mesela Fransa’daki Dreyfus olayı. Bunlar aynı muameleyi bu sefer tersinden uyguluyor - akıl tutulmasından başka bir sözcük bulamıyorum. Avrupa’da, Japonya ve Kore’nin de dahil olduğu Batı dünyasında, İrlanda, İtalya, İspanya ve Slovenya dışında bütün Batılı hükümetler ve Batı medyası artık göğsünü gere gere Filistin Soykırımı'nın suç ortağı konumunda maalesef,” diyen Cengiz Aktar’a, Özdeş Özbay, “Peki, bu yasalar geçtiğinde Birleşmiş Milletler Başkanı ya da bürokratları, Francesca Albanese gibi özel raportörler bu ülkelere giremeyecek mi ya da konuşamayacak mı?” sorusunu sordu. Aktar, “Tabii o kapıya çıkar ama bu arada tabii Birleşmiş Milletler kalırsa,” cevabını verdi. Ömer Madra ise, “O da ayrı bir konu, çok önemli. Bir de açlık kampanyasından da iki kelime ile bahsetmek gerekiyor. ABD'nin İsrail’e Kuzey Gazze’deki açlık kampanyasını sona erdirmek için vermiş olduğu 30 günlük bir süre vardı. İsrail buna uymamış. Yani şu anda 400 gün üzerinde bir açlık ile İsrail'in saldırısı devam ediyor ve sonunda binlerce yerinden, yurdundan olmuş, evinden olmuş Filistinlinin, geçici kamplarda günlük hayatı sürdürebilmesinin neredeyse imkansız olduğu da belli oluyor,” dedikten sonra Democracy Now!’da yer alan Filistinli Ibdissam Sobh’un konuşmasından alıntı yaptı, “400 gün 400 yıl gibi geçti. Belki de daha fazla. Savaş olmasaydı, açlık ve yerinden olma gibi şeyleri bilemeyecektik. Ondan önce iyi, kötü kendimize göre yaşıyorduk. Yardım paketleri ayda iki defa geliyordu. Şimdi ne yiyecek, ne su, ne ilaç var. Hiçbir şey yok, her şeyden yoksunuz. Hatta nefes aldığımız hava bile eksik”.
Cengiz Aktar, “Açlık da zaten soykırımın araçlarından bir tanesi,” diyerek Türkiye gündemine geçti ve, “ABD’deki yeni Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Türkiye'ye ve hükümetin özellikle yurt dışı icraatlarına çok mesafeli olan bir siyasetçiydi. Şimdi bakan olarak Marco Rubio, Venezuela dostluğu, Suriye meselesi yani Rojava meselesi ve İran meselesi konusunda bakalım aynı siyaseti sürdürecek mi? Türkiye bağlamında da çok mesafeli Rubio. Hükümetin Trump'ın seçilmesinden beklentileri tam manasıyla gerçekleşmeyebilir demek istiyorum. Tabii İran meselesi de ayrı; oraya saldırılacak mı ama saldırırken de bu acaba lüzumsuz harcamaya girecek mi? Bilmiyorum. Verimlilik ve İsrafı Kesme Bakanlığı’nın şöyle bir absürt tarafı var: Neyin israf olduğu kararını Elon Musk ve Ramaswamy verecek,” diyerek son gündemine geçti.
Cengiz Aktar, “Eğitim reformu girişiminin yıllık eğitim raporu açıklandı. Yaklaşık 800 bin çocuk, genç -bunların çoğu zaten kız çocuğu- eğitim dışında ve bunların arasında en büyük grup da 14-17 yaş aralığında. Her üç gençten biri de yani yaklaşık %38 ne eğitimde, ne istihdamda. Avrupa Birliği ortalamasında bu oran 5'te 1, Türkiye'de 3'te 1. Böyle bir verimiz de var. Son olarak da Avrupa Birliği ilerleme raporu yayınlandı. Eskiden bu raporlar üzerine programlar yapardık ama bu yıl haber bile olmadı Türkiye'de. Sadece şunu belirteyim; müzakerelerde 54 tane yani 54 konuda ‘ilerleme yok’ ibaresi var,” diyerek bu haftalık gündemini tamamladı.