![]() |
Söyleşiyi izlemek için fotoğrafın üzerine tıklayın.(53 Mb, wmv) |
Washington, 27 Şubat 2009
Onur Sazak: Merhaba, ben Onur Sazak. Bugün Richard Weitz ile birlikteyiz. Kendisi Hudson Enstitüsü'nde kıdemli araştırmacı ve Siyasi-Askeri Analizler Merkezi'nin direktörü. Bize vakit ayırdığınız için dinleyicilerimiz adına teşekkür ederim. Gelecek hafta Açık Radyo dinleyicileri için çok önemli bir hafta. (2 Mart günü) 2500 kişi Capital Climate Action yürüyüşü için Washington'a gelecek ve Kongre binasını ısıtan kömür santralinin etrafında kordon oluşturarak dünyanın dikkatini bir kez daha küresel ısınma sorununa çekecek. Ben bu konuya farklı bir açıdan yaklaşmak istiyorum. İklim değişikliği ve iklim değişikliğinin ulusal güvenliğe etkileri üzerine birçok yayınınız var. İklim değişikliğinin küresel terörden daha ciddi bir tehlike olduğunu söyleyenleri de duydum. İki kavram arasındaki ilişkiyi nasıl açıklıyorsunuz?
Richard Weitz: Bu, konuyu incelediğiniz zaman dilimine bağlı. Eğer önümüzdeki 30 yılı ele alacak olursak, küresel ısınmanın su anda var olan bazı sorunları daha da artıracağını öngörebiliriz. Bir anlamda su anda karşı karşıya olduğumuz sorunlara katkı sağlayan bir faktör. Tabii ki, bu 30 yılın ötesinde ne olacağını görebilmek oldukça güç. Eğer iklim değişikliği radikal bir boyut kazanırsa, teorik olarak bu dünyanın sonu demektir zaten. Genel olarak askeri çalışmalarda kullanılan süre gelecek 30 yılı göz önüne alır.
OS: Nedir bu problemler, ya da tehdit olarak algılanan unsurlar? Daha somut örneklerle tanımlamanız mümkün mü? Bölgesel etkilerinden söz eder misiniz?
RW: Bu çok iyi bir soru, çünkü gelecekte yaşanacaklar bölgeye göre değişecektir. Ve aslında bundan dolayı, "iklim değişikliği" terimi "küresel ısınma" teriminin yerini almaya başlamıştır. Ortalama hava sıcaklığı tabii ki artıyor, fakat bir yandan da bazı bölgelerin de giderek soğuduğunu gözlemliyoruz. Bunu rüzgâr modellerine bağlayanlar var—tabii bu spekülasyona açık bir konu. Fakat, bazı yerlerde havanın ısınmasıyla ve buzulların erimesiyle, okyanusların yükselmesini göreceğiz. Özellikle kıyı şeritlerinde yaşayanların bundan etkilenmemeleri mümkün değil. ABD'de bunun raporları önümüze geliyor. Türkiye'de de bu problemler ortaya çıkmaya başladı, özellike Çanakkale Boğazı'nda ve Karadeniz'de. Daha kotu su baskınları ve tasmalar meydana gelebilir.
Tabii bazı bölgelerde bunun tam tersi sayılabilecek aşırı buharlaşma da yaşanabilir. Bu da su kaynaklarının azalmasına yol açacaktır. Bu, özellikle Ortadoğu ve Afrika'da çok ciddi kaygılara yol açıyor.
Bütün bunlar haricinde en emin olduğumuz şey, bütün bunlardan kimsenin kârlı çıkmayacağıdır. Örneğin, iklim değişikliğinin Rusya'ya bazı avantajlar sağlayacağını iddia edenler var. Soğuk ve kurak bir iklime sahip olan Rusya'nın bu sayede biraz ısınacağını, enerji masraflarının düşeceğini söylüyorlar. Fakat şundan emin olunmalıdır ki, farklı şekilde olsa dahi, uzun vadede herkes zararlı çıkacaktır. İklim değişikliğinden kârlı çıkacak hiç kimse olmayacaktır.
OS: The Age of Consequences: The Foreign Policy and National Security Implications of Global Climate Change (Küresel Isınmanın Dış Politika ve Ulusal Güvenlik Açısından Sonuçları) başlıklı çok önemli ve faydalı bir raporun hazırlanmasında emeğiniz geçti. Eski CIA Direktörü James Woolsey,-şu andaki ABD Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi- Susan Rice ve Başkan Barack Obama'nin en yakın danışmanlarından John Podesta'yla birlikte çalıştınız. Obama yönetiminin yaklaşımıyla ilgili sorularım da olacak, fakat önce sizden bu raporda tartıştığınız üç senaryodan bahsetmenizi isteyeceğim.
RW: Önümüzdeki 30 yıl için, iki senaryomuz var. Birincisi, bugünkü eğilimin sürmesi. Bu eğilimin sürmesinden yola çıktığımızda dahi, ortaya çıkan senaryo çok karanlık ve bize değişmemiz gerektiğini gösteriyor.
Daha sonra ise, "ya bu süreç bilimadamlarının tahmin ettiğinden daha kötüyse" diye sormaya başladık. Ne de olsa bu alanla ilgili bilinmeyen çok şey var ve daha önce gezegenimiz üzerinde böyle deneyler hiç yapılmadı. Nasıl bir laboratuvarda değişik kimyasalları karıştırarak testler yapılıyorsa, biz de buna bezer deneyleri dünya üzerinde yaptık. "İklim tahmin edilenin iki katı hızıyla değişirse ne olur?" diye sorduk. Mesela Antarktika'nın kısa sürede erimesinin iklim değişikliği üzerinde çok büyük etkileri olacaktır. Bunun üzerine eski CIA direktörü gelecek yüzyıla bakmamızı önerdi.
OS: Raporunuzda, toplu göç, açlık, kuraklık, ve bunların yol açacağı uluslararası problemlerden ve hatta çatışmalardan söz ediyorsunuz. Küresel ısınmanın bu tür felaketleri doğurma ihtimaline yer veriyorsunuz. Küresel ısınmayı hâlâ bir uydurma olarak görenlerin, sorunun ne kadar ciddi olduğuna ikna edilmesinde anlatacaklarınız etkili olacaktır.
RW: Bugün hemen hemen bütün bilimadamları, iklim değişikliğine insanların yol açtığını, bunun fosil yakıtlardan kaynaklandığını, atmosferdeki karbon seviyesinin artmasıyla ilgili olduğunu, sera gazlarının atmosferde ısıyı arttırdığını kabul ediyor. Fakat, bunun aksini iddia edenler, buna insanoğlunun yol açmadığını, dünyanın bu tip evrelerden daha önce de geçtiğini söylüyorlar.
Bahsettiğin göçler ve diğer şeyler zaten şu anda çok küçük ölçeklerde yaşanan olaylar. İklim değişikliğiyle birlikte bütün bu göçler, açlık, ve diğer problemler daha da artacak. Bugün belki binlerce insan Avrupa'ya ekonomik nedenlerden dolayı göç ediyor olabilir. Peki ya ekonomi daha da kötüye giderse? Ya yaşadıkları yerde kuraklık başlar ve içecek suları kalmazsa? Ekilen tarım ürünleri çürürse? O zaman, Avrupa'ya akın eden çok daha fazla insan göreceğiz. Güney Pasifik'te bir adada yaşıyorsunuz ve sular yükselmeye devam ediyor. O zaman ne yapacaksınız? Bugün gördüklerimiz, zaman içinde çok daha kötüleyecek.
Çin ciddi sorunlar yaşayabilir. Bildiğiniz gibi su anda Çin ekonomisi son derece canlı. Son yıllarda ciddi büyüme kaydetti. Herkes Çin'deki büyümeyi durduracak unsurları inceliyor. Eğer Şanhgay suların altında kalırsa, bunun doğuracağı sonuçlar Çin ekonomisi için bir felaket olacaktır.
Dinleyicileriniz için önemli olabilecek bir konu da Türkiye'nin nasıl etkileneceği. Türkiye bugün kilit bir noktada. Avrupa'yla Asya arasında bir geçiş noktasındasınız ve ayni zamanda Afrika'ya yakınsınız. Bölgesel bir enerji dağıtım şebekesi. İster istemez bir çok iklim sorunun tam ortasında yer alacaksınız. Avrupa'ya ya da Asya'nın kuzey bölgelerine sığınmak isteyenler Türkiye'den geçmek zorunda kalacaklar.
OS: Tabii bir de Türkiye'nin kendi kuraklık ve su problemleri var. Büyük şehirlerin barajlarından gelen haberler hiç iyi değil. Kısa vadede bu şehirlerin susuz kalması söz konusu…
Konuyu Amerika'ya getirmek istiyorum. Obama yönetimi iktidara "değişim" sözüyle geldi. Fakat gecen hafta, Çin ziyareti sırasında ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, küresel ısınma sorununu, insan hakları gibi diğer önemli meselelerle birlikte geri plana itti; ABD ile Çin'in öncelikle, Kuzey Kore açmazı ve içinde bulunduğumuz ekonomik krizin aşılması gibi konularda işbirliği yapması gerektiğini belirtti.
Pazartesi günü binlerce insan Obama'nin kendilerine kulak vereceği umuduyla Washington'a gelecek. Tabii ki kendisi, bu konularda bir önceki baskan ve kabinesinden çok daha hassas. Obama yönetiminden nasıl bir tepki beklemeliyiz?
RW: Başkan Obama iklim değişikliğinden son derece endişeli ve bu konuyla yakından ilgileniyor. İklim değişikliğinin varlığına inanıyor ve bunu durdurmak istiyor. Yine de, bu konu kendisi için, eski senatör ve başkan yardımcısı Al Gore için olduğu kadar merkezi değil. Obama için bu tabii ki önemli bir konu; fakat özellikle ekonominin önemli bir açmaza sürüklendiği şu günlerde, ilk önce ekonomik problemler, kısa vadeli işsizlik gibi sorunlarla mücadele etmek zorunda.
İklim değişikliğiyle ilgilenenler, insanların farklı enerji kaynaklarına yöneltilmesinin, kömür yerine daha temiz ve yenilenebilir alternatiflerin kullanılmasının ekonomi üzerinde çok olumlu etkilerinin olacağını, yeni istihdam alanları açacağına inanıyorlar. Buna rağmen, tabii ki, yönetimin bu konuya eğilmesi açısından, ekonomik kriz bir dikkat dağıtan bir faktör.
Ben, Obama'nın Pazartesi günkü protestoyu not edeceğine inanıyorum. Bu konuda harekete geçmek istediğini biliyorum, fakat resesyon ve Ortadoğu'daki olaylar yüzünden umulduğu kadar acil bir öncelik olmayabilir kendisi için. Yakınındaki danışmanların bu konuya olan ilgisini de göz önünde bulundurursak, kendisinin bundan kolay kolay vazgeçmeyeceğini ve Pazartesi günü Washington'u ziyaret edecek grubun bu diyaloğa olumlu katkılarda bulunacağını tahmin ediyorum.