12 Kasım Perşembe
Kopenhag İklim Zirvesi’ne 25 gün kaldı.
Bugün kulağa bilim-kurgu filmi gibi gelen bir haberle başlamak istiyorum. Japonya, 2030 yılı için kendine ilginç bir enerji hedefi belirledi: Uzaya bir güneş paneli koyarak, lazer ışınları ve mikrodalgalarla güneş enerjisini dünyaya aktarmak. Hükümet, bazı şirketleri ve bir araştırmacı grubunu bir araya getirerek milyarlarca dolarlık kesintisiz temiz enerji hayalini gerçekleştirmek için adımlar attı.
Japonya, petrol bağımlılığından kurtulmak için yaptığı yatırımlarla şu anda dünyanın güneş ve diğer yenilenebilir enerjiler lideri. Üstelik çok ciddi sera gazı salım düşürme hedefleri var. Şimdi ise Uzay Güneş Enerji Sistemi adını verdiği projeyi hayata geçirmek istiyor. Bu projeyle, güneş ışınları, atmosferin dışında bulunacak bir uyduda tutulacak. Burada tutulacak güneş enerjisi, atmosferden geçmediği için Dünya’dakinden 5 kat daha güçlü. Ardından enerji, lazer ışınları ve mikrodalgalarla yeryüzünde yer alacak dev parabolik antenlere aktarılacak. Proje hayata geçerse sadece Japonya’nın değil, başka ülkelerin enerjisini de sağlayabileceği temiz bir enerji kaynağına ulaşmak mümkün olabilecek. Hadi hayırlısı diyelim ama bildik temiz ve yenilenebilir kaynaklara aynı anda önem verip belimizi de hayallere bağlamamak gerek.
Peki büyükler böyle büyük hayaller peşinde koşarken, küçükler iklim değişikliğiyle ilgili ne yapıyor? Susam Sokağı, geçtiğimiz hafta 40. yaşını kutladı. Her yıl tema değiştiren Susam Sokağı’nın bu yılki temasının “Yeşil ve Büyüyen Dünya” olacağı açıklandı.
Her ne kadar şu anda ülkemizde yayınlanmasa da, tüm dünyada birçok kuşak Susam Sokağı’yla büyüdü. Bunun bilincinde olan program yapımcıları, yeni nesli bilgilendirmek için çaba sarf etmeleri gerektiğinin farkında. Yapımcı, küresel ısınma ve ormansızlaştırma gibi kavramların gerçekten yetişkinlerin dünyasına ait olduğunu ve çocukları korkuttuğunu söylüyor. Yine de çocukların büyüdüklerinde iklim değişikliğiyle mücadele edebilmelerinin yolunu açmak için çalışıyorlar. Sadece iletişim teknikleri farklı. Susam Sokağı, çocuklara “Dünya o kadar güzel bir yer ki, onu sevmeli ve korumalıyız, güzelliğini takdir etmeli ve ona saygı göstermeliyiz” mesajı veriyor. Yapımcılar, 40.yıl şerefine Michelle Obama’yla Elmo’yu bir araya getiren bir skeç hazırladılar. Skeçte, bitkilerin gelişimi ve bu gelişimin güzelliği anlatılıyor. Dileriz, gezegenin geleceğini önemseyen kuşaklar yetiştirme hedefine sahip programlar Türkiye’de de yaygınlaşır.
Kopenhag’da 193 ülke bir araya gelecek. Tabii ki hepsinin iklim değişikliğiyle ilgili endişeleri, yani Kopenhag’dan beklentileri birbirinden farklı. Örneğin düşük rakımlı adalar için esas endişe kaynağı, yükselen deniz seviyesi. Güney Avrupa için ise iklim değişikliği daha az yağmur ve daha çok kuraklık anlamına geliyor. Doğu Asya için, en büyük korku güçlü fırtınalar ve seller. Lester Brown’a göre konferansda bu konular konuşulacak ancak konferansın en temel konusu gıda güvenliği.
Buzulların eridiğini görmemiz, gıda açısından tehlikede olduğumuzu anlamamız için yeterli. Grönland ve Batı Antartika buzullarının erimesi, deniz seviyesini arttırıyor. Grönland buzulu tamamen eriyecek olursa, deniz seviyesi 7 metre artar.
Bu artış, özellikle çeltik tarımı yani pirinç ekimi için tehlike yaratıyor. Dünya Bankası’nın Bangladeş’e dair bir haritasına göre, ülkede deniz seviyesinde 0.9 metrelik bir artış bile yaşansa, 160 milyon nüfuslu ülkenin çeltik tarlalarının yarısı sular altında kalacak. Aynı zamanda dünyanın iki numaralı pirinç ihracatçısı Vietnam’ın pirincinin yarısını sağladığı Mekong deltası da sular altında kalacak. Benzer bir biçimde 2 metrelik bir yükselme Türkiye’nin bütün verimli kıyı ovalarını sular altında bırakır ve tarımsal üretimimizdeki düşüş tehlikeli boyutlara varır.
Halen Himalayalar ile Tibet Platosu’nda eriyen buzullar ciddi bir tehlike oluşturuyor, çünkü kurak mevsimlerde Hindistan ile Çin’i besleyen tüm büyük ırmakların kaynağı bu buzullar. Bu erime, yalnızca oradaki insanların değil, tüm dünyanın aç kalmasına neden olur. Çünkü Çin, dünyanın en büyük buğday üreticisi. Hindistan ise iki numara. Tüm dünyanın besinlerinin temelinde pirinç ve buğdayın yattığını düşünürsek, dünyanın bugüne kadar gördüğü en büyük açlığın bizi beklediğini görmek hiç de zor olmuyor.
20. yüzyılın ilk başında açlık azalmıştı. Ancak 1990’da 825 milyon, 2005’te 870 milyon insan açlıkla savaşırken, 2009’da bu sayı 1 milyarı geçti. Ülkemizde açlık kişi başı tarımsal üretim düşse de 1990 seviyesine göre son 20 yılda % 57 azaldı. Ancak bu büyle devam etmeyecek görünüyor. Kopenhag’ın çözüm bulmasını beklediğimiz en temel konu karnımızı doyurabilmek.
Şu anda gelecek ve doğayla ilgili çok önemli bir noktadayız. Grönland’ın buzullarının geri dönülemez bir biçimde erimesinin önüne geçebilecek miyiz? Himalayalar ve Tibet Platosu’ndaki buzullar erimeden termik santrallerden kurtulabilecek miyiz? Temel besin maddelerine erişebilecek miyiz? Konu gıda güvenliği, bu nedenle hiçbir ülkenin, hiçbir dünya liderinin Kopenhag’a gereken önemi vermeme hakkı yok. Verdiği sözleri tutmama hakkı yok. Çünkü bu sadece ülkeleri değil, tüm dünyayı, tüm insanlığı, bizi ilgilendiriyor.
Kopenhag İklim Zirvesi’ne son 25 gün, gezegenin geleceği için geri sayım devam ediyor. Sağlıcakla kalın!
Dr. Uygar Özesmi - Greenpeace Akdeniz Genel Direktörü