Sayın okurlar, köprü inşaatları konusunda herkesi derinden rahatsız edip, Allah’ım biz ne yapıyoruz dedirten muhalefetimden sonra sıra şimdi heyecanla okuyacağınız önerilerimi belirtmeye geldi. Sanırım bu öneriler de birkaç yazı sürecek...
Benim için bir sorunu –sorunun ne olduğu önemli değil- çözmenin en temel yöntemi sorunun kaynağını ortadan kaldırmaktır. Ancak özellikle sosyal olaylarda bir sorunu yaratan kaynağı kurutmak zaman alabileceğinden asıl çözümden vazgeçmeden ve asıl çözüm ile uyumlu günlük önlemlerinde alınması doğaldır. Bu yazımda sonuçlarını uzun vadede verecek ama gerçek kalıcı çözümü oluşturacak önerilerimi sıralamaya başlayacağım. Çözüm önerilerimde temel çıkış noktası olarak belirlediğim sorun, sanırım artık kabak tadı verircesine tekrarladığım Türkiye nüfusunun nicelik ve nitelik yapısıdır. |
|
Bu yapı değişmediği sürece hiçbir sorunun çözümü olası değildir. Kuşkusuz ki insanları x, y, z niteliklerine göre sınıflayıp, sonra öldürerek nüfusu azaltamayacağımıza göre yapabileceklerimiz, artış hızını önce sıfır noktasına getirip, sonra eksiye döndürmek ve azalma eğilimindeki nüfusun kalitesini yükseltmektir. (Kuşkusuz nasıl olduğunu bilemeyeceğim bir şekilde nüfus artışına paralel Türkiye coğrafyası büyütülebilecek ve büyüyen kesimden elde edilecek verim, artan nüfusun çağdaş yaşam gereksinimlerini karşılayacak ise başka. Ama eğer bu fikre sahip olan varsa nasıl olacağını en azından bana zeka düzeyim nedeni ile anlatmakta çok zorlanacak.)
Nüfus artış hızını kesebilmek için;
1) Bir aile eğer ikiden fazla çocuğa sahip olmak istiyorsa, çalıştığı yerden varsa aldığı tüm sosyal ek ödenekler ve haklar kesilmelidir. (SSK ve diğer devlet olanakları, çocuk muayene yardımları, doğum izinleri, doğum yardımları vb.) Kısacası ikiden fazla çocuk sahibi olacak aile, eğer ilk iki çocuk dahil hepsine kendi kazancı ile bakabilecek ise çocuk sahibi olacağını bilmelidir.
2) Özel sigorta kuruluşlarının dahi iki çocuktan fazlasına hayat, sağlık, emeklilik vb. gibi güvenceler vermesi yasaklanmalıdır.
3) Çocuksuz ailelere çocuk yapmadıkları sürece her nereden maaş alırlarsa alsınlar net maaşlarının % 10’u kadar çocuksuzluk primi verilmelidir (eşlerin ikisine de). Çalışan özel sektörde ise primin yarısı devlet tarafından karşılanmalıdır. Kuşkusuz bu bedel nakit verilmek yerine devletin zaten işveren payı, peşin vergi, KDV mahsubu ve benzeri isimler ile tahsil ettiği tutarlardan düşülerek karşılanmalıdır. Hamileliğin kesinleşmesi ile bu prim ilk çocukta yarı yarıya azaltılmalı, ikince çocukta tamamen kesilmelidir. Eğer hamilelik bir şekilde gizlenebilmiş ise de çocuğu gizlemek pek kolay olmayacağı için primler 10 ay önceye yönelik (9 ay 10 günü tama yuvarladım) işlemiş faizi ile geri alınmalıdır.
4) Anayasanın başlangıç maddeleri arasına “1. öncelik çevredir” yazılıp, hiçbir gerekçe ile hiçbir yerde ağaç kesilemeyeceği, deniz doldurulup yer kazanılamayacağı, göllerin, akarsuların, kısaca doğal yaşama dair her ne var ise tahrip edilemeyeceği belirtilmelidir.
5) 4. madde ile yapılaşma (konut, ticari veya sınai tesis) arazisi azaltılacağı gibi, yapılacak binanın kriterleri de çok açık ve kısıtlayıcı olarak belirlenmelidir. Otopark sorunu olmayacak, deprem vb. olası sorunlara dayanıklı olacak, kesinlikle kayıtlı yasal bir faaliyet neticesinde belgelenebilir bir gelirle edinilmiş tapulu özel arazi üzerine yapılacak, hiçbir şekilde hazine arazisi vb. kullanılmayacak, trafik açısından giriş çıkış sorun yaratmayacak, görüntü kirliliği oluşturmayacak vs. Kısaca; azalan araziye bina yapmak da alabildiğine zorlaştırılmalıdır.
6) Bu kriterlere uymayan tüm binalar (sadece gecekondular değil, ağaç kesilip yapılan villalar da) derhal yıkılmalıdır. Kuşkusuz bu binaları tek tek yıkmak zor olacağından tahliyeleri için belirli bir süre verip (en çok 3 ay) daha sonra uzman ekiplerle seri halde dinamitleyerek kısa yoldan yıkılmalıdır. Yıkılan yerlerin yerine yeni yapılaşma izni verilmediği gibi, üniversitelerin ziraat ve ilgili diğer bölümleri ile işbirliği yapılarak tekrar tarım arazisi veya doğal alan haline getirmeye çalışılmalı, hiçbir şekilde kazanılamayacak ise düz ot ekilip tüm bu masraflar yıkılan evlerin sahiplerinden alınmalıdır.
7) Türkiye’nin geleceği planlanmalıdır. (Ben ne diyorum Allah aşkına?) Ne kadar nüfusa (-yönde) erişmek istiyoruz. Hangi alanlarda yatırıma girmeliyiz. (Ör: Uluslararası şirketlerin zaten tasarlanmış araçlarının üretim üssü mü olacağız, yoksa biz –nerede, nasıl- tasarımcı mı olacağız?) Bu nüfusun ne kadarı nasıl ve nerede o yatırımlarda çalışacak? İçgöçün kuralları –evet kuralları- ne olacak? Plan, gelecek ve biz! Sayın okurlar saçmalamaya başladım. Ama kafamı toplayıp yazmaya devam edeceğim bu konuda.
Sinan Çakaloz'un köprülerle ilgili önceki yazıları için tıklatınız
Muhteşem öneriler, azz sonra...
Çanakkale’nin yerini değiştirmek gerekir