Ömer Madra: İsveç hükümetinin kurduğu İklim Değişikliği ve Kalkınma Komisyonu Başkanı Johan Schaar'la birlikteyiz. Kendisiyle küresel ısınma, Kyoto Protokolü, AB'nin ve Türkiye'nin bu konudaki politikaları konusunda sohbet edeceğiz. Bu komisyon, İsveç Uluslararası Kalkınma İşbirliği Bakanlığı öncülüğünde kurulmuş, farklı ülkelerden farklı deneyimlere sahip farklı uzmanları kapsayan ve değişik ülkelerden, uluslararası örgütlerden, sivil toplum kuruluşlarından ve özel sektörden de çok çeşitli üyeleri olan gerçekten uluslararası bir kuruluş. Bu komisyonun amacı nedir?
Dr. Johan Schaar: Komisyonl şu varsayımla yola çıkıyor, şunu kabul ediyor; küresel iklim değişikliği şimdi ve buradadır, vardır ve ciddi bir tahribata yol açmaktadır, daha da açacaktır. Özellikle en yoksul ülkeleri etkileyecektir, çeşitli faaliyetlerden ortaya çıkan sera gazları ve karbondioksitin atmosferde birikmesi ve ısıtması sonucunda en yoksul ülkeleri en önce ve fena halde vuracaktır, doğal felaketlerin sayısını ve şiddetini de arttıracaktır. Bu komisyon, özellikle bu işle başetmekte zorluk çeken ülkelerin, -ki bunlar 'gelişme yolunda' diye tabir edilen en yoksul ülkeler arasında yer alıyorlar- özellikle küresel iklim değişikliğinden kaynaklanan doğal felaketlere karşı kendilerini nasıl adapte edeceklerini tartışmak ve bunlara tedbir getirebilmek üzere kurulmuş bir komisyon.
Sera gazlarının atmosferde birikmesini azaltmak için çok sayıda uluslararası kuruluş, bilim dünyası uğraşıyor, biz bu teknik detaya girmeyip, 'adaptasyon' dediğimiz konuya yoğunlaşıyoruz. Benim üniversitede esas uzmanlık alanımsa tarım.
ÖM: Adaptasyon, yani uyarlama dediğiniz şey, küresel iklim değişikliğinin yaratacağı sorunlara karşı şartlarımızı kendimizi uyarlamak değil mi?
JS: İki tip etkisi var; sıcaklığın artacağı konusunda artık kimsenin tereddütü yok, yani küresel iklim değişikliği var, küresel ısınma var, ve sıcaklık dünyada bütün bölgelerde artacak. Bunun bir başka boyutu da şu; aşırı hava olaylarına yol açıyor, mesela çok ani ve aşırı sellere ya da aşırı kuraklık olaylarına neden oluyor, bu gibi konularda başetme tecrübesi olmayan ülkelerin başına bir çok problem gelecek.
ÖM: Son günlerde Burma'da yaşanmakta olan büyük facia da aşırı iklim olaylarından biri midir?
JS: Bunu tek bir olayla açıklamak tabii ki imkânsız, ama bunları uzun vadeli eğilimler zinciri olarak görürebiliriz. Bir çok bilimsel rapor da bu tip ani ve aşırı hava olaylarının sayısında ve yoğunluğunda bir artış olacağını, özellikle de irtifa olarak deniz seviyesine yakın ya da altında olan bölgeleri etkileyeceğini öngörüyor. Burma'daki Delta'da da durum tamamen buydu. Hint Okyanusu'nda hortumların sayısının ve hızının artacağı daha önceki raporlarda da öngörülüyordu, dolayısıyla arada bir bağlantı kurulması söz konusu olabilir.
ÖM: Daha önce yayımlanan raporlarda, bilimsel makalelerde şunu görüyorduk; Akdeniz bölgesi, Türkiye'nin de içinde bulunduğu havza, iklim değişikliğinden ağır şekilde etkilenecek, aşırı sıcak dalgaları, seller ve yanısıra kuraklık da bekleniyor. Sizin komisyon olarak, alınacak tedbirler konusunda Akdeniz ülkelerine de bir tavsiyeniz olacak mı?
JS: Evet, iklim bilimcilerin tahminleri kesinlikle bu yönde, bu bölgede sıcaklık artacak ve kuraklık olacak, fakat esas itibariyle bizim komisyonumuz en ağır etkilenecek en yoksul ülkelere odaklanacak.
ÖM: Burma da bunlara dahil mi?
JS: Elbette. En yoksul ülkelerin durumunu öncelikle kurtarabilmek, onlara tavsiyelerde bulunmak için çalışıyoruz, mesela Afrika'daki ülkelere de konsantre oluyoruz. Komisyon buradan da Kamboçya'ya gidecek, orada bir toplantı yapacağız. Kamboçya gibi, iklim değişikliğinden çok etkilenebilecek ülkelere tavsiyelerde bulunmak üzere komisyon o ülkelere gidiyor.
ÖM: Kyoto Protokolü'nü imzalayan çok sayıda ülke var, birkaç tane de imzalamamış ve taraf olmamış ülke var, örneğin ABD imzalamayacağını net olarak söylüyor, onun dışında da Türkiye gibi pozisyon belirlememiş olan 10-15 tane ülke var. Kyoto Protokolü'nün zaten yeterli olmadığı, çok düşük hedefler koymuş olduğu dikkate alındığında, neler yapılabilir, yerine daha kuvvetli bir uluslararası bağlayıcı bir antlaşma konması şansı sizce ne?
JS: Kyoto Protokolü'nün artık yeterli olmadığı konusunda bütün dünyada bir kanaat olduğu konusunda haklısınız. Sonuç olarak Bali'de yapılan son BM toplantısında, 2009'da Kyoto Protokolü'nün yerini alacak yeni ve çok daha kuvvetli bir anlaşma yapılması ve çok daha kuvvetli yaptırım ve hedefler konması konusunda bilinç yükselmesi olduğu görülüyor. ABD'de de bu uluslararası anlaşmalara taraf olmayı reddeden Bush yönetimine karşı önemli bir tepki var. Mesela önümüzdeki seçimde başkan adayı olması muhtemel bütün aday dayları, gerek McCain, gerek Obama ve Clinton, gelecek dönemiçin çok daha ciddi ve önemli hedefler koyuyorlar. Sonuçta Kyoto aşılacaktır, Kopenhag'da yapılacak olan toplantıdan daha olumlu şeyler çıkması gerekiyor.
ÖM: İklim değişikliği konusunda çalışan en önemli simalarından Dr. James Hansen'ın son yazdığı makalesine istinaden ne düşünüyorsunuz? "Özellikle fosil yakıt ve enerji şirketleri kendi çıkarları doğrultusunda, hükümetler üzerinde etkili oluyorlar. Alternatif ve yenilenebilir enerji kaynakları hem de enerji tasarrufu ve verimliliği konusunda hareket etmemizi önlüyorlar kendi karları zedelenecek diye. 'Fosil yakıt yakmaya devam edelim, doğru dürüst alternatif yatırımlar yapmak yerine' diyorlar, en büyük tehlike de burada" diyor. Siz ne diyorsunuz?
JS: Tabii Dr. Hansen'ın söylediğinde çok büyük bir hakikat payı var, katılıyorum, aynı zamanda son zamanlarda Sir Nicholas Stern Britanya hükümeti adına verdiği ekonomik raporda bir iktisatçı olarak Hansen'ın dediğine benzer bir şey söylüyordu. 'Stern raporu' diye tanınan raporun söylediği en önemli şeylerden biri şuydu; "harekete geçmemenin, bir şey yapmamanın, 'böyle gelmiş böyle gider' şeklinde davranmanın maliyeti dünya için altından kalkılamaz bir maliyet olur." Oysa, hemen harekete geçip enerji tasarrufu yapacak yatırımlara gitmenin, güneş, rüzgâr ve jeotermal vs. gibi alternatif, yenilenebilir enerjilere yönelmenin çok büyük bir kazanç sağlayacağı ve bütün yatırımların oraya doğru yönlendirilmesi gerektiğini söyleyen bir rapordu. Dolayısıyla Stern'in, ve James Hansen'ın söylediklerinin yapılması ve bir an önce de harekete geçirilmesi gerekir.
ÖM: Çok ciddi bir tehdit var ve bu tehditin kamuoyunda algılanması konusunda da problem var kanımca, bilim dünyasının bildiğiyle ve söyledikleriyle kamuoyunun ve siyasi liderlerin bildikleri ve yapması gerekenler arasında bir boşluk var.
JS: Bu doğru olmakla beraber, son zamanlarda bu boşluk kapanmakta, yani hem iyimser hem de gerçekçi bir şekilde söylüyorum. Son yıllarda bu tehlikenin ne kadar büyük olduğu ve hemen tedbir alınmazsa gelecek kuşakların ödenemeyecek bedeller altına girmek zorunda kalacağı ve kurtarılamayacak noktalara geleceği, yani küresel iklim değişikliğinin son derece büyük bir tehlike olduğu hem kamuoyu hem de siyasi liderler tarafından yavaş yavaş kavramakta. Mesela bizim ülkemizde siyasi karar alıcılardan bir örnek vereyim; İsveç'te başbakanımız bunu bir numaralı öncelik haline getirdi. Yani bütün diğer sorunları bunun hizmetine vermek gibi bir politika değişikliği yaptı. Onun için de zaten böyle komisyonlar kuruluyor ve çalışmaya devam ediyoruz. Bütün ülkelerdeki gelişmeler konusunda da iyimserim, özellikle genç kesimde bir bilinç yükselmesinin meydana geldiğini görüyorum, bu anlamda bir ümit var.
ÖM: Türkiye'de de böyle bir potansiyel görüyor musunuz?
JS: Tabii Türkiye tarım yönünden çok yüksek potansiyeli olan bir ülke, hem kendi nüfusunu hem de dünyada önemli bir nüfusu besleyebilecek potansiyele sahip. Bu konularda Türkiye'nin neler yapıp yapmadığı konusunda fazla bir bilgim yok, ama potansiyel olarak nerede durduğunu biliyorum. Türkiye'de, kuraklığa, yüksek sıcaklara dayanıklı tohumlar yetiştirilmesi konusunda araştırmalar var. Bu tarz, daha dayanıklı tarım ürünlerinin yetiştirilmesi gibi konularda, geleneksel tahıl ülkesi olan Türkiye gibi ülkelerin çok önemli bir potansiyeli var, bunu kullanması gerekiyor bence. Kyoto Prptokolü ile ilgili olarak, pozisyon almamış ülkeler arasında duruyor, ama bunun ötesinde çok daha önemli bir rol oynaması gerektiğini düşünüyorum, çünkü küresel iklim değişikliği küresel bir sorundur ve bir ülkede olanlar bütün diğer ülkeleri de etkileyecektir. Dolayısıyla bu dikkate alınarak yoğun, kolektif bir çabaya girmemizin tam zamanıdır.
(8 Mayıs 2008 tarihinde Açık Radyo'da Açık Gazete programında yayınlanmıştır.)