Nereye Doğru'da Cengiz Aktar, ABD’de Trump’a karşı başlayan itiraz girişimlerini, Birleşmiş Milletler'de alınan kararlarda ABD’nin Rusya ile işbirliğini, ABD’nin Ukrayna yeraltı zenginlikleriyle ilgili devam eden pazarlıklarını ve Avrupa’da başlayan yeni güvenlik mimarisi çalışmalarını değerlendiriyor.
Nereye Doğru’ya ABD’den haberleriyle başlayan Cengiz Aktar, “MAGALand’de itirazlar başladı. Trump göreve başladığında eski bir kitap olan Basit Sabotaj Saha El Kitabı tekrar piyasaya çıkarıldı. Bu kitap, şu sıralar en çok okunan kitaplar listesinde zirveye tırmanmış vaziyette. 1944 yılında basılan bu kitap, Nazizm ideolojisine karşı sivil direnişin el kitabı. Diğer haber; Trump kamuya açık kütüphanelerde temizlik yapıyor. Mesela, siyahilerin ve Afrikalıların tarihini anlatan kitapları, LGBTI+ ile ilgili kitapları toplattı. Bu kitapların hepsi yasak artık. Adeta meşhur Fahrenheit 451 filmindeki kitapların yakılması sekansı gibi. Buna karşı, Hillman Tok Üniversitesi olarak ilginç bir girişim var. Trump'ın yasaklarını savuşturmak için TikTok üzerinden oluşturulmuş, siyahilerin tarihini anlatan bir ‘black’ üniversite bu. ABD'de vakti zamanında Historical Black Colleges and Universities (Siyah Kolejler ve Üniversiteler Ağı) (HBCU) adıyla benzer bir hareket vardı. TikTok üzerinden dersler veriliyor. Bu da ‘madem sen kitapları yasaklıyorsun, biz de sana çevrim içi bir üniversite verelim’ diyen bir itiraz. Bu da çığ gibi büyüyormuş. Bu itirazlara mim koymak lazım. Bir diğer itiraz da sanat çevrelerinden. Hyperallergic adında bir internet sitesi var, üye olunarak takip ediliyor. Burada özellikle ABD’deki sanat çevrelerinin bu yeni döneme yani Amerikan faşizmine karşı olan itirazlarıyla ilgili yazılar çıkıyor- buraya da bir göz atmakta fayda var. ABD’deki itiraz ve itaatsizlik şimdilik şiddet karşıtı ama sadece şimdilik!” derken, sözlerine şöyle devam etti, “Burada bir bilgi vermek istiyorum; biliyorsunuz, ABD’de çok vahim bir bireysel silah sorunu var. Vatandaşta olan tabanca, av tüfeği, tüfek gibi ateşli silah rakamlarına baktım. ABD’de toplam 398,5 milyon ateşli silah var. Bu ateşli silahların 393 milyonu vatandaşta. Orduda sadece 4,5 milyon ve kolluk kuvvetlerinde de 1 milyon silah var. Hakikaten bu azımsanacak bir rakam değil. Yetişkin erkekler olarak hesap edersek, neredeyse her erkeğe iki üç silah düşüyor, belki de daha fazla. Şimdilik itirazlar şiddetsiz. Bakalım neler olacak?”
Birleşmiş Milletler gündemiyle Nereye Doğru’ya devam eden Cengiz Aktar, “Pazar günkü Ukrayna konulu kararlarda verilen oylar, 1945'ten sonra kurulan sistemin temel taşlarından biri olan Birleşmiş Milletler’in dağılma sürecinde önemli bir dönemeç oldu. Pazar günü, 24 Şubat 2022’de başlayan Ukrayna savaşının üçüncü yıl dönümüydü ama aslında hatırlatmakta her zaman fayda var; savaş 2014'ün 20 Şubat'ında başlamıştı yani 10 küsur senedir orada bir savaş var. 2015 ile 2022 arasında bir parantez oldu sadece. Birleşmiş Milletler’in iki temel kurumu olan Güvenlik Konseyi’nde ve Genel Kurul’da oylama yapıldı. Orada verilen oylar ve özellikle ABD’nin tavrı takdire şayandı. İki karar tasarısı yarışıyordu. Bir tanesi, Ukrayna'nın kaleme aldığı ve Avrupalıların değişiklik ilavelerinde bulunduğu ilk karar. Bu, 193 ülkenin oyladığı genel kuruldan geçti ve 93 ‘evet’ oyuyla kabul edildi. Bu tavsiye bir karar tabii ama dünyanın ne düşündüğünü söylüyor. Eskiden Ukrayna ile ilgili 140 gibi daha yüksek oranda olumlu oy çıkardı. Şimdi 93’de kaldı çünkü bir dolu ülke tavır alıyor. Rusya'nın ve özellikle ABD’nin yeni iş birliği yani iki ülkenin iş birliği bağlaması nedeniyle ‘Aman biz açıkta kalmayalım’ diye bir korku var. Onlar çekimser oy kullandılar. Böylece 93'te kaldı. Bu genel kurul oylamasında Rusya ve yandaşları Kuzey Kore, Nikaragua, Belarus, İsrail ve ABD karşı oy verdiler,” diye belirttiğinde Ömer Madra, “Dün biraz üzerinde durma fırsatımız olmuştu. Tarihte ender rastlanan durumlardan bir tanesi. Birleşmiş Milletler’in geleceği açısından son derece ürküntü verici bir durum,” yorumunu yaptı. Aktar, “Genel kurulda kabul edilen, Ukrayna'nın kaleme aldığı, Avrupalıların ilavelerde bulunduğu bu tasarı Güvenlik Konseyi'nde de oylandı ve Rusya'nın vetosuyla reddedildi. Şimdi gelelim ikincisine. İkinci tasarı, ABD’nin kaleme aldığı ve Rusya'nın sorumluluğundan söz etmeyen, 65 kelimelik bir karar tasarısı. Bu da tabii genel kurula geldi. Fransa'nın son dakikada Rusya işgalini zikreden değişiklik önergesiyle genel kurulda bu da kabul edildi. Burada tuhaf bir şekilde ABD kendi kaleme aldığı karara ret oyu vermedi ama çekimser kaldı - tabii Rusya ve diğer takım arkadaşları reddettiler. Ardından birkaç saat sonra Fransa'nın son dakika değişikliği dahil edilmeden Genel Güvenlik Konseyi'nde karar tasarısı oylandı, bu sefer orada kabul edildi ve orada ilk defa ABD, 1945'ten bu yana açıkça Avrupa'ya karşı oy kullandı, Rusya ile birlikte bir takım haline geldiler. 1945'ten bu yana ilk defa oluyor böyle bir şey ve oylamada beş Avrupalı ülke Britanya, Fransa, Danimarka, Yunanistan ve Slovenya da çekimser oy kullandılar. Britanya ile Fransa da ret oyu vermedi çünkü barış çağrısında bulunuluyor, ret oyu verilecek bir durum yok ama burada önemli olan ABD’nin Rusya ile birlikte oy kullanmış olması. Güvenlik Konseyi kararları Genel Kurul kararlarıyla karşılaştırdığımızda bağlayıcı ama infaz edilmeleri mümkün değil. Birleşmiş Milletler’in bu kararı uygulatacak ordusu, polisi yok ama bu karara uymayan ülkelere ikili yaptırım koyması mümkün. Hep burada bahsederiz. İsrail'in 1948'den bu yana Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde kendisiyle ilgili alınan kararları uygulamadığını biliyoruz, Güvenlik Konseyi’nden Filistin ile ilgili çıkan hiçbir kararı uygulamadı. Birleşmiş Milletler’de başlayan bu durum, diğer uluslararası kuruluşlara da yansıyacaktır. Burada altının çizilmesi gereken konu, ABD’nin artık Rusya ile birlikte hareket ediyor olması,” dedi ve programına şöyle devam etti, “Yine aynı bağlamda şu sırada üzerinde çalışılan bir G7 kararı var. Pazartesi günü Ukrayna Savaşının üçüncü yıl dönümü olduğu için, G7'nin Ukrayna ile ilgili bir açıklaması olacaktı. Çıktı mı, çıkmadı mı onu göremedim. ABD buna karşı çıkıyordu. Bugüne kadar G7'den karar hep ‘Rusya'nın saldırısı ve Rusya'nın işgali’ olarak çıkıyordu, ABD bunu engelledi ve böyle olunca da galiba karar çıkmadı. Muhtemelen çıkmadı, çıksa duyardık. Geriye kalan G7'nin altı üyesi Kanada, büyük Avrupalılar ve Japonya, ‘En iyisi hiç karar çıkmasın’ dediler herhalde ve böyle kaldı. Dolayısıyla ABD’nin bu tavrı sadece Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyleri ile sınırlı değil. Daha kötüsü, eskiden G7'den önce G8 vardı ve orada Rusya da vardı. Rusya, Kırım'ın ilhakından sonra oradan kovuldu, böylece G7'ye düşüldü. Şimdi ABD, Rusya'yı G7'ye geri almak istiyor.” Ömer Madra da, “İnsanlık durumu hakikaten çok karışık çünkü ABD'nin bu yeni tavır değişikliğiyle, politika ve bütün dünya düzenindeki kuvvet değişikliğiyle ilgili şunu da düşünmek gerekiyor. Geçen gün George Monbiot, Bluesky’da buna değinen bir not yazmıştı, ‘Britanya da dahil olmak üzere pek çok ülkede ABD’nın sayısız üssü var. Savunma ve Güvenlik güçlerimiz ABD tarafından tamamen ele geçirilmişken, ABD rakibimiz olursa kendimizi nasıl savunacağız? Bunu düşünen, buna hazır olan kimse var mı?’ diye soruyordu,” eklemesini yaptı. Aktar, “Tabii ortalık altüst oldu, üstelik daha başındayız,” diye yorum yaparak Ukrayna gündemiyle ilgili programına şöyle devam etti, “Yeraltı zenginlikleriyle ilgili pazarlıklar sürüyor. Dün akşam Financial Times, Kiev'in anlaşmaya yakın olduğu haberini verdi. Bu sabah da BBC'de yayınlandı. Cuma günü Washington DC'de bu anlaşmanın imzalanacağı söyleniyor. Hem bilgi ve deneyim, hem de güvenlik garantileriyle ortak bir işletme olacakmış. Financial Times'da iyi bir cevher haritası var. Trump yönetimi, Ukrayna'yı çok fena sıkıştırdı çünkü silah vermeyi kestiği andan itibaren Avrupa'nın silah üreten tüm ülkelerinin ABD’nin verdiği silahları ikame etmesi kısa zaman içerisinde mümkün değil. O yüzden Ukrayna’nın köşeye sıkışmış hali var. Bu durum, ABD’nin Rusya ile olan flörtünü nasıl etkiler, onu bilmiyoruz tabii ama burada önemli olan, ABD'nin Rusya ile iş tutarak hem Ukrayna'yı, hem de Avrupa'yı satması tabii.” Madra da, “Gazete Duvar'da bu son durumlara ilişkin şöyle bir bilgi var: ‘Trump'ın ısrar ettiği kıymetli madenler anlaşmasında bazı ağır maddeler için esneklik gösterdiği ve Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky'nin de son teklifi kabul edip, kararı parlamentoya bıraktığı iddia edildi.’” eklemesini yaptı. Aktar, “Zelensky, aslında çok önemli bir manevra yaptı yani doğrudan meclise yolluyor, meclis karar verecek. Dolayısıyla orada bütün sorumluluğu üstüne almıyor. Bakalım, görüşülecek. Burada muhalefet daha farklı düşünüyor demek mümkün değil yani ne diyecekler ki? Üstünde çalışıldı, bakalım,” yorumunu yaptıktan sonra şöyle devam etti, “Pazartesi günü hükümet veya devlet başkanı seviyesinde pek çok Avrupalı liderin bulunduğu Kiev'deki zirve toplantısında çok güçlü mesajlar verildi. Oradaki konuşmalardan ve Almanya başbakanı Friedrich Merz'in ilk demeçlerinden Almanya’nın 1945'ten bu yana muazzam bir askeri doktrin değişikliğine gittiğini görüyoruz. Almanya'nın silahlanması yasaktır ama 1945'ten bu yana ilk defa silahlanma konusunda kararlar alınıyor. Beğenelim, beğenmeyelim, silahlanma tabii ki çok kötü bir şey ama Avrupa'nın da kendini koruması gerekiyor. Bu sefer Avrupa Birliği çapında bir mimari düşünülüyor. Fransa senelerdir nükleer şemsiyesini Almanya'nın kullanımına vermek için önce Bonn'a, sonra Berlin'e teklifler yaptı ve bu teklif bugüne kadar kabul edilmemişti. Şimdi Britanya ve Fransa'da yer alan Avrupa'nın iki nükleer gücünün Avrupa Birliği'ni kapsayacak şekilde kullanımı söz konusu. Ben buna Avrupa'nın NATO'su diyorum, içinde Macar, Slovak, Sırp, Bulgar gibi Rusya yanlısı ülkeler olmayacak tabii ama Kanada var. Yeni bir güvenlik mimarisine doğru gidiliyor aslında - bu çok çok önemli. Diğer ülkelerin de Almanya'yı dışlaması mümkün değil artık. Almanya olmadan böyle bir yapının kurulması mümkün değil.”
Programına Suriye gündemiyle devam eden Cengiz Aktar, “Bu Pazartesi ve Salı, Milli Diyalog Konferansı vardı. Buraya maalesef ne Nusayriler, ne Dürzüler, ne Kürtler, ne gayrimüslimler, ne de Türkmenler katıldı. Ya davet edilmediler, ya da katılmadılar. Böyle bir toplantı yapıldı. Müzakereler hala devam ediyor. Mesela Kuzey Doğu Suriye Özerk Yönetimi kontrolündeki petrol bölgelerinden, yeni yönetime petrol sevkiyatı yapılıyor. Bu çok önemli. Bir de Türkiye'yi de yakından ilgilendiren bir gelişme var. Resmi bir bilgi verilmese de Türkiye'nin denetiminde olan Suriye Milli Ordusu tasfiye ediliyor ve yeni Suriye Ordusu'na katılıyor,” diye belirterek Gazze ile ilgili gündemine geçti.
“Gazze soykırımında epey bir gelişme var. Soykırım, şimdi Batı Şeria’yı hedef almış durumda. Orada mülteci kamplarını boşaltıyorlar. Gazze’nin yeniden yapılandırılması konusunda, toplantılar biraz sarktı. Mısır bu işin başını çekiyor. Gazze planı Arap Ligi'nde gelecek hafta konuşulacak ama ABD’nin uydurduğu Riviera planı gibi şeyler yok tabii,” diyen Cengiz Aktar’a Ömer Madra, “Gazete Oksijen'de Gazze planının fikir babasının Netanyahu olduğu yazıyor. İsrail'in önde gelen gazetelerinden Jerusalem Post, Trump'ın Gazze'yi Filistinlilerden alıp Riviera'ya çevirme planının arkasında İsrail Başbakanının olduğunu öne sürdü. Netanyahu bu planı 2024'te yapay zekaya hazırlatmış ve Gazze 2025 projesinin görsellerini Trump'a göstermiş,” eklemesini yaptı.
Son olarak sansür ve şeffaflıkla ilgili Google ve X raporlarından bahseden Cengiz Aktar, “Hem X, hem de Google'ın şeffaflık merkezleri 2024 raporlarını açıkladılar. X raporu, hakikaten tüyler ürpertici. Türkiye'den 6 bini mahkeme kararı, 35 bin 500'ü diğer yasal prosedürler yoluyla olmak üzere 41 bin 500 içerik kaldırma talebinde bulunulmuş. X'deki tüm küresel silme taleplerinin %41'ini oluşturuyor. Google da çok ayrıntılı bir 2024 sansür raporu yayınladı. Raporda içerik kaldırma talebinde bulunan kamu kuruluşları, emniyet, Türk Silahlı Kuvvetleri, diğer makamlar, özel şirketler, şahıslar olarak çok ayrıntılı her şey yazıyor,” diyerek bu haftalık programını tamamladı.