Nereye Doğru'da Cengiz Aktar, Avrupa’yı sarsan uzun süreli elektrik kesintisine, ABD’de Beyaz Saray’ın internet sitesinden Budapeşte Memorandumu'nun silinmesine, Suriye’de Kamışlı’da yapılan konferansa, V-Dem’in yayınladığı demokrasi raporuna, Avrupa’ya olan güven artışını gösteren Eurobarometre anket sonuçlarına ve 70. yıl dönümü anılan Bandung Konferansı'na değiniyor.
Nereye Doğru’ya geçtiğimiz günlerde İspanya, Portekiz ve Fransa’yı kapsayan uzun süreli elektrik kesintisi haberiyle başlayan Cengiz Aktar, “Bu elektrik kesintisinin starı ‘pilli radyolar’ oldu. Herkes haber almak için transistörlü pilli radyoların başına geçmiş,” diye belirttiğinde Ömer Madra, “Altın Saatler programında bir genel değerlendirme yaparken, 1999'dan beri devam eden Açık Radyo yayının internet üzerinden yapılmasının en büyük zararının deprem yardımı sırasında kullanılamayacak olması olduğunu konuşma fırsatı bulmuştuk. Radyoların hiç görülmeyen ama son derece önemli bir fonksiyonu var çünkü telefonlarla yardıma koşmaya çalışırken bütün şarjlar bitiyor. Bu durumlarda tek iletişim kanalı radyolar oluyor,” diye ekleme yaptı. Aktar, “Tüm elektrik kesintisi süresince kendini kurtarmayı başaran ve faaliyetine devam eden tek kurum Almeria Üniversitesi olmuş. Otoparkında fotovoltaik santral olduğu için kesinti 10 saniye sürmüş ve eğitime devam etmişler,” dediğinde Özdeş Özbay da, “TheGuardian gazetesinde iklim inkarcılarının elektrik kesintisinin yenilenebilir enerji kaynaklarından kaynaklandığı iddiası yazılmıştı çünkü kesintinin olduğu Pazartesi günü, İspanya ve Portekiz'in elektrik ihtiyacının %80'i güneş panellerinden ve rüzgar santrallerinden elde edilmiş. %80 çok ciddi bir oran tabii. Bunun bir yüklemeye sebep olduğu gibi iddialar da var,” eklemesinde bulundu. “Bunun sonucu yenilenebilir enerjiden vazgeçmek değil tabii ama lafı oraya getiriyorlar,” diyen Aktar, Ukrayna gündemiyle programına devam etti.
“Ukrayna'nın güvenliğini garanti eden meşhur 1994 Budapeşte Memorandumu vardı. Britanya ve ABD tarafından kendi güvenliğinin garanti altına alınması sayesinde Ukrayna, elindeki nükleer başlıkları Rusya'ya vermeye razı olmuştu. O arada tabii Batılılar -İngilizler ve Amerikalılar- Ukrayna'yı sattı. Satmakla da kalmadı; Britanya o zamandan beri yetersiz de olsa bir şeyler yapmaya çalışıyordu ama esas ABD bu hafta, Beyaz Saray'ın internet sitesinden Budapeşte Memorandumu’nu kaldırdı. Bunlar tamamen eski komünist sistem uygulamaları; bir şeyi beğenmediğin zaman kaldırırsın, yok edersin – bu, bir insan ya da fotoğraf da olabilir. Mesela Stalin'in yanında birisi poz vermiş, daha sonra gözden düşmüş, hemen onu silerlerdi - bu da öyle. Budapeşte Memorandumu da yok oldu, uçtu gitti,” diyen Cengiz Aktar, Suriye’de yapılan Kamışlı Konferansı ile ilgili gündemine geçti.
“Kuzey Doğu Suriye'deki özerk bölgenin başkenti olan Kamışlı’da çok önemli bir konferans toplandı. Bu toplantıya hem Türkiyeli, hem Iraklı Kürtler - her iki partide yani Talabani ve Barzani tarafları - ve tabii Suriyeli Kürtler katıldılar. Hakikaten fevkalade önemli tarihi bir toplantıydı. İran Kürtlerinin dışında herkes oradaydı. Kamışlı, Türkiye sınırındadır. Yakın zamana kadar Türkiye'nin kara listesinde olan birtakım isimler Kamışlı’ya gittiler. Tabii ABD, Britanya ve Fransa koalisyonunun koruması altında gittiler ama ne olursa olsun oraya gidildi. Bunun bir yumuşamaya işaret ettiğini söylemek mümkün. Kara listede olan isimlerden bazıları; Mazlum Abdi, Salih Müslim. Mazlum Abdi, Suriye Demokratik Güçlerinin başında, biliyorsunuz. Fevkalade önemli bir gelişme diyorum. Bunun arkası gelir mi? Gelir herhalde,” diye belirten Cengiz Aktar, programına şöyle devam etti, “ABD, oradaki 2 bin askerinden binini çekmeye karar verdi ama diğerleri orada kalacaklar. Fransa ve Britanya'nın içinde olduğu koalisyonun asker sayısı belli değil. Bu gelişmelerin Ahmed Şara hükümetiyle özerk bölge yetkilileri arasında yapılan anlaşmaları da tetiklediğini söylemek mümkün. Diğer taraftan da bir sıcak bir soğuk üfleniyor. Geçtiğimiz günlerde Ahmed Şara, bu özerk yönetimin özerkliğinin devam edemeyeceğini, Suriye'nin federal bir yapıyı kaldıramayacağını söyledi. Aynı şekilde Hakan Fidan da neredeyse aynı kelimeleri kullanarak benzer şeyler söyledi. Fakat orada bütün bu itiş kakışa, karmaşıklığa rağmen yeniden bir iç savaşın başlaması söz konusu değil, bunun altını çizmek lazım çünkü 9 Aralık'tan bu yana epey bir vakit geçti. Suriye bir şekilde normalleşiyor. 2011'den bu yana savaşan bir memlekette, 11-12 senelik bir iç savaş sonrası normalleşeceğini umuyoruz - fevkalade önemli.”
Varieties of Democracy (V-Dem) raporuyla ilgili olarak Cengiz Aktar, “V-Dem tarafından, 2024 -2025 dünyanın demokrasi durumunu gösteren rapor yayınlandı. V-Dem Araştırma Enstitüsü’nde akademisyen bir heyet, dünyada demokrasinin gidişatının çetelesini tutuyor. Bu raporun 15. versiyonunu yayınladılar. Verdikleri bulgulara göre, liberal demokrasinin ortalama seviyesi düşmeye devam ediyor ve 1985 seviyelerine gerilemiş durumda. Dünya ülkelerinin neredeyse dörtte biri ifade özgürlüğünü koruyamıyor - bu da son 25 yılın mutlak rekoru, ifade özgürlüğü baş aşağı gidiyor. 45 ülkede otoriterleşme süreçleri tam gaz, dolu düzgün sürüyor. Buna mukabil 19 ülkede devam eden bir demokratikleşme sürecinden bahsediyorlar ki merak ettim hangileri? Otoriterleşen ülkelerin neredeyse yarısında dezenformasyonun giderek yaygınlaştığı ve bu ülkelerin dörtte birinde ise siyasi kutuplaşmanın had safhada olduğu tespit ediliyor. ABD'nin, darbe yaşanmadan çağımızda en hızlı otoriterleşen ülke olduğunu ve Trump yönetiminin ABD demokrasisini şimdiden bir demokratik çöküşe iyice yaklaştırdığını ileri sürüyorlar,” diye belirttiğinde Ömer Madra, “Trump, ‘Devam edeceğim, beni hiçbir şey durduramaz’ şeklinde yeni bir açıklama yapmış ama Kanada gibi bazı yerler, Trump'a nazikane biçimde, ‘Sen biraz uzakta dur’ mesajını verdi. Kanada Başbakanı Mark Carney, ‘Trump hiç beklenmedik bir şekilde seçimleri kazandı ve bizi yok etmek istiyor’ diyor. Dünyada iklim değişikliğinin en önemli simalarından birisi olan Bill McKibben, ‘Mark Carney iklim sorunlarını en iyi bilenlerden birisidir. İklim değişikliği için Paris Anlaşması’na giden yolu açanlardan da biriydi. Merkez Bankası Başkanlığı da var. Liberal partiden Mark Carney’in Kanada Başbakanı seçilmesi, Trump baskısının beklenmedik iyi bir sonucu oldu’ diye yazmış,” eklemesini yaparken Özdeş Özbay da, “Kanada’da, eski başkanı Justin Trudeau olan Liberal parti kazandı yine de. Trudeau, iklim konusunda bu zamana kadar çok başarılı bir karneye sahip değil. Ben bu kadar ümitli değilim,” yorumunu yaptı. Aktar, “Carney’in Trudeau'dan daha tutucu olduğu söyleniyor. Gelir gelmez benzin üzerinden alınan bir vergiyi kaldırdı. Bakalım, göreceğiz ama bütün dünya Carney’in seçilmesi sonucunda, ‘Sağol Trump, vallahi çok hayırlı bir iş yaptın’ diyor,” diye yorumlayarak Avrupa Birliği gündemine geçti.
Cengiz Aktar, “Avrupa Birliği tarafında da çok ilginç gelişmeler var ve tabii bütün bu gelişmelerin Trump'la ve dünyanın içinde bulunduğu feci durumla birebir alakası da var. Eurobarometre, Avrupa Birliği'nde vatandaşların eğilimlerini ölçen bir anket kurumu. 25 Mart tarihli son anket, Avrupa Birliği'ne yönelik tarihi düzeyde yüksek onay oranlarının olduğuna işaret ediyor. Avrupa Birliği vatandaşlarının %74'ü Avrupa Birliği üyeliğinden hem kendisi, hem ailesi, hem de ülkesi için fayda sağlandığını düşünüyor. Bu oran, 1983'ten bu yana kaydedilen en yüksek seviyede, Avrupa şüpheciliği bitmiş vaziyette çünkü Kanada'yı tenzih ederek dünyaya baktığımızda Avrupa, demokrasinin hasbelkader yürümeye devam ettiği neredeyse tek kıta. ABD de dahil, geriye kalan taraflar yangın yeri. ABD’de yapılanlar karşısında biz Türkiye'de hayretler içinde kalıyoruz. ABD’de, avukatlara yönelik baskı var. Suç işlemiş göçmenlere müsamaha gösteriyor diye kendi duruşma salonundan bir hakimi ters kelepçeyle götürdüler. Nereden tutsan elinde kalıyor. Bu arada Amazon'un sahibi Jeff Bezos, fiyatlardaki vergi payını göstermeye kalkıştı ama Trump'tan hemen tepki aldı ve geri adım attı,” diye belirttiğinde Özdeş Özbay, “Başka şirketler de aynı yolda ilerliyor. Zaten bu kaçınılmaz deniyor. Çin'de üretim yapan ya da ham maddesini oradan alan ABD’nin çok meşhur spor giyim markaları mecburen fiyatlarda artış yapacaklarını söyledi. Trump onlara ne yapacak, bilmiyoruz,” eklemesini yaptı. Aktar son olarak geçtiğimiz hafta 70. yıl dönümü olan Bandung Konferansı'ndan bahsetti.
“Bandung Konferansı - Asya Afrika Konferansı - artık gündemde olan bir şey değil ama 18-24 Nisan 1955’te yapılan bu konferans, eski küresel güneyin ilk adımıdır. Endonezya'daki Java Adası’nın Bandung şehrinde gerçekleşti ve o zaman daha yeni bağımsızlığını kazanmış Asya ve Afrika devletlerinin ilk toplantısıydı. 29 ülke katılıyor ama o zaman bile 29 ülke dünya nüfusunun %54'üne denk geliyordu yani 1,5 milyar kişilik bir kitleden bahsediyoruz. Konferans, Endonezya - eski adıyla Burma (Myanmar) -, Hindistan - eski adıyla Seylan (Sri Lanka) ve Pakistan tarafından düzenleniyor. İlginç olarak katılımcılar arasında Çin de var çünkü 1955'te Çin, Birleşmiş Milletler'de Tayvan tarafından temsil ediliyor. Dolayısıyla Çin de orada, ilginç bir şekilde Japonya da orada ve Türkiye de katılıyor - halbuki o zaman Türkiye üç yıllık çiçeği burnunda NATO üyesiydi. Toplantıda Malcolm X gibi uluslararası şahsiyetler de var ve amaçları Afrika-Asya Ekonomik Kültürel iş birliği. O zamanda bile herhangi bir yabancı ya da Batılı ülke tarafından yürütülen sömürgecilikten veya yeni sömürgeciliğe karşı neokolonyalizmden de bahsediyorlar. Aslında unutuldu gitti dedim ama bu Bandung bir şekilde sürüyor. 1961'de Bağlantısızlar Hareketi'ni doğuruyor. Bu hareket Bandung'dan çıkıyor. 1961’de başlayan - Ne Batı ne Doğu - Bağlantısızlar Hareketi diye bir hareket vardır. Üç sene sonra da 1977'ler grubunun kuruluşuna ön ayak olmuştur ki bunu biliyoruz, hala var. Bugün de programın başında bahsettiğim küresel güney konusu buralardan geliyor. İçi biraz değişip dönüşüyor ama Rusya, ABD gibi emperyalist hesapları olan ülkelere karşı ve BRICS gibi grupların yanında bir de küresel bir güney var. Tabii bu ülkeler arasında kesişmeler var ama herhalde bu Küresel Güney devam edecek. Burada ilginç bir noktaya değinip hatırlatma yapmak istiyorum; neden Türkiye Bandung toplantısına katılmış? Konferansın fikir babası ve Hindistan'ın ilk başbakanı - bağımsız Hindistan'ın ilk bakanı - Cevahirlal Nehru, ‘ABD, İngiltere ve Rus hegemonyasından bütün milletlerin kurtarılması lazımdır. Bandung Konferansı’nda bu konuda Türk Dış İşleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu, İngiltere ve ABD’yi savundu ve onların avukatlığını yaptı. Türkiye, konferansı baltalamak için birçok ülkeye baskı yaptı. İngiltere ve ABD’nin yapamadığını çok iyi bir şekilde başardı’ demiş,” diye bahsettiğinde Ömer Madra da, “Fatin Rüştü Zorlu'nun 27 Mayıs ihtilalinden sonra idam edilen bir diplomat, Dış İşleri bakanı olduğunu da hatırlatalım,” ilavesini yaparak birlikte bu haftalık programı tamamladılar.