"Yasak üstüne yasak: matruşka gibi"

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba Canım'da bu hafta Ankara'da yasaklanan Pembe Hayat KuirFest'i, İstanbul'da geçtiğimiz ay gerçekleşen Aile Filmleri Festivali'ni, ayrıca Trump'ın 'iki cinsiyet' kararnamelerini ve gözaltına alınan menajer Ayşe Barım'ı, kültürel hegemonya üzerinden konuşuyoruz.

""
Pembe Hayat KuirFest yasaklandı
 

Pembe Hayat KuirFest yasaklandı

podcast servisi: iTunes / RSS

Ö. M: Günaydın Yıldız, merhaba.

 Y. T: Günaydın, merhaba. Merhabalar, günaydın.

Ö. M: Evet, konuşulacak çok sayıda haber var, konu var. Hemen başlayalım. Ne konuşuyoruz bugün?

 Y. T: Bugün iki ana başlığımız var. İlki dün Pembe Hayat KuirFest yasaklandı. İkincisi ise tabii ki bu hafta herkesin konuştuğu o isim Trump ve kararnameleri. KuirFest yasağıyla başlayalım. Çok sıcak bir gelişme. Bu sene 13. kez Ankara'da yapılacaktı. Pembe Hayat'ın organize ettiği KuirFest, Türkiye'nin ilk ve tek LGBTİ+ film festivali. Ve 2017'den beri çeşitli yasaklarla karşılaşıyor. 2017'de Ankara'da süresiz LGBTİ+ etkinlik yasaklarıyla birlikte yasaklanmıştı KuirFest. Ardından İstanbul'a gitti bir süreliğine ama bir Ankara Festivali bu. Hep İstanbul'da gösterimleri, başka şehirlerde gösterimleri olsa da bir Ankara Festivali'ydi ama bir süreliğine İstanbul'da yapılabildi. Tekrar yuvasına döndü geçtiğimiz yıl. Ama geçen yıl da bu yıl da yuvasına döner dönmez Ankara Valiliği yasak kararını getirdi. Festivalin başlangıcı duyurulan dün olmasına rağmen, aslında bir gün önce, yani Çarşamba günü davetlilere özel bir açılış yapıldı. Bu açılışta festivalin bir sözlü tarih filmi var, 13 yılını ve yasakları anlatan bir film "Bellekvari" diye. O gösterildi. Dün de Mülkiyeliler'de... Yeni bir belgesel... Evet, yeni film prömiyeri yapılmış oldu davetlilere. "Bellekvari" bu sene çekilen bir film.

Ö. Ö: Harika.

Y. T: Sözlü tarih filmi. Açılışta gösterildi, dün aslında Mülkiyeliler Birliği'nde herkese açık bir şekilde galası yapılacaktı. Ancak önce polis, Mülkiyeliler Birliği'ne giderek bir tebligat iletti ve film gösteriminin yasaklandığını bildirdi. Ardından aynı günün akşam saatlerinde Pembe Hayat'ın dernek ofisine giderek sadece belgesel gösteriminin değil, tüm KuirFest etkinliklerinin yasaklandığını duyurdu. Ama şunu biliyoruz ki KuirFest önceki yıllarda da yasaklansa da bir şekilde alternatif yollarla online ortamda ya da daha başka şekillerde yapılmaya devam ediyor. Bu sene de gelen ilk açıklamalar o yöndeydi. Dün KuirFest ve Pembe Hayat yetkilileri ile haber için konuştuğumda, Boran Mergen, Pembe Hayat Yönetim Kurulu üyesi, tek bildikleri LGBTİ+'ların yan yana gelmesinin, dayanışmasının ve sanat üzerine konuşmasını engellemek dedi ve çok güzel bir cümlesi var: "Bu yıl da Ezer'in dediği gibi Ankara ayazı ruhumuzu kesse de biz evimizdeyiz" dedi. Festival sorumlusu Şirvan'ın da bir açıklaması oldu ve o da "Bellekvari" belgeseliyle "biz kendi tarihimizi hatırlamak için buradayız," dedi. Bu tabii çok ilginç; yani yasakları anlatan bir belgesel, "Bellekvari".

Ö. Ö: Onun ilk gösterimleriyle farklı.

Y. T: Yani durum artık matruşka bebeği gibi, yasak üstüne yasak geliyor gibi görünüyor. Çok tabii trajikomik bir hale de geldi bu.

Ö. M: Evet, yani durum, Shakespeare'in trajikomik oyunlarına benziyor .

Y. T: Evet, evet, kesinlikle ve şimdi pazara kadar sürmesi bekleniyordu festivalin.

Ö. Ö: Yasakların.

Y. T: Tabii, yasakların ona da eşlik ettiği. Nasıl sürecek ki? Bunu daha henüz bilmiyoruz. Çok yeni oldu. Bugün saat 11'de bir açıklama yapacağını duyurdu KuirFest. Orada öğreneceğiz nasıl sürecek, ne olacak, sürebilecek mi? Ama her ihtimalde de, yani geçen yıl da böyle bir yasak geldiğinde bir şekilde alternatif yöntemlerle belgeseller gösterildi, etkinlikler yapıldı. Ama bu öyle bir ortam yaratıyor ki, yani film izlemenin kendisi sanki çok böyle ayrıcalıklı bir aktiviteymiş gibi kırk kapıdan geçip ulaşıyorsunuz. Yani Kaf Dağı'na ulaşmak şu anda bir LGBTİ+'nın film izlemesinden daha kolay gibi gözüküyor.

Ö. M: Yasaklamanın gerekçesi ne?

Y. T: Yasaklamanın gerekçesi rutin, klasik cümleleri kullandılar. Bir takım toplumsal duyarlılık ve hassasiyetleri içeren, genel ahlaka karşı tutum ve davranışlar sergilediğini KuirFest'in iddia ettiler. Kamu düzeninin, genel sağlığın ve genel ahlakın, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla yasaklandığı bildirildi. Burada bir de tabii şöyle bir şey de var. Valilik çok uzunca süre bu yasak kararını resmi internet sitesinde yayınlamaktan imtina etti. Polisin tebligatının yeterli olacağını düşündü. Ta ki artık akşam saatlerine gelip işte Pembe Hayat'a da polis gidip tebligat yapılıp Mülkiyeliler Birliği'ne tebligat yapıldıktan sonra internet sitesine koydu. Bu, bu sene açısından bir değişiklik. Daha önceki yıllarda valilikler, kaymakamlıklar direkt zaten internet sitelerinden yasaklıyorlardı. Bir de burada şöyle bir şey yapıyorlar. Aynı gün yasak kararı çıkartıyorlar ki siz çok hızlı bir şekilde dava açıp yürütmeyi durdurma kararı alamayın ve etkinlik yapılamaz olsun. Yani bu etkinliklerin bu tarihler arasında yapılacağı neredeyse 2-3 haftadır belli. Duyuruldu da. Ama o zaman çıkarmayı tercih etmiyor yasak kararını valilik. Bekliyor, o gün mekana gidip tebliğ ediyor ki siz dava açsanız bile yürütmeyi durdurma kararı gibi hızlı bir karar çıkaramayın ve yasak uygulanmış olsun sonrası.

Ö. Ö: Yani devlet kendi kanunlarındaki boşlukları mı fark edip müdahalede bulunuyor böyle?

Y. T: Evet, evet yani bunu öğrendiler çünkü daha önce yasak kararlarını erken açıkladıklarında bazı yürütmeyi durdurma kararları çıktı. Tabii onlar uygulanmadı çünkü valilik de yürütmeyi durdurma kararına itiraz ediyor şu kızıyla. Bu sefer de yürütmeyi durdurma kararının durdurulması kararı çıkıyor. Böyle çok komik cümleler tabii, yani biraz işin içinde olunca çok alışıyoruz bu cümlelere ama... ...yasak içinde yasak, yürütmeyi durdurma kararının durdurulması gibi cümleler... ...kendi içinde çok komik geliyor bana artık. Çok eşyanın doğasına aykırı, tuhaf bir bürokratik cendereye hapsedilmişiz gibi geliyor. Festivalde bu arada bu sene kısa film seçkileri, Levan Akan'ın çok ses getiren Crossing filminin gösterimi de yapılacak. Yapılacak mı? Yapılacak mı? Onu göreceğiz üç günün sonunda. Bunun dışında dünyanın birçok yerinden belgeseller, kurmaca filmler vardı. Ve çok zengin de bir içeriği olan bir festival oldu. Her zaman Pembe Hayat KuirFest. İlk çıktığı günden bugüne kadar Türkiye'deki film festivalleri içerisinde böyle çok özel bir yeri olan, bugüne kadar çok fazla sayıda filmi gösterebilmiş, Türkiye'deki sinema üretimini de desteklemiş bir yapısı olan 13 yıllık bir festival bu baktığımızda. Ama tabii şu da çok ilginç geliyor bana. KuirFest yasaklanırken İstanbul'da, hatırlarsak konuşmuştuk burada da, bir Aile Film Festivali yapıldı İstanbul'da.

Ö. Ö: Kaçırmışız biz.

Y. T: Bir belediyenin desteğiyle geçtiğimiz aylarda. Bu da şaşırtıcı gelmiyor artık. Kendi belediyeleri üzerinden Adalet ve Kalkınma Partisi, 13 yıllık KuirFest'e herhalde rakip çıkarmaya çalışıyor. Ama tutmuyor da, yani mesela o festival çok iyi, baktığımız kadarıyla, gördüğümüz kadarıyla öyle çok muazzam bir etkisi de olmamıştı bu Esenler Belediyesi'nin. Zaten LGBTİ+ düşmanlığıyla açtılar, LGBTİ+ düşmanlığıyla kapattı Esenler Belediye Başkanı Mehmet Tevfik Göksu. LGBT ahlaksızlığına karşı işte Aralık ayında bu arada 19 Aralık'ı görüyorum şimdi, 13-17 Aralık tarihleri arasında yapılmış. Yani bu da tabii ki bir kültürel hegemonya kurma girişimi. Öyle anlıyoruz.

Ö. Ö: Bir soru geldi aklıma Yıldız. AKP'li belediyeler bu Aile Film Festivali'ni düzenlemesine yardım ediyor denmişti. Ankara'da tırnak içerisinde muhalif bir belediye başkanı var. Queer Fest herhangi bir destek ya da işte film gösterimi için alan sağlıyor mu?

Y. T: Yok, hiçbir zaman sağlamadı. İkinci döneminde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, hiçbir zaman böyle bir katkısı, isteği olmadığı gibi muhalif belediyeler dediğimiz, Cumhuriyet Halk Partisi'nin belediyelerinde kapılarını LGBTİ+ örgütlerine, LGBTİ+'ların sorunlarını dile getiren belediye sayısı da bir elin parmağını geçmez. Orada öyle büyük bir fark yok. Baktığımızda biri tabii daha saldırgan ve direkt karşıt olarak konumlandırırken, diğeri modayı takip edemedi. 15 yıl öncesinin görmezden gelme stratejisiyle ilerliyor. Herhalde 15 yıl sonra onlar da düşmanlığa geçecek bu gidişle diye düşünüyorum. Trend neyse onu takip ediyor çünkü bizim belediyeler, bütün belediyeler ülkedeki.

Ö. M: Zamanlama derken pardon araya girerek bir son dakika haberi diyebileceğimiz bir şeyden bahsedeyim. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Gazete Duvar'ın bir son dakika haberi bu. Menajer Ayşe Barım'ın Gezi eylemlerine dahil olduğu yönündeki haberler üzerine başlatılan soruşturma kapsamında gözaltına alındığını açıklamış. Bu yeni bir haber. Saat 9 itibarıyla gelen bir haber. Gazete Duvar'da da görüyoruz. İlginç olan şey şu tabii; yani Gezi eylemlerine katıldığı yönündeki iddialar üzerine re'sen soruşturma açılmış kendiliğinden ve Demirören Haber Ajansı'nın aktardığına göre de sabah saatlerinde Menajer Barım "Türkiye Cumhuriyeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme" suçlamasıyla gözaltına alınmış. Yalnız olay ilginç bir şekilde 29 Mayıs 2013 ile 2 Haziran 2013 tarihleri arasında yaptığı görüşmelerde sanatçıları Gezi Parkı olaylarına katılması için yönlendirdi. Ayrıca bizzat kendisinin de firmasına bağlı sanatçılarla birlikte olaylara katıldığı belirlendi diyor. Yani dolayısıyla 12 sene önceki bir olayın şimdi birden ani bir tutuklamaya yol açtığı, gözaltına yol açtığı görülüyor.

Y. T: Evet ve burada bence şu da çok kritik, haberde de geçen, yazılı ve görsel basında yer alan iddialar üzerine. Bu Ayşe Barım meselesi çok uzun süredir basında tartışılıyor. Taraflar çıktı, herkes birbirini suçladı, sektördeki tekelleşme iddiası vardı, onun dışında bazı oyuncuların özel hayatlarına dair orayı ihlal edecek iddialar vardı. Ama olayın buraya geleceği de biraz ilk günden de belli gibiydi. Ayşe Barım ya da herhangi bir menajerlik şirketinin tekelcileşme iddiaları çok önemli olmakla birlikte arka plana baktığımızda şu anda medyadaki iki sermaye grubundan biri olan Sabah Gazetesi ve çevresindeki Turkuaz grubu çok net bir tutumla Ayşe Barım'ı bu gözaltıyı hazırlayan haberleri yaptılar. Haftalarca şu an aslında biz o haberlerde de herhangi bir şeyi bırakın hani neden böyle olduğunu, sadece Gezi'ye katılmak üzerinden şu anki Gezi tutuklularına benzer bir hikaye üzerinden bir Gezi'yi organize etti diyorlar. Bence bu şu açıdan da çok tehlikeli; iktidar kendi işine gelmediği, kendisiyle zıt düştüğü herkesi içine koyabileceği bir "Gezi'yi organize ederek Türkiye Cumhuriyeti'nin ortadan kaldırmaya teşebbüs etme" suçlaması torbası da atabiliyor anlamına geliyor.

Ö. Ö: İki tane torbası var ama biliyorsun Yıldız. Bir de FETÖ torbası var böyle.

Y. T: Bir de o var. İki torbadan artık hani bakıp hangisine uygun düşüyorsa oraya koyuyor. Bu meseleyle ilgili haberlerde de yazıldı. Bir diğer iddiada Ayşe Barım'la ilgili bütün bu tartışmaların "Tabii" dizisine oyuncu, "Tabii" platformu, hükümetin işte TRT'nin "Tabii" platformuna oyuncu vermeyi reddetmesinin ardından başladığı yönündeydi. Bunlar tabii ki hani hangisi doğrudur, nedir bilmemiz mümkün değil ama bugünkü gözaltı meselenin bir sektördeki tekelcileşme meselesinden çok hızlı bir şekilde çıktığını, daha başka bir şeye dönüştüğünü gösteriyor.

Ö. M: Yani 12 sene önce Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs, şimdi aniden gözaltına alınmış, 12 senelik bir aradan sonra, öyle mi?

Y. T: Öyle. Çünkü bu tarz şeyler, kırmızı defter denir ya, herhalde devletin başka renkte defterleri de var.

Ö. Ö: Gerçi bu mesele tamamen şu anki bu gizli davasından bağımsız olarak aslında LGBTİ+ oyuncuları da bu tekelcileşme meselesi ilgilendiren yönleri de var. Yani ismi geçen kişinin uygulamalarında dahil olmak üzere. Bu da bilmiyorum belki daha sonra ayrıca konuşmak gereken bir mesele.

Y. T: Sektörde tabii şöyle bir şey de var. Açık kimlikli LGBTİ+ oyuncu sektörde yok zaten. Bir dedikodu malzemesi olarak kişilerin cinsiyet kimliklerinin aleyhlerinde kullanıldığını görüyoruz. Bu tabii ki çok büyük bir başlık; sektörde ne olup ne bittiği, bizim gördüğümüzün arka planında. Bununla ilgili sadece bir şey söyleyebilirim. Susma platformu ve yine bir dönem Oyuncular Sendikası'nın zaten dikkat çektiği sorunlardı bunlar ve sadece menajerlik açısından değil. Sinema sektörü sömürünün ve ayrımcılığın en tavan yaptığı sektörlerden birisi. Biraz tartışmayı o eksenden yürütmek bence de faydalı. Çünkü şu an yürütülen tartışma hem bir magazin hem de bir siyasal operasyon için malzeme biriktirme gibi duruyor.

Ö. Ö: Evet, bir de mağdur eden, tekel olmakla itham edilenler bir anda mağdur konuma da gelebiliyor.

Ö. M: Yani böyle saf değiştirme... Evet, yine Shakespeare'an durumlar var. Peki ben de son küçücük bir soru sorayım. Polis ekipleri Barım'ın evinde ve iş yerinde arama yapıyorlar. Neyi arıyorlar?

Y. T: Gerçekten bu soruya herhalde hiçbir zaman cevap veremeyeceğiz. Ne aranıyor? 12-13 yıl önceki bir meseleyle ilgili bir not mu aranıyor, mail mi aranıyor, ne aranıyor? Onu kestirmek mümkün değil. Polislerin artık o bürokrasi içerisinde sıra savunma meselesine de dönüştü bu. Yani bir mantığı yok kendi içerisinde. Bir bürokrasi var ve o bürokrasi yerine getiriliyor. İlgili işlemler yapılacak, ilgili imzalar atılacak ve ben başımdan savunacağım. Siyasi arka planı olan meselelerde genelde içinde bir mantık silsilesi yok zaten. Bir karar bir yerden verilmiş, prosedür uygulanıyor ve sonrasında ne olacağına bakılacak. Bizim ikinci başlığımız vardı. Bence ilişkili de konuştuğumuz birçok meseleyle. Trump tabii göreve başladı. Çok fazla kararname imzaladı. Onlardan üç tanesi bu program ve LGBTİ+ açısından çok kritik. Hepsi kritik tabii ki. Ama üç tanesi ayrıca önemli. En korkuncu bir iki cinsiyet kararnamesi. Çok gerçekten korkunç bir metin. Tam uygulamalarını tabii ki göreceğiz. Çünkü dinleyicilerimiz için de bence netleştirmekte fayda var. Bu kararnamelere dair davalar açılıp kararnamelerin işlevsiz bir duruma düşmesi ya da değiştirilmesi, dönüştürmesi mümkün. Ve ABD'de anladığım kadarıyla hak mücadelesi yürüten kesimler harıl harıl davalar açmaya başlıyorlar. Bunun için örgütleniyorlar ama bu çok kritik bir kararname. İki tane cinsiyet vardır diyor. Toplumsal cinsiyet ifadesini toplumsal cinsiyet ideolojisi aşırılığı olarak tarifliyor. Putin'in son LGBTİ+'ya karşı hareketini "sosyal terörist ve aşırılıkçı" olarak tariflemesine inanılmaz benzer bir durum söz konusu ve bunun ardından diyor ki sadece biyolojik olarak biyolojik hakikati geri kazanacağız ve bunu da kadınları korumak için yapıyoruz diyor. Yani çok alışık olduğumuz bir şey bu söylem. Daha önce trans dışlayıcı feministler denilen tarif aslında bence feminizme de alakası olmayan bir grup sağcının ortaya koyduğu bir 5-6 yıl önce söyledikleri paranoyanın biz şu anda ABD'nin en tepesinde karşılık bulduğunu görüyoruz. Uzun bir kararname bu, biyolojik gerçeklik dışında bir toplumsal cinsiyetin olmadığını, toplumsal cinsiyet diyen kişilerin kadınların alanına girmeye çalışan erkekler olduğunu, kadınları korumak için bunları yaptıklarını ve cinsiyeti de bu arada, bu da çok bence artık korkunç, cinsiyeti kromozomlarla bile tariflemeyip cinsiyeti sperm ve yumurta üzerinden tarifliyor. Böyle bir kararname var, diyor ki şey şudur hani erkek iki nokta küçük üreme hücresini üreten kişidir, kadın iki nokta büyük üreme hücresini üreten kişidir. Yani o kadar bence korkunç ve gerçekten de şu anda bütün bir toplumsal hayatı biçimlendiren feminist hareketin de, LGBTİ+ hareketinin de kazanımlarının en en en gerisine düşen bir mesele ve kendi içinde de tutarsız tabii ki. Şimdi bu durumda yani bir kadın menopoza girip yumurta üretmediğinde ya da olmadığında artık kadınlıktan çıkıyor mu? Veya bazı itirazlar geldi. Yani de o embriyo sürecinde bir noktadan sonra zaten hani üreme organları birbirinden ayrışıyor. Bu durumda bir dönem hani olduğu için herkes kadın, bütün dünyayı kadın ilan etti Trump. Diyenler oldu ama bu tutarsızlıklar o kadar da önemli değil onlar açısından. Çünkü burada temelde yaptığı şey şu: Amerika'da feminist hareket ve LGBTİ+ hareketinin kazanımlarının hepsini geri alacağını söylüyor. Yasaklıyor toplumsal cinsiyet demeyi, cinsiyet kimliği demeyi. Hemen zaten Beyaz Saray'ın internet sitesinden HIV ve LGBTİ+'larla ilgili bütün rehberleri her şeyi kaldırdı. Ve yani çok tuhaf bir şekilde cinsiyet polisliğinde artık en üst düzey nokta. Buna paralel olarak bir şey daha yaptılar. Çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık programlarını federal hükümette kaldırdı. Bu, Elon Musk'ın çok talep ettiği bir durumdu. Ve tabii bunu bazı kesimler kimlik politikaları açısından tartışıyor ama bence bu çok sınıf politikalarıyla ilgili bir şey ve neden böyle söylüyorum? Bu politikalar iş gücündeki, iş hayatındaki ayrımcılığı önlemek için getirilen bazı uygulamalardı. Ama Trump ve Elon Musk bunlar liyakate dayalı işe alımları engelliyor ve liyakatsiz kişiler sırf siyah olduğu için, sırf LGBTİ+ olduğu için işe alınıyor gibi bir komplo teorisini yaygınlaştırdılar. Los Angeles yangınlarını da zaten lezbiyen itfaiyecilere bağlamışlardı. Bunun üzerine bütün bu programları durdurduk ve şimdi teftiş edeceğiz diyorlar. Bunun anlamı ne? Federal hükümet çalışanı çok fazla sayıda insanı işten çıkaracaklar. İş güvencesinin altını oyan bir mesele bu. Zaten buna paralel bir şekilde yeni bir kurum oluşturuldu. Federal hükümetin ne kadar işlevsel, efektif çalıştığını inceleyecek. Bu iki kurum bir arada önümüzdeki aylarda ABD'de kamu çalışanlarının işten çıkarılması, iş güvencesinin altına oyulması için birlikte çalışacak.

Ö. M: Evet, çok acayip yani.

Y. T: Hayalini devlete yansıtmış oldu. Çok korkunç şeyler bekliyor oradaki işçileri ve bu durum sadece federal hükümetle sınırlı da değil. Daha Trump başa gelmeden son bir yılda daha önce bu tarz politikaları hayata geçirmiş olan büyük şirketler tek tek buradan çekilmeye başladığını ya açıkladılar ya da çalışanlarına mail attılar, çalışanları sosyal medyada duyurdu. En son Meta zaten bu arkalarına dizildi. Zaten o Trump'ın yemin töreninde Zuckerberg, Elon Musk ve Jeff Bezos böyle bir hazır olda bekliyorlardı. Onların arzularını izliyoruz biz Trump'ta bir yandan. Onların hepsi de bu çeşitli programlarından çekildiği, daha hiçbir işçi hakkının olmadığı, iş güvencesinin olmadığı bir düzeni getirmek için bir yanıyla işte bu iki cinsiyet kararnamesi, bir yanıyla diğer kararnamelerle böyle bir Amerika'yı o sömürünün, talanın, yağmanın en sert olduğu o döneme geri götürmek istiyorlar. Amerika'yı yeniden muhteşem yapmaktan anladığımız bu. Buna benzer Amerika'nın tarihinde 1950'lerde çok kritik bir dönemeç vardı. ABD senatosunun gizli bir kararıyla eşcinseller doğaları gereği güvenilmez oldukları için ve Sovyetlere çalışma ihtimalleri, komünist olma ihtimalleri, ajan olma ihtimalleri daha yüksek olduğu için federal hükümette çalışan bütün eşcinsellerin işten çıkartılması kararıyla çok sayıda insan işten çıkartılmıştı ve ABD'deki LGBTİ+ hareketi genelde Stonewall üzerinden yani artık 69 üzerinden konuşuluyor ama 50'lerde ilk denebilecek sokak eylemlerinin olduğu bir dönemdi. Şu anda Trump'ın kararnamesi 1950'lerdeki kararnamenin neredeyse aynısı. Ruh olarak aynı, zihniyet olarak aynı, uygulama olarak da muhtemelen aynı olacak.

Ö. Ö: Potansiyel komünist denmeleri ilginçmiş. Bu sırada Sovyetler de gulag kamplarında eşcinseller…

Y. T: Zaten bütün bir soğuk savaş, Sovyetlerin eşcinsellere "bunlar burjuva yozlaşmasıdır, ABD'nin o bize emperyalist kimliğinin sonucudur" deyip gulag'larda katletmesi, ABD'nin de Sovyetlere dönüp "hayır bunlar da güvenilmez, işte ulusal sınırları tanımayıp birbirlerini gözlerinden tanıyan bir lobi, komünist olma ihtimaliyle büyütecektir, o yüzden istemiyoruz" diyor. Yani bütün dünyanın istemediği bir meseleydi. 2025'te aynısına geldik. Şu an Ruslar ABD'de köklerine gerçekten döndüler.

Ö. M: Evet, tarihe geri dönüş. Peki, yani çok acayip bu doğuştan vatandaşlığı sona erdirme kararı da çıktı kararname ile. O da çok son derece ilginç ama bir yargıç, Başkan Donald Trump'ın ülkede doğan çocukların otomatik vatandaşlık almasını sağlayan düzenlemeyi bir kararname ile sona erdirmişti ama bir yargıç bunu geçici olarak durdurmuş. İlginç bir şey yani.

Y. T: O çok önemli çünkü o aslında anayasada yani ABD'nin kuruluşundan beri çok kritik bir şey; doğuştan vatandaşlık. Kendileri de zaten Avrupa'dan işgalci olarak gittikleri için ABD'nin ruhunda olan bir mesele. Onu ben bekliyordum yani hemen ilk durdurulacak olanın o olduğunu bekliyordum. Onu kaldırmak çok apayrı bir anayasaya kökten bir reddiye ama diğerlerinde bu kadar hızlı ilerlemeyecek.

Ö. M: Muhtemelen süreç... Evet, ülkede her yıl yaklaşık 150 bin çocuk vatandaş olmayan iki ebeveynden doğuyormuş. Diken'deki bir haberdi bu da. Dolayısıyla şimdi onların da ne olacağı bilinmiyor tamamen. Geleceğe yönelik de karanlık bir perspektif. Peki, ara veriyoruz burada. Çok teşekkür ederiz.

Y. T: Ben teşekkür ettim. İyi yayınlar. İki hafta sonra görüşürüz. Görüşürüz.

Ö. M: Görüşmek üzere.