İklim Kuşağı Konuşuyor'da Atlas Sarrafoğlu, geçtiğimiz sene 1.5 derece eşiğinin aşıldığını görmezden gelemeyeceğimizi hatırlatarak önemli iklim haberlerini derliyor.
Dünyanın en büyük buzdağı hala hareket halinde ve Antarktika'dan kuzeye, Güney Georgia Adası'na doğru yönelmesinden endişe ediliyor. British Antarctic Survey'de fiziksel oşinograf olan Andrew Meijers'e göre, A23A adı verilen buzdağı daha önce birkaç ay boyunca bir denizaltı dağının etrafında dönerek 'hapsolmuştu'.Şimdi ise akıntıyla birlikte Atlantik Okyanusu'nun güneyindeki bir İngiliz Denizaşırı Bölgesi olan Güney Georgia'ya doğru hareket ediyor gibi görünüyor.
Andrew Meijers, geçtiğimiz hafta Perşembe günü CNN'e gönderdiği açıklamada, “Şu anda akıntının bir kıvrımında ve doğrudan adaya doğru hareket etmiyor. Ancak akıntılardan anladığımız kadarıyla yakında tekrar adaya doğru hareket etmesi muhtemel,” dedi.
ABD Ulusal Buz Merkezi tarafından bu ayın başlarında güncellenen ölçümlere göre, buzdağı dünyanın en büyüğü olmaya devam ediyor. Ağustos ayında ölçüldüğünde 3 bin 672 kilometrekarelik bir alana yayılan ve Londra'nın iki katından daha büyük olan A23A buzdağı, 1986 yılında Filchner-Ronne buz sahanlığından çıktığından beri bilim insanları tarafından dikkatle takip ediliyor.
Antarktika'nın Weddell Denizi tabanında 30 yıldan fazla bir süre, muhtemelen deniz tabanına tutunmasını gevşetecek kadar küçülene kadar karada kaldı. Daha sonra buzdağı, okyanus akıntıları tarafından taşınarak, okyanus akıntılarının bir su altı dağına çarpması sonucu oluşan dönen su girdabına verilen isim olan Taylor sütununa tekrar sıkışmıştı. Aralık ayında buzdağı serbest kaldı. Bilim insanları, başlangıçta buzdağının okyanus akıntıları boyunca ve daha sıcak sulara doğru sürüklenmeye devam etmesini beklediklerini söylemişlerdi.
O dönemde İngiliz Antarktika Araştırması, buzdağının muhtemelen parçalanacağını ve sonunda uzak Güney Georgia Adası'na ulaştığında eriyeceğini söylemişti. Ancak Andrew Meijers, şimdilik, en azından uydu görüntülerinde, buzdağının yapısını koruduğu ve daha önceki 'megaberglerin' yaptığı gibi henüz daha küçük parçalara ayrılmadığı görülüyor.
Şimdi buzdağının akıntıyı takip ederek açık Güney Atlantik'e mi yöneleceği, yoksa bir süre sıkışıp kalacağı kıta sahanlığına doğru mu yol alacağı merak konusu.
Güney Georgia ve Güney Sandwich Adaları zengin bir biyolojik çeşitliliğe sahiptir ve dünyanın en büyük Deniz Koruma Alanlarından birine ev sahipliği yapmaktadır.
Bilim insanları, bu buzdağının muhtemelen fosil yakıt kaynaklı iklim krizi nedeniyle değil, buz sahanlığının doğal büyüme döngüsünün bir parçası olarak koptuğunu söylediler. Ancak küresel ısınma, Antarktika'da endişe verici değişikliklere yol açıyor ve küresel deniz seviyesinin yükselmesi açısından potansiyel olarak yıkıcı sonuçlar doğuruyor.
Batı Grönland’da bulunan on binlerce mavi göl ise, yıllardır bölge halkına temiz içme suyu sağlamanın yanı sıra atmosferden karbon emilimine de katkıda bulunuyordu. Ancak 2022 sonbaharında yaşanan rekor sıcaklıklar ve şiddetli yağışlar, bu göllerin yaklaşık 7 bin 500’ünün rengini kahverengiye çevirdi. Bu değişim, göllerin artık karbon salmaya başlamasına ve su kalitesinin ciddi şekilde düşmesine neden oldu.
Maine Üniversitesi İklim Değişikliği Enstitüsü’nden Jasmine Saros liderliğindeki bir araştırma ekibi, bu durumun aşırı iklim olaylarının gölleri ekolojik bir eşik noktasına sürüklediğini ortaya koydu. Normalde kış aylarında kar yağışı alan Grönland, sıcaklık artışı nedeniyle yağmurla karşılaştı. Bu yağmurlar, donmuş toprakların (permafrost) çözülmesine yol açtı ve topraktan büyük miktarda karbon, demir ve diğer elementler göllere karıştı. Bu süreç, göllerin rengini ve ekosistemini hızla değiştirdi.
Genellikle yüzlerce yılda gerçekleşen bu tür ekolojik değişimler, Grönland’da yalnızca birkaç ay içinde yaşandı. Göllerdeki organik karbon miktarının artması, suyun tat ve kokusunu olumsuz etkilerken, içme suyu arıtma süreçlerinde kanserojen bileşenlerin oluşma riskini de artırdı. Ayrıca, suyun ışık geçirgenliği azaldığı için fitoplanktonların yerini karbon salan planktonlar aldı. Bu değişim, göllerin artık karbon emmek yerine %350 oranında daha fazla karbon salmasına neden oldu.
Araştırmacılar, bu aşırı iklim olaylarının atmosferik nehirler olarak bilinen yoğun su buharı akıntılarından kaynaklandığını belirtiyor. İklim modelleri, bu tür olayların yüzyılın sonuna kadar Grönland, Batı Kuzey Amerika, Doğu Asya ve Batı Avrupa’da %50 ila %290 oranında artacağını öngörüyor. Bu durum, benzer ekosistemler için büyük bir tehdit oluşturuyor.
Dünyanın farklı alanlarında bulunan buzullarla ilgili çalışmalar da tabii ki sürüyor. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO ve Dünya Meteoroloji Örgütünün ortaklaşa başlattığı yeni küresel girişim, 2 milyardan fazla insana tatlı su sağlayan hayati su kaynaklarını korumak için dünya çapındaki çabaları güçlendirmeyi amaçlıyor.
Buzullar ve buz tabakaları dünyadaki tatlı suyun yaklaşık %70’ini barındırıyor ve bu kaynakların hızlı kaybı, çevresel ve insani krize yol açıyor.
Meteoroloji Örgütü Genel Sekreteri Celeste Saulo, konunun aciliyetini vurgulayarak şunları söyledi, “Eriyen buzlar ve buzullar milyonlarca insan için uzun vadeli su güvenliğini tehdit ediyor. Bu yıl dünyada yaşananlar bir uyandırma çağrısı olmalı.”
2023 yılında buzullar son 50 yılın en büyük su kaybını yaşadı; 2023 aynı zamanda dünya çapındaki tüm buzul bölgelerinde buz kaybının rapor edildiği üst üste ikinci yıl oldu. Örneğin İsviçre, Dünya Meteoroloji Örgütü'ne göre 2022 ile 2023 yılları arasında buzullarının toplam kütlesinin %10’unu kaybetti.
UNESCO’nun Doğa Bilimleri Genel Direktör Yardımcısı Dr. Lydia Brito ise şunları söyledi, “Buzullara sahip 50 UNESCO miras alanı, Dünya’nın buzul alanının neredeyse %10’unu temsil ediyor.” Ancak yakın zamanda yapılan bir araştırma, bu alanların üçte birindeki buzulların 2050 yılına kadar ortadan kaybolabileceğini ortaya koydu.
2024’ün tarihteki en sıcak yıl olduğu onaylanırken, acil ve kararlı eylem ihtiyacı hiç bu kadar kritik olmamıştı.
Girişimin ana odak noktalarından biri buzulların, kar ve buzun iklimi düzenlemede ve ekosistemleri ve toplulukları desteklemede oynadığı temel rol hakkında küresel farkındalığı artırmak. Girişim, aynı zamanda Küresel Kriyosfer İzleme gibi programlar aracılığıyla bilimsel anlayışı geliştirmeyi ve verilerin etkili iklim eylemine rehberlik etmesini sağlamayı amaçlıyor.
Buzulların korunmasının Paris Anlaşması gibi küresel ve ulusal iklim stratejilerine entegre edilmesiyle politika çerçevelerinin güçlendirilmesi bir başka öncelik. Tüm bunların yanı sıra hassas toplulukların desteklenmesi ve uyum ve azaltım çabalarını finanse etmek için gerekli kaynakların harekete geçirilmesi de hedefler arasında.
Paris Anlaşması demişken; ABD Başkanı Donald Trump göreve gelmesiyle beraber, ilk kez Başkan olduğunda yaptığı gibi ülkeyi tekrar Paris Anlaşmasından çekti. Trump’ın kararından kısa bir süre sonra milyarder Michael Bloomberg, ABD’nin uluslararası iklim katkılarını sona erdirmesine rağmen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin tamamen finanse edilmesine yardımcı olmak için devreye girdi.
New York’un eski belediye başkanı, Birleşmiş Milletler iklim değişikliği özel temsilcisi ve Forbes’un küresel milyarderler listesine göre dünyanın en zengin 16. kişisi olan Bloomberg, 23 Ocak’ta finansman taahhüdünü açıkladı.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği İcra Sekreteri Simon Stiell, “Bloomberg Philanthropies’in cömert desteğini ve Mike Bloomberg’in gösterdiği liderliği derinden takdir ediyoruz,” derken şöyle devam etti, “Hükümet finansmanı misyonumuz için elzem olmaya devam ederken, bu gibi katkılar Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sekretaryası'nın Paris Anlaşması kapsamındaki taahhütlerini yerine getirmeleri ve herkes için düşük emisyonlu, dirençli ve daha güvenli bir gelecek için ülkeleri desteklemesini sağlamak açısından hayati önem taşımaktadır.”
Geçtiğimiz Pazartesi günü aralarında Dünya Sağlık Örgütü’nden çekilmenin de bulunduğu bir dizi kararnameden birini imzalayan Donald Trump, ülkeyi Paris Anlaşmasından çekerek ülkenin uluslararası iklim fonlarına son verdi. Trump, daha önce 2017’deki ilk döneminde ABD’yi küresel iklim anlaşmasından çekmiş ancak ülke kısa süre sonra Başkan Biden döneminde yeniden katılmıştı. Bu yeni çekilmenin yürürlüğe girmesi yaklaşık bir yıl alacak ve yürürlüğe girdiğinde ABD, anlaşmanın parçası olmayan İran, Libya ve Yemen’e katılacak.
Şimdilik Bloomberg Philanthropies, diğer ABD iklim eylemi finansörleriyle birlikte, ABD’nin her yıl UNFCCC’ye borçlu olduğu miktarı karşılayacaklarını söyledi. Kesin finansman miktarları ya da diğer iklim finansörlerinin kimler olduğu konusunda ayrıntı verilmedi.
Tüm bunlar olurken bilim insanları artık resmi olarak 2024'ün Dünya'nın kayıtlardaki en sıcak yılı olduğunu söyleyebiliyor. Geçen yılki küresel sıcaklık rakamlarının 1,5 derecenin üzerine çıkan ilk yıl olduğunu da hatırlatayım.
1,5 derece, Sanayi Devrimi öncesindeki ortalamadan daha sıcak olan bu rekor küresel sıcaklık, uzun süreli sıcak hava dalgalarına yol açtığı Hindistan'dan, sıcak okyanus sularıyla güçlenen Körfez Kıyısı'ndaki kasırgalara, New York’ta yaşanan Arktik soğuk dalgalarına ve sıcak ve kurak koşulların birkaç hafta önce başlayan yıkıcı yangınlara zemin hazırladığı Los Angeles'a kadar geçen yıl dünyanın dört bir yanına yansıdı.
Sadece 1950'den günümüze kadar olan dönemde, insan kaynaklı karbon emisyonlarının üçte ikisi gerçekleşti. Dünya sıcaklıklarının dengelenmesi için bu emisyonların sıfıra inmesi gerekiyor. Bilim insanları sık sık emisyon eğrisini bükmekten bahsediyorlar. Eğer bu eğri 2005 yılında, Paris Anlaşması'nın öncüsü olarak kabul edilen Kyoto Protokolü yürürlüğe girdiğinde bükülmeye başlanmış olsaydı, bu kademeli olarak yapılabilirdi. Eğer ülkeler Paris Antlaşması'nın kabul edildiği 2015 yılında eğriyi bükmeye başlamış olsalardı, bunu emisyonları biraz daha dik bir şekilde azaltarak yapmak zorunda kalacaklardı.
Bugün bu eğriyi bükmek temelde imkansız görünüyor. Çizgi o kadar dik ki, dünya çapında enerji santrallerinin kapatılması anlamına geliyor ki bunun siyasi, sosyal ve insani maliyetleri olacağı aşikar. Bu bulgular ışığında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres, “Bunu ifade etmenin nazik bir yolu yok: 1.5 derece hedefi yaşam destek ünitesinde, yoğun bakımda.” açıklamasında bulunmuştu.
Peki, bu bizi nereye götürüyor? 1.5, doğa açısından bir sayı değildir, diplomasi açısından bir sayıdır, ulusların kendileri için belirledikleri bir hedeftir. 10 yıl önce 2015 Paris Anlaşması'nda yaklaşık 200 ülke küresel ısınma için iki hedef üzerinde anlaştı. Isınmayı 1.5 derece ile sınırlandırmak için çaba göstereceklerini söylediler ancak bunu başaramazlar ise 2 °C'nin çok altında tutmaya çalışacaklardı.
1.5 derecelik bir dünya, dünya nüfusunun yaklaşık %14'ünün her beş yılda en az bir kez şiddetli sıcak hava dalgaları yaşamasının beklendiği bir dünya. 2 derecelik bir dünya ise nüfusun %37'sinin bu tür sıcak hava dalgaları yaşadığı bir dünyadır. Ancak bu hedefe ulaşamamak, iklim değişikliğini tamamen durdurmayı başaramadığımız anlamına gelmiyor.
Paris Anlaşması imzalandığında bile pek çok insan küresel ısınmayı 1.5 derecenin altında tutmanın gerçekçi olmadığını düşünüyordu. Geriye dönüp bakıldığında, bazı insanlar bunun şirketleri, endüstrileri ve diğer türden kuruluşları, kendi işlerini nasıl karbonsuzlaştıracakları, toplumu fosil yakıtlara bağımlılıktan nasıl uzaklaştıracakları konusunda daha iddialı düşünmeye zorlayan bir etkisi olduğunu düşünüyor. Ancak iklim değişikliğinin en kötü etkilerinden kaçınmak söz konusu olduğunda, bilim insanları her basamak birimin önemli olduğunu vurguluyorlar. 1,6 derecelik ısınma 1,5 dereceden daha kötüdür ancak 1,7 derece 1,6'dan daha kötüdür. Bu nedenle 1,5 derecelik ısınmanın altında kalma hedefi artık uygulanabilir görünmese bile bilim insanları bunun denemeyi bırakmak için bir neden olmadığını söylüyorlar.
2024 yılı Paris Anlaşması'nın yaşanabilir bir dünya için belirlediği 1.5 derece eşiğini aştığı yıl olduğuna göre, 1.5 derece görmezden gelemeyeceğimiz bir gemi enkazına dönüşmüştür diyebiliriz. 1.5 derecelik ısınmayla birlikte şimdiden yıkıcı fırtınalar, kontrol edilemeyen orman yangınları ve çok fazla can kaybı yaşıyoruz. Hükümetler açgözlü şirketlere hizmet ediyor ve hayatlarımızı kurtarmak yerine güç ve kâra öncelik vermeye devam ediyor.
İklim Kuşağı Konuşuyor programımın sonuna geldik. Haftaya Cuma günü 14.00’te buluşana dek, kendinize, sevdiklerinize ve en çok da gezegenimize iyi bakın. Sizi, She Drew The Gun grubundan seçtiğim "Poem" isimli şarkı ile başbaşa bırakıyorum.