"Ben ABD'de Filistinli bir siyasi mahkumum ve aktivizmim nedeniyle hedef alınıyorum"

Hüsnükabul
-
Aa
+
a
a
a

Hüsnükabul'de Waseem Ahmad Siddiqui, 19 Mart'ta, Louisiana'da göçmenlik ajanları tarafından tutulan Columbia mezunu ve yeşil kart sahibi Mahmood Khalil'in arkadaşlarına ve ailesine yazdığı mektubu yayınladı. 

""

Benim adım Mahmoud Khalil ve ben siyasi bir mahkumum. Size Louisiana'daki bir gözaltı tesisinden yazıyorum; burada soğuk sabahlara uyanıyor ve uzun günler boyunca yasaların korumasından mahrum bırakılan pek çok insana karşı yapılan sessiz adaletsizliklere tanıklık ediyorum.

Kimin haklara sahip olmaya hakkı var? Burada hücrelere doldurulmuş insanların olmadığı kesin. Bir yıldır özgürlüğünden mahrum bırakılan, hukuki durumu belirsizlik içinde olan ve ailesi bir okyanus ötede olan Senegalli adam değil ve tanıştığım 21 yaşındaki tutuklu, dokuz yaşında bu ülkeye ayak basmış ancak duruşmaya bile çıkarılmadan sınır dışı edilmiş biri de değil.

Adalet, bu ülkenin göçmenlik tesislerinin sınırlarından kaçıyor.

8 Mart'ta, arama izni vermeyi reddeden DHS [İç Güvenlik Bakanlığı] ajanları tarafından götürüldüm ve akşam yemeğinden döndüğümüz sırada eşime ve bana saldırdılar. Şimdiye kadar o gecenin görüntüleri kamuoyuna açıklanmıştır. Ne olduğunu anlayamadan ajanlar beni kelepçeleyip, plakasız bir arabaya zorla bindirdiler. O anda tek endişem Noor'un güvenliğiydi. Onun da götürülüp götürülmeyeceği konusunda hiçbir fikrim yoktu, zira ajanlar yanımdan ayrılmadığı için onu tutuklamakla tehdit etmişlerdi. DHS, saatlerce bana hiçbir şey söylemedi - tutuklanma nedenimi ya da derhal sınır dışı edilip edilmeyeceğimi bilmiyordum. 26 Federal Plaza'da soğuk zeminde uyudum. Sabahın erken saatlerinde ajanlar beni Elizabeth, New Jersey'deki başka bir tesise naklettiler. Orada da yerde uyudum ve talebime rağmen battaniye verilmedi.

Tutuklanmam, özgür bir Filistin'i ve Pazartesi gecesi tüm şiddetiyle yeniden başlayan Gazze'deki soykırımın sona ermesini savunurken, ifade özgürlüğü hakkımı kullanmamın doğrudan bir sonucuydu. Ocak ayındaki ateşkesin bozulmasıyla birlikte, Gazze'deki ebeveynler bir kez daha çok küçük kefenleri kucaklıyor ve aileler bombalar karşısında açlık ve yerinden edilmeyi tartmak zorunda kalıyorlar. Onların tam özgürlüğü için mücadeleye devam etmek bizim ahlaki zorunluluğumuzdur.

Suriye'deki bir Filistin mülteci kampında, 1948 Nakba'sından bu yana topraklarından koparılmış bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. Gençliğimi anavatanımdan uzakta ama ona yakın bir yerde geçirdim. Ancak Filistinli olmak sınırları aşan bir deneyim. İçinde bulunduğum koşulların, İsrail'in Filistinlilerin haklarını ellerinden almak için kullandığı idari gözaltı - yargılama ya da suçlama olmaksızın hapsetme - yöntemiyle benzerlikler taşıdığını görüyorum. Seyahatten evine dönerken İsrail tarafından suçlama ya da yargılama olmaksızın hapsedilen arkadaşımız Omar Khatib'i düşünüyorum. Gazze'deki hastane müdürü ve çocuk doktoru Dr. Hüsam Ebu Safiye'nin 27 Aralık'ta İsrail ordusu tarafından esir alındığını ve halen bir İsrail işkence kampında tutulduğunu düşünüyorum. Filistinliler için yargı süreci olmaksızın hapsedilmek olağan bir durum.

Her zaman görevimin sadece kendimi zalimden kurtarmak değil, aynı zamanda beni ezenleri de nefret ve korkularından kurtarmak olduğuna inandım. Haksız tutukluluğum, ABD'nin İsrail'e Filistinlileri öldürmesi için silah sağlamaya devam ettiği ve uluslararası müdahaleyi engellediği son 16 ayda hem Biden, hem de Trump yönetimlerinin sergilediği Filistin karşıtı ırkçılığın bir göstergesidir. On yıllardır Filistin karşıtı ırkçılık, Filistinlileri, Arap Amerikalıları ve diğer toplulukları şiddetle bastırmak için kullanılan ABD yasalarını ve uygulamalarını genişletme çabalarını yönlendirmiştir. İşte tam da bu nedenle hedef alınıyorum.

Ben eşimin ve çocuğumun geleceğini belirleyecek hukuki kararları beklerken, hedef gösterilmemi sağlayanlar Columbia Üniversitesi'nde rahatça oturmaya devam ediyor. Başkanlar [Minouche] Shafik, [Katrina] Armstrong ve Dekan [Keren] Yarhi-Milo, Filistin yanlısı öğrencileri keyfi olarak disipline vererek ve ırkçılık ve dezenformasyona dayalı viral doxing kampanyalarının kontrolsüz kalmasına izin vererek ABD hükümetinin beni hedef almasına zemin hazırladılar.

Columbia, beni aktivizmim nedeniyle hedef aldı; yasal süreci atlamak ve İsrail'i eleştiren öğrencileri susturmak için yeni bir otoriter disiplin ofisi kurdu. Columbia, öğrenci kayıtlarını Kongre'ye açıklayarak ve Trump yönetiminin son tehditlerine boyun eğerek federal baskıya teslim oldu. Benim tutuklanmam, en az 22 Columbia öğrencisinin okuldan atılması ya da uzaklaştırılması - bazılarının mezuniyetlerine haftalar kala lisans diplomalarının ellerinden alınması - ve SWC [Columbia Öğrenci İşçileri] Başkanı Grant Miner'in sözleşme görüşmelerinin arifesinde okuldan atılması bunun açık örnekleridir.

Gözaltına alınmam, öğrenci hareketinin kamuoyunu Filistin'in özgürlüğü yönünde değiştirmedeki gücünün bir kanıtıdır. Öğrenciler uzun zamandır değişimin ön saflarında yer alıyor: Vietnam savaşına karşı mücadeleye öncülük ettiler, sivil haklar hareketinin ön saflarında yer aldılar ve Güney Afrika'da ırk ayrımcılığına karşı mücadeleye yön verdiler. Bugün de, kamuoyu henüz tam olarak kavrayamamış olsa bile, bizi hakikat ve adalete yönlendirenler öğrencilerdir.

Trump yönetimi, muhalefeti bastırmaya yönelik daha geniş bir stratejinin parçası olarak beni hedef alıyor. Vize sahipleri, yeşil kart taşıyıcıları ve vatandaşlar, siyasi inançları nedeniyle hedef alınacaktır.

Önümüzdeki haftalarda öğrenciler, savunucular ve seçilmiş yetkililer Filistin için protesto hakkını savunmak üzere bir araya gelmelidir. Söz konusu olan sadece bizim sesimiz değil, herkesin temel sivil özgürlükleridir.
Bu anın benim bireysel koşullarımın ötesinde olduğunu bilerek, yine de ilk çocuğumun doğumuna tanıklık etmek için özgür olmayı umuyorum.


Letter from a Palestinian Political Prisoner in Louisiana March 18, 2025