Apaçık Radyo'daki ilk programımızı; içinde radyo geçen, radyonun hayatımızdaki yerine ve bu yerin önemine vurgu yapan parçalara ayırdık.
Programın açılışını La Grande Sophie'nin 2012 tarihli Ma radio adlı parçasıyla yaptık. Şarkıda: “O burada, uyandırıyor beni bir arı sürüsü gibi, radyo, benim radyom. Sesini fotoğraflayan, refakatçi kadın, açtığımda takip ediyor beni nakaratlarıyla, radyo, benim radyom. O, kulaklarıma küçük bir mutluluk fısıldayan. Bekliyorum onu, o anlatıyor bana pek çok şey. Hiç kimse yokken o orada, beni sallıyor, aşırı dozda alıyorum, kelimeleri, hikâyeleri ve melodileri” diyordu sanatçı. Radyo temalı bir başka şarkıda, Notre Dame de Paris müzikalindeki Frollo rolüyle hafızalara kazınan Daniel Lavoie ise: "Radyo dinliyorum, saatlerin uzun nakaratlarını dinliyorum. Derinliklere sığındığımda, gelip geçen düşüncelerin sesi, bulutlar gibi geçen. Bir anlığına sessizliği dinliyorum, yokluğunun bende yarattığı" sözleriyle radyo tutkusu ile romantik bir aşk hikâyesini bir araya getiriyordu
Radyo altmışlı yıllarda, televizyon kullanımı henüz çok yaygın değilken en önemli iletişim araçlarından biriydi. Şarkıların başarısı genellikle radyoda çalınma sayısıyla değerlendiriliyordu. Popüler radyo istasyonları da programlarına mümkün olduğunca fazla parçayı almayı hedefliyor, bu yüzden üç-üç buçuk dakikanın üzerindeki şarkılar, çoğunlukla yayınlanma şansı bulamıyordu. Bu alışkanlıklar 1968 Mayıs’ından itibaren yaşamın her alanında kendini gösteren değişim rüzgârlarıyla birlikte yavaş yavaş mazide kalmaya başladı. İnsanlar git gide deneysel müzik yapan müzisyenlerin sıra dışı parçalarına daha fazla ilgi duyuyordu. Vietnam Savaşını ya da 68 olaylarını konu alan konsept albümleriyle yankı uyandıran Colette Magny’nin deneysel caz müziği ya da bu yıl aramızdan ayrılan Catherine Ribeiro’nun Les Alpes grubuyla kaydettiği rock müzik altyapılı parçalar özellikle genç neslin büyük beğenisi kazandı. Daha önce Jean-Claude Vannier ve Jacques Higelin gibi isimlerle çalışan Brigitte Fontaine’in "Comme à la radio" isimli üçüncü stüdyo albümü de 1970’de, tam da böyle bir ortamda çıktı piyasaya. Sanatçının hayatının geri kalan kısmını da birlikte geçireceği Areski Belkacem’le ilk defa bir araya geldiği albüm, Brigitte Fonataine’in Arap müziği esintileri de taşıyan serbest caz melodileri üzerine okuduğu şiirlerden oluşuyordu. Albümün en dikkat çeken parçalarından biri de bu çalışmaya ismini de veren ve tam sekiz dakikalık süresiyle o günün koşullarında radyolarda yer alması hemen hemen imkânsız olan Comme à la radio (Tıpkı radyodaki gibi) adlı şarkıydı. Şarkıda: “Müzikten başka hiçbir şey olmayacak, kelimelerden başka hiçbir şey olmayacak, tıpkı radyodaki gibi. Rahatsız etmeyecek, kâğıt oynamaktan alıkoymayacak seni, otoyolda uyumanı engellemeyecek, paradan bahsetmene mani olmayacak, tıpkı radyodaki gibi olacak” sözleriyle dinleyenleri albümün geri kalanına hazırlıyordu adeta Fontaine.
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi özellikle altmışlı yıllarda popüler müzik sanatçıları için bambaşka bir yeri vardı radyoların. Dinleyiciler de dönemin genç isimleriyle genellikle radyolar aracılığıyla tanışıyorlar, onların şarkılarını ilk kez radyolar sayesinde dinleme şansını elde ediyorlardı. İşte zaman zaman yorumcu olarak da karşımıza çıkan Fransız müziğinin en önemli söz yazarlarından Didier Barbelivien de, Dieu a inventé la radio (Tanrı radyoyu icat etti) adlı şarkısında tam da bu konuya vurgu yapıyor. 2013 tarihli bu şarkıda sanatçı: “Sylvie Vartan ve Françoise Hardy’yi mono olarak dinlemek için, Johnny Hallyday, Dick Rivers, Adamo için, Tanrı radyoyu icat etti. Jean-Jacques Debout ve Chantal Goya düetleri için, Richard Anthony, Joe Dassin ve Enrico için, Tanrı radyoyu icat etti" sözleriyle o dönemin hemen hemen tüm popüler isimlerine selam göndermeyi de ihmal etmiyor.
Günümüzde internet ve sosyal medya kullanımının iyiden iyiye yaygınlaşması ve çeşitli müzik platformlarının dinleyicilere sınırsız bir müzik arşivi sunması nedeniyle klasik anlamdaki radyoya olan ilgi azalmış gibi gözükse de özelikle podscat’ler ve alternatif içerikler sayesinde internet radyoculuğu gitgide daha da önem kazanmakta. Bununla birlikte radyo hâlâ şarkılara konu olmaya devam ediyor. Örneğin Zaz ile birlikte seslendirdiği 2011 tarihli La radio qui chante (Şarkı söyleyen radyo) adlı parçada Yves Jamait: “Kadın çalar saate bakıyor, adamın uykusu kaçtı, kadının işi var, adamın pek yok, kadın yavaşça çıkıyor yataktan, adam geceye sarıldığında, adam ter içinde, kadında çiçekler açıyor. Kadın şarkı söyleyen bir radyo gibi, tüm mutsuzluklara rağmen neşeyle doluyor, adam ölü gibi yüzüyle, yaşlı bir çocuğa benziyor” sözleriyle birbirine zıt karakterde bir çiftin hikâyesinden bahsediyordu bize. Barbara Carlotti ise 2018 tarihli Radio mentale sentimentale adlı parçada: “Akşam karanlığında zihinsel radyomda, Ses ve görüntü eşleşmiyor, Sesler duyuyorum, Bana istediğini yapabileceğini biliyorsun, Kimsenin görmediği şeyleri gördüğümde, Başkalarının bilmediği şeyleri bildiğimde. Deli değilim ben, deliysem de sana deli oluyorum, duygusal zihinsel radyo” diyerek, bilinçaltını bir radyoya benzetiyordu.
Yukarıda, günümüzde internet radyolarının yaygınlaşmasından bahsettik ama karasal yayın da özellikle savaş ya da deprem gibi olağanüstü durumlar söz konusu olduğunda hâlâ büyük önem taşıyor. Bu senaryo umuyoruz asla gerçekleşmez ama internet ya da uydu erişiminin kısıtlandığı ya da hiç olmadığı, elektrik şebekesinin hasar gördüğü bir ortamda habere ulaşmak için tek alternatif, tıpkı İkinci Dünya Savaşı sırasında olduğu gibi yine karasal radyo yayını olacak. İkinci Dünya Savaşı demişken, seksenlerde Cargo adlı parçasıyla büyük ses getiren Axel Bauer de, 2022 tarihli "Radio Londres" adlı albümünün açılış parçası Ici Londres’da, Fransızların İkinci Dünya Savaşı günlerindeki direniş hareketinden bahsediyordu. Şarkı, Axel’in Londra Radyosunda spiker olan ve 1941 ile 1944 arasında BBC’nin Radio Londres adıyla Fransızca programlara ayrılan yayın diliminde, Fransızlar Fransızlarla konuşuyor adlı programı sunan babası Franck Bauer’in sesiyle açılıyordu. 2018’de hayata veda eden Bauer, savaş sonrasında farklı bakanlıklarda görev almış ve Sorbonne’da öğretim üyeliği yapmıştı.
Radyoyu konu alan yakın tarihli bir parça da M adıyla tanığımız Matthieu Chedid'e ait. Şarkıda “Senin radyonda çalmam lazım, gözlerinden ve evreninden uzaklarda, dünyada bir yerde, bir yolunu arıyorum iletişim kurmanın” sözleriyle arasının bozuk olduğu sevgilisiyle temasa geçmeye çalışan bir adamın hikâyesini anlatıyor bize sanatçı ve “En ufak gizemleri tarıyorsun sesimde, bu gelip geçici FM hitinde, en ufak frekansları yakalıyorsun kalbimde, geçmişimize ve mesafelere rağmen ve bu şarkının dalgaları, evimize doğru kaysın diye” diyerek bu romantik öyküyü radyoyla ilgili terimler aracılığıyla aktarıyor dinleyenlerine.
Şarkıcı / Yorumcu | Parça Adı | Albüm Adı | Süre |
---|---|---|---|
La Grande Sophie | Ma Radio | La Place Du Fantôme | 5:36 |
Bertrand Betsch | À la radio | La nuit nous appartient | 4:05 |
Daniel Lavoie | J'écoute la radio | J'écoute la radio | 3:41 |
Brigitte Fontaine | Comme à la radio | Comme à la radio | 8:05 |
Didier Barbelivien | Dieu a inventé la radio | Dédicacé | 3:07 |
Michel Polnareff | Radio | Pop rock en stock | 3:19 |
Yves Jamait & Zaz | La Radio Qui Chante | Saison 4 | 3:23 |
Barbara Carlotti | Radio mentale sentimentale | Magnétique | 3:21 |
Axel Bauer | Ici Londres | Radio Londres | 4:43 |
M | Dans ta radio | Rêvalité | 3:02 |