"Doların imparatorluğunu kökten sarsan gelişmeler yaşanıyor"

Ekonomi Politik
-
Aa
+
a
a
a

Ekonomi Politik'te Ali Bilge, Trump yönetiminin özellikle Çin'i ve diğer ülkeleri hedef alan gümrük tarife savaşlarını masaya yatırıyor; sebeplerini ve sonuçlarını ele alıyor.

""
Ekonomi Politik: 21 Nisan 2025
 

Ekonomi Politik: 21 Nisan 2025

podcast servisi: iTunes / RSS

Ömer Madra: Günaydın Ali Bey, merhabalar!

Ali Bilge: Merhaba Ömer Bey, merhaba Özdeş!

Özdeş Özbay: Merhaba, günaydın!

Ö.M.: Gene son derece yoğun haftalardan bir tanesini daha devirdik, daha doğrusu yeni bir haftaya geçtik. Geçen haftanın olup bitenlerinden uluslararası alanda da Donald Trump ve aleyhindeki gösterilerden de minicik bahsetme fırsatımız da oldu. Trump karşıtı gösterilerin pek öyle yavaşlayacak gibi gözükmediğini belirten, birçok şehir ve eyalette de gösterilerin yapıldığını birkaç cümleyle dile getirdik. İsterseniz onun üzerinden biraz dünya durumunu konuşalım.

A.B.: Trump’ın ikinci dönemi ile başlayan, öncelikle Çin’i hedef almakla birlikte dünyadaki neredeyse tüm ticari partnerlerini kapsayan gümrük tarife savaşı içindeyiz. Aslında tarih boyunca ‘merkantilizm’ döneminden beri, gümrük tarifeleri ve kurlarla ilişkili önlemler, savaşlar hep olmuştur. ABD’nin ticari partneri ülkeler ve kıtalar arasında 1929 bunalımından bu yana - sanıyorum sonuncusu dahil - dokuz tarife savaşı yaşandı. Ülkeler, gümrük tarifelerini kendi ekonomilerinin dengelerini değerlendirerek kullanırlar, yükseltirler veya düşürürler. Tarifeler ve kurlar bir ekonomi politika araçlarıdır. Aslında 2008’deki büyük finansal kriz sonrasında yeniden himayecilik, korumacılık başlamıştı. Trump, 2016’da iktidara geldikten sonra 2018’de bu politikayı başlattı ama araya pandemi girdi ve pandemi zaten her şeyi alt üst etti. Tarife savaşları da geriye düştü.

Çin, 1980’lerin başlarından itibaren uyguladığı ekonomik politikalarla yüksek miktarda dolar rezervi biriktirdi, bu sayede ulusal parasını da düşük tuttu, zamanla da ABD’nin Çin’e yaptığı ticarette açıklar başladı. Ayrıca, öncelikle ucuz iş gücü nedeniyle Amerikan sermayesi, dünya sermayesi de Çin’e gitti, büyük ölçekli yatırımlar sonrasında dev ihracatlar başladı. Çin, bir ihracat devi; yatırım ve üretim üssü haline geldi. Trump yönetimi, biraz önce söylediğim gibi, bu politikaları 2018’de de uyguladı ama araya pandemi ve çevresinde o dönemde az sayıda olan aklıselimler devreye girdi, bugünkü gibi çılgınca değildi. Açıkçası bir deli kuyuya taş atmış, 40 akıllı çıkaramamış gibi, Trump da kuyuya bir taş attı ve şimdi 8,5 milyar dünyalı bunu çıkarmaya çalışıyor.

Trump, bu hamlesiyle aslında kendi ülkesini vurdu - İmamoğlu hamlesiyle Erdoğan’ın kendisini vurması gibi bir durum oldu. ABD’nin dış ticaret açık rakamlarına girmeyeceğim, boğmayacağım. 1987’den itibaren ABD, dış açık vermeye başladı, geçen yıllar boyunca Amerikan ekonomisi bu açıkları bir şekilde finanse ediyordu ama nasıl finanse ediyordu? Bakmamız gereken yer burası. Dünyanın en büyük ve güçlü ekonomisi, 1987’den itibaren açıklar vermeye başladı. 2024 yılında dış açık hatırladığım kadarıyla 1 trilyona yakın, 918 milyar dolarlık bir açık verdi. Bu açığın 200 küsur milyar doları Çin ile yapılan dış ticaretten oluşuyor. ABD; Avrupa’ya, Asya’ya ve dünyanın diğer ülkelerine yaptığı ticaretten de açıklar veriyor. Tabii bu açıkların nasıl finanse edildiği çok önemli.

Sovyet sisteminin yıkılmasından sonra da tek başına güçlü kalan bir ekonomi. Sovyet sisteminin yıkıldığı dönem, aynı zamanda dünyada ticaretin ve mali liberalleşmenin, finansal liberalleşmenin hızlandığı bir dönemdi. Eski ve yeni tüm dünya liberalleşmeye entegre oluyordu.

Dünya ekonomisi 1945’ten sonra doların egemenliğine girdi. Dolar, rezerv para olarak nitelendirilen en önemli para bloğu olarak dünyaya egemen olmaya başladı. Dış açıklar vermeye başlayan ABD ekonomisi, öncüsü olduğu finansal küreselleşmeyle birlikte, Amerikan bazlı borç enstrümanlarını geliştirdi; dünyanın her tarafında bu enstrümanlar sunulmaya, kullanılmaya başladı.

Bu enstrümanlara dayalı alışveriş toplamı, reel ticaretin misli misli oldu; 50-100 katına ulaştı. Bu enstrümanlar, dünyayı dört dönmeye başladı. Enstrüman dediğiniz, sattığınız bu kağıtlar birer borç senedi. Bu bir borç , karşınızda alacaklısı olan bir alış veriş yapıyorsunuz. ABD’siniz ve gidiyorsunuz bir ülkeyle ticaret yapıyorsunuz. Çin’den ya da başka ülkelere; Avrupa, Japonya, Asya’dan mal ve hizmet satın alıyorsunuz ve karşılığında kendi paranızla, dolarla ödeme yapıyorsunuz. Paranız rezerv para, dünyada en geçerli para, petrol ticaretinde geçerli para, her türlü ticarette geçerli olan para.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra hakimiyetini kurmuş dolara olan talep, son yıllarda azalmasına karşın halen üstünlüğü olan bir rezerv para. Bazen bu para kağıt-fiziki bile olmayabiliyor, elektronik oluyor ve sistem böyle çalışınca, paranız rezerv para olunca, aslında siz, ABD olarak ticaretinizi mal satın aldığınız ülkelere finanse ettiriyorsunuz. Sizin dolar ödeyerek ticaret yaptığınız ülkeler, sizin kreditör kuruluşlarınız oluyor, ödediğiniz dolarların size bir maliyeti yok ancak süreç içinde ödediğiniz dolarlar mal satan ülkelerde birikiyor, onların dolar rezervi oluyor ve sonra bu ülkelere bu dolarlar karşılığında mali enstrümanlarınızı yani Amerikan tahvilleri ve bonoları satıyorsunuz. İşte bu şekilde kendinizi finanse ediyorsunuz, çember bu şekilde tamamlanmış oluyor.

Amerikan tahvilleri, dünya finansal sistemin en önemli aracı, verisi ve göstergesidirler. Yorumcular ve iktisatçılar, Amerikan tahvillerinin iniş ve çıkış değerleri üzerinden değerlendirme yaparlar çünkü dünya finansal sisteminin, dünya ve ABD ekonomisinin kolonu, taşıyıcı sütunu bu enstrümanlardır.

ABD ile ticaret yapan ülkeler - başta Çin olmak üzere - dolar kazanıyorlar, dış ticaretlerine fazla vermeye başlıyorlar, bunları da Amerikan mahreçli tahvil ve bonolara yatırıyorlar. Bunlar aslında o ülkelerin ABD’ye verdiği borçlardır. ABD bu şekilde dış ticaret açıklarını, hatta iç ticaret açıklarını da finanse ediyor. ABD açıklar veren ve bunu dünyaya finans ettiren bir ülkedir. ABD bu şekilde dünyadan bedava kredi aldı, uzun yıllar boyunca üstünlüğünü doların rezerv para olması nedeniyle sürdürdü.

Peki, neden ABD’nin parası rezerv para? Başka rezerv paralar da var mı? ABD ekonomisi çok güçlü bir ekonomi; dünyada askeri gücü en büyük, okyanuslarda denizlerde hakimiyeti var, pek çok temel sektörde çok ileri vaziyette, uzay komutanlığı olan tek ülke.

İşte bu üstünlüğünün karşılığında diğer dünya ülkeleri de ABD parasına güven duyuyorlar, dolara iltifat ederek değer biçiyorlar ve varlıklarını dolar üzerinden biriktirmeye ve saklamaya başlıyorlar. Ancak gel zaman git zaman bu süreç değişmeye başladı. Peki, nasıl? Çin’in dünyada dev bir üretim ve ihracat üssü olmaya başladı, dolayısıyla bu durum tersine dönmeye başladı. Zaman içindehem döviz rezervi olarak tutmada, hem de ticaret hacmi içinde doların payı azalmaya başladı.ABD’nin doların rezerv para olması karşılığında sağladığı üstünlükle açıklarını finanse ettirmesi, azalmaya gittikçe tehlikeye girmeye başladı.Tüm bu süreçlerin sonucu ne oldu? ABD, bilhassa imalat sanayiinde üretim üstünlüklerini Asya’ya ve Çin’e kaptırdı. Pek çok imalat sanayi kolunda - belki 200-300 kolda ve malda – ABD, Çin’e ve diğer ülkelere bağımlı olmaya başladı. Aynı zamanda bağımlılığın entegre olması kopmaz bir ilişki yarattı.

Ayrıca 2000’de euro yani Avrupa Birliği’nin para birimi, yeni bir rezerv para olarak devreye girdi, doların tahtını zorlayacak olarak görüldü, ticarette önemli bir yer edindi. Ancak Avrupa’nın zor sorunlar yaşaması sonucunda euro, dolar gibi güçlü bir pozisyona ulaşmadı, ikinci rezerv para pozisyonunu sürdürdü.

Çin ekonomisinin yüksek performans göstermesiyle Çin para birimi öne çıkmaya, pozisyonu güçlenmeye başladı. Renminbi - Yuan olarak adlandırılan Çin para birimi ki bunların ikisi de Çin para biriminin adlarıdır, biri diğerinin kısaltılmışıdır. Asya, 1990’lardan itibaren, bilhassa 1997 krizinden sonra kendi para sepetini kurmaya, Asya’dan doğacak yeni bir rezerv para ile uğraşmaya başladı, Yuan’ın rezerv para olmasına ilişkin ataklar artmaya başladı.

Bu atakları önce nerelerde görüyoruz? Kendi ödeme sistemi gelişmeye başladı. Batı finansal kapitalizmi, ABD önderliğinde finansal küreselleşeme sürecinde bir ödeme sistemi geliştirdi. Sık sık duyarsınız, ‘SWIFT’ diye bir ödeme sistemi vardır. 1980’lerin ortasından itibaren ekonomi dergiciliği/yayıncılığı yaptım, 30 yıl dergi yayınladım. Türkiye’de de bu dönemlerde ‘Merkez Bankası SWIFT sistemine katılıyor , banka bünyesinde sistem kuruluyor, dünyaya entegre olacak’ gibi hep bunları izlerdik. SWIFT sistemi ABD ve Batı mahreçli, bu tabanda geliştirilen dijital bir ödeme sistemidir, paraların transferleri bu sistem üzerinden olur.

Çin, zaman içinde kendi ödeme sistemini geliştirdi ve devreye soktu ve bu sistem genişlemeye de devam ediyor. Geçen hafta 10 güneydoğu Asya ülkesi, altı orta doğu ülkesi - ki bunlar petrol üreticileri - bu sisteme eklendiler. Küresel ticaretin önemli bir bölümünün yapıldığı ABD dolarına bağımlılığı azaltmak üzere bu sistem genişliyor.Çin’in geliştirdiği blok zinciri tabanlı ödeme sistemi çok güçlü geliyor. SWIFT sisteminin beş-altı gün süren işlemlerine karşın, yedi saniyelik takas süresi ve %98’e varan maliyet düşüşü sağlıyor. Dijital renminbi, yeni küresel finans düzeninin en güçlü aktörlerinden biri olmaya doğru hızla ilerliyor, sisteme katılım artıyor, şu anda dünyada 200’e yakın ülke bu sistemi kabul etti. Finansal küresel sistem için çok güçlü bir aktör devreye girdi. Tabii bunlar bir günde olmadı; 90’lardan itibaren Çin’de ve Asya’daki önemli gelişmeler yaşandı. Hatırlarsınız, ‘Asya kaplanları’ öyküleri anlatırlardı. Çin ve bu ülkeler, çok büyük ilerlemeler sağladılar.

2000’lerin başında yayınladığım dergi çevresinde, ‘21. yüzyılda yeni bir rezerv para devreye girebilir, bu da Asya’dan çıkabilir’ diye tartışmalar yapıyor, ‘21. yüzyılın ilk çeyreğinde olabilir’ diyorduk. Elbette Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) gibi çevrelerde, diğer uluslararası kuruluşlarda ve ciddi üniversitelerde de bu tartışmalar olmuştu.

Sonuçta bugün küresel ticaret hacminin %38'i ABD doları ile yapılıyor. 1970 ve 1980’lerde bu oran çok yüksekti, küresel döviz rezervlerindeki dolar payı ise son 20 yılda %70’ten %58’e düştü. Doların imparatorluğunu kökten sarsan gelişmeler yaşanıyor.

Aslında tüm bu kavgaların, savaşların arka planında rezerv para kavgası yatıyor, Yuan’ın rezerv para haline gelmesi meselesi bulunuyor.Son 40 yılda dünya üretiminde çok ciddi bir aks kayması oldu, bugün artık dünya üretiminin %80’i Asya’da, Doğu’da yapılıyor.

Bu sistem ‘blockchain’ teknolojisi ile çalışıyor - teknik bir terim. Bu teknoloji, işlem hızını arttırıyor, veri tabanlarının birbirine entegre olması da ödeme sistemini çok ileri bir konuma ulaştırıyor. İşlem maliyetlerini ve süresini azalttığı gibi, sistem kara ve kirli para akışında da kontroller getiriyor - ödeme teknolojisinin üstün bir yanı da bu. Batı’da kara para aklama üsleri olan ülkeler, adalar, hatta ABD’de eyaletler bile vardır. Çin’in geliştirdiği ödeme sistemi, kara para aklama, anlama için de düzenlemeleri içeriyor, bunu da yürürlüğe koyuyor.

Geçen hafta Çin ve Endonezya, ‘İki Ülke İki Park’ projesiyle yeni ödeme sisteminin testlerini gerçekleştirdi. Yuan cinsinden yeni bir dijital para köprü trafiği oluşmuş durumda, dünya enerji piyasası da buna katıldığı takdirde ABD için tehlike büyüyor demektir.

Biliyorsunuz, ABD’nin uyguladığı Düşmanlarına Yaptırımlarla Karşı Koyma Yasası (CAATSA) yaptırımları var ve bu yaptırımlar, herhangi bir ülkeye, bölgeye, örneğin İran’a uygulamaya başladığında ilk iş SWIFT sisteminden çıkartmaktır. Ambargo uygulanan ülke, sistem dışına çıktığında ticaret yapamaz hale gelir, para transferlerini yapamaz, bunu delmek için de örneğin, Türkiye kullanılır. 17-25’e kadar uzanan hikayelerin arkasında bu ödeme sistemini delmek vardır. Türkiye’nin ABD ambargoları nedeniyle Rusya’nın bir üssü haline gelmesinin nedeni, Rusya’nın ödeme sisteminden çıkarılmasıdır. Rusya ödemelerini Türkiye üzerinden gerçekleştirdi - bunu da bir kenara not etmemiz gerekiyor.

Yuan cinsinden ödemeler, 5.8 trilyon doları aşmış vaziyette - 2021’e göre, %120’lik bir artışa karşılık geliyor. Ayrıca bu ödeme sistemi, Çin’in ‘kuşak yol stratejisiyle’ de teknik olarak bağlantılı, bilhassa kargo taşımacılığı üzerinden - bunlar çok teknik şeyler, tam da bilmiyorum doğrusu ama ödeme sistemi ile ‘dijital ipek yolu’ beraber inşa ediliyor, kargo taşımacılığında dijital Yuan kullanılıyor. Blockchain teknolojisi ticaretin verimliliğini %400 artırıyormuş. İşte tüm bu gelişmeler, doların sahip olduğu kudreti zayıflatıyor.

Evet, Çin sessiz sedasız gibi görünse de 200 ülkeyi kapsayan bir ödeme sistemi kurdu ve Renminbi devreye giriyor, büyük bir olasılıkla önümüzdeki 25 yılda, 2050’ye geldiğimizde ABDdolarının finansal ve reel ticarette rezerv para olarak kullanımının çok azalacağı anlaşılıyor.

Bahsettiğim gibi, Çin dahil ellerinde dolar fazlası bulunan ülkelere ABD, yıllar yılı dolar bazlı kendi iç borçlanma senetlerini sattı - iç borçlanma senetleri dediğimiz, ABD hazine ve bonoları. Bu senetler, ülkelerin elinde çok fazla birikti ve trilyonlarca dolarlık senet sahibi bu ülkeler, ABD doları ile alışveriş ediyor, dış ticaret fazlası veriyor, karşılığında ABD tahvil bonoları alıyor.

Elinde en fazla ABD bono ve tahvil bulunduran birinci durumdaki ülke Japonya, ikincisi ise Çin. Yeni rakamları topladım; Asya’nın elinde 3 trilyon dolarlık senet bulunuyor, Avrupa kıtasında toplam 9 trilyon dolarlık ABD tahvili var. Neden yüksek? Lüksemburg, İrlanda gibi ülkeler, kara paracıların ve vergiden kaçıranların ABD bonolarını tuttukları ülkeler. Kuş kadar ülke, Lüksemburg’un nesi var? Lüksemburg, dünyada dördüncü büyük ABD bonosu tutan ülke, bankaları ABD tahvil ve bonosu ile dolu. İsviçre, 300 milyar dolarlık senet bulunduruyor. Kanada, Meksika, Brezilya’nın toplamı neredeyse 800 milyar dolar; Caymanlar, Norveç, Suudi Arabistan’ın 691 milyar dolar. Kanada, Meksika ve Brezilya, toplam 775 milyar dolarlık ABD kağıtlarına sahipler. Dünyanın paralı ülkeleri, ellerinde trilyonlarca dolarlık ABD kağıtlarına sahipler. ABD bono ve tahvilleri için dünya finansal sisteminin taşıyıcı kolonu demiştik. Trump kuyuya hep taş atıp duruyordu, tarifeler Çin’e %145’lere çıktı. Peki, geçen hafta ne oldu?

Ö.M.: Evet, %145’e çıktı.

A.B.: Çin, ‘Elimde bulunan tahvil ve bonolarını satarım’. Çok ciddi bir tehditti, Çin’in elinde 768 milyar dolara yakın ABD tahvili var. Japonya, birinci; 1.1 trilyon dolarlık portföye sahip. Japonya, ABD’nin çekindiği ve dostu olduğu için, Çin ile arasının iyi olmadığı için ‘katiyen satmam, böyle bir şey yapmam’ dedi. İşte dünya kapitalizmi böyle bir aşamada bulunuyor, bu kavganın birbirleriyle böyle bağlantıları var.

Böyle bir satış dalgasının, doların değerini, Amerikan hazine bono ve tahvillerini muazzam olumsuz etkileyeceği bir gerçek. Bu tehdit panik yarattı; düşünün, İngiltere’nin elinde bulundurduğu tahvil 765 milyar dolar. Mesele, küresel sistemi çok ciddi tehdit eden bir duruma dönüşüyor. ABD aslında yıllardır kendisini finanse eden kreditörlerini tehdit ediyor. Trump, ‘Satın aldığım malları artık ülkemde üretmek istiyorum, yatırımlar ülkeme gelmeli’ diyor.

Ancak 40 yıldır ABD, bastığı parayla bu ticareti ve açıklarını finanse ettirdi, sonuçta da bu durumda, Çin ve diğer ülkelere belirli bir üstünlük sağladı. Ülkeler, ABD tahvillerine boğuldu, bugün bu durum onlara bir üstünlük sağlıyor. Sonuçta bu tehdit sonucu, finansal literatürde güvenli liman olarak bilinen Amerikan tahvillerinin değersizleşmesine yol açtı ve liman olmasından çıkmasına neden olacağı endişesi hakim oldu ve ortalık çok karıştı.

Ö.M.: Ben de ufak bir ilavede bulunayım; geçen hafta Perşembe günüydü galiba, Çin’den bir haber vardı, bütün havayollarına, havayolu şirketlerine Boeing uçaklarının satın alınmasını durduracağını açıklayan bir rapor yayınlandı diye konuşuluyordu. Bugün The Guardian’dan gelen bir haberde de gördük ki bu gerçekleşmiş. Çin, Xiamen Havayolları için satın aldığı yeni bir Boeing 737 MAX diye adlandırılan şeyi geri göndermiş, bu da Reuters’dan bir haber bu.

A.B.: Uçakları mı geri göndermiş?

Ö.M.: Evet, ABD’den satın aldığı bir uçağı, Boeing 737 MAX’ı geri göndermiş.

A.B.: Çin Dış İşleri Bakanlığı Sözcüsü Mao Ning, sosyal medya hesaplarında Mao Zedong'un Kore Savaşı sırasında, ‘Bu savaş ne kadar sürerse sürsün teslim olmayacağız’ dediği bir konuşmayı paylaştı. Üstüne de kendi yorumunu şöyle yazdı, "Biz Çinliyiz, provokasyonlardan korkmayız, geri adım atmayız." Çin hükümeti, Mao'yu ileri sürdüğü zaman işi sıkı tuttuğunu, işlerin ciddileştiğini anlamanız gerekir, ‘Pes etmeyeceğiz’ diyorlar.

Gayri ciddi gümrük tarife savaşları başlatan Trump’ın yanında ciddi bir iktisatçı yok. Amerikan tahvillerinin çakılmasından korkulduğu için büyük bir baskı geldi ve 90 günlük bir süre tanındı.

Ancak dikkat çeken önemli bir açıklama Trump’ın Hazine Bakanı Scott Bessent’ten geldi - bu önemli. Bessent, “Evet, biz en büyük borçluyuz ama en büyük borçlu olan bankanın da sahibidir,” yani ‘siz de tehlikeye girersiniz, borçlu olan borç aldığı bankayı yönetir’ demeye gelen bir söz söyledi. Tehditler karşılıklı.

2025 yılında ABD hazinesinin 8 trilyon dolarlık stok tahvillerini yenilemeye ihtiyacı var. Ayrıca 2 trilyon dolar da yeni borçlanma yapması lazım. Çin, elindekileri sattığında bir alt üst hali olabilir, mali krize de yol açabilir.

Aslında bütün olay gelip şuna dayanıyor; gelişmeler küresel kullanımda ABDdolarının üstünlüğünün azalmasına yol açıyor. Peki, azalması ne demek? Diyelim ki doların payı dünya ticaretinde azaldı, %15’e düştü ve Yuan da aktif olarak devrede. Çin ve Yuan’ı rezerv para olarak kullanan ülkelerle ticareti yaparken artık dolar kullanamayacaksın. Satın almayı dolarla yapamayacağına ve Yuan da basamayacağına göre Yuan’ı kazanmak zorunda kalacaksın, açıkların reel açık haline gelmeye başlayacak, ABD tahvillerini satarak finanse edemeyeceksin.

Çin Merkez Bankası ve Çin ekonomisinin, ABD ticaretinin yerini doldurmaya alternatifler bulunuyor. ABD ile yaptığı ticaret, ihracat çok yüksek ama tüm bu hacim Çin GSYİH’nin %2’sini oluşturuyor, o kadar yani.

Çin hemen ne yaptı? Trump herkese, Avrupa Birliği dahil herkese bulaştığı, sataştığı için, Avustralya’sı, Hindistan’ı dahil başta Avrupa Birliği olmak üzere yeni işbirliği aramaya başladılar.

Çin’in üstünlüğünün ABD’yi zorlaması karşılığında uygulanacak politika, Trump türü politika değil; ciddi iktisatçılar, demokratlar, mutedil cumhuriyetçiler farkındalar. Tarife savaşları ile ABD trajikomik duruma düştü.

Elbette tahvillerin satılması sonucunda, Çin dahil diğer ülkelerinde kayıpları söz konusu olabilir ama ellerinde böyle bir silah var. Boeing olayı bana şunu hatırlattı; Çinliler dünyada her yere yatırım yapıyorlar, ellerinde çok da dolar var. Yıllar önceydi, New York Limanı’nı satın almak istediler ama serbest piyasanın cenneti ABD katiyen satmadı Çinlilere, adamlar ellerindeki dolarları realize etmek istiyorlar ve o yüzden de dünyada, Afrika’da her taraf delik deşik Çin yatırımlarıyla, büyük çoğunluğu da politik yatırımlar oluyor. Son olarak Kaliforniya eyaleti ki Kaliforniya eyaleti dünyanın beşinci büyük ekonomisidir.

Ö.M.: Evet.

A.B.: Eyalet olarak mahkemeye gitti, Florida dahil birkaç eyalette de bazı gruplar ve organizasyonlar mahkemeye gittiler; Trump’ın tarife yükseltmesinin anayasaya aykırı olduğunu söylüyorlar, Trump’ın tarife yükseltmeleri için dayandığı yasanın bunu yapmasına izin veremediğini söylüyorlar. İşte tüm bu gelişmeler ayaklanmalara sebebiyet veriyor, tüm bu gelişmeler işsizliğin boyutlarını, resesyonu, üretim darlığını tetikliyor.Önümüzdeki dönemin iktisatçı ve sosyal bilimcileri olarak bayağı heyecanlı geçeceğini söyleyebiliriz.

Ö.M.: Evet, çok çalkantılı bir dönem. Bunun uluslararası ilişkilerde de - Türkiye-ABD ilişkileri de dahil olmak üzere - etkilerinin çok derinlemesine olacağını da biliyoruz. Onları daha fazla konuşma fırsatı bulacağız herhalde. Peki, çok teşekkür ederiz Ali Bey.

A.B.: Hoşçakalın, iyi yayınlar!

Ö.Ö.: Görüşmek üzere.