Tällberg Forumu: "Birlikte Nasıl Yaşarız?"

-
Aa
+
a
a
a

Ömer Madra: Füsun Eczacıbaşı konuğumuz, İsveç'te Tällberg'de yapılan Tällberg Forumu'ndan sözedeceğiz. Kutuplardaki buzların erimesiyle ilgili çok ciddi bir aşamaya girmiş olduğumuzu Açık Radyo'da herhalde ilk defa duymuyorsunuzdur. Tällberg'de dünyanın önde gelen bilim insanlarının da katıldığı çok önemli bir toplantı yapıldı, ve dünyadaki önemli gazetelere de 350 rakamının vurgulandığı ilanlar verildi. Hoşgeldin Füsun!

 

Füsun Eczacıbaşı: Hoşbulduk. Geçen hafta Tällberg'teydik, bütün forumları ve bütün konuşmaları dinleme fırsatım oldu. Tällberg 28 yıl evvel Bo Ekman tarafından İsveç'te kurulan uluslararası bir STK, yıllardır dünyanın dört bir tarafından davet ettikleri fikir önderleri ile,  "Birlikte nasıl yaşarız?" sorusunun etrafında, sürdürülebilir ortak geleceği tartışmak için biraraya geliyorlar. Bu sene artık bu ortak geleceğin tek konusu vardı: Küresel ısınma.

 

ÖM: Zaten bir kelime oyunu da yapıyorlar "How on earth can we live together" yani, "nasıl yapacağız da Dünya'nın üzerinde birlikte yaşayacağız?" anlamına da gelebilir.

 

FE: Ben önce günah çıkartmak istiyorum, yıllardır seninle beraberiz, ayda bir toplantı yapıyoruz, o toplantıdan önce sen hepimize, mutlaka ve mutlaka bu konuda çok ateşli bir konuşma yapıyorsun, biz de sana "şu çayı uzatsana Ömer" gibi çok sıradan tepkiler veriyoruz, bunu hepimiz yapıyoruz. Biz ki hesapça bu işi farkındayız, ama bunun dünyanın bir numaralı sorunu olduğu doğrusu benim alnıma daha yeni çakıldı. Artık konuşulan küresel ısınma değil, "nasıl varolacağız?". Atmosferdeki karbondioksit için emniyetli sınır dedikleri sınır zaten aşılmış, bu sınır 300-320 ppm'lerde imiş, şu anda 385'te dünya.

 

ÖM: Şu anda 387 bildiğim kadarıyla. Yılda 2.4'e çıktı giderek arttığı için ve Hansen'in söylediğinden bu yana, yeni ölçüm 387 çıkıyor.

FE: "Tipping point' dedikleri bir nokta var, o noktadan sonra geri dönüşü yok, öyle olaylar zincirine giriyor ki iklim, artık ne insanoğlunun ne bilimin hiçkimsenin kontrolünün mümkün olmayacağı bir noktaya geliyor. Buzulların erimesi buna  çok çok önemli bir örnek; buzullar eridikten sonra, artık güneş ışınlarını soğutma mekanizması dünyada yokoluyor ve bunun şu anda hatta öngörülemeyecek kadar korkunç olaylar zincirine sebep olması söz konusu. İşte o bardağı taşıran son damlaya artık çok çok yaklaştığımız ve bugün, şu anda harekete geçmemiz gerektiği çok ısrarla vurgulandı.

 

ÖM: Bunları anlatanlar da dünyanın önde gelen iklim bilimcileriydi yanılmıyorsam?

 

FE: Tabii.

 

ÖM: Yani "sıradan çevreciler" değil.

 

FE: Katiyen değil, ama artık bunun toplumun her kesimi tarafından sahiplenilmesi gerektiğine inanıldığı için din liderleri dahi davetliydi, çünkü bilim 1960'lardan beri söylüyor zaten bunun böyle olacağını

 

ÖM: Bilim dünyası bu eşik noktasını ya da "devrilme noktası" diye çevirebiliriz.

 

FE: Ben "bardağı taşıran son damla" gibi çok sıradan bir tercüme yaptım.

 

ÖM: Bir o var, bir de geri dönüşü olmayan nokta var, ikisi arasında da çok önemli bir fark olduğunu söylüyor Hansen, son yazdıkları makalede, "insanlığın hedefi nedir?" makalesinde. Devrilme seviyesi ya da dönüm noktası ya da "bardağı taşıran son nokta", "sera gazlarında feci denebilecek sonuçlara yol açacak bir seviye" diyor, bazı önemli sonuçlar açısından dönüm noktasına zaten ulaşılmış durumda, mesela Grönland'ın erimesi. Dolayısıyla bunu en az 350 ppm'e, hatta daha da düşük seviyeye çekmeliyiz.

 

FE: Hansen aslında 300'lerde olunması gerektiğine şiddetle inanıyor, 350 "idare eder" bir seviye.

 

ÖM: "Ondan sonra ise geri dönüşü olmayan noktaya geliyoruz" diyor Hansen ve " artık kontrolü sürecin dinamikleri ele alıyor, süreç artık bizim kontrolümüzde değil" diyor, "artı geribeslem"e denilen şey doğrusal olmayan bir süreç zaten artık. Mesela "Kuzey Buz Denizi'ndeki buz artık geri dönüşü olmayan noktaya zaten ulaştı, ne yapsak onun erimesini engelleyemeyeceğiz" diyor.

 

FE: Dünyanın bundan sonra yaklaşık 100 bin yıl sürebilecek bir ısınma dönemine girdiği kabul ediliyor bir çok bilim adamı tarafından. Bazı teorilere göre bunun çok dramatik geri dönüşleri var, örneğin ısınma öyle bir hale gelecek ki tekrar soğumayı başlatacak. Bir çok teori var, fakat gerçek şu ki, artık eşik noktasının çok çok yakınındayız, ama Hansen'ın geri dönülemeyeceğini çok çok net söylediğini ben hatırlamıyorum.

 

ÖM: Söylemiyor, ama "ancak hemen şimdi davranırsak, yoksa mümkün değil" diyor.

 

FE: Aynen, şu an davranmamız ve hepimizin elimize bayrakları alıp çıkmamız gerektiğini söylüyor. Mesela bizim bu toplantıyı yaptığımız Tällberg köyünün çevresinde bulunan Silijan Gölü ilk defa, yazılı tarih boyunca ilk defa, bu kış donmamış.

 

ÖM: Ne korkunç, gözle görebiliyorlar yani?

 

FE: Geçen sene bir Kuzey Kutbu seyahati yaptık, buz kırıcı olmadan gemiyle gidilen en uzak noktada dünya rekoru kırdık, bir hafta sonra o rekor daha da ileriye götürüldü.

 

ÖM: Bu toplantıyı düzenleyen Bo Ekman'ın okuduğu bir metin var "birbirimize bağlıyız, dayanışma günü ilan etmeliyiz ve artık hergün dayanışma günü" diyor, "interdependence day". Biz de bunu radyomda dinletiyoruz, aralarda, çok ilginç, bir şair gibi okuyor Ona bir kulak verelim:  

(269 KB-mp3) 

 

ÖM: "Birbirimize bağımlıyız, bunu kutlayalım birbirimize bağımlılık gününü" diyor, neredeyse Mevlana'nın da söyleyebileceği şekilde.

 

FE: Kutlayabilmeliyiz. Tabii çok kötümserler de var, iyimserler de. İyimser olanlar kötü tabloyu gösterip, "insanoğlu ne mucizeler gerçekleştirdi, bu mucizeyi de gerçekleştirmek zorunda" diyorlar. Yani en iyimser olanlar bile ancak bir mucize gerçekleştirmekten bahsediyor, insanoğlunun şu ana kadar gerçekleştirdiği mucizelerden örnekler veriyorlar.

 

ÖM: Bu toplantıya katılanların bir kısmının yazdıklarını daha önce de okumuştum; "ABD ve Avrupa, İkinci Dünya Savaşı'nda, Avrupa Nazizm'in pençesi altındayken, İtalyan ve Alman faşistleri bir yandan bir yandan Japon faşistleri ortalığı kasıp kavururken, muazzam bir seferberlik yaparak, neredeyse 15 gün içinde bütün endüstrisini, bütün sosyal yapısını değiştirerek, bu korkunç saldırıya karşı güçlerini birleştirmeyi başardılar. Ancak böyle bir uluslararası dayanışmayla, yapılabiliriz bunu, tersine endüstri devrimi gerekiyor" diyorlar.

 

FE: Aktivistlerden de bahsedildi, bir grup küçük aktivist Antarktika'yı kurtardı mesela, " koskoca kıtayı sadece penguenlere mi terk edeceksiniz?" denmesine rağmen, evet, koskoca kıta küçük bir grup aktivistin çabasıyla, -tabii o sonradan çok büyüyen bir hareket oldu-, Antarktika kurtuldu, hakikaten de penguenlere terk edildi. Böyle mucizeler, insanlığın hiç olmaz dediği şeyler olabiliyor, ama olabilmesi için gerçekten buna çok inanmış kitlelerin,hemen bugün harekete geçmesi gerekiyor.

 

ÖM: Özellikle ABD'de bir gelenek var, 220 seneden beri, kendi devrimlerini yaptığından beri özgürlük peşinde koşuyorlar, Bush ne derse desin.

 

FE: Allahtan!

 

ÖM: Daha G8'deki son konuşmasında yine "Hindistan ve Çin'e bakarız, onlar hareket etmezse etmeyiz, bu küresel ısınma tamamen, külliyen aldatmaca" diyor Bush. İster kabul etsin ister etmesin bu işin birinci derecede sorumluluğunun ABD ve Avrupa'da olduğunu biliyoruz. Buna rağmen, Amerika'da müthiş bir gençlik hareketi başlamış durumda, "energiy action" hareketi artık dünyayı tersine çevirme hareketini başlatmış durumda. Gençliğin enerjisi galip gelecektir diye ümit ediyorum.

 

FE: Ümit ediyoruz. Zaten Amerika'da gördüğüm kadarıyla, politikacılar kim olursa olsun, hangi parti olursa olsun, o politikacılara çevre politikaları hazırlayan STK'lar var. Bu paketi kim alırsa alsın ve kullansın hiç önemli değil, ama onu besleyen, onu bilgiyle donatan STK'lar var. Bence bu çok önemli, herkese açık bir bilgi var orada paylaşılacak. Kapanış konuşmasında Kofi Annan, "artık iklim adaleti sağlanmalı" dedi, adını vermedi ama Amerika'ya son derece açık bir mesajdı bu, "dünyanın fakir ve desteğe gereksinimi olan ülkeleri, başkalarının sorumsuzluğunun bedelini ödememeli" dedi.

 

Gökşen Şahin: Yunanistan'da, bir önceki Sosyal Forum'da da şu konuşuluyordu, "iklim adil olmak zorunda değil, doğanın böyle bir zorunluluğu yok, ama adaleti getirmekle sorumlu olan insanlar, dolayısıyla insanlar bir an önce o adaleti istemek için harekete geçmeli" deniyordu. O toplantının başlığı da "climate justice" yani "iklim adaleti" idi.

 

ÖM: Bu Tällberg gibi toplantılar çok önemli, yüksek profilli insanları biraraya getirebiliyor ve çok eski bir gelenekleri de olduğu için, yıllardır bu işi yaptıkları için çok ciddiye alınıyorlar. Fakat "durumun aciliyetini nasıl anlatmak gerekiyor?" sorusu hâlâ herkes için bir problem. Hansen'la yeni yapılmış bir söyleşi okudum, "siz bunu çok erken söylediniz" diyorlar kendisine, Kongre'ye daha 1982'de sunmuş, "ama o zamanlar pek dikkate alınmadı" diyor, zamanın ilerisindeydi diyelim, "şimdi durum nedir?" dedikleri zaman, "pişmanlık duyduğum tek şey var, ben yeterince açık konuşamıyorum, anlatamıyorum" diye kendini suçluyor adam.

 

FE: Hâlâ kendini suçluyor demek! Evet bunu söyleyen çok oldu, bazı bilim adamları insanların bu kadar irrasyonel olabileceğini düşünmemişler, "bunu hesaba katmadık" diyorlar; çünkü bilim ispatlıyor. "Bundan 6 yıl evvel, dünyanın çok önemli bir takım yöneticilerinin bulunduğu 20 kişilik bir masada, 17 kişi inanmıyordu buna" diyorlar. Binlerce kişileri yöneten kişiler, bilimin ispatladığı, önüne bütün verileriyle koyduğu bir durumda bile gözlerini kapatabiliyorlar, insanlar bu kadar da irrasyonel olabiliyor.

ÖM: Çevre mücadelecisi George Marshall 'reactive denial' diyor buna, yani "daha da çok çok petrol kullanalım, daha büyük arabalar, uçaklar, vs. kullanalım, çünkü bu rasyonel olmasaydı nasılsa biri bizi durdururdu" mantığı var.

 

FE: Cehaletin doruğu artık!

 

ÖM: James Hansen Japonya'daki G8 Zirvesi öncesinde, Japonya Başbakanı'na diyor ki; "Kyoto artık çok geride kaldı, hemen bir kömür moratoryumu ilan etmelisiniz. 1 ya da en fazla 2 yıl kaldı hareket etmek için, eğer hâlâ yapmayacaksanız, o zaman da naçizane bir önerim var; liderler iklim değişikliğine karşı önlem almayı çok külfetli buluyorlarsa eğer, o zaman gelecek nesillere bırakacakları bir mektup yazmak için bir 5 dakikalarını ayırsınlar. Bu mektupta şunu demeliler: 'Önlem almakta başarılı olamadık, bu yüzden çocuklarımızla, torunlarımız, okyanusların ısındığı, buz kütlelerinin çözülüp dağıldığı, denizlerin seviyesinin yükseldiği, aşırı iklim olaylarının arttığı ve canlı türlerinin bir çoğunun yok olduğu bir gezegen devralacaklar; bunu biliyoruz, ama enerji sistemimizde değişiklik yapmak çok zahmetli olacaktı, aynı şekilde fosil yakıtlarını da son katresine kadar yakmakta ısrar eden özel şirket çıkarlarına karşı çıkmak da başımıza çok dert açacaktı, yapamadık.' İşte Sayın Başbakan, liderler bunları söyleyen mektubu kaleme almakla, en azından tarihteki yerlerini eksiksiz olarak tespit etmiş olacaklardır" diyor.

 

FE: Durum bütün çıplaklığıyla ortada.

 

ÖM: Tällberg'in ilanlarını da çok etkileyici buluyorum; "350" dünyanın bütün dillerinde, herkesin anlayacağı bir şey, bir rakam; en az tutmamız 350 ppm'de sabitlememiz lazım, atmosferdeki sera gazı miktarını.

 

FE: Bu işin iletişimi çok önemli; evet, herkes internette www.350.orgadresinden bu konuda bilgi edinebiliyor. Bu bilginin mümkün olduğu kadar çok paylaşılması, çok çok önemli.