No.359 - Yeni kuşağın olgunlaşma sınavı

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!..

 

Genellikle, iç karartıcı haberlerle lebalep yüklü bıraktığımız haftasonları, aynı hacimde yeni bir yükü omuzladığımız yeni hafta başlangıçlarına bırakıyor yerlerini. Bu sefer tam da öyle olmadı.

Hem tanıtımsal hem de sanatsal anlamda en önemli şenliklerden biri olan Cannes’da Büyük Jüri Ödülü’nü Nuri Bilge Ceylan’ın “Uzak” filminin kazanmasının yanı sıra, aynı filmin oyuncularının “En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü paylaşmaları (ki, biri, geçen yıl trafik kazası sonucu ölen Mehmet Emin Toprak’tı) ve böylelikle sinema açısından uzunca bir bekleyişin ardından bu meşakkatli dalın meyvelerini epey uzun bir aradan sonra toplamış olmaları... Tanıtım ve kıtasal politika açısından belli bir yeri olan Eurovision popüler müzik şarkısı yarışmasında Sertap Erener’in Türkiye’yi temsilen birinci olması ve böylece çok uzun bir bekleyişin ardından toplumsal bir “hüsran”ı sona erdirip ferahlamaya dönüştürmesi ... Beşiktaş futbol takımının, bu yıl oynadığı istikrarlı oyunla, taraftarlarının hayli uzun bir bekleyişinin ardından, kulübün 100. kuruluş yıldönümünde net ve hakedilmiş bir lig şampiyonluğunu, tüm “derby” serisini galibiyetle tamamlayıp, sonuncusunda da Galatasaray’ı yenerek elde etmesi ... “şeamet tellâllığı”nı elden bırakmama alışkanlığına sahip tefrikacınızı bile şöyle arkaya yaslanıp bir sigara tellendir --yok, bir rahat nefes almaya sevketti. (Hatta, Şeref Eroğlu’nun 50. Avrupa Grekoromen Güreş Şampiyonası’nda altın madalya alarak 6. Avrupa şampiyonluğunu almasını, Türkiye takımının da şampiyonayı dördüncülükle tamamlamasını da bu “ferahlatıcı” haberler dizisinin son sırasına yerleştirebiliriz.)

 

Avrupa Birliği ile bütünleşme sürecinin neresine oturtulabilir bu haftasonu haberleri, bunu tam kestiremeyiz belki. Ama, bu ferahlamanın, şanlı bayrağın gönderlerde dalgalandırılıp ulusal marşın cümle âleme dinlettirilmesi şeklindeki milliyetçi ve bir hayli zenofobik/zorbaca söylemin ötesine geçmeye giden bir toplumsal olgunlaşmanın belirtilerini içerdiği de gözlenebilir herhalde...

 

İnsanın içine hafakanlar bastıran, içini daraltan, daracık milliyetçi/merkezi bakışın cenderesini yeni kuşağın yırtıp atmaya başladığı ayan beyan görülüyor, bize sorarsanız... Türkiye’de “genç subay”ların demokratik rejimi sekteye uğratıp hükûmeti “özgürlük” adına devirmesinin ve iktidara oturmasının, üstüne üstlük, darbeler geleneğini başlatmasının üzerinden tam 43 yıl geçmiş.  O ilk darbeyi vuran genç subaylar, darbeye zemin hazırlayan gençlik eylemlerinin kendi kontrollerinde yapıldığını söylüyorlar şimdi -- hatıralarını yazarken. (Bkz.: Zaman gazetesi). Onlar artık genç değil.

Aradan geçen bunca yıl ve köprülerin altından akan bunca sudan sonra, ortada başka bir kuşak var şimdi. Şimdiki gençler harika mı bilemeyiz, ama Cannes’a, Eurovision’a, Avrupa’ya giden yolları döşemekle meşgul olduklarından, uluslararası barış ve adalet gibi davalarla uğraştıklarından, rejim değiştirme girişimlerine âlet olmakla uğraşmadıklarını biliyoruz. Onlar sivil. “Olgunlaşma sınavı”na giriyorlar ve eminiz, sınavı geçecekler de.

 

Devamı yarın...