Merhaba kâinat!..
Harika bir hafta sonu geçirip aynı derecede harika bir haftaya girdik. Tefrikacılarınız büyük bir cevvaliyetle şimdi herşeyi özetleyecekler sizin için:
Türkiye’de millet cümbür cemaat sokaklara, parklara dökülmüş, beklenmedik sımsıcak günlerin tadını çıkarır, hatta don-paça denize girerken... Meksika’nın Yucatan yarımadası İsidore tayfununun pençesindeydi. Bölgenin gördüğü en şedit “doğal” felâket olabileceği belirtilen kasırga, saatte şimdilik 160 km hızla esiyor. Küba’yı kasıp kavurmuştu, şimdi Louisiana ve Teksas’ı sarmasından korkuluyor. Onbinlerce Meksikalı şimdi yersiz yurtsuz... Tayfun mevsiminin geçtiği halde neden böyle olduğu tartışılıyor şimdi, ama tefrikacılarınızın aklına küresel iklim değişikliği düşüveriyor: Çünkü o süreç, işte böyle “aşırı” olaylara yol açıyor...
Ardından, Güney Rusya: Kafkasya’nın Kuzey Osetya ülkesinde bir buzdağının üçte biri kopup, bir çamur ve buz deryası olarak insanların yaşadığı kasabaların üstüne düştü! 100’ün üstünde kayıp var. Binlerce kişi yersiz yurtsuz hale geldi. Rusya’nın ünlü aktörlerinden Sergey Bodrov ve ekibinden pek çok kişi kayıp. Kayıpların bulunamayacağından, ölü sayısının da çok artacağından korkuluyor. Olaya, bir yer sarsıntısının yol açmış olabileceğinden söz ediliyor, ama tefrikacılarınız, küresel iklim değişikliğini de akıllarına geteriveriyorlar nedense...
Oradan Kuzey’e, Sibirya üzerinden Alaska’ya: Şişmaref kasabası inuitleri (eskimoları), binlerce yıldır yaşadıkları yurtlarını terkedip terketmeme konusunda oylama yapmışlar. 161’e karşı 20 oyla göç kararı almışlar. Çünkü, son 30 yıl içinde oraları 2.2 derece (Celsius) ısındığından, ne yiyecek hayvan bulunabiliyormuşş, ne de avlanan hayvanları koruma imkânı. İnuitler için yıkım denebilecek bir masrafa (70 milyon dolar! Ve zaten böyle bir paraları yok!) malolalacak bu göç gene de yapılıyor. Ninelerle dedeler kalıyormuş herhalde, ama torunlar yaşayabilsin diye gidiliyor. Nereye mi? 7.5 kilometre öteye!..
Almanya’da seçimleri, burun farkıyla da olsa mevcut Sosyal Demokrat-Yeşiller koalisyonu kazandı. İnsan Hakları ve sosyal haklar konusunda son otuz yıllık gelişmeler öyle tuhaf bir sonuç verdi ki, Avrupa’nın en güçlü ülkesi Almanya’da iktidarı işte bu gelişmeler sonucunda oy kullanma hakkına sahip olan 400 bin Türk göçmeni tayin etmiş oldu! Böylece, yaşayan en büyük Alman yazarı Grass’ın dediği gibi, “ne Almanya’nın ne de Avrupa’nın en ufak ihtiyaç duymadığı bir ses” olan sağcı ve arkaik Stoiber, kaybeden taraf oldu. (Adam, göçmenleri istememekte haklıymış!)
Türk deyince, YSK tarafından milletvekili adaylıkları kabul edilmeyen isimler arasında bulunan Recep Tayyip Erdoğan hakkında, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cumhur Asparuk, “Şeriatın kestiği parmak acımaz,” yorumunda bulunmuş. Hafta sonunda bir ‘kesik parmak’ polemiği yaşandı, çünkü Erdoğan da cevaben, “Bazıları bazıları şeriatın kestiği parmak acımaz, diyor, ama sağlam parmaksa acır,” cevabını vermiş. Aslında, parmağı ‘şeriat’ın değil de bağımsız Türk yargısının kestiğini söyleyebilirdi, diye düşünmek de mümkün.
Altı haftalık bir aradan sonra peşpeşe gelen iki intihar saldırısının ardından İsrail tankları Ramallah’a girdi ve Arafat’ın karargahının tepesindeki Filistin bayrağının yerine İsrail bayrağı dikildi. Cumartesi günü, öğleden sonra 1:28’de oldu bu. Arafat ise başına şimdilik yıkılmayan son odanın içinde susuz, elektriksiz, telefonsuz ve toza bulanmış olarak bekliyor. Asla teslim olmayacağını ve şehit olmaya hazırlandığını belirtmiş.
Bununla beraber, dünya üzerindeki tüm iyiliğin ve iyilerin tecessüm etmiş hali olan ABD yönetimi, bermutad, Irak’tan başka bir şey görmüyor. Aldığımız haberler doğruysa, Washington’da bulunan Corporate Crime Monitor dergisinin editörü Russell Mokhiber, Beyaz Saray Sözcüsü Ari Fleischer’e demiş ki, “Yahu Ari, bak bugünlerde hem Sabra ve Şatila, hem de Hama katliamlarının yıldönümleri var. Peki biz neden Şaron ile Esat’ın üzerine gitmiyoruz ki bu kötülüklerinden dolayı? Hem İsrail’in nükleer silahı olduğu da biliniyor.” Fleischer de demiş ki, “Aklına bile getirme. Şu yeryüzünde Irak’tan daha kötü bir ülke, Saddam’dan daha kötü bir adam yoktur. Kıyaslayamazsın bile...” Kanaat böyleyken Britanyalı film yönetmeni Ken Loach, önümüzdeki Cumartesi günü yüzbinlerce savaş aleyhtarını Londra’da protestoya çağırıyor.
Devamı yarın...