İklim Değişikliği ve Yeni Bir Su Ahlâkı

-
Aa
+
a
a
a

Suyun hayatın en önemli kaynaklarından biri olduğunu belki daha doğmadan biliyoruz hepimiz, ama su kadar kaale almakta zorlandığımız bir başka şey de yok gibi. Dünyanın birçok bölgesinde artan nüfusla birlikte, tahıl yetiştirmek için, sulama yapmak üzere suya olan “düşkünlük” de artıyor ve su kaynaklarının yetersizliği her yanda kaygı yaratıyor. Dünya üzerinde hayatın tüm yönlerini tehdit etmesine rağmen yakın zaman öncesine kadar, hatta belki de hâlâ, kaale almakta zorlandığımız bir başka olgu da iklim değişikliği ve küresel ısınma.Öyle görülüyor ki, iklim değişikliği yeryüzünün dört bir yanında su problemini çok daha ciddi bir hale getirmekte.

 

Şöyle birkaç rakam vermek, meseleyi daha aydınlatıcı – ya da baktığımız yere göre daha iç karartıcı – hale getiriyor: Dünya ekonomisi sadece son yarım yüzyıl içinde 7 kat büyürken, doğal hayat destekleme sistemlerinin kapasitesi aynı kalmış. Aynı şekilde, su kullanımı 3 kat artarken, doğanın tatlı su üretme kapasitesinde herhangi bir artış olmamış. Dünya yiyecek talebi 3 kat artarken, sulamada kullanılacak su talebi de aynı oranda artış göstermiş.

 

Sonuç olarak, dünya büyük bir “su açığı” yaşamakta. Ama bu açık, yeraltı su kaynaklarının aşırı ölçüde sömürülmesi ve su tablolarının düşmesi şeklinde oluştuğu için, gözümüzden ırak cereyan etmektedir denebilir. Su seviyelerinin düştüğü, kuyuların kör kuyular haline gelmesine kadar fark edilmiyor. Su seviyeleri düşerken, küresel ısınma yüzünden ortalama sıcaklık da yükseliyor. Sıcaklık artışı ile tarımda verimlilik arasındaki ilişki ise şöyle: Ekim mevsiminde her bir derecelik sıcaklık artışı, buğday, pirinç ve mısır gibi tahılların hasadında yüzde 10 oranında bir düşüşe yol açmakta. Yeryüzünde yaşayan her üç insandan biri, temiz suya erişme şansına sahip değil. Korkunç sonuçlar doğuracağı apaçık olan bu gerçeklik, küresel ısınma ile birlikte büyük bir ivme kazanıyor ve dönüşü olmayan bir noktaya doğru hızla yol almakta olduğumuz ortaya çıkıyor.

 

Açığımızı nasıl kapatacağımız meselesine gelince: “Kafayı değiştirmek”ten başlamaya ne dersiniz? Yani, doğaya bir “su madeni”, suya da sıradan bir tüketim maddesi olarak bakmaktan derhal ve sonsuza kadar vazgeçmekte sınırsız yarar var. Su, güneş gözlüğü, t-shirt ya da kola gibi bir “meta” değil. Doğa da bizim hizmetimizde bir “bidon” ya da “damacana” değil. Bilimsel verilere uymak, milyonlarca yıllık su döngüleri doğrultusunda gitmek, insanlık için mutlak bir zorunluluk olarak görünüyor. Bunun da ötesinde, yeni bir “su ahlâkı”na ihtiyaç olduğu da gün gibi ortada aslında: Susuzluk ve kuraklık tehdidi karşısında dev barajlar inşa etmek, dev nehirleri birbirine bağlamak, dev ırmakların suyunu oradan oraya aktarmak vb. gibi “teknik” çözümler bizi bir yere götürecek gibi görünmüyor maalesef. Su döngüsünü dar bencil çıkarlar yerine azami toplumsal yarar için yönetmeye dayanan bir ahlâk anlayışına âcil olarak ihtiyaç var.