Merhabalar,
Açık Radyo yıllardır dinlediğim tek radyo idi. Desteklemekten büyük zevk duydum. Kültür sanat, çevre konularında çok önemli bilgiler edindim. Çok güzel müzikler dinledim.
Ancak son zamanlarda politik konularda biraz farklı görüşlere sahip olduğumuz konusunda kuşkularım oldu. Örneğin 'Ergenekon' konusunda sanki savcılığını üslenmiş gibi, henüz mahkeme kararı olmadan bazı kimseleri suçlar şekilde konuşmalar beni oldukça rahatsız etti. Bu konuda yanılıyor olabilirim, ancak kuşkularımı giderinceye kadar desteğimi bekletmeyi uygun buldum.
Saygılarımla.
Sayın Dinleyicimiz,
Mesajınız bize dün ulaştı. Radyomuz hakkında dile getirdiğiniz sitayişkâr sözler için çok teşekkür ederiz. Bunca zamandır yaptığımız yoğun yayın faaliyetinin amacına -kısmen de olsa- ulaşmış olduğunu bize gösteriyor nazik sözleriniz. Dinleyicilerimize "çok güzel müzikler dinletebilmiş, kültür-sanat ve çevre konularında çok önemli bilgileri" iletebilmiş olmak, hiç de az birşey değil ve bu bize büyük gurur veriyor.
Bütün bu faaliyeti, işin ta başından beri, yani 14 yıl gibi hayli uzun sayılacak bir dönem içinde gerçekleştirebilmiş olmamızın sırrı nedir? Bu bir "açık sır" aslında – Açık Radyo'nun "açık sırrı": En başından beri koyduğumuz dürüst yayıncılık ilkesine yine en başından beri çevremizdeki insanlardan, dostlarımızdan ve hatta hiç tanımadığımız sizin gibi insanlardan gördüğümüz içten destek. Hem maddi, hem de –elbette ondan ayrılamaz, hiçbir şekilde kopartılamaz olan– manevi destekten bahsediyorum tabii. Buna "karşılıklı bağımlılık" adını da yakıştırmıştık bir zamanlar.
Sözünü ettiğiniz güzel müzikleri ve diğer binbir alandaki özlü bilgileri sizinle paylaşabilmek için epey gayret gösterdiğimiz söylenebilir. Bazılarımız yıllar yılı yaratmaya çalıştıkları plak, cd vesaire koleksiyonlarını, arşivlerini sürekli geliştirirken, bir yandan da bilgi birikimlerini bunun üstüne ekleyerek bu keyfi sizlerle paylaşmaktan keyif aldı. Diğer bazılarımız da fikri ve hissi birikimlerini aktarmak gibi zorlu bir çabayı -hiç elden bırakmaksızın- yıllar yılı sürdürdü. Aramızda bazıları, her gün neredeyse 100 kitap sayfası tutarında kitap, dergi, makale, haber, bülten, broşür vs.okumayı ve bunlardan süzdüğü enformasyonu dinleyiciye aktarmak gibi biraz manyakça sayılabilecek bir çabayı el'an sürdürüyor. Her gün 100 sayfa! On küsur yıldır! Eh, bu da birşeydir yani.
Peki bütün bunları neden yapıyoruz? Takdir edersiniz ki, zengin olmak veya şöhrete kavuşmak için değil. Bir ekip olarak bu meşakkatli işi yıllardır ısrarla sürdürmemizin başlıca sebebi, oldukça bencil olmamız. Hatta, bunun "pragmatik" bir sebebi var da diyebiliriz: Çocuklarımız için yapıyoruz bunu aslında. Kendi çocuklarımız ve -var mı yok mu bilmiyorum, ama- sizin çocuklarınız için. Ve de çocuklarımızın çocukları için tabiî.
Siz sormadınız, ama gene de söyleyelim. Medya nedir? Çevre yazarı ve aktivist Andy Rowell'ın dediği gibi, "medya çoğu kez, bizim dünyayı seyrettiğimiz bir pencere" olmalı. Dünyanın gidişatını ve dolayısıyla kendi geleceğimizi de bir ölçüde belirlememizde, böyle bir "pencere"ye müthiş ihtiyacımız olduğunu hangimiz inkâr edebiliriz? Ve tabii, böyle bir pencerenin çoğu zaman perdelerinin ve panjurlarının sımsıkı kapalı, hatta kimi durumlarda tahtalar çakılmış, gün ışığından tamamen yalıtılmış olduğu da bizce oldukça açık bir gerçek. Biz, Açık Radyo ekibinin mütevazı fertleri olarak kendi küçük "penceremizi", ne denli sert olursa olsun her türlü rüzgâra, ne kadar kavurucu olursa olsun her ışığa ve her daim açık tutma çabasında olduğumuzu biliyoruz... Sizin de bunu bilmenizi çok isteriz ve bu pencereden "içeriye" bakıyor olmanızı ümit ederiz.
Bakınız, bizim penceremizden görünen manzara şöyle birşey. Bir örnek verecek olursak, yıllar yılı onca gayretle döne döne gündemde tutmaya çalıştığımız iklim krizi, Nation dergisinin Londra muhabiri, şair, çevirmen ve aktivist Maria Margaronis'in dediği gibi, katiyen bir çevre meselesi değildir! Bu, kaynakların kullanımıyla ve dünya yüzündeki adaletle, kapitalizmin gelecekte gideceği yönle, önümüzdeki savaşların nerelerde geçeceği ile ilgili bir mesele ve tamamen bundan ibaret. En azından bizim gözümüzde de böyle.
Öte yandan, iklim yıkımı ile kıyaslandığında zerrece önemsemediğimiz, asla abartmaya değer bulmadığımız şu mâhut Ergenekon davasına gelince. O da bizim şu pencereden aynen öyle görünüyor işte: Küçük çapta bir adalet(sizlik) sorunu. Yani, eğer bu davada binlerce sayfalık iddianamelerde, işlendiği savcılarca öne sürülen iddiaların çok küçük bir bölümünde bile gerçeklik payı varsa, örneğin öne sürülen o korkunç, akıl almaz, dehşet verici suçlar yığınının binde biri bile gerçekten işlenmişse, bu binde birlik bölüm açığa çıkarılır, işlendiği hukuken ispatlanır ve fail(ler) de bulunup cezalandırırsa, işte bu bizim için haydi haydi yeterlidir! Çünkü bu, bizim geleceğimiz, çocuklarımızın ve onların çocuklarının yaşayacağı bir dünya için epey önem taşıyan bir durumdur. Bizim pencereden mesele böyle görünüyor işte.
Yoksa, emin olunuz, neredeyse 45 yıldan beri hukukun üstünlüğünü savunmuş, sadece savunmakla kalmamış, bunu savunduğu için pek çok mahkemede yargılanmayı göze almış, bırakın savcılığa soyunmayı, savcılık kurumuyla mümkün olabilecek en mesafeli tavrı korumak için deli gibi uğraşmış, defalarca yargılanmış –ve laf aramızda– ifade özgürlüğü ve kudret odaklarına muhalefet uğruna bir güzel hapis de yatmış– kişilerin de aralarında bulunduğu bizim Açık Radyo ekibinden hiç kimse mahkeme kararı olmaksızın kimseyi suçlar şekilde konuşmayı aklından bile geçirmez...
Bize yöneltmiş olduğunuz böyle bir suçlamayı hiçbir şekilde kabul etmiyoruz. Ayrıca, mesajınızda, bir cümlecikte çırpıştırılmış bu ağır ithamınızı destekleyecek herhangi bir örneğe de yer vermemişsiniz zaten. Böyle bir şey zaten mümkün olamazdı ama aklınıza takılan bir örnek varsa, bize yazın lütfen: Ola ki, sürc-ü lisan etmişizdir bir yerde, ya da bir sözümüz yanlış anlaşılmaya müsait şekilde tınlamıştır; bize yazın, biz de hemen yanıtlamaya çalışalım ve –eskilerin deyişiyle– “töhmet altında” kalmayalım asla.
Zaten, yukarıda da sözünü etmeye çalıştığımız gibi, Ergenekon da dahil olmak üzere Türkiye'nin bütün o önemli ve fakat ne yapalım ki daracık "ulusal" meseleleri, dünyanın muazzam adaletsizlikleri, sınıfsal meseleleri, iklim ve diğer yıkım sorunları, silah ticareti, faşizmin ve ırkçılığın yükselişi gibi hayli kaygı verici binbir sorunun yanında –kaçınılmaz olarak– ikinci planda kalıyor. En azından bizim açımızdan böyle bu; ama galiba hep de böyle kalacak.
"Yıllardır dinlediğiniz tek radyo"ya, "büyük zevk duyarak" yapmış olduğunuz desteği askıya almanızdan, ya da sizin deyiminizi kullanacak olursak, "bekletmeyi" uygun bulmanızdan büyük üzüntü duyduk.
Hemen eklemeliyiz ki, bu üzüntümüz "maddi" kaygılardan kaynaklanmıyor. Bunun maddi beklentilerle alakalı olmadığını şüphesiz siz de düşünmüşsünüzdür – bunu söylememe bile gerek yoktu herhalde. Öte yandan, önemle belirtmeliyim ki, maddi desteğe elbette ihtiyacımız var. Kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olarak, pek çok insanın gönüllü çabalarına da yaslanarak bağımsız yayıncılığını "kuyruğunu dik" tutarak sürdürmeye çalışan Açık Radyo'nun hele ekonomik durgunluk (kriz) şartlarında dinleyicisinin maddi desteğine de ihtiyaç duymasından daha doğal ne olabilir? Ne var ki, dert burada değil. Dert şurada: Biraz önce dinleyicimizle "karşılıklı bağımlılık" ilişkisi kurduğumuzdan bahsederken kastettiğimiz, tam bu değildi.
Bakın nasıl? Biz yayınlarımızı elbette hiçbir karşılık beklemeden yapıyoruz ve ömrümüz vefa ettikçe böyle devam edeceğimiz açık. Sizin, bunca zamandır eksik etmediğiniz desteği bir “karşılık” olarak yapmadığınızı düşündüğünüzden de kuşkumuz yok. Ama, gelin görün ki, politik görüşlerinize uygun düşmediğini hissettiğiniz bir anda desteğinizi askıya almış olmanız, radyo-dinleyici ilişkisine bizim düşüncemizden biraz farklı yaklaştığınızı düşündürüyor bizlere. Bir yayın organının yapması bence şart olan özgürce yorum ve eleştirileri beğenmediğiniz için o radyoyu maddi anlamda “cezalandırma”yı düşünmeniz ve –işin kötüsü– bunu “kuvveden fiile” geçirmiş olmanız durumu var ortada. Dahası, “teyakkuzdayım, gözüm üstünüzde, eğer yorumlarınızı değiştirir, benim istediğim gibi yayın yaparsanız, ambargomu kaldırabilirim” şeklinde okunmaya çok müsait olan şu satırlarınız:
“Bu konuda yanılıyor olabilirim, ancak kuşkularımı giderinceye kadar desteğimi bekletmeyi uygun buldum.”
“Havuç ve sopa”yani. Destekçiliği bir velayet, hatta vesayet ilişkisi olarak ele alan bir bakış açısı. İşte bu çok üzücü. Meselenin can alıcı yanı tam da burada. Yazar ve aktivist George Monbiot’nun bir özdeyişi var, izninizle size onu aktaralım bu noktada:
“İnsanlara zaten bildikleri birşeyi söyleyin, size teşekkür edeceklerdir,” diyor Monbiot. Ve şöyle devam ediyor: “Oysa, onlara yeni bir şey söylerseniz, sizden nefret edeceklerdir.”
Özetle, bir yayın organını, hem de sevip desteklediğiniz bir radyoyu, sizden başka türlü düşündüğü gerekçesiyle “cezalandırmış” oluyorsunuz. Evet, tam tamına sizin ifadenizi kullanırsak: “Biraz farklı görüşlere sahip olduğu” için! Hatta, sahip olduğu bile değil, farklı görüşte olduğundan “kuşkulandığınız”için. Böyle bir kuşkuyu hakedecek bir şey yaptığımızı düşünmüyoruz. Doğrusunu isterseniz, bundan 5 yıl önce dinleyici destek projesini ürkek adımlarla, içimiz titreyerek başlatırken, böylesine üzücü bir haksızlıkla karşılaşacağımızı tasavvur bile edememiştik. Ama, hayat böyle bir şey işte, insanın karşısına ne zaman neyi çıkartacağı hiç belli olmuyor…
Her neyse, bu kırık-dökük cümleleri ve felsefe paralamayı burada kesip, gerçekten üzgün olduğumuzu izninizle bir kez daha belirtiyorum ve ekliyorum: Üzgünüz ama, itiraf etmek gerekirse, kuşkularınızı gidermenizi bekleyecek kadar da değil.
Bugüne kadar gösterdiğiniz âlicenaplık için teşekkür eder, desteğiniz olmadan da, eskisi gibi, zengin çeşitliliğe sahip müziklerimizi dinlemeye, dünya ahvaline dair nâçizane size sunmaya çalıştığımız etraflı bilgilerden de eskisi gibi yararlanmaya devam edeceğinizi umarak,
Saygılarımı sunarım,
Ömer Madra
Açık Radyo Yayın Yönetmeni
Açık Gazete Program yapımcılarından