Antroposen Sohbetler'de Utku Perktaş, kısa zaman önce aramızdan ayrılan ünlü paleontolog ve doğa tarihçisi Richard Fortey’i anıyor; kendisinin özellikle mantarlar üzerine yazdığı son kitabı "Close Encounters of the Fungal Kind" üzerinden doğanın görünmeyen katmanları, miselyumun biyolojik ve metaforik anlamı, jeolojik zaman, ekolojik bellek ve iklim değişikliğiyle bağlantılı olarak biyoçeşitliliğin geleceği gibi temalar etrafında bir anlatı kuruyor.
Doğa tarihinin sessiz anlatıcıları, görünmeyen ağlar ve ekolojik hafıza üzerine...
Bu programda bir doğa tarihçisinin ardından mantarların sessiz evrenine bir bakış gerçekleştirmeye çalışacağım. 2025 yılının ilk günlerinde, Oxford’da Blackwell Kitabevi’nin üst katındaki o tanıdık söyleşi salonunda yerimi aldım. Konu, mantarlardı. Konuşmacı ise doğa tarihinin en zarif anlatıcılarından biri: Richard Fortey.
Richard Fortey’i yıllardır kitaplarından tanıyordum – trilobitlerden derin zamana, ormanlardan kaya katmanlarına uzanan o eşsiz bakıştan. Ama o gün, onu ilk kez yakından görme ve sesini duyma fırsatım oldu. Siyah kazağının içinde mütevazı ama dikkat çekici bir karizma taşıyordu. Konuşurken sesi ne akademik bir ukalalık taşıyordu, ne de teatral bir etki. Anlatısının kendisi yeterince güçlüydü. Her cümlesi, yaşamın görünmeyen katmanlarını açan bir jeolojik kesit gibiydi.
Tanıtımını yaptığı kitabı, Close Encounters of the Fungal Kind, sadece mantarlar üzerine yazılmış bir bilimsel eser değil; aynı zamanda bir hayranlık günlüğüydü. Fortey, yaşamın üç büyük krallığını sıralarken – hayvanlar, bitkiler ve mantarlar – hep üçüncü sırada anılan bu gizemli âlemi, büyüleyici bir zarafetle merkeze alıyordu. Mantarlar, onun gözünde yaşamın sessiz ustalarıydı.
Kitabın ikinci bölümünde Richard Fortey, bu krallığın neden bu kadar büyüleyici olduğunu anlatır. Bir ömür boyu paleontolog olarak çalışmasına rağmen, mantarlar onun kişisel zevki ve zihinsel uğraşı olmuştu. Onları garip renkleri, ani görünüp kaybolmaları ve "zehirli" imajlarıyla hem tehditkâr hem de baştan çıkarıcı buluyordu. Fortey’e göre, mantarların bu öte-dünyalılığı, onları bilimsel ve felsefi olarak eşsiz kılıyordu.
Mantarların sayısı baş döndürücüdür. 1991’de tahmin edilen 1.5 milyon tür sayısı, 2022’de üç milyona çıkarılmıştı. Bunların yalnızca yaklaşık 150 bini bilimsel olarak adlandırılmış durumda. Geri kalanların varlığı, hayal gücümüzü ve merakımızı zorlayan bir keşif alanı.
Richard Fortey, kitabında sistematik bir liste sunmaz; bunun yerine, ona dokunan, düşündüren, şaşırtan mantarlarla karşılaşmalarını – kendi "yakın karşılaşmalarını" – anlatır. Örneğin, Red Cage Fungus (Clathrus ruber), kırmızı bir futbol topu gibi çiçeklerin arasında patlayarak ortaya çıkar ya da orman yürüyüşlerinde karşılaşılan devasa puffball mantarları, görünüşleriyle değil, içerdikleri milyarlarca sporla onu büyüler. "Dört mantar, evrenin yaşından daha fazla spor üretir," derken zamanı ve yaşamı yan yana getirir.
Kitapta mantarların biyolojisine dair pek çok bilgi de vardır. Agaric ve boleto türleri, şapkalı mantar yapıları, miselyum ağları ve spor üretimi gibi. Richard Fortey’nin anlatımı bilimsel olduğu kadar sezgiseldir de. Miselyumu "toprağın hafızası" olarak tanımlar. Öyle ki, bir ağacın köklerinden çıkan miselyumun toplam uzunluğu aya ulaşabilir.
KUTU: Miselyum nedir?
Miselyum: Richard Fortey’nin Gözünden Sessiz Bir Hafıza
Richard Fortey, Close Encounters of the Fungal Kind kitabında miselyumu yalnızca biyolojik bir yapı olarak değil, aynı zamanda doğanın hafızası, sürekliliği ve görünmeyen mimarisi olarak tanımlar. Onun miselyuma yaklaşımı, bilimsel olduğu kadar derinlikli bir gözlem ve güçlü bir metafor içerir.
Miselyum, toprağın altında yayılan ama çoğu zaman fark edilmeyen bir yaşam ağıdır. Richard Fortey, bu ağı bilinç ve hafıza ile özdeşleştirir: Tıpkı hafızamız gibi görünmezdir, ama her şeyi birbirine bağlar. Ölçeği öylesine büyüktür ki, bir ağacın köklerinden çıkan miselyumun uzunluğu aya ulaşabilir. Bu ölçü, jeolojik zaman kavramı gibi, zihnimizin kavrama sınırlarını zorlar.
Mantarlar, miselyum aracılığıyla besin ve bilgi alışverişi yapar; bu yönüyle miselyum, yalnızca biyolojik değil, ekolojik bir dayanışma sistemidir. Richard Fortey’nin satırlarında miselyum; doğanın sessiz hafızası, görünmeyen ama etkili bir yaşam ağı ve ekosistemler arası iletişimin taşıyıcısı olarak belirir. Aynı zamanda, zamanın dokusuna işlemiş bir metafordur: süreklilik, yeniden doğuş ve bellek…
Mantarların görünmeyen bölümü olan bu miselyum, Richard Fortey için neredeyse bir bilinç metaforudur: “Miselyum toprağa nasıl nüfuz ediyorsa, bellek de zihne öyle işler.”
Kitabın en çarpıcı anlatılarından biri, Oregon’da keşfedilen Armillaria ostoyae adlı Honey Fungus’tur. Bu mantar türü, 900 hektardan fazla alana yayılmış, 2 bin yaşında ve toplam ağırlığıyla mavi balinayı geride bırakacak bir kütle oluşturmuştur. Tüm bu yayılım, aslında tek bir bireye – genetik olarak aynı organizmaya – aittir. Fortey, bu örnek üzerinden mantarların “parçalı ama bütün” doğasına, yani hem dağılmış hem de tek bir varlık olabilme kapasitelerine dikkat çeker.
Richard Fortey, sadece doğa bilimcisi değil, doğanın edebi anlatıcısıdır. Yazılarında Beatrix Potter’dan, Nicholas Money’e; Merlin Sheldrake’den 19. yüzyıl mikologlarına kadar pek çok ismi anarak mantarların hem bilimsel hem kültürel izini sürer.
Kitabın son bölümlerinde ise, peri halkaları – fairy rings – üzerinden zamanın doğadaki döngüsel izlerini takip eder. Richard Fortey’nin New Forest’ta karşılaştığı yüz metrelik halka, yalnızca biyolojik bir yapı değil, zamanın görünür hale gelmiş hâlidir. O halkada onlarca mantar vardır ama asıl görünmeyen, onların altında yıllarca büyüyen miselyumdur. “Yarım halkalar bile zamanın izidir,” der.
Ve sonra Prototaxites gelir: Devoniyen döneme ait, sekiz metreye kadar büyüyen bir mantar fosili. Richard Fortey, 'Fungi once ruled the Earth' söylemini hafifçe alaya alır ama bu hayali bile savunmaya değer bulur. Kim bilir, belki bir zamanlar gerçekten de dev likenler dünyayı yönetmiştir.
Richard Fortey, 7 Mart 2025’te hayata veda etti. The Guardian ve Nature'da yayımlanan nekrolojilerde şu yazıyordu:
“O, bilimsel merakı zarafetle taşıyan bir entelektüeldi. Onun kitapları bilginin değil, anlamanın peşindeydi.”
Benim için ise Richard Fortey’nin yazdığı her kitap bir spor gibiydi: Bilgiyi yaydı, merakı besledi, doğaya duyduğumuz hayranlığı diri tuttu. Belki de bizler, onun okuyucuları olarak, bu bilgiyi taşıyan miselyumlarız artık.
Doğaya daha dikkatli bakarsak, belki bir trilobitin gölgesinde, bir puffball’ın kabuğunda, bir ormanın sessizliğinde onun sesini duymaya devam ederiz.
Zamanın katmanları arasında yürümek isteyen herkes için Richard Fortey bir kılavuzdu. Onu anmak, doğaya yeniden ve dikkatle bakmak demektir.
Bugün, Richard Fortey’nin ardından doğaya baktığımızda, yalnızca geçmişin sessiz kalıntılarını değil, geleceğin kırılgan sinyallerini de görüyoruz. Küresel iklim değişikliği ve hızla artan biyoçeşitlilik kaybı, mantarların görevini daha da kritik hâle getiriyor. Ormanların görünmeyen koruyucuları olan mantarlar, karbon döngüsünde, toprağın sağlığında ve ekosistemlerin direncinde hayati roller üstleniyor. Ancak habitatlar tahrip edildikçe, yalnızca bir türü değil, o türe bağlı binlerce simbiyotik ilişkiyi de kaybediyoruz.
Fortey'nin yazıları bugün bize sadece doğayı anlatmıyor; aynı zamanda doğaya karşı olan sorumluluğumuzu da hatırlatıyor. Belki de mantarların toprağa yayılıp yeniden yaşamı kuran sessiz varlığı, bizim de gezegenle olan ilişkimizi yeniden kurmamız için bir metafordur.