Antroposen Sohbetler'de Utku Perktaş, Macaristan'dan doğal yaşamı resmeden artist Szabolcs Kókay ile bir araya gelerek gözlem ve deneyimlere dayalı resimlerin önemini, biyoçeşitlilik krizinin günümüzdeki etkilerini ve sanatın koruma çalışmalarına katkısını ele alıyor.
Bu bölümde konuğum, doğal yaşam sanatçısı Szabolcs Kókay. Sanatı aracılığıyla doğa tarihi ve biyoçeşitliliğin hikâyesini anlatan Kókay ile gözlem ve deneyimlere dayalı resimlerin önemini, biyoçeşitlilik krizinin günümüzdeki etkilerini ve sanatın koruma çalışmalarına katkısını konuştuk.
Önümüzde 22 Mayıs Uluslararası Biyoçeşitlilik Günü var ve Biyoçeşitlilik Günü yaklaşırken, hem doğayı, hem de sanatı bir araya getiren bu söyleşide genç nesillerin doğayla bağ kurmasının neden bu kadar hayati olduğunu da tartıştık.
Keyifli dinlemeler!
Satırbaşları:
- Bir yerde biyoçeşitliliğin zenginliğini anlamak için sadece kuşlara değil, yerdeki çiçeklere de bakmayı öğrenmek gerekiyor.
- Doğa tarihi sanatçıları kaybolmuş türleri bile yeniden görünür kılabiliyor.
- Gerçek bir habitatı çizebilmek için önce o habitatta bulunmuş olmalısınız.
- Fotoğraf doğru anı yakalar; ama resim doğanın ruhunu taşır.
- Çocuklar, bir yetişkinin hâlâ resim yapıyor olmasına hayran kalıyor. Belki de doğayla bağlarını kaybetmemeleri için onlara en çok bu umut veriyor.
- Biyoçeşitliliği koruyamazsak yalnızca türleri değil, hikâyeleri de kaybederiz.
U.P.: Merhaba! Antroposen Sohbetler’e hoşgeldiniz, ben Utku Perktaş. Bugün Antroposen Sohbetler’de konuğum bir doğal yaşam sanatçısı, Szabolcs Kókay. Çok fazla uzatmadan kendisine hoşgeldin demek istiyorum. Sevgili Szabolcs, öncelikle davetimi kabul edip program konuğum olduğun için çok teşekkür ederim, hoşgeldin!
S.K.:Teşekkür ederim, burada olduğum için çok mutluyum.
U.P.: Harika. Bence çok güzel bir program olacak çünkü konu oldukça ilginç. Biz burada doğa tarihi ile biyoçeşitlilik arasında bir köprü kurmaya çalışıyoruz ama senin bakış açından yani sen bir sanatçısın ve çok güzel kuşlar ile başka şeyleri de çiziyorsun. Bence çok çok güzel bir program olacak, bir kez daha çok teşekkür ederim. Dinleyicilerimiz için kendini kısaca tanıtır mısın? Bence seni doğrudan senin deneyimlerinden dinlemek bizim için daha iyi olur yani kendinle ve ilgi alanlarınla ilgili bize biraz bilgi verebilir misin?

S.K.: Tabii. Adım Szabolcs Kókay, Macaristan’da yaşayan bir doğal yaşam sanatçısı ve illüstratörüm. 2001 yılından beri tam zamanlı olarak doğal yaşam sanatçısı olarak çalışıyorum. Pek çok illüstrasyon işi yapıyorum ama aynı zamanda resimler de yapıyorum. Kendi fikirlerimi ve gözlemlerimi toplamak için açık havada çok zaman geçiriyorum ve bunlardan yola çıkarak çalışıyorum. Başkent Budapeşte’de yaşıyorum ama şanslıyım ki yeşil bir bölgede oturuyorum. Yaşadığım bölge bir adanın üzerinde, bu yüzden neredeyse kırsalda yaşıyor gibiyim.
U.P.: Ama sanırım çoğunlukla kuşları çiziyorsun değil mi?
S.K.: Evet, kuşları.Aslında bir kuş gözlemcisi olarak başladım ve ardından da kuşları çizmeye yöneldim, zamanla diğer doğal yaşam öğelerine de açıldım. Şimdi her şeyi çiziyorum.
U.P.: Programlarımda biyoçeşitlilik krizine ve ayrıca iklim krizine dikkat çekmeye çalışıyorum. Bu yüzden biyoçeşitliliğin ne olduğunu anlamak çok önemli. Bugün 18 Mayıs ve aslında 22 Mayıs Uluslararası Biyoçeşitlilik Günü olacak. Bu açıdan zamanlama da çok iyi. Bugün biyoçeşitlilikten bahsediyoruz. Sana birkaç soru göndermiştim ve istersen sorulara geçelim.
S.K.: Evet, tabii.
U.P.: İlk sorum şöyle; doğa tarihi sanatçısı olarak biyoçeşitliliği eserlerinde nasıl yorumluyor ve tasvir ediyorsun? Ayrıca biyoçeşitlilik senin için ne demek? İstersen önce ikinci sorudan başlayalım, ardından ilk soruya geçelim.
“Fotoğraf doğru anı yakalar; ama resim doğanın ruhunu taşır.”
S.K.: Evet, eserlerimde otantiklik benim için çok önemli. Bir şeyi resmediyor isem gerçekten çok doğru ve gerçekçi olmasını isterim. Örneğin, bir hayvanı kendi yaşam alanında çizecek isem bunu çok doğru bir şekilde yapmak isterim. Son birkaç yıldır ‘Cennet Kuşları’ üzerine çok çalışıyorum. Eğer bir tablo yapıyor isem onu doğru habitatta göstermek benim için çok önemli. Neyse ki üç kez Yeni Gine'yi ziyaret etme şansım oldu. Son gezim geçen Ağustos-Eylül aylarında gerçekleşti. Muhtemelen sadece gerçek uzmanlar, resmimin doğruluğunu anlayabilir ama ben yine de internetten bulunan fotoğraflardan çalışınca içim rahat etmiyor. Kendi referanslarım ve deneyimlerimle çalışmak beni çok daha mutlu ediyor. Neyse ki aldığım bazı geri bildirimler de bu yaklaşımın doğru olduğunu gösterdi. Örneğin, Facebook sayfamda biri, bir Cennet Kuşu resmimde bir ağaç dalına yerleştirdiğim etçil bitki türünü tanımıştı ve bunun gerçekten Yeni Gine'ye özgü bir tür olduğunu söylemişti. Bu benim için çok sevindirici bir geri bildirimdi. Resimlerime bu tür katkılar beni mutlu ediyor.
U.P.: Peki, senin perspektifinden biyoçeşitlilik nedir, nasıl tanımlarsın?
S.K.: Bence biyoçeşitlilik, çevremizdeki doğal yaşamın zenginliğidir. Şehirde yaşarken bu farkı gerçekten görebilirsin. Ben hâlâ yeşil bir bölgede yaşıyorum ama bahçemde zar zor 100 kuş türü görmüşümdür. Oysa kırsalda yaşayan arkadaşlarımın bahçelerinde çok daha fazla çeşitlilik var - bu çok açık bir fark. Bence doğanın zenginliği, doğrudan biyoçeşitlilik demek. Benim işimde de konu zenginliği demek.
“Biyoçeşitliliği koruyamazsak, yalnızca türleri değil, hikâyeleri de kaybederiz.”
U.P.: Evet. Bir de habitatlar konusuna değindin; çizerken habitatlara da çok dikkat ediyorsun sanırım.
S.K.: Evet, hayvan portreleri yapmaktan çok, onları yaşadıkları gerçek habitatlarında resmetmekle ilgileniyorum.
U.P.: Bu detay benim için önemli çünkü biyoçeşitlilik krizinden söz ederken, habitat parçalanması günümüzde en önemli konulardan biri. Ormansızlaşma ve habitat parçalanması - iklim değişikliği de çok önemli elbette ama sanırım iklim değişikliğinin etkileri 30 yıl sonra çok daha belirgin olacak. Şu anda asıl büyük sorun, habitat parçalanması. Eğer insanlar habitatları yok etmeye devam ederse, birçok kuş ve diğer türler yok olacak.
S.K.: Kesinlikle. Yeni Gine'de de bunu deneyimledim; orada yağ palmiyesi plantasyonları hızla yayılıyor ve bu plantasyonlarda neredeyse hiç kuş görmedim. Hatta daha da şok edici olanı birkaç yıl önce Madagaskar’a gittiğimde yaşadım.
U.P.: Evet.
S.K.: Bir milli parktan diğerine ulaşmak için bazen bir ya da iki gün boyunca araba kullanmamız gerekiyordu. O yolculuklarda arabadan sadece sığır balıkçıllarını ve yaygın mina kuşlarını - ki bu tür de istilacı bir tür – gördüm, başka da hiçbir şey görmedim. Bir telin üstünde bile bir kerkenez görmedim. Bu inanılmaz derecede şok ediciydi. Bütün gün boyunca sadece iki kuş türü görmek – bu gerçekten etkileyiciydi.
U.P.: Haklısın. Çok teşekkür ederim bu ilk soru için. Şimdi diğer soruya geçmek istiyorum; biyoçeşitliliği tasvir eden özel bir eserini bizimle paylaşabilir misin ve bu eserin ilham kaynağı ve anlamı hakkında konuşabilir misin?
S.K.:Avrupa yaban kedisinin bir ağaçkakanı yakaladığı bir tablom var.
U.P.: Aa!
S.K.:Avrupa yaban kedisinin uçan bir ağaçkakanı yakaladığı bir sahne. Bu resmi çok seviyorum çünkü kendi gözlemlerime dayalı. Yaklaşık altı yıl önce özel bir av alanına davet edilmiştim.
U.P.: Evet.
S.K.: Orayı işleten aile, arazilerindeki biyoçeşitliliği korumaya çok önem veriyor. Örneğin, topraklarında çakallar ve Avrupa yaban kedileri yaşıyor. Orada hayatımda ilk kez bir yaban kedisi gördüm ve bu anı yıllarca beklemiştim. O gün ayrıca yakında bir yerde bir ağaçkakanın tüylerini buldum ve tüylerde kedi ısırığı izleri vardı. Ayrıca kedinin ayak izini de buldum ve böylece hikâyeyi kafamda birleştirip resmi yaptım. Bu hikâye aynı zamanda o bölgedeki biyoçeşitliliği de gösteriyor çünkü gri başlı ağaçkakan gibi türler sadece olgun ormanlarda yaşayabiliyor. Aynı şekilde yaban kedileri de büyük, bozulmamış orman alanlarına ihtiyaç duyuyor. Bu yüzden bu tablo biyoçeşitliliğin güzel bir örneği.
U.P.: Evet, harika. Vay canına! Çok teşekkür ederim. Sana biyoçeşitlilik senin perspektifinden ne demektir diye sormuştum ve şimdi buna benzer ama biraz daha farklı bir soru sormak istiyorum; sanatçı olarak kariyerin boyunca biyoçeşitlilik anlayışın ve algın nasıl evrildi? Ne düşünüyorsun?
S.K.: Ben kuşlara oldukça erken, gençlik yıllarımda ilgi duymaya başladım. Evde bir kuş kitabı bulduğum anı çok net hatırlıyorum. Kitabı bulur bulmaz kuşlara aşık oldum. Annem ve babam bana ilk dürbünümü aldılar ve ben de dışarı çıkıp kuş gözlemlemeye başladım, olabildiğince çok kuş görmek için gezmeye başladım. O zamanlar o kadar çok kuşlara odaklanmıştım ki diğer hayvanlara ya da bitkilere pek dikkat etmiyordum. Yıllar sonra doğaya daha geniş bir açıdan bakmaya başladığımda şunu fark ettim; gençliğimde kuş gözlemi yaptığım yerlerde, ayaklarımın altında duran o güzel bitkileri, orkideleri ya da süsenleri hiç fark etmemişim. O bitkiler o zaman da oradaydı ama ben onları hiç görmemişim. Bu benim için oldukça ilginç bir deneyimdi ve sanatta da önce sadece kuşları çizmeye başladım fakat zamanla aldığım illüstrasyon siparişleri sayesinde başka hayvan türlerini ve bitkileri de çizmeye başladım. Bu da ilgi alanımı ve bilgimi genişletmemi sağladı. Yavaş yavaş, çalışmalarım aracılığıyla doğal yaşam hakkında daha geniş bir bilgi birikimine sahip oldum.
U.P.: Evet, doğru. Peki, koruma konusuna geçebilir miyiz? Çünkü bence bu tür çizimler ve benzeri materyaller koruma çalışmaları için gerçekten çok önemli. Fotoğraf çekmek başka bir şey ama çizimlerde sanatçılar kendi yorumlarını da ekliyorlar ve bence bu hayvanların, bitkilerin ya da doğanın doğal tarihini anlamak için çok önemli. Sanatçı olarak bu konuda ne düşünüyorsun?
S.K.: Evet, bu konuda birçok kişiden benzer şeyler duydum. Alan kılavuzları ve doğa tarihi kitaplarında kullanılan çizimlerin fotoğraflı olanlardan çok daha yararlı olduğunu söylediler. Bu da benim için şanslı bir durum çünkü böylece muhtemelen iş bulabiliyorum. Bence bunun sebebi şu; biz sanatçılar aynı sayfada yer alan farklı bireyleri aynı ışık koşulları altında çizebiliyoruz. Oysa bir fotoğraf rehberinde yavru bir kuş güneş ışığında, yetişkin bir kuş ise bulutlu bir havada çekilmiş olabilir. Ayrıca fotoğraflarda kuşların tüyleri dağınık olabilir ve bu da kitabı kullanan birini yanıltabilir. Sanırım bu yüzden alan kılavuzlarının çizimle hazırlanmış olanları daha kullanışlı oluyor.
U.P.: Ben de aynı şekilde hissediyorum ama bunu sana da sormak istedim çünkü bir de şu soruyu sormak istiyorum ve bu belki programın son sorusu da olacak; sanatın biyoçeşitliliğin korunmasında, farkındalık yaratmada ve korumayı teşvik etmede nasıl bir rolü olduğunu düşünüyorsun?
S.K.: Benim deneyimime göre birçok insan, benim işlerim aracılığıyla doğaya ilgi duymaya başladı. Bunu nasıl ifade edebilirim bilmiyorum ama birçok insan doğaya özellikle ilgi duymuyordu ancak benim işlerim aracılığıyla doğadaki değerlere gözlerini açtılar - özellikle çocuklar çok açıklar. Bazen anaokullarına ve ilkokullara gidip çocuklara eserlerimi gösteriyorum ve onların resimlere hayran kaldığını görmek gerçekten güzel. Sanırım bunun sebebi, küçük yaşlarda hepimizin çok fazla çizim ve resim yapması. Çocuklar, yetişkin birinin hâlâ resim yapıyor olması ve bunu bırakmamış olması karşısında etkileniyorlar. Hatta birkaç hafta önce eşimin öğretmenlik yaptığı bir liseye gittim. Orada da gençler, cep telefonlarını bırakıp bir saat boyunca beni dinlediler, bu benim için çok güzel bir deneyimdi. Başta ilgilerini çekmekte zorlanacağımı düşünmüştüm ama başardım yani sanatçılar olarak doğayı tanıtma konusunda gerçekten bir katkı sağlayabileceğimize inanıyorum.
U.P.: Evet, anlıyorum. Bence gençlere ulaşmak bu dönemde çok önemli çünkü 30 yıl sonra harekete geçmesi gerekenler onlar olacak. Biyoçeşitlilik, iklim değişikliği ve diğer çevresel konular hakkında iyi bir eğitim almaları gerekiyor ve bu yüzden bu tür materyaller ve müzelerdeki diğer sanat eserleri gençlerin doğru bilgi edinmesi için çok önemli. Senin işlerin de onlar için çok kıymetli; gençlere ulaşmak bu çağda bence çok çok önemli. Aksi halde gezegenimiz çok ciddi sorunlar yaşayacak.
S.K.: Evet, gelecek nesle gerçekten çok ihtiyacımız var.

U.P.: Cennet Kuşları posterini çok beğendim, çizimlerini gerçekten çok seviyorum. Sanırım 45 tür ve bazı alt türleri de tamamladın değil mi?
S.K.: Hayır, posterde sadece türler var, alt türleri eklemedim.
U.P.: Evet.
S.K.: Bazı listelere göre 45 tür var, ben de o listeyi takip ettim. Bazı listelere göre ise 46 tür var. Sanırım siyah renkli, çok da renkli olmayan bir Manucode türü ikiye ayrılmıştı.
U.P.: Merak ediyorum; Cennet Kuşları serisini çizmek ne kadar zamanını aldı?
S.K.: Aslında tam olarak bilmiyorum. Bu posteri üç yıl önce çizmeye başladım. Kuşları tek tek değil, doğrudan poster üzerindeki gibi tüm levhayı birlikte çizdim. Birkaç gün çalışıp bırakıyordum, sonra birkaç hafta sonra tekrar dönüyordum. Tüm günleri toplarsak muhtemelen iki haftada tamamlamışımdır.
U.P.: Vay canına. O kadar uzun sürmemiş ama gerçekten çizimleri harika bir poster. Tebrik ederim!
S.K.: Çok teşekkür ederim.
U.P.: Evet sorularım bitti. Gerçekten çok güzel bir program oldu, biyoçeşitlilik ve doğa tarihini bir araya getirdik. Sen bir doğa tarihi sanatçısısın ve farklı bir bakış açısına sahipsin. Her şeyi birleştirmeye çalıştık. Çok teşekkür ederim.
S.K.: Asıl ben teşekkür ederim.
U.P.: Program için çok teşekkürler.
S.K.: Şimdi aklıma bir şey geldi, notlarıma da yazmıştım. Biz sanatçıların fotoğrafçılara göre bir avantajı var. Kaybolmuş, yok olmuş şeyleri de çizebiliyoruz- örneğin, nesli tükenmiş bir türü. Benim en sevdiğim kuşlardan biri İnce Gagalı Kervançulluğudur. Geçmişte hem Türkiye'de, hem de Macaristan'da iyi sayıda bulunuyordu. Bu türün birkaç resmini yaptım ve bence bu sadece sanatçıların yapabileceği bir şey.
U.P.: Tabii ki, bu çok önemli. Ayrıca Kuzey Amerika türlerini de çizdiğini biliyorum.
S.K.: Evet, geçen yıl bir saha rehberi için kıyı kuşlarını çizmem istendi - Kosta Rika için.
U.P.: Nesli tükenmiş türler deyince benim aklıma Fildişi Gagalı Ağaçkakan geliyor.
S.K.: Fildişi Gagalı Ağaçkakanın hızlı bir eskizini yapmıştım ama sanırım sen Eskimo çulluğu tablomdan bahsediyorsun.
U.P.: Evet, doğru.
S.K.: O da nesli tükenmiş bir kuş. Alaska’da üreyip Güney Amerika’ya göç ediyordu. Bu kuşun son bireyini tasvir etmek istedim. Amerikan Altın Yağmurcunlarıyla birlikte göç ettiklerini okumuştum. Bu yüzden tablomda bir Eskimo Çulluğunu Yağmurcunların arasına yerleştirdim.
U.P.: Çok teşekkür ederim. Buraya geldiğin için çok onur duydum, çok verimli bir program oldu. Bir kez daha teşekkür ederim ama programı kapatmadan önce son bir şey sormak istiyorum; American Museum’dan bir arkadaşım var, Peter Capainolo. Orada kuş bilimi bölümünde çalışıyor ve geçenlerde doktorasını bitirdi. Biz küçük bir YouTube programı yapmaya başladık. Her hafta bir kuş türünü seçip o tür hakkında konuşuyoruz. Son zamanlarda Altın Kartal üzerine bir bölüm yayınladık. Şimdi de yırtıcı kuşlar üzerine yoğunlaştık. Bazı konuklar da alıyoruz. Mesela belki adını duymuşsundur, Dale Dyer diye bir sanatçı var.
S.K.: Hayır, duymadım.
U.P.:Kendisi birkaç saha rehberinde çalıştı - özellikle de Peru kuşları üzerine. American Museum’da çalışıyor ve kuşları resimleyen bir sanatçı. Biz böyle konuklar alıyoruz. Eğer zamanın olursa seni de bu programa davet etmek isteriz. Yine kayıt alıyoruz. Eğer kabul edersen çok memnun oluruz.
S.K.: Evet, çok mutlu olurum, memnuniyetle katılırım.
U.P.: Harika. O zaman bu buluşmayı planlarız, kesinlikle seninle iletişime geçeceğim.
S.K.: Çok teşekkür ederim.
U.P.:Şimdi programı kapatıyorum. Sanırım 25 dakikadan fazla oldu. Tekrar çok teşekkür ederim. Umarım yakında diğer programda tekrar görüşürüz.
S.K.: Teşekkür ederim. İletişimde kalalım, ne zaman isterseniz.