Açık Şemsiye'de birbiriyle konuşan sade şarkılar

Açık Şemsiye
-
Aa
+
a
a
a

Açık Şemsiye'de Mehmet Yusuf, tematik olduğu kadar anlatım stili olarak da benzer özellikte, sade anlatımlı, oldukça tutarlı ve birbiriyle konuşan şarkılar ile karşımıza çıkıyor.

""

Bugünkü programı hazırlarken, biraz geçmişe baktım; Açık Şemsiye’de düzenli olarak program yapmaya 16 Mart 2010 tarihinde başlamışım. Sizinle yaklaşık 15 yıldır birlikte müzik dinliyoruz. O zamanlar daha çok bir tema seçer, o tema çevresinde parçalar sunmaya çalışırdım. Bugün ise bazı değişikliklerle o ilk programdaki parçalardan oluşan ve gene bir ana ve birkaç alt temayı beraber sunmaya gayret eden bir program hazırladım. Tematik olduğu kadar, anlatım stili olarak da benzer özellikte, sade anlatımlı parçalar seçmeye çalıştım.

Bu akşamki seçkiyle ilgili benim genel yorumum şöyle; bu liste bir 'anı defteri' gibi. Her parça bir mektup, bir iç döküş, bir kırılma anı gibi. Anlatanlar bazen bir çocuğun, bazen yorgun bir işçinin iç sesiyle konuşuyor. Duygusal içerik açısından oldukça tutarlı ve birbiriyle konuşan parçalar. Sanki program boyunca bir karakterin iç dünyasında geziniyormuşuz gibi.

Biçimsel Olarak Sessizliğin ve Sadeliğin Gücü: 

Birçok parça oldukça sade düzenlenmiş: Baez’in akustik yorumları, Bill Evans’ın yalnız piyanosu, Haden’ın lirik kontrbası... Burada gösterişten uzak, duygunun yalın haliyle ortaya çıkmasına izin veren bir seçki var. Adeta 'sessizce, sakince konuşma' gibi...

Anlatılan Alt Temalar:

🌙 Yalnızlık, İçe Dönüş ve Aidiyetsizlik 

    • Tchaikovsky – "None But The Lonely Heart"
    • Jorge Cafrune – "No Soy de Aquí, Ni Soy de Allá"
    • Joan Baez – "Eleanor Rigby"
    • Simon & Garfunkel – "The Boxer"
    • Paul McCartney – "The Fool on the Hill"

Bu parçaların hepsi, bir biçimde 'dışlanmışlık' veya 'dünyada bir yer bulamama' hissine odaklanıyor. Kimi zaman bu, çok kişisel ve sessiz bir yalnızlık ve mücadele - örneğin "The Boxer"; kimi zaman farklı olduğu için toplumdan dışlanmış bir figürün hikâyesi - örneğin "The Fool on the Hill"; kimi zaman da coğrafi ya da kültürel aidiyetsizlik - örneğin "No Soy de Aquí, Ni Soy de Allá". Bu parçalar bir bütün olarak iç dünyaya bakan ve kimliğin, aidiyetin kırılganlığını işleyen bir eksen kuruyor.

🕊️ Barış, Toplum Eleştirisi ve Masumiyetin Yitimi

    • Joan Baez – "What Have They Done to the Rain"
    • Peter, Paul & Mary – "Puff (The Magic Dragon)"
    • Susana Rinaldi – "La Cumparsita" (dolaylı ama dramatik bir aşk-toplum temasıyla)

Bu grup parçalar, bireyin sistemle ya da toplumla ilişkisini sorgulayan, daha dışa dönük bir anlatı kuruyor. Masumiyetin elden gitmesi - örneğin "Puff (The Magic Dragon)"; doğaya ve insanlığa yapılan zararlar - örneğin "What Have They Done to the Rain". Hepsi, görünene değil; görünmeyene bakmamız gerektiğini söylüyor.

🍂 Veda, Geçicilik ve Zamanın Geçişi

    • Charlie Haden – "Ev’ry Time We Say Goodbye"
    • Paul McCartney – "Junk"
    • Joan Baez – "Let It Be"

Bu parçalar ise daha şiirsel ve melankolik bir hat kuruyor. Her biri bir vedayı, bir şeylerin geride kalışını, kabullenmeyi ya da hatıralarla vedalaşmayı anlatıyor. "Let It Be" de belki bu duygunun en sade, güçlü ve yüreklendirici temsilcisi.


İlk parça bir piyano ve vokal parçası: "None But The Lonely Heart". Parça, bir Tchaikovsky şarkısı, bir klasik eser. Mezo soprano Irina Arkhipova ve piyanist Semyon Stuchevsky seslendiriyor. Sevdiklerinden ayrı olmanın yarattığı duyguları simgeliyor.

"None But The Lonely Heart", Johann Wolfgang von Goethe'nin Wilhelm Meister romanındaki Mignon karakterinin şarkısından esinlenilmiştir. Mignon, ailesinden ayrı ve memleketinden uzakta yaşamak durumunda kalan genç bir kız. Şarkının metni, Rus şair Lev Mey tarafından Goethe'nin Almanca metninden çevrilmiş. Adındaki ' Yalnız kalbi sadece bilen bilir' dizeleri, özlemin derinliğini anlatıyor ve yalnızca bu duyguyu deneyimleyenlerin anlayabileceği düşüncesini dile getiriyor. Piyano ve mezo soprano neredeyse konuşuyor gibi ve 3,5 dakika uzunluğunda bir parça. 

"La Cumparsita", tango tarihinin en ünlü ve en çok seslendirilen eserlerinden biridir. Bu ikonik tango, 1916 yılında Uruguaylı besteci Gerardo Matos Rodríguez tarafından bestelenmişti. Enstrümantal olarak bestelenen bu tango, daha sonra Pascual Contursi ve Enrique Pedro Maroni’nin eklediği ‘Si supieras' yani 'bilseydin’ diye başlayan sözleriyle eski bir aşk hikayesini anlatır. 

Susana Rinaldi'nin bu yorumu ve tabi ki şarkının sözleri kaybedilen bir aşkın acısını ve özlemini anlatır. Peki, neyi bilseydi diyeceksiniz…

Bilseydin,
Hala ruhumun içinde,
Sana olan
O sevgiyi sakladığımı
Kim bilir, bilseydin
Seni hiç unutmadığımı,
Geçmişine dönerek
Beni hatırlardın



"Strawberry Fields Forever" ismini John Lennon'ın çocukluğunda Liverpool'da zaman geçirdiği Strawberry Field adlı bir Salvation Army çocuk evinden alır. Bu yer, Lennon için çocukluğunun önemli bir parçasıydı ve şarkı, gerçeklik ile hayal dünyası arasındaki sınırları sorgulayan, iç dünyaya dönük bir keşif niteliğinde.

The Beatles’ın bu psikedelik başyapıtına Peter Gabriel, hafif dokunuşlarla, daha minimalist, karanlık ve deneysel bir hava katmış. Hafızayla oynayan, gerçeklik algısını sarsan bu şarkı, sizi 'hiçbir şeyin gerçek olmadığı ve kafaya takılacak hiçbir şeyin olmadığı bir yer'e davet ediyor.

"No Soy de Aqui...Ni Soy de Alla" ("Ne Buralıyım...Ne de Oralıyım"), Arjantinli şarkı yazarı Facundo Cabral'ın bestelediği bir eser ve Arjantinli folk şarkıcısı Jorge Cafrune'nin en bilinen eserlerinden biri. "El Turco" (Türk) lakaplı sanatçı, Arjantin’in kırsal kesimlerinin müziğini ve kültürünü şehirlere ve dünyaya tanıtmakta önemli rol oynamıştır.

El Turco’nun yalın bir gitar eşliğinde seslendirdiği bu şarkı, bir gezginin hikâyesini anlatır. Şarkının ana karakteri, kendisini hiçbir yere tam olarak ait hissetmeyen, özgürlüğü ve bağımsızlığı arayan bir ruhtur. Bununla beraber, kimliğinin rengi mutluluk ve şarabı da çiçekleri sevdiği kadar seviyor… Parça, insanın köklerinden ve geleneksel bağlarından kopma arzusunu, bu kopuşun getirdiği yalnızlığı ve aidiyet arayışını, aynı zamanda kişisel özgürlüğünde bulmaya çalıştığı mutluluğu işler.

Latin Amerika'da, özellikle de Arjantin'de, Osmanlı İmparatorluğu'ndan (Suriye, Lübnan, Filistin bölgelerinden) gelen göçmenlere 'turcos' (Türkler) denilirdi. Bu terim, zaman içinde Orta Doğu'dan gelen tüm göçmenleri tanımlamak için kullanılır hale geldi - gerçek etnik kökenleri ne olursa olsun.

Jorge Cafrune'nin ailesi Suriye-Lübnan kökenli Arap göçmenlerden geliyordu. Babasının soyadı Jairala (veya Jarala) idi ve Arap kökenli bir isimdi. Ancak Arjantin'de doğup büyüyen Cafrune, babası gibi birçok Orta Doğu kökenli göçmen gibi 'El Turco' olarak anılırdı. Bu lakap, onun için Arjantin kültüründe bir çeşit yakınlık ve samimiyeti ifade eden bir hitap şekliydi. Cafrune, bu lakabı benimsemiş ve kariyeri boyunca taşımıştır.

"What Have They Done To The Rain" ("Yağmura ne yaptılar"), Joan Baez'in benimsediği, zarif ama etkileyici bir protesto şarkısıdır. Bu parça, aslında Amerikalı folk şarkıcısı ve söz yazarı Malvina Reynolds tarafından 1962 yılında bestelenmiştir.

Ömer Madra’nın kulakları çınlasın, bu şarkı, çevre sorunlarına dikkat çeken ilk protest şarkılardan biri, belki de ilkidir. 1950'lerin sonları ve 1960'ların başlarında yerüstü nükleer denemeler sonucu oluşan radyoaktif yağmurların (daha sonraki yıllarda da asit yağmuru) tehlikelerine karşı bir uyarı niteliğindedir. Reynolds basit ama güçlü bir anlatım ile insanın doğaya verdiği zararı ve bunun gelecek nesiller üzerindeki etkisini sorgular.

Joan Baez, bu şarkıyı kendine has berrak ve güçlü sesiyle yorumlamıştır. Onun minimalist yaklaşımı - yalnızca akustik gitar eşliğinde söylediği bu parça - şarkının mesajını daha da belirginleştirir. Baez'in sesi, yağmurun saflığını ve bu saflığın kayboluşunu adeta somutlaştırır. Sözler de buna eşlik eder; yağmur artık bir yok edici ve bir gözyaşıdır.

"And the grass is gone, the boy disappears. And rain keeps falling like helpless tears…" -  "Ve çimen gitti, çocuk yokoldu. Ve yağmur çaresiz gözyaşları gibi süzülmeye devam etti..."

Şarkıda, daha önce yağmurun beslediği çimen ve yağmurda duran bir çocuktan bahsetmişti, şimdi aynı yağmur bunları yok ettiği için ağlıyor. 1950'lerin sonlarında yer üstünde yapılan nükleer testler nedeniyle endişeler artmaya başladı. Bu testler, yağmurla birlikte yeryüzüne inen nükleer serpintiye yol açıyordu. Bu nükleer serpinti, radyoaktif 'Stronsiyum-90' içeriyordu ve ineklerin yediği otlar yoluyla besin zincirine girip sonunda insanlara kadar ulaşabiliyordu.

1960'larda, Women for Peace (Barış için Kadınlar) ve Women Strike for Peace (Barış için Kadın Grevi) gibi gruplar tarafından nükleer testlere karşı protesto yürüyüşleri düzenlendi. Malvina Reynolds da bu kampanyada aktif rol alan isimlerden biriydi.

"Eleanor Rigby", The Beatles'ın 1966 tarihli "Revolver" albümünde yer alan ve Paul McCartney tarafından yazılmış ikonik bir şarkıdır. Joan Baez, bu The Beatles klasiğini kendi tarzıyla yeniden yorumlayarak repertuarına katmıştır. Orijinal şarkı, yalnızlık ve izolasyon temalarını işleyen bir hikâye anlatır. Eleanor Rigby ve Peder McKenzie karakterleri üzerinden toplumsal yalnızlık ve kopukluk temasını ele alır.

The Beatles'ın versiyonu, klasik yaylı çalgılar dörtlüsü eşliğinde bir vokal performansla sunulmuştur. Baez'in yorumu ise akustik gitarın öne çıktığı düzenlemesiyle, şarkının hikâyesini ve duygusal yoğunluğunu kendi tarzıyla aktarır. Baez'in sesi, şarkının içindeki karakterlerin yalnızlığını ve hüznünü bize hissettirir.



“Let It Be”, The Beatles’ın en ikonik şarkılarından biridir. Paul McCartney tarafından yazılmış ve 1970 yılında yayımlanmıştır. Şarkı, grubun dağılmaya başladığı, iç çatışmaların arttığı bir döneme denk gelir. McCartney, bu şarkının ilhamını kendisi 14 yaşında iken vefat eden annesi Mary Patricia McCartney’i gördüğü bir rüyadan aldığını söyler — annesi rüyasında ona “varsın, öyle olsun” (let it be) ve beraberinde “bir yanıt bulacaksın" (there will be an answer) der. Başka bir yorum da ise "It will be all right, just let it be" der.

Joan Baez’in bu parçaya getirdiği yorum, akustik ve sade düzenlemesiyle neredeyse çıplak bir duygusallık taşır. Baez’in berrak ve duru sesi, şarkının sözlerindeki dinginlik, kabulleniş ve içsel gücü öne çıkarır. Baez’in yorumu olabildiğince sadedir — gösterişli değil, içten ve sessiz. Kaderin akışına teslimiyeti anlatır ama bu teslimiyet pasif değildir; aksine zarif, bilinçli ve umutludur.

Joan Baez, bu mesajı savaş karşıtı duruşuyla da birleştirmişti. 1970'lerdeki Vietnam protestoları sırasında sıkça seslendirdiği bu şarkı, dinleyicilere "Acıyı kabullen, ama mücadeleden vazgeçme" çağrısı niteliğindeydi.

“Puff, the Magic Dragon” (Sihirli Ejderha Puff), 1960’ların başında Peter, Paul & Mary üçlüsünün meşhur ettiği bir folk şarkısıdır. Şarkı, aslında Leonard Lipton (bir üniversite öğrencisi) ve Peter Yarrow (grubun üyesi) tarafından yazılmıştır.

Şarkı, sihirli bir ejderha olan Puff ile onun insan arkadaşı Jackie Paper’ın hikâyesini anlatır. Birlikte oyunlar oynarlar, adı Honalee olan hayal ülkelerinde yelken açarlar, maceralar yaşarlar... Ama hepsi, bir gün Jackie büyüyene kadar... Günün birinde artık Jackie, Honalee’ye gelmez, ejderha ile oyun oynamaz olur, Puff yalnız kalır.

Yüzeyde masalsı bir çocuk şarkısı gibi görünse de, özellikle yetişkinler bu şarkıyı masumiyetin kaybı, çocukluktan çıkış ve büyümenin hüznü üzerine yazılmış bir metafor olarak okur.

Yıllar içinde şarkının gizli anlamlar içerdiği, özellikle de uyuşturucuya gönderme yaptığına dair söylentiler çıksa da, şarkının yazarları bunu hep reddettiler ve kesinlikle böyle bir anlam taşımadığını söylediler.

Peter, Paul & Mary, bu şarkıyı büyük bir içtenlikle seslendirir. Üçlü arasındaki vokal uyumu, şarkıya hem masalsı bir tat, hem de derin bir duygusal alt metin kazandırır. Dinlerken, çocukluğun bir zamanlar bizimle olduğunu ama artık sadece anılarda kaldığını hissederiz.

"The Boxer" (Boksör), Simon & Garfunkel'ın en ikonik şarkılarından biridir. 1969 yılında single olarak yayınlanmış, daha sonra grubun 1970 tarihli son stüdyo albümü "Bridge Over Troubled Water"da yer almıştır. Paul Simon tarafından yazılan şarkı, New York şehrinde kendi yolunu çizmeye çalışan bir gencin hikâyesini anlatan bir folk rock baladıdır.

Hikâye, bu genç adamın şehir yaşamının acımasız gerçekleriyle karşılaştığında yaşadığı mücadeleleri ve zorlukları izler. Genç adam yoksulluk, yalnızlık çeker, aldatılır ancak bunlara rağmen ayakta kalır, düşse de yeniden kalkar. Şarkının nakaratı "Lie-la-lie", çok dikkat çekmiş, bir anlam yüklenip yüklenmediği, duygusal bir vurgu mu, müzikal bir virgül mü olduğu sıkça sorgulanmıştır. 

Şarkı muhtemelen doğrudan boksla ilgili olmasa da son dizelerde anlatıcı kendisini tekrarlanan yenilgilere rağmen mücadeleye devam eden bir boksör olarak tanımlar. Bu da yaşamın zorluklarıyla mücadele etmenin bir metaforu olarak hizmet eder. Bu, insanın dayanıklılığı ve ezici zorluklara karşı hayatta kalma ve mücadele etme iradesi hakkında güçlü bir alegori oluşturur. Bir diğer yandan şarkının prodüksiyonu tamamlamak da 100 saatten fazla sürmüş.

“The Fool on the Hill" (Tepedeki Aptal), Paul McCartney tarafından yazılmış bir Beatles şarkısıdır. Görünüşte farklı veya garip bulunan bir insanın dışlanma hikâyesini anlatır. Toplum bu kişiyi küçümser ve 'aptal' olarak niteler ve dışlar ancak bu 'aptal' aslında dünyayı daha net gören ve anlamaya çalışan birisidir. Bu 'aptal', aslında sessiz bir gözlemci, kalabalığın dışında kalmayı seçen bir bilge gibidir. İnsanlar onu anlamaz ama o kendi halinde, huzurlu ve sakindir.

McCartney, bu karakteri yaratırken hem Tarot kartlarındaki 'Fool' figüründen, hem de The Beatles’ın meditasyon öğretmeni Maharishi Mahesh Yogi’den esinlenmiştir. Maharishi’nin gülüşü ve tuhaf tavırları nedeniyle, bazı kişilerce ciddiye alınmasa da McCartney, onun bilge bir figür olduğunu düşünmüştür. McCartney'nin "Back in the U.S" albümündeki canlı yorumu, sesindeki yumuşaklık, bu karaktere dönüp bakarken duyduğu hayranlığı ve saygıyı yansıtır. Bu yorum, aslında dünyaya uymayan ama kendi iç sesine sadık kalanlara bir saygı duruşudur.

Birçok dinleyiciye göre bu 'tepedeki aptal', sanatçıyı, filozofu, içsel arayış içindeki insanı temsil eder yani toplumun kıyısında yaşayan belki dışlanmış ama kendince bilge olanları...

“Junk”, Paul McCartney’nin 1970 yılında yayımlanan ilk solo albümü "McCartney"de yer alan sade ve hüzünlü bir şarkıdır. McCartney bu albümü, The Beatles’ın dağılma sürecinde, büyük ölçüde evinde tek başına kaydetmiştir.

Şarkının sözleri oldukça basit gibi görünür: Eski bir araba, paraşütler, oyuncak ayı, iki kişilik bir bisiklet... Hepsi bir arka bahçede, bir tür eskici tezgâhında sessizce durur ama bu basit hurda listesinin altında çok daha derin bir şey vardır; terkedilmiş anılar, yitip gitmiş ilişkiler ve geride kalanların sessiz hüznü.

Birçok kişi bu şarkıyı, geçmişin izlerini taşıyan eşyalar üzerinden kaybedilmiş hayalleri, bitmiş ilişkileri ve zamanla silinen hayatları anlatan bir metafor olarak yorumlar. 'Hurda' gibi görünen bu şeyler aslında her biri bir hikâye taşıyan anılarla yüklüdür.

Müzikal olarak "Junk", son derece sade ve içten bir parçadır. Akustik gitar eşliğinde, yumuşak melodisi ve McCartney’nin duru sesiyle adeta fısıldayarak söylenir.



"Ev'ry Time We Say Goodbye" (Her Veda Ettiğimizde), ünlü Amerikalı besteci Cole Porter tarafından 1944 yılında yazılmış bir şarkıdır. Şarkının temelinde, ayrılmanın verdiği acı ve her veda anının sanki küçük bir ölüm gibi hissedilmesi teması yatar. Sözler, ayrılık anındaki duygusal yoğunluğu, tekrar bir araya gelme arzusunu ve ayrılığın ardından duyulan özlemi içtenlikle dile getirir.

Cole Porter'ın yazdığı lirikler, basit ama son derece etkileyicidir. "Ev'ry time we say goodbye, I die a little" yani "Her veda ettiğimizde, biraz ölürüm" gibi tekrarlayan ve çarpıcı dizeler, ayrılığın yarattığı acıyı vurgular.

Charlie Haden And Quartet West'in Jeri Southern ile birlikte kaydettiği bu versiyon, 1991 yılında yayınlanan "Haunted Heart" adlı albümde yer almaktadır. Bu albüm, Charlie Haden'ın 1940'lar ve 1950'lerin romantik caz atmosferine duyduğu özlemi yansıtan bir projedir. Zaten Jeri Southern vokali, 1950'lerden bu kayıta aktarılmış. Neden Jeri Southern derseniz ise, Will Friedwald, Southern'ın 'uzmanlık alanının sadelik olduğunu, bazılarının onu minimalist olarak bile
nitelendirebileceğini' yazar. Charlie Haden ise, "O, konuştuğu gibi şarkı söylerdi, en saf, dürüst ve savunmasız biçimde. Şarkı söylerken ruhunu ortaya koyardı" demiştir.


Radyomuza ve programımıza destek olan değerli dinleyicilerimize çok teşekkür ederiz. Bugün, bazı değişikliklerle 15 yıl önce size sunduğum ilk programdaki parçalardan oluşan ve gene birkaç temayı beraber sunmaya gayret eden bir program hazırladım. Tematik olduğu kadar, anlatım stili olarak da benzer, sade, alçak sesle konuşan parçalar seçmeye çalıştım. Hepsi bir şeyin eksikliğini, özlemini ya da kırılganlığını ve beraberinde umudu ve mücadele azmini anlatıyordu. Belki yalnızlık, belki çocukluk, belki eski bir aşk, belki sadece zamanın geçip gitmesi ve bunlarla baş etme çabası… Umarım siz de kendi hikâyenizi bir yerde bulmuşsunuzdur. Ben Mehmet Yusuf, müzikle kalın, hoşça kalın.

Şarkıcı / YorumcuParça AdıAlbüm AdıSüre
S. Stuchevsky, Irina Arkhipova None But The Lonely Heart (Nyet, Tolko Tot Kto Znal) - Mignon's Song, Op. 6 No. 6 Musical Festival in Polotsk 03:27
Susana Rinaldi La Cumparsita Las Cartas 02:46
Peter Gabriel Strawberry Fields Forerver Flotsam and Jetsam 02:33
Jorge Cafrune No Soy de Aqui…Ni Soy de Alla Mis 30 Mejores Canciones 03:12
Joan Baez What Have They Done To The Rain Rare, Live and Classic 02:41
Joan Baez Eleanor Rigby Joan Baez 02:22
Joan Baez Let It Be Hits Greatest, & Others 03:36
Peter, Paul & Mary Puff (the Magic Dragon) Moving 03:27
Simon & Garfunkel The Boxer Bridge Over Troubled Water 05:09
Paul McCartney The Fool On The Hill Back In The US 03:09
Paul McCartney Junk McCartney 01:55
Charlie Haden And Quartet West Ev'ry Time We Say Goodbye (With Jeri Southern) Haunted Heart 04:20