Açık Dergi'de, 6 Şubat depremlerinin ikinci yıldönümünde Antakya'da bulunan Aslı Odman'a bağlanıyor ve kentte iki yıldır süren karmaşayı, KAL Antakya Topluluk Merkezi Hukuk Kliniğini ve Eko Eko Eko belgeselini konuşuyoruz.
İ. M: Apaçık Radyo'da Açık Dergi programı devam ediyor. Programın başında da söylediğimiz gibi bu akşam Aslı Odman'a bağlanıyoruz. Apaçık Radyo programcısı ve akademisyen. Antakya'da ondan izlenimlerini alacağız. Kal Antakya'nın davetlisi olarak topluluk merkezi ve hukuk kliniğinin açılışında yer aldığım sevgili Aslı. Burada Eko Eko Eko belgeselinin Hatay bölümü de gösterilmişti. Hem Kal Antakya'dan, Hukuk Kliniği gibi oldukça ilginç bir oluşumdan ve Eko Eko Eko'dan konuşacağız tabii ki.
Ama şunu da söylemek lazım: 5 Şubat akşamı itibariyle Hatay'ın dört bir yanında iki yıl önceki depremlerde kaybettiklerimizin anısına pek çok etkinlik gerçekleşti. Bunları dokümente eden çok kıymetli başkaca isimler de var.
Onların geride bıraktıkları tanıklıklar ve belgelere dair de umarım ilerleyen günlerde konuşma imkanını buluruz açık dergide. Biz bugün bir başka odakla, bir başka perspektifle Antakya'ya mikrofonu uzatmak istedik. Aslı yolda iki arada bir derede bize bağlandı. Hoş geldin yayına Aslı.
A. O: Hoş bulduk. Selamlar. Umarım bağlantıyı koruyabiliriz.
İ. M: Evet, alandan bir kayıt yapıyoruz seninle şimdi. İki yıl önce de bu alan kayıtlarını çok yaptık maalesef. Aylarca süren yayınlar oldu. O zaman Açık Radyo idi ismimiz. Dayanışma Kuşağı'nda, Açık Gazete'de, Diğerkam'da pek çok sese kulak verme imkanını bulmuştuk. Oldukça karmaşıktı o dönemlerde alan. Tüm karmaşıklık devam ediyor demek çok mu pesimist olur? Sen 2 yılın ilk günlerinde 2 yıl 6 Şubat'ın ilk günlerinde oradaydın zaten çevirmen olarak onu da hatırlıyoruz.
Şöyle bir baksak, tabiri caizse karşılaştırsak, olup bitenler nasıl geliyor sana?
A. O: İster istemez insan bunu yapıyor gerçekten afetin doğal olan kısmında karmaşık olmayı her şeyin alt üst olmasını bekliyorsun ama 2 sene sonra karmaşıklaştırılmış ve karmaşıklaştırmanın içerisinde epey düzgün birkaç tane şirket üzerinden ilerleyen grupların yükselmesini görmek. O karmaşa içerisinde neyin tercih edilip de düzeltildiğini, neyin nereye dikildiğini görmek çok çarpıcı. Bir yandan gerçekten çöküntü bölgesi. Antakya özelinde 150 bin, 200 bin insan konteyner kentlerde yaşamaya devam ediyor. Özellikle acele kamulaştırılan kent merkezi gerçekten daha kötü. Her geldiğimde daha kötü görüyorum. Daha büyük bir çöküntü bölgesi ve özellikle testilli binalar ve kent merkezi için çökertmeyi bırakmak zaten bir daha kurtarılamayacak. Ve işte kit şeklinde yeniden canlandırılmaya terk edecek anlamına geliyor. İki sene sonraki karmaşa ve karmaşa içerisinde işte nedir düzenli olarak açılan beton santralleri yüzden fazla taş ocakları yine yüzden fazla ve her yerde yükselen büyük bir ihtimalle, Hesap kitabını yapmadım ama talepten çok daha fazla olacak konut üretimi, bir yandan insanlar şu konteynerde kalırken çarpıcı düzenlilikler, neyin karmaşık bırakıldığı ve neyin düzenlendiği birbirini tamamlayan sanki madalyanın iki yüzü.
İ. M: Evet, peki neyin karmaşık bırakıldığı kısmını bu cümlede açık bırakmış oldun, onu da açıktan konuşsak olur mu seninle?
A. O: Tamam. Neyin karmaşık bırakıldığı? Belirsizlik yani. Gerçekten hayatın bir parçası haline gelmiş bir durumda. İşte ne olacak? Yerinde dönüşüm yapmaya izin verecekler mi? Toki konutlarımızı yapmaya başladı. Tokide konutlarımızı yaptırtmaya başladık ama ne kadar borçlanacak? Kaç sene borçlanacak? Ne kadar borçlanılacak? Tapu tassımız varsa Toki bize çıkacak mı? Ben bunu ödeyemezsem sonra bunların hepsi satılacak mı? Kent merkezi neye benzeyecek? Burada yaşayan, burada olanların buna dair kendi mülkleri bile söz konusu olsa gerçekten bir bilgisi yok. Karmış bırakılanlar bir hayat şekli haline getirtilmiş esasında delirsizlik.
İ. M: Evet, baskın politik ekonominin talihi olarak adettiği yaşamlardan bahsediyoruz anladığımız kadarıyla. Peki, biz seninle bir ön görüşme yaptık. Bu kayıttan önce Kal Antakya'nın davetlisi olarak bir açılışta yer aldığını söylemiştin. Burayı yanlış duymadıysam, ilk telefon konuşmamızda topluluk merkezi ve hukuk kliniğinin açılışı için bir özel etkinlik vardı. Hukuk kliniği terimini, cahilhane belki, ben ilk defa duydum. Nasıl bir yapı söz konusu orada?
A. O: Aslında Türkiye'de birkaç akademik masraf programında yapılan bir şey. Ben böyle pratikte uygulandığını ilk defa burada görüyorum. Daha önce 2007-2008'de Tuzla, Tersenler bölgesinde... iş cinayetleri konusunda rahmetli Dicle Kuvaycıoğlu, bir hukuk antropolojisi çalışan dostumuz. O da öğrencileri bir hukuk kliniği kurmaya çalışmıştı. Birkaç insan hakları merkezinde var ama bu gerçekten yaşanarak ayaklarıyla yapılan bir hukuk kliniği. Çünkü arkasında Kal Antakya, Harbiye'de dün açılışını yapmış olan belgesellerle Kal Antakya aslında dikmece, rezerv alanı direnişinin kısmından kazanılması üzerine kuruluyor. Önce pratikte sürekli kanunların, mevzuatın yatırım ihtiyaçlarına göre değiştiği anda nasıl bir mücadele verildi? Hukuk Kliniği'ni kullanarak insanlar nasıl yalnız kalmazlar, mahalleliyle beraber de yaşarlar?
Çünkü çok ciddi bir mekanlara parçacıklı bir, bunu söylemekte bir yanlış görmüyorum, saldırı oluyor. Mevzuatın değişimi hızlı, akıl oynatıcı bir şekilde. Birdenbire yalnızca bir parça tahliye kağıdının kapıya, yapışmış olarak buluyor. İnsanlar pek çok dikmeceliyle konuşma imkanımız oldu. Depremden sonra evi toparlamış, az hasarlı gelmiş ama bu sefer adına rezerv alanı denilen esasında sonraki depremde güvenceli oturacak konutları yapmayı ben buraya seçtim diyor ve her türlü mülkiyete girebiliyor. O insanı az hasarlı yapmış, o süreci iki sene götürmüş, hayatta kalmış, evi toparlamış ve sabahleyin bir kağıt yapıştırmış. Hukuk Kliniği esasında teker teker bunları yaşayanlara bir yere getirmek için kurulmuş. Şimdiye kadar ki başarısız dikmecede Üçte ikisini diyelim bu rezerv alanını yaptırmayarak. Bir de iki tane, bu da çok önemli, bunu anlatmam çok zor size. Ben moloz döküm yerleri belgeliyordum. Beton santral, taş ocakları çok pardon, o da ayrı bir sorun ama taş ocağı iki tane. Burası dağ demek, Antakya demek, Hatay demek. Dağ bakmak, buranın kültürünün ikliminin bir parçası ve un ufak edilen yüzlerce taş ocağı açılmış ve hepsi bu inşaatları mıcır atmak, sokakların çamur içinde olan yollara mıcır atmak için. Bu iki tane de iptali elde etmiş durumdalar, Taş Ocağı ve bir de Beton Santrali'nin.
Hukuk Kliniği bütün bu çabaları bir araya getirmeye çalışan, hani hukuku biraz manivela bir araya gelmek için kullanan bir süreç olacak. Biz de çok mutlu olduk bunun açılışını Eko Eko Belgeseli'nin Afet, Yas ve Nimet bölümüyle yapmış olmaktan. Uzun zamandan beri beraber çalıştığımız arkadaşlar zaten. Moloz döküm yerleri belgelediğimiz, davalarını takip ettiğimiz dostlarımız, buralı insanlar, onun yükü kıstığını yükseltmiş arkadaşlar. Böyle bir oluşum yani, pratikten ayaklarıyla Hukuk Kliniği diyebiliriz.
İ. M: Kal Antakya Hukuk Kliniği Evet, çok güzel bir tabir. Bu arada Dikmece Drenişini de daha önce Apaçık Radyo'da konu ve konuk etmiştik. Meryem Kutlu, Sertap Orgar, Server Büyükeleş ve Demet Parlar'la konuşma imkanını bulmuştuk.
Peki, Eko Eko. Eko'yu da istersen bu vesileyle konuşma imkanını bulalım; birden fazla bölümü olan bir belgesel. Onun işte beşinci bölümü Antakya'da yaşanan ekolojik, politik, sosyal trajediyi, umuda çevirmenin yollarını arayan bir konseptle tarif ediliyor. Sen de ekibin içerisindesin. Biraz ekoyu da anlatır mısın? Tabii dün kliniğin açılışında da gösterildi belgesel.
A. O: Esasında tam şu anda buradaki insanların belgeseli yaşadıkları tanımı trajediyi görmeye ihtiyaçları yok diye düşünüyoruz. Bunu çok tartıştık da aramızda. Ama bu belgeselin çıkış hikayesinin buraya bir sadakate ve takibi var. Geçen sene deprandan beş gün önce galasını yapmıştık. İki sezondan oluşuyor. İlk sezonun ilk bölümü. Orada özellikle Türkiye'de inilen ekokırım sorunlarından biri olarak kentsel dönüşüm asbest ve bekleyen depremden bahsediyordu. İlk bölüm gösterimde bu vardı. 1 Şubat'ta biz içinde deprem, asbest, ne yapacağız sorusu geçen bir belgeselin ilk bölümünü göstermiştik.
Sevgili İlkay Nişancı, İstanbul Üniversitesi sinema bölümünden produktör Hakan Fıçıcı ve gerçekten bir okul üzerinden oluşan koskoca bir ekip. Üretim sürecini de çok hoşuma gittiği için daha sonra neredeyse ekibin parçası haline geldim. O zaman yalnız konuşan kafa olarak bunu anlatıyorduk ve 6 Şubat oldu. Ne yapacağız? Hani Kassandra'nın lanet et diyoruz. Gözümüze geldi. Daha sonra bu Eko belgeseli ilk sezondan bölümlerin daha evvel Temmuz'da gösterdik. Zaten o süreçte sürekli ben moloz döküm yerleri dergelemek, asbestin en azından nereye döküleceğini molozun belirleyemedik. Engelleyemedik ama bundan sonraki hastalıklar da Bu tehlikeli maddenin olduğunu eğer şimdi belgelemesek insanlar yarın bir gün hasta olduklarında, dava açtıklarında kanıt elinde olunacak. Biz kanıt üretebildiğimiz bir süreçti. Sürekli gidip geliyorduk. O süreçleri de EKO belgeledi. Bu sefer ikinci sezonda esasında Antakya'yı, EKO kurumun afet şeklini de ikinci sezona almış oldular. Bir yandan kendi hikayesi, bir yandan olağanüstü halin olağanlaştırıldığı bir dönem yaşıyoruz. Bu yalnızca afet bölgesinde değil.
Antakya'da olan bir tane hukuk, mülkiyet hakkına, yaşam hakkı ihlalleri esasında bir kere mümkün olduktan sonra bütün mahallelere ve normal günlere, afet olmayan günlere de yayılabiliyor. Toma, Kartalkaya'yla Kartalkaya, Antakya'yla Antakya Yamanlı ilişkili, nelerin normal olup normalize edilmeye çalışıldığı, neler konusunda sorumluluk alınamadığı. Bu yüzden ekokırım, Antakyalıyı Antakya'ya anlatan bir şey olduğunu düşünmüyorum. Evvel Temmuz'a gösterimde de öyle bir tepki almıştık. Dün de böyleydi. İstanbul'daki kanser dönüşüm ve Mahaller Birliği'ni konuştuk. Buradaki mücadeleyi konuştuk. İlerideki olabilecek yaşam ve mülkiyet hakkı ihlallerin nereye götüreceğini konuştuk. Taş ocakları, beton santralleri... Bir mahalle nedir, bir kent nedir? Değişik ölçeklerde hepimiz yaşıyoruz esasında bu saldırıyı. Nasıl bir araya geleceğiz? müşterilerimiz nedir? O yüzden sanırım Antakyalı'yı, Antakya'nın çektiği sıkıntıyı tekrar anlattıran bir acı pornografisi olduğunu düşünmüyorum. Bir de bağlantı devam edin insanlardan oluşuyor. Şimdi sizinle Samandağ'a indik, Samandağ'daki eski dostlarla buluşmak için. Oradan sahile bakarak konuşuyorum. Toz ve asbest yok burada. O yüzden garip geliyor. Sanki çalışmıyormuşum gibi.
İ. M: Sanki yabancı bir ortamdaymışsın gibi. Peki biz de samanda selam edelim. Var mı peki eklemek istediğin izlenimlerin?
A. O: Sanırım bu kadar. Haftaya bir program yapacağım. Antakya'dan Elbistan'a götüreceğim dinleyicileri. Dertler ve müşterekler üzerinden buluşmaya devam edeceğiz diyorum. Çok kolay gelsin sizlere de.
İ. M: Size de çok kolay gelsin. Görüşmek üzere.
A. O: Sevgiler, güle güle.
İ. M: Apaçık Radyo'da Aslı Odman'la birlikteydik. 6 Şubat depremlerinin ikinci yıl döneminde kısaca Antakya'dan, alandan ona bağlandık. Bizi dinlediğiniz için çok çok teşekkür ediyoruz.